yani başbakanın zengin olduğunu belgelemek için 8 tane banka hesabı olduğunu öğrenmek mi gerekir? bana sorsanız söylerdim. bazı şeyler vardır. herkes neyin ne olduğunu bilir ancak hiçbir şey yapmaz. bunun sebebi ya bu sistemden nemalanmaktır ya da bu sistemi değiştirebileceğine olan inancını yitirmiş olmanın verdiği boşvermişlik. zaten "gemicik" muhabbetini içine sindirebilen bir toplumsak, her şeye müstahakız. hatırlatmak isterim almanya cumhurbaşkanı tarifeli uçuşlarda sadece bir kere bedava bilet kullandığı için ayaklanan bir almanya var. bir de "gemicik" vb. gibi binlerce sansasyon yaratmış şeyi sindirebilmiş bir toplum var.
bir bakan düşünün ki ithalat vergilerini oğlunun yapacağı ithalata göre peryodik olarak ayarlasın. sonra çıksın utanmadan kendi oğlunu "milyonlarca lira vergisini ödüyor benim oğlum!" diyerek savunsun. siz hala bir internet sitesinin açıkladığı belgelere şaşırın, yer yerinden oynayacak deyin. bir sikim de olmayacak. seçim geliyor göreceksiniz bunu.
örtülü ödenekten bir spor kulubüne aktarılan paralardan bahsedilmiş. evet bu var. bir de şu var. spor kulüplerinin başındaki insanların akladığı paralar örneğin.
kısacası herkesin herşeyin farkındayken hiçbirşey bilmiyormuş gibi davrandığını gösteren bir sitedir burası. haberleri çok kıymetlidir. ama zaten mevcut sistemin bu olduğunu herkes biliyor. biraz daha gözümüze sokmuştur sadece hepsi bu.
kısacası siz hala "vauv ne belgeler" diyedurun canlarım benim. bu belgelere de bir kılıf bulunacaktır ya da bi şekilde unutturulacaktır. daha da ilerisi ki belki bu bir komplo teorisidir, abd'nin istediği bir sürece girmiş bulunmaktayız. abd bu süreci kendisi yönetiyor olabilir. izleyelim, görelim.
işten arta kalan zamanımı sömüren oyundur. nitekim yıllarımı da aynı şekilde. kazık kadar adam olduk son dakika golüyle hala ayağa sıçrıyoruz. tey tey.
napoli can'dır. aldım napoli'mi sadece simon vukcevic takviyesi ile başladım sezona. kötü de başladım aslında. ilk 10 maç sonunda inter 10'da 10 giderken benim 12 puan önümdeydi. sonra cavani açıldı, lavezzi solda oynamaya alıştı, vukcevic adapte oldu. ikinci yarı başlarken inter'in 6 puan gerisindeydim ve inanılmaz bir mücadeleye giriştik. nihayetinde son hafta catania inter'den puan almayı başardı ve şampiyon oldum. itiraf edeyim hiç beklemiyordum bu kadar başarılı bir sezon.
la bi durun. ispanyol gazetesinin çıkardığı bir haber bu. kaldı ki kendi medyamızın ne kadar ustalıkla yalan haber yaydığını biliyoruz. üstüne bir de ispanyol basınındaki yalan-dolan ihtimali çıktı. ben çok yalan haber okudum marca'da örneğin. artı suçluluğu kanıtlanmadan direk sapık ve orospu çocuğu yapmaya ne meraklıyız amk ya.
ilim adamları tarafından aydınlatılması gereken bir sorundur bu. ben şahsım adına böyle hassas bir konuda yorum yapamam. hassas konular hocam bunlar. bir bilene danışmak lazım.
sevgili zekariya beyaz hocam. geçen akşam danayı fazla kaçırmışım dinden çıkar mıyım?
sonraki sorum haydar dümen'e. sayın hocam. deveyle ters bi ilişkim oldu. deveyle düz ilişkisi olana koyayım zaten. deve lan bu. sormuyorum vaz geçtim.
maçın erken kopması neticesinde fenerbahçe sermiştir. yoksa öyle korkulacak bir durum mevcut değil. halı sahada bile seriyoruz böyle oldumu. çok normal görüyorum bunu. ama sezon geneline yayılan bir konsantrasyon eksikliği var. özellikle duran toplarımız bir facia. rakip takımın her duran topu tehlike. yenilen golde herkes seyretti. yobo kaç kişiyi tutmalı bilmiyorum.
ayrıca emre'nin olması elzem. kesinlikle alternatifsiz. stoch formsuz, istekli ancak verimsiz. niang güçsüz gibi görünse de klasıyla kapatıyor. alex alex zaten birşey demiyorum. topuz gayet istekli. gökhan gönül yardırmakta. baroni neden ıslıklandı anlamadım. ancak yerine birisi alınmalı. andre santos yolcu. uyuşmadı bu takımla bir türlü.
bucaspor çok çok kötüydü, onun için antreman maçı havasında bombok bi maç oldu. goller dışında güzel bir atraksyon yoktu. birde bu başlığa hagi ve diğer oyuncuları napıp edip sokmayı başaran canım kardeşlerime selam eder öperim yanaklarından. çok sevimlisiniz biliyo musunuz?
tekrar edilmesi durumunda hapis cezası alacakları sabitken, şu an hapse girmemeleri demokrasi olarak adlandırılacak buralarda. hatta ben bunları yazarken adlandırılmış bile olabilir.
ama hapse girmemişmişler, yaşasın demokrasi keh keh. hastanızım sizin canlarım benim.
"ankara oyun havaları" der susarım. dünya böyle birşey görmedi. standartları yeniden belirleyiniz lütfen. merak edenler youtube'a girip aratarak mutlak mutluluğa ulabilirler.
odun gibi çikolata lan bu. kafasına vursan bayıltır adamı. sonra içinde böyle ne olduğu belli olmayan ve her bulduğu deliğe kaçmak suretiyle insanı sinir eden tanecikler var. aslında ağzınızla yerseniz en fazla dişinizin arasına kaçar. albeni bile daha güzel yemin olsun. hiç yoktan reklamında mfö oynamıştı tey tey.
insanlar söyledikleri kötü sözleri sinirliyken söylediklerini belirterek özür dilerler. oysa bilmezler ki sinirliyken söylenenler en samimi, en frenlenmemiş duygulardır.
ülkemiz uzunca zamandır dış politikada başarısızdır.
ancak akp'nin bu platformda rakipsiz olduğu da gerçek. neden mi? çok basit gerçeklikler var. yani görülmemesi mümkün olmayan...
abd ve ab pkk'nın destekçisidir. aksini iddia edebilecek? peki buna karşın bizim takındığımız tavır? uzunca süredir avrupa birliği masalının peşinde bu ülke. sadece akp değil, bundan önceki iktidarların bir çoğu. ancak akp'nin bunlardan ayrılan çok önemli bir tarafı var. şartsız ve koşulsuz kabul edilen yaptırımlar. şöyle bir dönüp bakınca, tarımı bitirilmiş bir ülke görüyoruz. özgürlük yaftası altında ötelenmiş, pompalanmış terörizm görüyoruz. reform adı altında karış karış satılan topraklar görüyoruz. vakıf yasasının ülkenin geleceği için nasıl bir tehdit oluşturabileceğini tahmin dahi edemessiniz. bunların hepsinin altında başarısız dış politika yatmakta. bir ihtimal daha var tabii. ihanet...
ve evet, o avrupa birliği ülkelerince tek tek kabul gören sözde ermeni soykırımı.
ülkemiz içinde bulunduğu durum gözümde şu şekilde canlanıyor. bir erkek düşünün, kendisini bir kadının cazibesine kaptırmış, genç güzel bi kadının. bu uğurda önce karısına alacağı hediyeleri, o güzel genç kadına armağan ediyor. sonra eve gelmemeye başlıyor, evine getirmesi gereken erzağı güzel genç kadının evine götürüyor. sonunda çocuklarını bile görmezden geliyor, evini barkını satıp gözünü karartıyor. siktiri yiyor sonunda bu adam, bitiyor... evet gidişat bu doğrultuda, belirteyim.
iki seçenek var. ya politikacıların zeka seviyesi bunları görmek için yetersiz ki hepimizden zekidirler eminim; ya da anlık çıkarlar için derin bir ihanet içerisindeler. alenen terörü destekleyecek, ekonomini bitirecek ve sen bu yaptırımlara karşı hala ab'ye girmeyi düşleyeceksin. herşey gün gibi ortadadır. oltadaki yem, balığı epeydir oyalamaktadır. umarım oltaya takılmadan da uyanır, herşey için çok geç olmadan...
ekonomik politika konusuna da değinmek isterdim; ancak enerjim tükendi yine. akp'yi düşününce enerji namına birşey kalmıyor.
sabahtan itibaren bu duygu hakimse, sanıyorum ki görülen ancak hatırlanamayan bir rüyanın etkisidir. sonradan meydana gelen birşeyse farkında olmadan bişeylerin kötü şeyleri çağrıştırmasıdır. bendeki durum ise genele yayılmış vaziyette. henüz çözemedim ancak sanıyorum yaşam biçimi halini almaya başladı, korkmaktayım.
geçtiğimiz yıllar içinde, kriz yıllarını bunların dışında tutarak, genelde iyi yüzde değerlerle büyüyen bir ekonomiye sahibiz. ancak bu büyümenin cebimdeki etkisi nedense o yüzdelerle ifade edilememekte. burdan bu büyüme rakamları ile övünen sevgili hükümetimize bi çağrım olacak. hadi gelin memur, işçi ve emekli maaşlarını bu büyüme oranına göre belirleyin. hani her sene büyüyoruz ya, bence bu saydığım kesimler "yapay" enflasyon oranı baz alınarak zamlanmayı haketmiyor. nihayetinde her sene büyüyen, acayip bi ülkeyiz. di mi len?
kültürümüzün bir parçasıdır elbette. havuzlu olanları da mevcuttur ki bu makbuldür. bir çok kişinin gidiş amacı yıkanmak değildir. rahatlamak, muhabbet, eğlence. işbu giriye bu kadar seviyeli girdikten sonra, hamamın olabildiğine seviyesiz ortamının derinliklerine doğru inelim.
ilk evvela kadın olmak zor. bunu anladım ben. anam peştemal denen şey eteğe denk geliyorsa, nasıl giyiyorsunuz ulan o eteği. rahatsız bi kere. erkeklerden peştamal giyenlerin yüzde 60'ı frikik vermekte. frikik dediysek direk dal-taşşak dediğimiz olay bu. ki bu oran yaş ilerledikçe yüzde yüze dayanmakta. amcam yaşını başını almış, salmış öyle kendini. tabii sıcak ortamın da payı var bunda. neticede cinsellikten soğuyacaksınız bir müddet. abazanlıkla mücadele halinde olanlara hamamı öneriyorum nacizane.
bir de oraya sadece yıkanmak için gelenler var. tek başlarına evet. benim götüm yemez açıkçası.
saunada çok fazla kalmamanızı öneriyorum. nitekim sağlık açısından önemli. 10 dakika ideal gibi. geçen gittiğimde genç bir arkadaşımız bir saat kalmakla övünüyordu. aferim çocum böyle devam et.
kese attırmayın. attıracaksanız da sadece sırtınıza attırın. önünüzü dönerseniz meme başınız kopabilir. dümdüz, zımparalanmış bir vaziyete gelebilir. önermiyorum. masaj yaptırmadım hiç. bu konuda yardımcı olamıycam ancak masajın her türlüsü iyidir. pos bıyıklı amcam bile yapsa iyidir.
en güzel yanı hamamdan çıkıp, bebek misali havlulara sarmalandığınız an. üzerine "açık ayran" söyledinizmi tadından yenmez.
hamam kültüründen peştemali çıkardığımız zaman bence daha optimum bir sonuç elde edebiliriz.
son olarak takunyaya rastlayamıyorum artık hamamlarda. lastik terliklerden var. genelde tuvaletlerde kullandığımız adi terliklerden. kendi terliğimizi götürmek mantıklı bir hareket.
yorgun savaşçı. bugünkü konyaspor maçının son dakikalarında artık ayakta duracak mecali yoktu. iki adım yakınındaki arkadaşına pas atamıyordu. herşeye rağmen beşiktaş'ta olduğu için çok şanslı beşiktaşlı kardeşlerimiz.
matt barlow'un olabildiğince heybetiyle, anlı şanlı atina konserinde canlı performansın hasını gösterdiği şarkıdır. ben ve salak gurup arkadaşlarım da bu şarkıyı coverlamıştık, hey gidi. neyimize ulan!
babamın ölümünün üzerinden bir hafta kadar geçmişti. cep telefonum çaldı. baktım ekrana "baba" yazıyordu koskocaman. saniyelik hisler vardır. aynı anda sevinç, umut, hüzün, çöküş ve bilumum his... telefonu açtım, annemdi. babamın hattını takmış kontörü olmadığı için...
yıl 1999. tayinimiz çıkmıştı bursa'ya. zaten karmakarışık olan aile yaşantımızı daha da beter etmişti. çok zor günler geçirdim. hem yeni ortam, hem de sorunlarla boğuşmak. nihayetinde anne-baba ayrıldı, bursa hikayem tek güzel gün geçiremeden sona erdi.
yıl 2010. işimden olabildiğince şikayetçiydim. ülkemin her köşesinde kısa periyotlarla konaklayarak denetim yapmaktaydım. doğu-batı, kuzey-güney... hiç durmadan. dayanamadım bu hayata. otel köşelerinden kurtulmaktı tek arzum. istifa ettim, yeni iş buldum ve bursa'ya yerleştim. artık evdi, huzurdu. o 11 sene önceki huzursuzluktan eser yoktu.
nefretle başlayıp, huzurla devam eden bir şehir. sonuna kadar güzel olsun umarım.
bu konuda bi kaç kelam etmek isterim. ilk önce performans kısmına değinelim. bilmiyorum, çok da kötü etkileyeceğini sanmıyorum. en azından ben pek yaşamadım. özellikle erken boşalma sorunu yaşayan arkadaşlara birebirdir bu.
asıl üzerinde durmak istediğim nokta şudur: hormon yönetiminden çıkmak. bunu açalım biraz. kendi adıma sadece ve sadece seks yapmak için biriyle seviştikten sonra pişmanlık kaplıyor bünyemi. karı gibi herifim evet. ha seviştikten sonra hiç oturup ağlamadım orası ayrı. neyse; demek istediğim bu yöntem sayesinde hormon kontrolünden çıkmak mümkün. daha mantıklı düşünmek olası. sonrasında pişman olacağını bilerek ben yapmam arkadaş. başarımı bu yönteme borçluyum. hay sokayım ne diyorum ben ya. sevişin gençler sittir edin beni siz.
çok fazla ekmek tüketmeyin. genelde sebze ağırlıklı beslenin. ve unutmayın ki "ayy içi güzel olsun dışı mühim değil ki canım" sözü tamamen yalan ve de dolandır. akıllı olun, kilo verin. ki obezite dediğimiz illetin giderek yayılmakta olduğu gerçeğiyle beraber daha da kıymete binmek var. e mi canım?