bir elin parmaklarını geçmez bu iktidarlar. bakalım.
1. demokrat parti.
2. adalet partisi.
3. anavatan partisi.
4. ak parti.
aaa 4 ü de sağ partiymiş bunların. sonraa 4 ü de yeni kurulan partiler. demek ki bizim millet tazeleri seviyor.
birincisini şahsi kanaatimce milli şefin kafasındaki ideal cumhuriyet insanı modeli iktidara getirdi. ikincisini 27 mayıs, üçüncüsünü 12 eylül 4 üncüsünü de 28 şubat.
sonra birincisi 27 mayısla gitti, ikincisi 12 martla, üçüncüsüne bi kılıf uyduramadım. dördüncüsü de maalesef başımızda zaten. du bakalım nolcek?
edit: ak parti yazacakken yanlışlıklı amk.partisi diye yazmışım onu düzelttim.
yukarıdaki teorimin devamında oluşacak problemlerden birinin daha çözümüdür. dedik ki insan evrimleşme sürecinin çeşitli etkenlerle sekteye ugraması sonucu tosbağaya (teşekkurler kutsal ruh, yüce meryem ve isa) dönüşecek. bu süreçteki ilk engel tabiki konut sorunudur. evrim süreci bu kez tersine çalıştığından olayın akışı daha önceki gibi primatlardan gelip daha bir zeki varlığa değil daha zeki bir varlıktan primata doğru olacaktır. bu nedenle insan tosbağaya evrimleşirken kabuğunu oluşturmak için binlerce yıl evsiz barksız beklemeyecek bankalara gidip düşük faizle ipotekli morgıç kredisi kullanıp kabuğuna sahip olacaktır. şimdi iş bu olayı finanse edecek bankayı bulmaya kaldı.
evrim sürecinin yediğimiz kimyasallar nedeniyle sapıtması sonucu bozulduğu ve bütün insanların gelecek binyılda tosbağaya dönüşeceklerini iddia eden teorim.
beynini sevdiğimin moderasyonudur. sözümüz meclisten dışarı tabi.
ulan nasıl bir moderasyon bakınızda tanım arar? nasıl bir gammaz bunu gammazlar? tabi bunlar ilginç sorular. bu moderasyonun zeka ve eğitim düzeyini harbiden merak ediyorum.
başlığın beşinci entrysindeki bakınızı tanım değil bu diyen moderatöre de ayrıca saygılarımı fışkırtıyorum. böyle bi moderasyonla hiçbir sözlük bir adım ileri gitmez. gidemez.
hiç bir sevişme ki bu tecrübesiz bir genç erkeğin sevişmesiyse asla filmlerdeki kadar uzun sürmez. bazen heyecandan uyanmadığı da olur. pantolonu çıkartır çıkartmaz tabancanın patladığı da. o yüzden fazla hayale kapılıp yok önce bacak omuza yaparım sonra amuda kaldırır çakarım sonra kelepçe takarım sonra dogi stayl yaparım diye hayal kurmayın. zaten dogi yapınca bok kokusundan durulmuyo hamuyim. o pornocu herifler hem tecrübeli hem de takviye alıyolar olm ne sandınız.
sabahinbesi ile gerçekler acıdır temalı entarilere (bu birincisi ama geleneksel hale getiricem inşallah) hoş geldiniz.
bu entaride üç gerçek var. hangisi daha acı ona sen karar ver.
gerçek bir:
ergen kızların tamamına yakını zengin koca hayaliyle büyür. benim için mühim olan insanlıktır diyen bir kızla karşılaşırsan yalan söylediğine rahatlıkla inanabilirsin. bu olgunun sebebi biraz kızlarımızın yetiştirilme tarzları biraz da kolay yaşama olan özlemleridir.
şimdi: istisna olarak idealist bir kız düşün. okuyup öğretmen olsun. okulu bitirip hayatın dereli tümsekli yollarına düşünce öğretmenlikten kazandığı paranın boyalarına yetmediğini görüp, yeter ulen yine öğretmenliğimi yapayım ama zengin de bir kocam olsun ki luiz edit: (aysengruda dedi ki "lui diye okunuyormuş. aman yanlış okumayın çok kızıyor) vitondan da giyineyim demeye başlayacaktır. başlamazsa gelsin bana ben evlenirim onunla.
gerçek iki:
ikince gerçek ayan beyan ortada. mevzubahis etmeye bile gerek yok lakin söyleyelim. ne yazık ki hanım kızlarımıza yetecek kadar zengin oğlanımız yok. zenginlik göreceli bir kavram olduğundan o kadar çok zengin olsa yine kimse zengin olmazdı. bunu şöyle aforizmalaştırabiliriz: herkesin zengin olduğu yerde zengin yoktur.
gerçek üç:
ilk iki gerçeği alt alta toplayınca üçüncü gerçeğe ulaşıyorsun zaten. bunu da şöyle formüle edelim: gerçek + gerçek = gerçek.
ne dedik kızlarımızın tamamına yakını yastığa kafayı koyduklarında gelecekteki zengin kocalarını düşünüyorlar. sonra da dedik ki memlekette o kadar zengin yok. ne oluyor bu ikisini toplayınca? zengin koca hayaliyle büyüyen ergen kızlarımız babayı alıyorlar. bence en acı gerçek bu. ergen kızımızın kurduğu hayallerin yalan olduğuna mı yanarsın yoksa bu hanımefendiyi zevce edinen adamın haline mi yanarsın. neye yanarsan yan.
entarimi bayburt dolaylarından bir türküyle bitirmek istiyorum.
de get bayburt de get sende nem kaldı.
ergen kızlar * alsın benim kadamı.
arkadaşlarına mı kızsın yoksa sevgilisine mi? iki ucu boklu insandır. yok değnektir. tamam odundur.
en alta sevgilisini onun üstüne de aralarına karbon kağıdı koyarak işini görsün. bir daha da ölye olduk olmadık kişilere sevgili, arkadaş falan demesin.
bana bakın ben polemiğe giremem. chp daha önce hidayete ermemişmiydi derseniz size ne der kaçarım. ama bak şimdi önce karafatma dedikleri insanları baş tacı ettiler şimdi de kuran kurslarını bağırlarına basıyorlar.
eğer laik ve elitist kuran kursu hocaları bulabilirlerse iyi fikir gibi duruyor.
yıldızlı bakınız adından da anlaşılacağı gibi yanar dönerli bi eylem. fare imleciyle o bakınızın üstüne gitmeden içinde ne yazdığını göremiyorsun. e fare imlecini oraya götürmek de ayrı bir çaba, zaman ve enerji gerektiriyor. eh merak kediyi öldürürmüş. biz de merakımıza engel olamayıp bakalım ne yazmış şu afilli bakınızın içine diye bakıyoruz.
bakıyoruz ki ne görelim. swh. ne demek lan swh. şu demekmiş. sımayli vaz hiyır. sensin hıyar.
bu aslında şu demek. burada gülünecek. siz nerede gülüneceğini bilemeyecek kadar kazmasınız ben sizin güleceğiniz yerleri işaretledim. allah allah yaa. allah allah. belki de sen gülünecek bir espri yapamayacak kadar andavalsın. hiç olmazsa gülücük işareti koyayım da gülsünler diye geçiriyorsun aklından.
bre zındık, bre melun, bre şapşal tilki, be topal çekirge hadi biz nerede gülüneceğini anlayamayacak kadar kazmayız peki o mna koduumun ingilizcesini nasıl öğrendik de senin o yıldızın içine sokuşturduğun "swh" nin ne anlama geldiğini anlayalım. dingil işte. dingiiil. bak: *
sirius black dedi ki editi: sımayli yapınca sözlük otomatikman yıldızlı bakınız içine alıyormuş. ama sımaylinin neden bu kadar gerekli olduğunu hala anlamış değilim.
yirmi küsür yaşına kadar okuldan başka bir sebeple evden çıkmamış, sosyalleşememiş, erkekleri öcü gibi gören kızdır. sonra hasbelkader iş hayatına girmiş mecburen de olsa sosyalleşmek (yada sosyalleşememek) zorunda kalmıştır. lakin bu hatunları anaları evden uğurlarken "sakın erkeklere gülme sikerler seni" diye tembihler. bunlar da haliyle ortalıkta somurta somurta dolanırlar. götümün bakireleri sizi.
1.Amatör kümede de olsa Eskişehirspor'ludur.
2.Kentini sever, Eskişehirli olmaktan her zaman onur duyar.
3.Hamamı sever(Yıkanmadan havuza girmez)
4.Soğuk havaya alışıktır (Sıcağı sevmez)
5.Kalabaksuyu içer (Her evde yedek bir bidon vardır)
6.Patikçi Kadir, Kör kamil, Baki Dalyancı, Sarar, Aşçı Mahir, Trakyalı, Alçak Hamam, Dekovil, Pazartesi hamamı , Şapkacı Cafer,
Bayat Pazarı, Çarşamba pazarı, Abdülselam kuzulu köftecisi isimlerini iyi bilir.
7.Bu kentin velisi de delisi de makbuldur diyerek Deli ibrahim'i çok iyi bilir ve hoşgörü gösterir.
8.Kentten ayrıldığında uçak ve tren sesini özler.
9.Mutlaka Sakarya okur (internetten olsa bile)
10.Bademlikte mutlaka havuza girmiştir. Bademlikte mutlaka bir bardak çay içmişliği vardır.
11.Kanlıkavak, Nuribey, Regülatör görmeyen Eskişehirli yoktur.
12.Haşhaşlı ve çiğbörek mutlaka yemiştir.
13.Dürüsttür, yalanı dolanı bilmez ve politikayı sevmez.
14. Tatarı, manavı, karadenizlisi, çerkezi, göçmeni hep barış içinde yaşar.
Eskişehirli olmak;
-dakikada bir kalkan jet seslerinden irkilip te, havaya bakmamaktır.
-yayalara yeşil ışık yanmadan karşı tarafa, yol boş olsa bile geçmemektir.
-kar yağdığında kartopu oynamayacak kadar kara alışıktır, ama bir kardan hatun mutlaka yapılır * )
ESKiŞEHiRLi böyledir...
Eskişehirlinin hali başka,
Eskişehirli doymaz aşka,
Hele birde sevdiği varsa,
Eskişehirli ölmez asla.
Eskişehirli ağlamaz, ağlasa da kimse duymaz,
sözlüğün önündeki boşluk da değişken. oraya da ulu, ekşi ne koysan gider.
sürekli bir propaganda peşinde olan yuzırları başka türlü değerlendiremiyorum.
bunlar x partisinin lokalindeki bilgisayardan bazan nöbetleşe bazan sürü halinde sözlüğe girip kendileri kaşar olmuş siyasetçilerin kokuşmuş söylevlerini geveleyip duruyorlar.
eğer ki yukarıda bahsedildiğinin aksine sözkonusu yuzırlar bu propagandayı kendi inisiyatifleri ile yapıyorlarsa durum çok daha vahim. düşünüp taşınan, kaşınıp fikirlerini kamuya anlatmaya cesaret edebilen vatandaşlarımızın ufku kaşar siyasetçilerin ve kerameti kendinden menkul angut gazetecilerin onlara çizdiği çizgiyi geçemiyorsa vay halimize vay.
ulan bir türban meselesidir almış gidiyor.
sosyalistin bayrak sallayanına bir bakıyorsun türbanlıları karafatma diye niteleyebilecek kadar alçaklaşabiliyor. diğer taraftakine bakıyorsun müslümanım diye geçinip tesettürlü olmayan kadınlara sokak kadını muamelesini reva görüyor. hiç mi sağduyunuz yok kuzum sizin. adamlar "aa cambaza bak" deyip altımızı oyuyor. bizse tutturmuşuz bir türban meselesi birbirimizin kafasını yarıyoruz.
biz hiç mi aklıselim olamıyoruz? olayları kendi süzgecimizden geçirmek yerine neden başkalarının bize anlattığı gibi kabul ediyoruz?
islam devrimi olnuca nereye kaçacakmış da mış mış. çıktığın yere kaç bir daha da çıkma.
ulan dingil. islam devrimi olalı 1500 sene oldu sen hala ayakta uyuyorsun. devrimci mi arıyorsun al sana hz. muhammed (s.a.v) ondan büyük devrimci mi var?
dini bütün solcu olurmuymuş olmazmıymış. bak bak bak. kim kendini allah (c.c.) yerine koyup uydurmuş ki müslüman olmamak için solcu olmamak gerektiğini. sağcılık müslümanlık olsa en baba müslüman hitler olurdu.
gidip gusül edin ondan sonra da tövbe edin de öyle gelin. kafanız yine basmazsa amuda kalkın da biraz kan gitsin beyninize.
lan madem ki 14 şubat sendromu diye bir dert var. işte size çare.
yalnız sözlükte çok abazan olmasından mütevellit bir çare düşünmek lazım.
birisi de gitsin 14 şubat bayan yazarlar kendi kendimize takılıyoruz zirvesi yapsın.
yok lan o zirve çok bayıcı oldu.
bluevelve, zehir falan. ıyyy.
en iyisi 14 şubat kadın yazarlar kendi kendimize takılıyoruz zirvesi olsun.
sözlüklerin klişe muhabbeti. "ülkücüler adam dövüyo yeaaa"
şu sözlükte ülkücülerden dayak yemiş biri var mı merak ediyorum. eminim yoktur. varsa da bana ulaşsın. neden sopa yediğini sormak isterim. haksız yere sopa yemişse gidelim intikamını alalım. yok sopayı haketmişse de öpücüklerimle teselli vereyim. hayat bayram olsun, güneş her gün doğsun, çocuklar ölmesin, kahrolsun siyonizm.
ne adamlar tanıdım şu sözlükte sanki hiç yoktular. tanıdık gelen bir nikin altındaki o soru işaretine tıkladığımda bilmem kaçıncı nesil silik yazısını görünce boğazıma bir şey düğümlenir. yutkunmak istersin ama yutkunamazsın. okkalı bir küfür savurursun ciğerindeki son karbondioksitle.
adam öldürmekten farkı yoktur yazar uçurmanın.
öyle böyle değil lan. emek verdiğin, gelişip serpilmesi için onca çaba sarfettiğin rumuzun birden yabancı birininmiş gibi duruyor. en çok da sözlükte şuursuzca gezinirken kendi entryine rastlayıp ulan adam da ne yazmış bee dediğin anlar koyuyor insana. ne diyelim kahpe düzen utansın.
yılmaz özdil'in hedef kitlesini top, pardon çember olarak düşünürsek çapıııı... birden küçük sıfırdan azcık büyüktür. üstelik akıl ve izan gibi şeyler bu çembere teğet geçer hamdolsun.
ama baktım ki güzel bir posta gelmiş. sözlükte de körpe çok, sözlük camiasına hizmetim olsun dedim.
aşağıda bir örneğini bulacağınız e postalardır efenim.
Bir kuş soguk bir
> kış gününde yiyecek bulabilmek icin kanat çırpip
> duruyormus. Hava o kadar
> ayaz mışki minik kuş dayanamayip karın üstüne
> düsmüs. Kus caresiz soguk
> karin üstünde ölümü beklerken, ordan gecen bir inek
> kuşun üstüne sıçmış.
> Kus öyle bir sinirlenmişki, kanatlari donmamis olsa,
> kalkip inegi
> dövecek....Birde bakmiski bokun sicakligi ile
> kanatlari cözülmüs, yaşama dönmüs. Öyle bir sevincle ötüyormuski,
> ordan gecen bir kedi bunun sesini duymus ve boku eşeleyip kuşu
> cikarmis. Kuş
> buna cok sevinmis tam kediye tesekkür edecekmiski, kedi
> onu yemis.Demekki neymiş:1- Her üstüne sıçani düsman
> sanma !2- Seni her boktan cikarani dostun sanma !3- En
> önemlisi, Bokun icinde mutluysan sesini cikarma
> !
>
rusya'nın doğalgazı kesmesinden sonra sevgili başbakanımız tayyip erdoğan'dan beklediğim söylemdir.
ee adam koskoca başbakan. halkının ruslar doğalgazı kesti diye it gibi titremesine müsade etmeyecek elbette.
doğuda bazı köylerde hala tezek yakılıyormuş. şehirli insanlar inek mi besliyorlar ki tezek yaksınlar demeyin. ineğin boku yanıyorsa insan boku da pekala yanabilir. önce tıka basa karnını doyuracaksın sonra da bol bol kahve içeceksin ki bokun kıvamı gelsin. sıçtığın boku bir şekilde kurutup yakarsın artık, onu da anlatıp gereğinden fazla iğrençleşmeyeyim.
beğenmedin mi?
sen de hem adamın dağıttığı kömürlerden indiragandi yapmıyorsun hem de bu pratik zeka ürünü alternetif enerji kaynağını hor görüyorsun. kal soğukta, it gibi titre de kendine dön. müstehak sana.
her duyuşumda tiksindiren kavamdır. işbu entrynin girilme sebebi sabih kanadoğlu olmasına rağmen tiksintimle alakası yok. ne zamandır aklımı kurcalar dururdu bu onursal başsavcılık meselesi. akşam haberlerinde sayın "onursal başsavcı" yı görünce tiviyi kapatıp kumandayı karşıdaki kanepeye fırlattım, sonra monitöre tükürüp kolumun yeniyle sildim zira biraz tozlanmıştı. herneyse. evimizin köşesinde kahvesini yudumlayan ak sakallı bir dedemiz olmadığı için gogıla sordum. -nedir kuzum bu onursal başsavcılık hikayesi?
gogılın başı, kabahatli gibi, öne doğru eğildi, alt dudağını büküp ellerini yana açarak "- bilmiyorum walla" dedi. o an anladım ki bu onursal başsavcılık meselesine kocaaa türkiye'de benden başka kafa yoran yokmuş. üzüntü ve kızgınlıkla "-sen de hep böyle boş şeylere kafa patlatıyorsun" dedim.
benim bildiğim iki onursal başsavcı var. biri vural savaş diğeri sabih kanadoğlu. sabih bey yargıtay'da başsavcıydı. emekli olunca yargıtay kendisini "onursal başsavcı" payesiyle taltif etti. buraya kadar güzel. ama "onursal başsavcılık" kanunla düzenlenmiş bir unvan mıdır? yoksa yargıtay'ın bu konuda bir tüzüğü mü (bkz: tüzük) vardır? böyle bir tüzük varsa yargıtay kuruldu kurulalı mı vardır yoksa sonradan mı eklenmiştir? sonradan eklenmişse kim tarafından ne zaman eklenmiştir? bunlar ilk plandaki sorular. işin bir de arka planı var ki evlere şenlik. bu sıfatı taşıyan insanlar yüksek mahkeme sıfatına da haiz olup ekranlarda, gazete köşelerinde hukuki meselelerde karar verme hakkına da sahip olurlar mı? onursal başsavcılık insanlara hukuku manipüle etme yetkisini verir mi vermez mi? onursal başsavcı olmanın kriterleri arasında onurlu olmak var mıdır yok mudur?
düşündüm düşündüm çıkamadım işin içinden. birazdan da fm 2009 u açıp beşiktaş'ı şampiyon yapacağım (bkz: siyah ulan). sonra belki oradan da siyasete atılır beşiktaş belediye başkanı olurum.
ilave editi: unutmuşum. yargıtayın diğer emekli başsavcıları da onursal olmuşlar mıdır? olmamışlarsa onlar neden olmamışlardır? onursal başsavcı değilseler nedirler?