Bugün sabah gazetesine bakarken dikkatimi çekmiş olan durum. Adamlar hiç bir açıklama getirmedikleri gibi Arınçın laflarını da cımbızlamışlar. Eeee bugünlerde yandaş olmak da zor.
Yine gidip en zor rakibi çekmiş takım. Kim çekiyor arkadaş bu kuraları amk?
Ama insan ister istemez soruyor, neden olmasın? Ben de biliyorum Arsenal'in açık ara favori olduğunu bu turda. Ama şimdiye kadar Türk takımlarının kaç defa kendilerinden kat kat küçük takımlara elendiğini gördük. Şimdi neden aynısını biz yapamayalım?
Beşiktaş'ın kaybedecek bir şeyi yok zaten. Feyenoord karşısında oynadığı gibi akıllı oynarsa çok kötü bir sonuç da almaz. O halde beşiktaş için hayal kırıklığı ihtimali yok gibi bişey.
Umarım istedikleri gibi olur her şey ve beşiktaş da Cimbomumla birlikte devler Ligi'nde yer alır.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde rtenin yüzde 57 ile ipi göğüslemekte olduğunu açıklayan araştırma şirketi. Şimdiye kadar gayet başarılıydılar ama bakalım. Ben de yüzde 53-55 gibi bir şey bekliyorum ama rtenin ilk turda işi bitireceği yavaş yavaş ortaya çıktı. Bunu engellemek isteyenler sandığa hücum etsinler derim ben.
Şurada bile kendisini belli edendir. AKP'nin oyu CHP'nin iki katı zaten diyen herifler ilkokuldan nasıl mezun olmuşlar acaba? Raporda türkiye geneli istatistikler verilmiş zaten, AKP'nin oy oranıyla falan ilgisi yok ki. Türkiyede yüksek lisans mezunu her 10 kişiden biri sadece akademik oy veriyor diyor raporda, bu mallar hala AKP'nin oyu diyor.
Vallaa ben itüdeyim, rapora inanmayan gelsin buraya baksın. itüdeyim yüzde beş bile yok Akpliler. Eskiden Gülenciler falan idare ediyordu durumu da şimdi onlar akpye benden daha düşman.
Hiç bir akpli yetkilinin de çıkıp cevaplayamayacağıdır. Akpliler mi? Onlar zaten başbakanlarının cevap veremediği şeye cevap veremez. (bkz: ben bilmem Başbakanım bilir)
Doğru olduğunu varsayalım. O halde koskoca memleketi yöneten adamların böyle büyük bir hata yapması kabul edilemez. Düşünün cemaat elini kolunu sallayarak buralara yerleşebiliyorsa iran yanlısı caferiler kim bilir nerelere sızmıştır. Pkk yanlıları kim bilir nereleri kontrolüne almıştır. Mossadlar falan kim bilir nerelere nüfuz etmiştir.
Yalansa koskoca milletin başbakanı göz göre göre paralel yapıya yol vermiş, tehlikeli unsurları devletin hayati uçuşlarına sokmuştur.
iki ucu boklu değnek ve her iki ihtimalde de hükümet bunun baş sorumlusu.
Abdullah gül olursa yeni bir akpli çarkına daha şahit oluruz. Zira kendisi bu iddialara "öyle bir planım yok, Rusya modeli demokratik bir model değil" diye cevap vermişti.
"Meclis'te bir tartışma yaşanmıştı. Bu Soma işçilerinin, maden ocağında çalışma yerine baratleriyle birlikte AK Parti mitinglerine katılmalarıyla ilgili olarak. O zaman Çalışma Bakanı, cevap vermişti "Ne var yani bir maden sahibi, herhangi bir partiyi sevmesi yasak mı?" demişti. Dolayısıyla burada ben Başbakan'a katılıyorum. Yani bu olan biten gayet, normaldir hatta müstahaktır bile denilebilir. Türkiye Tayyip Erdoğan ile layığını bulmuştur. Bana göre hepimizi daha büyük facialarda beklemektedir."
şeklinde bir açıklama yapmış kendisi. bunun savunulacak bir tarafı yok. boşuna da aramayın. açık söyleyeyim, bu adamla fatih tezcan, esra elönü, nagehan alçı, rasim ozan kütahyalı gibileri arasında pek bir fark yoktur. sadece farklı atlara oynamaktadırlar. yoksa zihniyet aynı zihniyet.
ben fazla basit düşünen birisi değilim y.ozdil. düşmanımın düşmanını dost görmem. eğer doğru olduğuma inanıyorsam bütün dünyayı karşıma alabilirim. ve sana diyorum ki, memleketin geldiği vaziyette recep tayyip erdoğan ve onun gibi düşünenler ne kadar sorumluysa, sen ve senin gibi düşünenler de en az o kadar sorumlu. seni gazeteci diye orada tutanların kafasını seveyim.
- sendikaların acilen güçlendirilmesi lazım. sendikaların da artık ideolojik propagandanın ötesine geçmesi lazım.
- hükümetler için hesap verebilirlik ne kadar önemliyse halk için de hesap sorabilirlik o kadar önemli.
- kader dediğiniz şey her şeyi kapsar. Almanyadaki madencilerin alınan önlemler sonucu ölmemesi de kaderdir, sizin yeterli önlemleri almamanız sonucu her sene yüzlerce madencinin ve işçinin ölmesi de kaderdir. bu kaderler arasında istediğiniz seçimi yapabilirsiniz.
- ülke ekonomisinin yıllık büyüme oranları, gayri safi milli hasıla vs bir ülkenin gelişmişlik seviyesini belirlemek için yeterli değildir. 80lerden itibaren de bu kafa yapısı en azından politikacılarda terk edilmiştir. onun yerine human development index (insani gelişme endeksi) daha sıklıkla kullanılmaktadır. bu endeks saydığım faktörlerin yanında, gelir dağılımı, işçi çalışma koşulları, yaşam standartları vs gibi faktörleri de konu alır. bu endekse göre de türkiyenin durumu pek iç açıcı değildir. sadece akp dönemi değil, oldum olası bu böyledir.
- biz hesap sormadıkça her sene yeni bir soma faciası yaşamak gayet mümkündür. başbakanın çıkıp da 1800lerin 1900lerin ingilteresiyle karşılaştırmalar yapması millete hakarettir en başta. türkiye artık dersini almalıdır bu elim faciadan. bunun tek yolu da canı yanan milletin, hükümetin de canını yakmasıdır. bu da akp-mhp-chp kavgasından çok daha önemli ve çok daha ayrı bir meseledir.
imamın sıçtığını gösteren açıklama. imam osurursa cemaat sıçarmış, onu anladık. da imam sıçarsa cemaat ne yapar onu da şimdi gösterimli olarak öğreneceğiz.
tayyip erdoğan, iyiden iyiye don kişot'a benzedi. artık gerçek düşmanlarımızı bir kenara bırakıp, ya gerçekte var olmayan; ya da var olup da bizimle ilgisi minimum seviyede olan etkenlere, aktörlere saldırıyor. emin olun şu anda türkiyeye çıkarları gereği düşman olan ülkelerin hemen hepsi erdoğan hükümetinden o kadar memnun ki. çünkü şu anda erdoğan tam anlamıyla natonun putini konumunda. üstelik, hiç kimsenin ittifakını güçlendirmek istemeyeceği türden bir putin bu.
seçimlerden sonra şu ortaya net olarak çıktı: başbakan kendi partisinden bir çatlak çıkmadığı ve büyük bir ekonomik kriz çıkmadığı takdirde bu ülkenin yönetimindeki bir numaralı aktör olarak kalacak (ister cumhurbaşkanı olarak, ister başbakan ister başka bir makamda). ama asıl mesele, halktan aldığı bu desteğe rağmen ülkeyi yönetebilecek mi? yanlış anlaşılmasın, darbe vs anlamında söylemiyorum. başbakan bu kafayla bu ülkeyi ne kadar yönetebilir? kendi partisinden ne kadar destek alabilir? her şeyi dış güçlere, israile, faiz lobisine, paralele ve daha aklıma gelmeyen pek çok şeye bağlayan, neredeyse 15 yıldır ülkeyi yönetmesine rağmen hiç bir sorunu kendisinde aramayan, kendisinden başka hiç bir politik aktörün desteğini almayan bir partinin ülkeyi yönetmesi ne kadar mümkün olabilir? böyle bir durumda akpli bürokratlar, yetkililer dahi başbakanın sözlerini, emirlerini ve talimatlarını sorgulayacaktır. neticede himmleri, goebbelsi olmadan hitler gibi bir adam bile ülkeyi yönetemez. belli ki arınç da, gül de, ali babacan gibi genç aktörler de bu rolü oynamaya ve başbakanla benzer tandanslarda açıklamalar yapmayı kendilerine pek yakıştıramıyorlar her şeye rağmen.
sayın başbakan hem kendisi hem de ülkemiz için çok tehlikeli bir yola girdi. bu çok açık. Allah sonumuzu hayır etsin demekten başka elimizden bir şey gelmiyor maalesef.
ortada olmayan gerçektir. kaçaklar için dünyada hiç bir zaman iyi bir yer yoktur. kalıp savaşanlar için vardır.
gelişmiş ülkeler, sivil toplumdan, aydınlardan ve akıllı bürokratlardan, askerlerden ve daha nice meslek gruplarından destek alan reformistler sayesinde bugünlere gelebildiler. kademe kademe, sindire sindire yaptılar bu reformları. acılar çekerek, kefaretler ödeyerek... en önemlisi ise, onlar bu devrimleri ve reformları halk ile omuz omuza gerçekleştirdiler.
bizde ise bu süreç ters şekilde işledi. osmanlının reformları da, kemalist devrimde tepeden inme olarak gerçekleştirildi. bakmayın kör kemalist zırvalarına. atatürk bu ülkeyi kurarken halkın çoğu onu doğru dürüst tanımıyordu bile. azıcık tanıyanlar da sevmiyordu zaten. kemalist devrim, halk için ama halka rağmen yapılmış bir devrimdir. osmanlı zamanında da farklı olmadı bu durum. her zaman yönetici elitin politikaları sonucunda yapıldı reformlar. hiç bir zaman da halka inemediği gibi yönetimde etkili olan aktörlerin bile desteğini alamadı zaman zaman. (yeniçeriler, ulema, bürokratlar vs gibi)
şimdi biz bunun ceremesini çekiyoruz. avrupanın bir asır önce karşılaştığı ve çözümü konusunda büyük aşamalar kaydettiği sorunlarla biz daha şu anda karşılaşıyoruz. demokrasinin seçimlerden ibaret olduğu fikri mesela, 20. yy'ın ilk yarısında batının tartıştığı bir konuydu. hitler, mussolini gibi örneklerden sonra ve özellikle de ikinci dünya savaşının bitmesiyle birlikte demokrasinin seçimlerle sınırlandırılamayacağı çoktan anlaşılmıştı. bunun türkiyeye yansıması da, çok partili sisteme geçiş şeklinde olmuştu. ama görüyorsunuz, biz bugün bile batının yarım asır önce çözdüğü bir sorunu tartışıyoruz.
başbakan soma faciası ile ilgili 1 asır öncesinin ingilteresinden bahsetti. haklıydı da. çünkü bizim bugün karşılaştığımız sıkıntıyla ingiltere, almanya gibi ülkeler taa o zamanlar karşılaştılar. ve marksın fikirleri o dönemlerde güç kazanmıştı. ingiltere, almanya gibi ülkeler bu sorunu, işçi haklarını koruyarak, güçlü işçi sendikaları yaratarak çözdü. uzunca yıllar ingilterede işçi partisi iktidarı elinde tuttu. öyle bir noktaya gelindi ki, işçi haklarının çok güçlü şekillerde savunması kar marjlarını katlanılmaz seviyelere düşürdü. işte biz bu bakımdan ingilterenin çoktan çözdüğü bir problemle karşı karşıyayız şu an.
şimdi artık bizim de bu reformları, bu düzenlemeleri artık bir an önce, hızlı hızlı gerçekleştirmemiz gerekiyor. ama bunun da tek yolu, bu reformları isteyenlerin, istemeyenleri ikna etmesi ve hakkımızı savunmak için halk olarak sonuna kadar savaşmamız. aksi halde bir kısmımız anlı şanlı tarihi ve kültürü olduğu halde 3. dünya ülkelerinden farkı kalmayan bir ülkede yaşamaya devam ederken, bir kısmımız da saçma sapan hayallerle gittiği gelişmiş ülkelerde, gurbette 2. sınıf vatandaş olarak yeni bir hayat kurmaya çalışacak. o yüzden önümüzde tek makul seçenek var, savaşmak. sopalarla, molotoflarla, silahlarla değil. fikirlerle ve argümanlarla... halkın desteğiyle...
cevabı elbette hayırdır. eleştiriye yumrukla karşılık veren adamların yönettiği bir ülkede işlerin daha iyiye gitmesini bekleyemezsiniz. kabadayı gibi milleti tartaklayan, dalkavukluktan başka bir iş yapmayan danışmanların olduğu bir ülkede hiç bir şey düzelmez. hele hele, iktidarınızdaki ve siyasetteki insanlar eğer şirketlerle bu kadar kol kola girmişse, onların işçiyi ezmesini engelleyemezsiniz. sizi yönetenler böyle bir şeyi istemezler bile çünkü.
son olaylardan sonra apaçık bir şekilde insanlıktan istifasını vermiş olduğunu düşündüğüm kişi. insanlıktan istifanı verdikten sonra, başbakanlıktan istifa etsen ne, etmesen ne?
en ağır kemalistlerden (ki çok şükür onların da sayıları azalarak tükenme noktasına geldi) daha akılsızca hareket eden vatandaştır.
tamam, akpye oy verenlere en ufak bir lafım yok. defalarca da burada akpye oy verilmesinin sebeplerini tartıştım, onların da haklı taraflarının olduğunu, her ne kadar içime sinmese de, anlatmaya çalıştım. yeri geldi sinirlendim de. bazen birilerine sataştım, bazen başkaları bana sataştı.
ama şu faciada insanların ikiyüzlü tavırlarına tahammül edemiyorum. sorunun kaynağını inatla görmemek için uğraşmalarına tahammül edemiyorum. hele hele başbakanın konuşmalarını dinleyip onu alkışlayanlara hiç tahammülüm kalmadı artık.
daha şu gün oldu, sorumlular cezalandırılacak manasına gelen bir şey duymaktan ziyade, bu olayların 19. yy ingilteresinde de yaşandığını işittik. somaya gitti, kavga çıkardı kabadayı gibi. ve hala kendisini savunanlar var. bu kadar mı körsünüz? bu kadar mı akıldan, izandan yoksunsunuz?
resmi gazetede yer alan bir genelge ilanında ıslak imza arayan saftirikleri de bize göstermiştir çok şükür. biraz daha saf olursanız şirinleri bile göreceksiniz amk.
akpnin tesadüflerinden daha azdır. misal, 17 aralık yolsuzluk (evet yolsuzluk demek zorunuza gidiyor değil mi? ama maalesef gerçek bu) davasından önce yaklaşık 10 yıldır akp cemaat ile dirsek teması halindeydi ve başbakanın da belirttiği üzere hiç bir dediklerine hayır demiyorlardı.
soma faciasından 15 gün önce, manisa vekilinin verdiği önergeyi (evet akpli vekiller sadece kendilerini düşünüyor olabilir ama normalde bir vekilin kendi şehrindeki sıkıntıları dile getirmesi gerekir) akp reddetmişti.
reyhanlı saldırısı hakkında tam da şüpheler el nusranın üzerinde yoğunlaşmışken (bu terör örgütüne akpnin yardım ve destekte bulunduğunu artık biliyoruz) bir anda saldırı gündemden düştü.
ama halen bazı memleket meselelerinden bihaber avustralyalı anguslar g.tlerinden çıkması gereken şeyleri beyinlerinden fışkırtıyorlar burada.
arada kişisel bağlantılar bile var. buna rağmen "ne alakası var bu olayla akpnin" diyen adamlara laf anlatılabileceğini, bunların eğitilebileceğini düşünmemeye başlıyorum git gide. hayır merak ediyorum, bu kafadaki herifler nasıl olup da marmaray, 3. köprü vs gibi projeler için akpyi övebiliyorlar o zaman? aynı kafayla bakarsak eğer; başbakan mı kazmış marmaray tünelini? gerçekten bazı insanlar çok tuhaf.
sen eğer bir diktatör olsaydın, kabadayılara bile yakışmayacak bir üslupla vatandaşa attığın yumruğu televizyonlarda göremezdik değil mi başbakanım? aaa, bi dakka. zaten göremiyoruz sayın başbakanım? sosyal medyayı kökünden kazımanın vakti gelmedi mi artık sayın başbakanım?