sair sozu
214 (power ranger)
altıncı nesil yazar 1 takipçi 1.70 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    anlamadıysan anlarım

    1.
  1. bir tür açık çek. karşımızdakine, yani ağzını açıp bizi dinleyene.

    anlamayıp da anlıyormuş gibi yaparsan kalbini kırarım!
    0 ...
  2. argüman kızarttım seversin

    1.
  3. madem "marife iltifata tâbidir", bunu da iltifatımız olarak kabul edin. madem birilerini sallandıracağız sözlük meydanlarında, dayanağımız da bize dayansın. bizi suçlayanların utancını da bir bayrak gibi taşıyalım gözlerimizin gönderinde.

    "ceviz getireyim yersin" in modern versiyonu.*
    ye hadi!
    1 ...
  4. büyük ayı

    7.
  5. bu da benden size ders olsun da derslenin bakalım biraz....

    şunu demiş kızılderili reisi:

    ormanın derinliklerinde ne olduğunu öğrenmek istiyorsanız büyük ayıyı takip edin!

    büyük ayı amerika ise anlarsınız dediklerimi...

    dünyayı anlamak o kadar da kolay değil canım!
    0 ...
  6. sivas göklerinde sırp tayyareleri uçacak mı

    1.
  7. bir ismet özel yazısı.

    sivas göklerinde sırp tayyareleri uçacak mı?

    türkiye'de 12 eylül'den sonra yeni bir askeri müdahale olup olmayacağı çevresinde dönen bir soruşturmaya cevap verirken hatırımda kaldığı kadarıyla şöyle demişti bir zaman önce aziz nesin: "eğer müslümanlar (lafzen şeriatçılar dese gerek) bir tehlike arzederse orduyu biz çağırırız."

    bu sözleri bir günlük gazetede okuduğumda bir kimsenin ilginç olmak uğruna nerelere savrulabileceğini fark edip şaşırmış ve fakat "biz" dediğinin kimlerden oluştuğunu pek anlayamamıştım. acaba diyorum bu günlerde cuş u huruş ile içine daldığı faaliyet "orduya davetiye" fikrini kuvveden fiile çıkarma isteğinin bir uzantısı mı? bilemiyorum. bilemediğim çok şey var. eğer birileri bir ordu çağıracaksa, bu nasıl bir ordu olacak? müslüman öldürmekte uzmanlaşmış sırp ordusu bu iş için biçilmiş kaftan değil mi? gözlerimizin önünde bir şeyler oluyor. ülkemizdeki laik düzeni savunan çevreler bile bosna hersek'te olanların kıbrıs'ta tekrar edilebileceği endişesini dile getiriyor. anlaşılan endişe duyulması gereken bölge kıbrıs'la sınırlı kalmayacak. nerede müslüman varsa oranın icabına bakmayı kedine görev bilen birileri hep çıkıyor. aklıma takılan soru şu: aziz nesin gibilerinin kendilerini güvenlikte hissetmeleri için sırp (veya grek, ermeni, rus veya amerikan) uçaklarını sivas semalarında görmeleri mi gerekiyor?
    müslümanların icabına bakma gayretkeşliği her türlü dolambaçlı yolu deneyebileceklerini düşündürdüğü gibi aziz nesin'in sivas olayları sonrasında ağzından dökülen laflar "davetiye" niyetinin ne kadar ciddi olduğunu da gösteriyor. başbakan tansu çiller saçlarından, cumhurbaşkanı süleyman demirel kravatından sürüklenecekmiş! bu sözler, açık bir kışkırtmanın ötesinde anlamlara sahiptir. müslümanlar haysiyetli, yurtsever, millet bütününün selametini kapsayan bir siyaset lehine ağırlıklarını koydukça sol görüşler ve bu görüşlerin şampiyonları toplum hayatında hak edilmiş bir yer bulamıyor. sol kendi yerinin ancak ülkeyi batağa sürükleyenlerin yanında olduğunu kabul ediyor. bütün bu hırçınlık ve habaset de bundan. bir süre sonra çıkıp şunu söyleyebilirler: "müslüman kimliğini sahiplenen türkiye ortaya çıkacağına türkiye hiç olmasın." giderek olayların türkiye'de yaşayan insanları şöyle bir tercih karşısında bırakma ihtimali kuvvet kazanıyor: "ya müslüman türkiye veya hiç!"

    islamî dönüşümün türkiye için ideal toplum tasarımı olmaktan ziyade bir zaruret haline geldiği günden güne daha belirginleşiyor. ülkemizde dünya sistemine teslimiyeti ifade eden bütün politikalar iflas etmiştir. daha gerçekçi dille söylemek gerekirse, türkiye islam'dan uzaklaşmanın rantını yiyememiştir. batılılaşma ülke insanı için bir tuzak yemi olarak kullanılmış, islam kimliğinden kopma karşılığında vaadedilen ücret ödenmemiş, türkiye elini verdiği için kolunu kurtaramamıştır. millet olarak islamî bir kararlılık gösterememenin cezasını çekiyoruz. başımızda dolanan belayı defetmenin yolu sivas (veya kayseri) semalarına sırp uçaklarını davet etmekten geçmez.

    milli gazete / 8 temmuz 19
    4 ...
  8. kadın milleti

    21.
  9. hatalarını kabullenmeleri uzun bir zaman alır. hem de çok uzun...
    0 ...
  10. aynı anın içinde sonsuz karşılaşma imkanı

    1.
  11. bir leyla ipekçi yazısı. kalmak mı yoksa gitmek mi zor? kaderin bize sorduğu zor bir soru. gidemeyenler okusun:

    aynı anın içinde sonsuz karşılaşma imkânı

    aslında hep aynı anın içinde tutar bizi gitmek. bir kez gitmek sonsuzdur. geride kalan her şeye anlamını veren gitmektir. kalanlar, ancak bu niteleme içerisinde kendi adlarına ve sıfatlarına bürünmeye başlarlar yeniden. bazen yavaş yavaş. bazen hemen.

    kırık bir gönül hikayesi. gençlik anıları... ya da üç dakika süren bir karşılaşma anı...
    kalanlar genellikle geçmiş zamanda anılırlar. bu yüzdendir ki daima bugüne, şimdiki zamana taşınırlar. biçim, görüntü ve sık sık algı değiştirirler. eşlik edebilmek için bize. belleğimize...

    anılar, olaylar ve nesnelerin yanı sıra geçmiş zamandan bugüne taşınan 'kalanlar' o kadar çoktur ki. kişiler de kalır mesela. bazıları kalmayı yeğler, evet. gidenlerin el sallayıp gitmesinden sonra neler olup bittiğini ancak kalanlar bilir. yaşamsal alanı kalanlar genişletir. böyle düşünürüm kendi adıma.

    kalanlar

    kalmanın hayatı kavramaya iten bir başka yanı daha vardır. sabretmek. ayrılık kalan kişi için iki kere zordur. gidenin hüznünü de paylaşır, özlemini de. öte yandan kalmanın sorumluluğu giderek terbiye eder kişiyi. zamana ve mekana bakışını kökünden dönüştürebilir bazen. gitmek evet hüzünlüdür. ama kalanın sabır eşiğinin genişlemesinde gidenin hüzün, özlem, kavuşma arzusu gibi tüm 'haller'ini üstlenmesinin rolü büyüktür. kalan, biraz da tüm zamanları kuşatandır aynı zamanda.

    giden kişi bazen keşfetmeye gider, bazen de bildiklerini doğrulamaya gitmektedir. bilmediğine teslim olmayı bilen ise kalan kişi olur çoğunlukla. ancak kalan bilir bilmediğini. bu bilgi; tam bir kalp ilmidir. kalmakla açığa çıkar insanda. öğrenilmesi gerekmez. zaten içindedir.

    gidenin kalp ilmi daha farklı açılışlara imkan tanır. sözgelimi başkası olmaya gitmektedir kişi. sorsanız evet der gidenler, başka dünyaları keşfettikçe başkası olur insan. ötekilerle arasındaki mesafe kalkar. aynı zamanda da 'kendi olmaya' giden yola çıkmış olur giden kişi. çünkü insanın kendi olma serüveninde kaçınılmaz olarak başkaları vardır. başkası olma hallerimiz vardır... hepimizin yolcu olduğu bir hakikatin dehlizlerinde bata çıka gezinme hevesi belki daha fazladır gidenin. bazen.

    gitmek ufkunu genişletir insanın. kalanlar ise umut ederler durmaksızın. beklemek, insanı gelecek zaman kipinde tutar. ve umudun eşiğinde. tabii şu da var. gidebilme umudunu kalanlar taşır genellikle. gelenleri karşılamak da onlara düşer. nihayetinde kalanlar da bir başka yolculuğu, yani bir başka gitme işlemini gerçekleştirmektedirler kendilerine göre. daha farklı bir biçimde...

    müzmin bir 'kalan' olarak, doğduğum yerde yaşıyorum ben. insanlar geliyorlar. değişimlerin içinden geçiyoruz. savruluyor, dönüşüyoruz. gidiyorlar. büyük gitmelere ve büyük gelmelere tanık oluyorum durduğum yerde. kalp hicretlerine, hac yolculuklarına, kişisel miraçlara, ruh hicretlerine yakın duruyorum ister istemez. yani 'kalan'ların kalarak yol almalarının hikayesine...

    hakikat içinde ayrıntı gibi duran veya görünmez bir boyutta algılanan birçok şeyin aslında 'gitmekte' olduğunu sezebiliyorum kaldığım yerden. tabii buna bağlı olarak kendi 'gitme' eylemlerim de daha çok görünmez ama hissedilebilir bir boyutta vücut buluyor. hicretler daha fazla içselleşebiliyor. her zaman değil. bazen.

    ben de gidiyorum kısacası. kendime ait bir biçimde. giderim. ama bu gitmekliğim bile bir 'kalan'ın gidişidir. geride bıraktıklarımı içerdiğimi, hep aynı anın sonsuzluğunda onların da beni kuşattığını hissederim. hiç bırakmam geçip gittiklerimi.

    benimle çoğalır, nadiren azalırlar. nihayetinde zaman geçtikçe taşıma kapasitem de genişliyor geçip gittiklerimi. eksilmekten, yük boşaltmaktan filan hiç söz edemem gittiğimde. gitmek; her seferinde bir kez daha kalmaktır benim için.

    ve anlarım ki, insanın kendindeki en kıymetli şeyi giderken kendisinde kalanlardır. kimse bunu alamaz ondan. çalamaz. beni ben yapan bende kalanlardır. bir gündüzden, bir sanat eserinden, bir düşünce tarzından veya bir insandan bende kalanlar. tabii bunun değerini en çok giderken anlarım. gitmekle.

    kavuşmanın öncesi, sonrası

    kavuşma anından bir önceki durumdur aslında gitmek. kavuşma anından sonra yine gidilecektir gerçi. bir kez daha. esas kavuşmaya... böyle bakacak olursak, hepimiz kavuştuktan sonra koptuğumuz, ayrı düştüğümüz için metaforik olarak hep gitmeklerdeyiz.

    ta ki, bu gidişlerin aslında bir dönüş yolu olduğunu fark edene dek. gidişlerimiz sonsuza dek yeni anlamlara açılarak hakikat algımızı genişletecekler. evet. ama gidişlerimizin istikameti metaforik olarak cennete yaklaştıracak bizi. ilk düştüğümüz yere.

    aynı şekilde kalışlarımız da bir iple ilk kıpırdadığımız yere bizi bağlıyor. tüm yer değiştirmelerimizi ve dönüşümlerimizi içeren, henüz gitmediklerimizi, henüz kalmadıklarımızı da içeren o çokluğun bir'liğinde, şah damarımızdan yakın olana kavuşmak bizim için en uzun yolculuk oluyor... böylesine bir gitmek: hep aynı zaman diliminde ve hep aynı anın sonsuzluğunda tutuyor aslında bizi: varoluş (veya yok oluş) hakikatinde.

    gidiyorum belki evet. ayrı düşmeden. hakikatin bize iki parmak bile boşluk bırakmadığına teslim olarak. aynı anın içindeki sonsuz imkanlarda defalarca karşılaşmak için... kaldıklarımızla, gittiklerimizle.
    0 ...
  12. doluya koysam dolmuyor boşa koysam almıyor

    1.
  13. kelimelerle dans etmeyi seviyorum. sanıyorum ki bu sevgi karşılıksız değil. onun için kelamım kavalyesiz değildir ey okur.

    çok felsefik günümdeyim, geçelim o halde filozofiye:

    boş, (bak burda insan sözünü kullanmamak için çok çaba harcadım) boş olduğunun farkında bile değildir. her daim dolu zanneder kendini. ne koysan almaz içine.

    dolu, (bak burda insan sözünü pekala kullanabilirim, hem birileri de alınabilir üstüne)asla dolmayacağını bilir. hudut yoktur onun için. ne koysan dolmaz, dolmadığını bilir. dolmadığı için "dolu"dur zaten.

    tanımlardan tanım beğen canım:

    çarpı(tı)lmış atalar sözü, biraz daha büyüse deyim bile olabilirdi hatta...
    4 ...
  14. bi daha da gelmem artık ben bu dünyaya

    1.
  15. fuat tamer tataroğlu'nun sondan bir önceki sözü.
    3 ...
  16. cürm ü meşhud

    1.
  17. şahitli suç. suçluyu, suç işlerken yakalamak.
    2 ...
  18. el atlal

    1.
  19. yıkıntılar. ya da "sevgiliden arta kalanlar". muhteşem bir ümmü gülsüm şarkısı. şarkı demek bile hakaret; ama dinleyin yine de siz:

    http://www.youtube.com/watch?v=dy_24rwxlka
    0 ...
  20. köpek takkeyi ne yapsın tingilderken düşürür

    1.
  21. ege'de kullanılan bir ata sözü. birine hakettiğinden fazla değer verirseniz, ne sizin ne de bahşettiğinizin değeri bilinir.
    2 ...
  22. acı soğan kuru yavan

    1.
  23. ege'de kullanılan bir deyim. "allah ne verdiyse" anlamı taşır. yoksulluk ve çaresizlik anlatır çoğu zaman. tabii bir de tevekkül ve şükür.

    "öğle vakti tarladan geldik, acı soğan kuru yavan bir şeyler yiyip doyduk çok şükür!"
    1 ...
  24. gözüne musluk giren gammaz

    1.
  25. ironik maymun. gammazlasa da kurtulsak şu başlıktan. kim giydirmişti ki bize?

    sözlüğü bok götürse kılın kıpırdamaz. o kadar şakülsün!
    0 ...
  26. unutma ruhum

    7.
  27. küçücük bir kasabanın daracık gökyüzüne emanet edilmiş bir bir sağanaktı can sıkıntısı, hiç uğramadı semtimize. kırık bir söğüt dalı, paslanmış bir yağ tenekesi... her şey bir oyuncaktı çocuklukta. hatta dünyayı bile oyuncak sanıyorduk.

    ne zaman yağmur yağsa kasabaya, paçalarımızdaki çamurla mutlu olmayı bilirdik. bilirdik ki o çamurda mazot lekesi yoktu.

    bunları da unutma ruhum!
    2 ...
  28. sevi yordun beni çok

    1.
  29. aşktan yana bîzar olan adem söylemi. ey aşk, kimin kalbine konuk oldun da yormadın sen?
    17 ...
  30. faciayı yazmasaydım yaza yazık olurdu

    1.
  31. bir ismet özel şiiri.

    beri bak ben o zamanlar genç idim tek başıma çılgınca
    neler yaptım bilir misin etrafımda başka gençler bulamayınca
    it resmini kartonun bir yüzüne özene bezene yaptım
    öte yüzüne çiziverdim geniş bir kafes
    don lastiği takıp noktasız suratla
    dondurtduğum zaman kartonu
    noktalarını koyup sür'atle
    döndürtdüğüm zaman kart-önü
    kafese girmiş görünüyordu it
    etmiyordu ihtiva karbondioksit
    benim dışa verdiğim nefes
    nasıl abdullah yüce idiyse
    ve idiyse hamiyet yüceses
    vitrinde güllü lokum
    yeminler olsun tokum.

    serde gençlik beni bağlar sanmayındı hoppacılık şartına
    ah, bulaydım, bir olaydı diri bir kız beni görüp örtüne

    yakam dar parça pörçüktür paçam yenlerim ucucuna yetişir
    saçlarım dökülmediğinden olsa gerek ki tarağım şimşir

    iyi de neden kazara senin cebinden çıkıveriyor benim tarak
    ki senin ensene kadar alnın açık istikbalin benden parlak

    okuyup yazabilirdin madem bu mührü bana neden kazıttın
    haklamak varken calut'u ilk fırsatta mahremiyle azıttın

    löksün rafa senin gibilerini kaldırmak pek ağır masraf ister
    satsan seni kim alır deppoda çok yer kaplar senin gibiler

    bir benim bulduğum çare sana bol bol gol atmak
    ha bir karış ha bir milim girmiş mi sen ona bak

    kısa yolu elden ayaktan düşmeden tarif etsem mollaya
    veriversem coni'ye ders öyle monreo james belleye

    ey yârenler unutmayın benim çağım kehribarî çağ idi
    iki kusurluca gözüm sağa sola bakmaktandır seğridi

    biri bari deseydi ya bu seğrime zelzeleye delalet
    biri bari deseydi ya çok hakkın geçti helal et

    ne gezer iftiranın haddi yok ben mi nadim olayım
    zorluk bilanço tutturmakta harcanmakta kolayım

    konuş konuş ne mümkün ciddiye aldırmak patlangıcı
    siz kozalak dersiniz bizim köylüye sorsan gıcı

    hasılı yetişmem iktiza etti bizzat kendim
    nikâh neden masada kıyılıyor bunu çok merak ettim
    durur muyum balıklama elâlemlik deryalarına daldım
    anahtar deliğine kadar eğildiğimle kaldım
    kalp kaslarım mükemmel çalışırdı
    ruhuma koydun mu karbon kağıdı çıkarırdı yüz nüsha
    karbon kağıdından üçüncü hamura iftira kara leke
    nesini arıtacaktım ispanyol paça giyenlerin
    fikir kazınacak yer mi vardı zihinlerinde
    ben o zamanlar gençtim de gaulle, kennedy, inönü, bayar sağdılar
    jetli füzeli ihtilâl aşırtmalı yıllardaydık
    tarihe sadeceleyin karışmıştı mancınık
    yadırgılı kalıntıydı altın dişli kadınlar
    domuzlar körfezi işgal ettiği için
    her ihtiyar köpek saygındı ve düşündürücüydü
    o günlerde udîler bile düşünürdü
    azdı sayısı kahvesini tahmisçilerden satın alanların
    gençtim tığ gibiydim ne rüzgâr
    kaçın kur'ası ibaresinden kirleniyordu
    ne de bir mavna gocunurdu
    görünen ve görünmeyen
    münasebetli ve münasebetsiz
    yerlerine kına kırmızısı
    türbe yeşili çalınmaktan
    kulaklarımdaki gençlik çınlamasında
    kimin beni andığı ki besbelli
    döş ileri kefel geri bizi sol pezevenkler
    redifi refakatinde yürüttü bizi kumandan
    edirne'den ve van'dan

    beni başkasına benzetme ben türküm
    tavan bilip edirne'yi büyüdüm van'ı taban.
    3 ...
  32. beed e majnoon

    1.
  33. körleşme üzerine bir film. bize kendimizi gösteriyor besbelli.

    göz ki hayallerimizi yıkan bir katildir. dışarısı görmek istemediğiniz çirkinlerle doluysa bir körün en büyük korkusu "görmek"tir.

    dokunmanın hazzı kalır parmak uçlarınızda.

    insan bir periyi ancak rüyasında görür. çünkü rüya, peri için katlanılması gereken bir şeydir. rüya, gördüğümüz şeydir,; peri, görmek istediğimiz...

    görmek nasip işiyse görmedim diye üzülmemek lazım.

    insan, bazen cennetten bile sıkılır. hem, kim kendi hayatını yaşıyor ki?

    bizden alınmış olanı dilemeyelim yine de...

    allah, bize kendimizi de gösterir belki!
    5 ...
  34. mahur kalemkari

    1.
  35. kalemi kuvvetli bir yazar. sâfâlar getirmiş.
    1 ...
  36. sosyo etik

    1.
  37. sosyo-etik. toplumca benimsenmiş ahlâkî kurallar dizgesi. toplumsal ahlâk.
    1 ...
  38. sair sozu

    1.
  39. fuzuli'nin bir gazelinin makta beyitinde geçen söz öbeği.

    --spoiler--
    ger derse fuzuli kim güzellerde vefa var
    aldanma ki şair sözü elbet yalandır

    --spoiler--
    5 ...
  40. © 2025 uludağ sözlük