yüzde, rahatlamanın verdiği mutluluk ifadesi ile kabinden çıkılır ve fakat o da ne! yan kabindeki kişi de aynı anda çıkar kabinden. az önce oturma esnasında yan tarafta neler olup bittiyse sesli olarak duyulmuştur ve o da seninkini duymuştur muhtemelen. o patırtı, gürültü kulaklarda çınlamaktadır daha. çok fena çok.
birincisi yakın arkadaşın olan kız seni hep arkadaşın olarak görmüştür ve sen ona içten içe bir aşk beslemişsindir. bunun nedeni yüksek ihtimalle beraberken geçirdiğin güzel zamanlar olur. bu zamanlarda anlamazsın ama bir bakmışsın ki ona diğerlerinden daha farklı bakmaya, daha farklı görmeye başlamışsın.
şimdi artık geçirilen zamanlar daha bir anlamlı olmaya başlamıştır. her an aramak, görmek istersin ve sadece onu aramaya başlarsın artık. tabi bu arkadaş çevrende bir dönem sonra farkedilmeye başlar ve kimi zaman gruptaki diğer arkadaşların sana cephe alırlar. ama senin gözünün gördüğü tek şey o' dur. hatta ölüyorsundur onun için. diğerlerinin ne yaptıklarının farkında bile değilsindir. halbuki daha geçen ay bir tanesi için karakola düşecek derecede kavga etmişsindir ama artık daha az önemlidir o senin için.
ama tam da bu anda pek çok şeyi farkeden başka bir arkadaşın der ki:
"yanlış yoldasın, o seni arkadaş olarak seviyor. hem ya sonuç düşündüğün gibi olmazsa, ya seni reddederse? o zaman ne yapacaksın. aynı ortamda olmak sana acı vermeyecek mi?"
ama söylemezsem de acı verecek sen onu biliyor musun herşeyin farkına varan diğer arkadaş? peki diyelim ki çekindim açılamadım, bir süre sonra bu hatun yanında sevgilim dediği birisiyle gelirse ne olacak peki. o zaman daha mı az acıyacak canım?
işte böyle böyle gidiyor bu durum. sonuçta her türlü acı çekiyorsun. söyleyemiyorsun acı çekiyorsun, söylüyorsun reddediliyorsun acı çekiyorsun, söylüyorsun sevgili oluyorsun, belki birçok kişiyi karşına alıyorsun, neticesinde ayrılabiliyorsun, bu kez arkadaş grubun hayatına kaldığı yerden devam ediyor ama sen dışarda kalıyorsun 2 kat acı çekiyorsun.
ama eğer ki de çok güzel giderse işte o zaman müthiş oluyor ama bu da çok nadir oluyor. vesselam halim duman.
maç öncesi maçı kazanmak için verilen sözdür herhalde. yoksa maçın parolası mı olurmuş?
+ neydi abi bu maçın parolası? hatırlamıyorum.
- gali(3-1*;?_"!&½£€$)biyet miydi neydi tam hatırlayamadım..
+ neyse abi önümüzdeki maçlara bakıcaz artık. bi dahaki maça daha kısa bi parola bulalım yoksa küme düşücez böyle giderse.. benim telefonun pin kodu olsun mu bi sonraki maçın parolası?
izmir'deki organizasyon saat 17.00'da güngoğdu meydanında yapılacak. katılımcıların canlı renklerde giyinmeleri isteniyormuş ve 2 adet herhangi türde yastık ve çöp torbası da getirmeleri isteniyor. programın içeriği ise şu şekilde:
17.00 - 18.00 buluşma- organizasyon- kontroller-takımlara ayrılma
18.00 - 18.20 1.tur karışık
18.25 - 18.40 2.tur sadece takımlar
18.40 - 19.00 3.tur sadece tekler
19.00 - 20.00 keyfi eğlence (ateşli poi gösterileri, gitar, çimler...)
* oyun hamuru doğaçlama tiyatro gösterisi
* sokak sanatları atolyesi gösterileri
* tr jugglers ateşli poi gösterileri
* ege dolphins amerikan futbol takımı gösterisi
güzel bir cumartesi akşamüstü geçirmek isteyenler katılsın. ben orada olucam. etrafınıza bakının. en büyük yastık bende olacak çünkü.
dünya saati (earth hour) hareketi ilk kez mart 2007'de wwf - avusturalya'nın önderliğinde sidney kentinde başladı ve 2008 yılında küresel bir kampanyaya dönüştü. 28 mart 2009 günü; dünya çapında milyonlarca insan, küresel iklim değişikliği üzerinde basit bir hareketle fark yaratılabileceğini sembolik ve görsel bir mesajla duyurmak için bir saat boyunca ışıklarını kapadı. toplamda 88 ülkede 4.000 şehir ışıklarını kapatarak kampanyaya destek verdi.
dünya saati 2009'a türkiye'den binlerce kişi ve 50 şirket destek verdi.
27 mart 2010 cumartesi günü 20:30-21:30 saatleri arasında gerçekleştirilecek olan dünya saati kampanyası bu sene 100'den fazla ülkede 1 milyar insana ulaşmayı hedefliyor.
bireylerin, şirketlerin, belediyelerin, devlet kuruluşlarının, sivil toplum kuruluşlarının bir araya geleceği kampanya kapsamında bu sene boğaziçi köprüsünün güvenlik harici aydınlatmaları bir saatliğine kapanacak.
lütfen bu eyleme katılınız. katılımınızı da aşağıda vereceğim linkler ile organizasyon komitesine bildiriniz ki nerede eyleme katılım olduğunu bilebilsinler.
araç kullanırken yediğimiz cezalar ile birlikte ehliyetimizde biriken puanlardır. bu puanları kullanarak ekonomi de yapılabilir.
bu puanlarla neler yapılabilir peki? bakalım kataloğumuza:
100 puan biriktirmemiz halinde ehliyetimize 2 ay süreyle el konulacağı için aracımıza benzin almak zorunda kalmayız. 2 ay benzin masrafından yırtabiliriz.
almanya' da ikinci dünya savaşı döneminde etkinlik göstermiş katolik ve antifaşist bir direniş grubu olan beyaz gül' ün (die wiesse rose) kurucularından olan sophie scholl' ün son günlerini konu alan 2005 alman yapımı film.
2005 yılında en iyi yabancı film oscarına aday olmuş ve yine 2005 yılında berlin film festivalinde gümüş ayı ödülünü almıştır.
nazi almanyasını anlatan ve yahudi katliamını konu alan filmlerden sıkıldıysanız bu filmi izlemenizi tavsiye ederim. müthiş bir film.
güzel ülkemin yanlız insanlarının çaresizlikten ne yapacaklarını bilememeleri üzerine ortaya çıkmış durumdur. bu hatun kişi ne söylese hemen uygulanıyor. "bir avuç toprak alın, kaynatıp suyunu için, posasını da kıçınıza sokun, falanca hastalığa iyi geliyor" dese ertesi gün millet bahçeden eve toprak taşır. ancak işin uzmanı insanlar çıksa, bilimsel açıklamalarla, kanıtlarla birşeylerden bahsetse kimse itibar etmez.
bu konu hakkında şöyle bir olayı da anlatmak isterim. bunu az sonra bahsi geçecek firmaya danşmanlık yapan hocam anlatmıştır.
ülkemizin önde gelen firmalarından bir tanesi hazır pizza satışlarında aniden 5-6 kat artış olduğunu farketmiş. hem de bir günde. bunun sebebini araştırmışlar ve bil bakalım ne ile karşılaşmışlar sevgili sözlük. bir önceki gün, programda bu hatun kişi gayri ihtiyari bu firmanın pizzasının çok lezzetli olduğunu söyleyivermiş. bunun neticesinde de satışlar bir anda patlama yapmış.
sikkoluğun daniskasıdır. bu kadar üniversite kurup okumuş işsizler kervanına yeni insanlar katacağınıza bir fabrika kursanız da birsürü insana iş kapısı açsanız daha iyi olmaz mı. bu ülkenin bu kadar kalifiye elemana ihtiyacı yok artık. işe ihtiyaç var işe. kalifiye olanlar ile birlikte kalifiye olmayanların da çalışabileceği işlere ihtiyaçları var.
illerin önde gelenleri üniversite için ısrar ediyorlar. neden? çünkü her gelen öğrenci yolunacak kaz, yeni bir gelir kaynağı şehirler için. sonra da hoooop bilmemne üniversitesi açılıveriyor o şehre.
2006 yılından beri türkiyede kaç tane üniversite açılmış biliyomusunuz. tam 61 tane üniversite açılmış. bunlardan 40 tanesi devlet, kalanları vakıf üniversiteleri. sadece yeni açılan üniversitelere değil kızgınlığım. 1992 dalgasında açılan yok celal bayar, yok sütçü imam üniversitesi, yok kıltüy üniversiteleri için de aynı şeyler söz konusu. celal bayar üniversitesi kimya bölümü kaç puanla öğrenci aldı bu yıl biliyomusunuz? 224. yazıyla ikiyüzyirmidört. hem de ortaöğretim eklenmiş olarak 224. düşünsenize bu okulların halini. öss' den bile toplam 224 yapabilen bir öğrenci ne kadar başarılı bir öğrenci olabilir ki üniversitede? bu öğrencilerin hocaları ne yapsın. turşusunu kuracak değiller ya bu öğrencilerin. veriyorlar notları bol keseden. mezun ediyorlar. alın size bir sürü sözde kalifiye, özde bi bok bilmeyen bir sürü üniversite mezunu.
daha burda bitti mi sanıyosunuz? çoook yanılıyosunuz. bu mezunlar doğal olarak gerçekten eğitimini almış, bilgili mezunları da etkiliyorlar. daha az maaş ile çalışıp tercih sebebi oluyorlar ve gerçekten o işi hakedenlerin önünde kocaman bir engel haline dönüşüyorlar. tabi o kadar bilgi ile üretilen ürünler de o kadar oluyor. yarın birgün ihraç edilen mallar ülkemize geri dönüyor.
ben karşıyım arkadaş. türkiyede maksimum 20, bilemedin 30 üniversite olsun. bu okullara girecek kişiler de gerçekten hakederen insanlar olsun. şu anki sistemle mümkün değil ama yapılsın bi şekilde. mesleki eğitim veren meslek yüksek okulları iyileştirilsin ve sayısı azalsın. bu ülkenin mühendise, doktora, öğretmene, işletmeciye ihtiyacı olduğu kadar bakkala, çobana, hamala, tezgahtara, terziye, işçiye de ihtiyaç var.
bornova küçükparkta bulunan hamurişi pastanesi. tüm bornova öğrenci milletinin kahvaltı mekanı. bizi doyuran, güne hazırlayan tapınılası yer. en ekonomik ve en lezzetli onlarca çeşit poğaça, börek, çörek, pasta, tatlı vb. orada bulunur. yaz kış günün her saati açıktır. asla kapanmaz.
nükleer enerjiyle çalışan ilk denizaltı gemisidir.
ismini jules verne' nin yazdığı denizler altında yirmi bin fersah adlı ünlü bilimkurgu kitabında, kaptan nemo' nun serüvenlerle dolu yolculuğu sırasında kullandığı denizaltı' dan almıştır.
17 ocak 1955 tarihinde suya indirilen denizaltı, kısa süreli dalışlar yerine, çok uzun süre su altında kalabilen ilk gerçek denizaltıydı. denizaltı, 1-5 ağustos 1958 tarihleri arasında william r. anderson'ın komutasında, alaska' daki barrow burnu' ndan dalarak grönland denizi' ne kadar kuzey kutbu'nun kalın buz örtüsünü bir uçtan öbür uca su altından geçmeyi başararak tarihi bir sefer gerçekleştirmiştir.
modern nükleer denizaltılara öncülük eden bu tarihi gemi 1980' de görevden alınmıştır. gemi 1985 yılından beri connecticut' ta new london' da açık hava müzesi olarak halka sergilenmektedir.
paris' te bulunan ve gotik mimarinin en önemli örneklerinden birisi olan katedraldir. 1160 yılında yapımına başlanan katedralin tamamlanması 1345' lere kadar uzanır. bu süre zarfında çok sayıda mimar çalıştığı için binanın farklı kısımları farklı mimari stiller içerir.
batı cephesi katedralin en ünlü kısmıdır. batı cephesinde yer alan güney kule katedralin çanı olan emanuelle' i barındırır. büyük galeri, batı cephesindeki iki kuleyi birleştirir. batı gül penceresi 10 metre çapındanır. işlemelerle süslü pencerenin birçok kısmı katedralin 13. yüzyıldaki inşasında oluşmuştur. önünde kucağında bebek isa ile birlikte bir meryem ana heykeli vardır. krallar galerisi, yahuda ve israil' in 24 kralının heykellerinin sıralandığı koridordur. üç büyük kapı meryem ana (meryem ana kapısı), yeniden tahta çıkan isa' nın on bakire de dahil olmak üzere yaşayan ve ölüleri yargılaması (son hüküm kapısı), ve meryem ana' nın annesi azize anne' ye (azize anne kapısı) ait hikâyelerle süslenmiştir.
kuzey ve güney gül pencereleri notre dame'ın iki kanadında bulunur. bu pencereler geç gotik dönem bir tarza sahip olup 1250-1260 yılların arası yapılmıştır. güneydeki pencerede yeni ahit' ten "isa' nın zaferi" hikâye edilir.
gıda katkı maddeleri, gıda endüstrisinde gıdanın üretimi, hazırlanması, ambalajlaması veya depolaması sırasında gıdaya dayanıklık, yoğunluk, renk vermek için katılan, tek başlarına gıda olarak tüketilemeyen madde veya madde karışımlarıdır.
e kodları verilerek tanımlanırlar.
gıda katkı maddeleri, bireyler üzerindeki etkileri yıllar süren denemelerle belirlenmiş ve sağlığa zararsız günlük tüketim dozları sınırlanmış maddelerdir. genellikle zararlı olduklarına dair haberlerle gündeme gelirler. en çok gündemde olanları e300 ve e330dur.
aslen e300 askorbik asittir ve askorbik asit c vitamininin diğer adıdır. e330 ise limonda doğal olarak bulunan sitrik asittir ve limona ekşiliğini verir.
literatürde şöyle bir söz vardır: dünyadaki tüm maddeler -su bile- aşırı dozda alındığında toksiktir. o yüzden katkı maddelerine öcü olarak bakılmamalıdır. sadece aşırı alımından kaçınılmalıdır.
bu katkı maddelerinin gıdalara konulma dozu belirlenirken bireylerin bu maddeyi farklı farklı ürünlerden de alabileceği göz önüne alınmakta ve kullanım dozu ona göre belirlenmektedir.
ancak bazı gıda katkı maddelerinin uzun vadedeki etkileri hala tam olarak bilinememektedir. ancak bu maddelerin kulanımı çok çok küçük oranlarla sınırlandırılmıştır.
