Simdi egri oturup dogru konusalim. Gencken insan her biseyin hakkindan tek basina gelecegini, zorluklara gögüs gerip haksizlik karsisinda dimdik ayakta kalabilecegini düsünür. Cogu zaman yapar da. Naifce elbette ama hayatin kendisine acaip firsatlar sunacagina da inanir, öylece bekler durur.
Ancaaak otuzlu yaslara gelince is biraz degisir. O bitmez tükenmez sandigi enerji yavas yavas azalir. Derdini paylasabilecegi, her kosulda güvenmek istedigi birine ihtiyac duyar, kisacasi bir hayat arkadasi ister. Toplumla ters düsmemek, huzuru bozmamak adina da evlilik olayina girisir.
Bence iyi de yapar. Sevdiginiz, saydiginiz biri varsa bence otuzlu yaslarin basi evlilik icin en uygun yas. Evlat sahibi de olmayi düsünüyorsaniz fazla beklemeden evlenin derim ben. Kisisel görüsüm bu yönde.
Dogrulugu su götürmez bir gercek. Sözlügü toplumun bi nevi aynasi olarak kakul edersek cok da sasirtici degil. Entelektüel bir bireyin yetismesi icin bi kere alt yapi lazim. Bundan kastim anne ve babanin akademisyen olma zorunlulugu degil. Demem su ki evde istedigin kadar kitap oku, incele, belgesel izle, kaliteli müzik dinle; pencereden baktiginda manzaranin betondan, eskaza haber ya da dizi izleyeyim derken icerigin gürültüden ibaret olmasi, sokaga ciktigin an karsilastigin kaba kalabalik gibi durumlar, icinde büyüttügün, kafa yordugun güzel ve anlamli duygulari aninda yok eder ve düsüncelerin derinligini engeller. Bi de bakmissin öfkeli, hosgörüden yoksun, saglikli düsünemeyen birine dönüsmüssün. Bana göre su an türkiye metropollerinde yasanan hayat, ufkun genislemesi konusunda en büyük engel.
Ülkece kötü senaryosu olan bi diziyi izledigimize inanmak istiyorum. Öyle fantastik olaylar yasaniyor ki su secim süresince, yuh artik, burada fazla sacmalamislar, biraz inandiricilik lütfen diyesi geliyor insanin. Su haber karsisindaki halet-i ruhiyem böyle. Öte yandan cuvallarin ele gecirilmesi gayet de sevindirici bir haber. Hala isini dogru dürüst yapan cesur insanlar var demek ki.
Bi kere cogu duyarli insanlardir. Is becereyim, para cukkalayayim, mal mülk biriktireyim, jeeplere bineyim, önüme gelene de bunlarla hava atayim gibi dertleri yok. Ayrica becermek kelimesi yerine basarmak'i yeglerler. Becermek - bu manada - daha cok sermayeden yana olan sagcilarin lugatina yarasan bi kelime. Solcularin beceri ve yetenekleri ise cok farkli alanlarda (bilim, edebiyat, sanat vs.)
Huzurlu, hosgörülü, güzel yürekli, piril piril, isil isil, iyi niyetli insanlarla biarada yasamak. Rekabet, husumet gibi duygularin yok olmasi bi de. Birden fazla sey oldu ama hayal iste, sinir minir tanimiyo.
Trt konusmasinda ülkemizin geldigi noktayi gayet iyi ve anlasilir sekilde analiz etmistir. Samimi bir sekilde terörün bitmesini istiyorsak hdp'ye söz hakki vermemiz gerekir, bu cok acik. Öyle nefret söylemleriyle, askerle, kanla halledilecek bi durum degil yasanan. Ama yok onlar pkk, terör destekcisi diye devam edersek, kürt sorunu sittin sene daha alisik oldugumuz sekilde devam eder.
Uzun zamandir dahil oldugum ruh hali. Yillarca kendini sıkarak, istemeye istemeye "yapilmasi zorunlu isler" yüzünden peyda oluyor sanirim. Gerek is gerekse özel hayatta ardi arkasi kesilmiyor su lanet olasi to do list'lerin. Tam sunu da basardim, su da bitti sükür diye sevinirken, bi yenisi ekleniyor. Motivasyon mu kalir insanda.
Hayattan bezdirendir. 18 yillik is hayatimda henüz düzgün birine rastlamadim. En dik duruslu olanlarin bile sıkıştıklarında bi güzel yalakalik yaptiklarina şahit oldum. Ilk 8 yil saskinlikla izledim olan biteni, inanmak istemedim. Sonrasinda kabullendim, teslim oldum. ben de bi güzel ayak uydurdum.
Isin dogasi geregi bu böyle.Insan kalabilmek icin calismayi yasaklamali. Tek cözüm bu.
Lisenin bitmesi, şaka döneminin kapanmasi demektir, gecmis olsun. o şakalarin bi daha yapilmayacagini derinden hissetmektir. Yetiskinler dünyasina hos gelmektir, bos devam etmektir. Cok karamsar oldu biliyorum ama üzerinden neredeyse 20 yil gecti, tünelin ucunun bombok bir yere ciktigini tecrübeyle sabitledim.
"vapur özlemek
gün özlemek
insan özlemek
çiçeklerin açmasını özlemek
gecenin gelmesini özlemek
sayfaların okunmasını özlemek
özlemek sayrılığa dönüşmesin
yönetmesin bizi özlemek
kardeşleri var çok güçlü
ümit etmek ve beklemek
gelişini özlemek
uyanmanı özlemek
çözülmeni özlemek
başka bir yerde yaşamayı özlemek
anlaşılmayı özlemek
on beşinde özlemek
kırkında özlemek
özlemek mi bizim yaşamımız
özlemek bizim yaşamımız" *
Fransa'daki luis'lerden biri vakti zamaninda ziyafet vermis. O zamanlar tuz cok degerli tabii. Bütün yemekler de cok tuzlu oldugundan, ziyafet epey masrafli olmus. Ordan geliyormus bu deyim diye duydum.
Gayet de mantikli diil mi, hemen inanasim geldi benim de.
hep insanlari ayiran özelliklere tutunalim he mi? iyiyi, güzeli gördügümüzde yüzümüzü cevirip aklimiza kötü seyler getirelim, basliklarimizi da ona göre atalim.
bu mudur yapabildigimiz, bu mudur elimizden gelen. sol frame'deki gerizekali basliklara baktikca icimi öyle bir karamsarlik sariyor ki, anlatamam. nasil bu hale geldik anlamiyorum.
neden gezicilerin agac sevgisini, gezicilerin hak arayisini, gezicilerin adalet dostu olduklarini göremiyoruz, anca düsmanligi görüp duralim aq.
git yine elestir, ama adam gibi elestir.
sonra gönül gözü, kalp gözü acik olmali diye tatava yapalim, oldu.
hakkinda yapilan yorumlardan anladigim kadariyla; kemal kilcdaroglu'nun disinda herkes bu ülkeyi yönetebilecek kapasitede. hepinize iyi niyetle gülümsüyorum..
parasi olanlar ve parasizlar olmak üzere ikiye ayrildiklari rivayet edilir.
hatta cok zorlarsak dörde de ayirabilirz insanlari:
bok gibi parasi olanlar, parasi olanlar, parasizlar ve bes parasizlar.
sait faik, yasar kemal icin vakti zamaninda "türkler'in en kürdü, kürtler'in en türkü" benzetmesini yapmisti, aklima gelmisken yazayim dedim. bir de kitaplarini okurken, türkce'yi yeniden ögrenir gibi olursunuz, öyle de etkili ve iyi bir yazardir.
ütopya'da fadil öztürk'ün "salidir bütün yeni baslangiclar" adli yazisindan güzel bir bölüm:
"Simdi bir tarih tasiyorum, sonuna kadar kendime saklayacagim bir cocuk büyümesi say sen bunu. Odur seni bana, beni sana getiren son tren. peronlada cocuklar icli köfte ve ciger satarlar, malatya'da kayisi gibi bir mevsimde ora'dan geleceksin gibi bekliyorum seni. seni yatay, seni dikey özlüyorum, hep uzun. bilirsin özlemek ayaklanma gerekcesidir her askta. ayaklaniyor uzakligina, cingeneler bilir bunu..."