Kimsecikler yoktu gayet iyi hatırlıyoruz
Bir sabah biz erkenden geldik dünyaya
Ortalıkta büyük bir sessizlik vardı
Deniz kestaneleri ağır ağır nefes alıyordu
Baktık her şey hazırdı dünyada
Gökyüzü. Dağlar ovalar yerini almıştı
Her şey durmadan büyüyüp gelişiyordu
Anladık dünyadaydık artık
Hepimiz ayrı ayrı tutulduk dünyaya
Denizi görenler deliye döndü
Gökyüzüne bakışı vardı bir ceylanın
Bütün ömrümce unutmam
Bizden biraz önce gelmişlerdi sanırım
Gökyüzü dağlar ovalar
Gökyüzü dağlar ovalar
Daha yeni yeni kendilerine geliyordu
Asıl sevincimiz güneşi görünce oldu
Baktık bir geçtiği yerden
Adam boyu kalkıyordu otlar
Bir dokunduğu şey
Bir zaman kendine gelemiyordu
Bir sabah deniz kıyısında
Bir koruyu uyurken bastırdı
Deliye döndüğünü gördüm
Nasıl deliye döndüğünü bir korunun
Şarkılara başladığı hatırımda
Gökyüzünün bir perişanlığı vardı üzerinde
Yüzyılda silkip atılacak gibi değildi
Bu kadar yer kapladığı için dünyada
Belli utanıp sıkılıyordu
Daha o zaman bu gökyüzünün, ovaların
Dünyaya sımsıkı sarılacakları belliydi
Başkaldıramayacakları
Bir vakit yaşamaktan
Hiç unutmam akşama doğruydu yağmur yağdı
Bütün balıklar denizin üstüne çıktı
Hepimiz işimizi gücümüzü bıraktık
Tam beş dakika dünyayı dinledik
Her şey yavaş yavaş oluyordu dünyada
Sarmaşıklar yavaş yavaş uzuyordu
Bir pencere yavaş yavaş açılıyordu
Dünyanın içinden
Dağlara ovalara doğru koştu o gün kimimiz
Kimimiz nehirlere doğru koştu k
Fevkalade sevinmiştik hatırımızda
Bugün işte bir bunu biliyoruz
at the center of the world
there's a statue of a girl
she is standing near a well
with a bucket bare and dry
i went and looked her in the eyes
and she turned me into sand
this clumsy form that i despise
it scattered easy in her hand
and came to rest upon a beach
with a million others there
we sat and waited for the sea
to stretch out so that we could disappear
into the endlessness of blue
into the horror of the truth
see, we are far less than we knew
yeah, we are far less than we knew
but we knew what we could taste
girls found honey to drench our hands
the men cut marble to mark our graves
saying, we'll need something to remind us
of all the sweetness that has passed through us
(fresh sangria and lemon tea)
the priests dressed children for choir
(white-robed small voices praise him)
but found no joy in what was sung
the funeral had begun
in the middle of the day
when you drive home to your place
from that job that makes you sleep
back to the thoughts that keep you awake
long after night has come to claim
any light that still remains
in the corner of the frame
that you put around her face
two pills just werent enough
the alarm clock's going off
but you're not waking up
this isnt happening, happening, happening, happening, happening
it is
hemen hemen her bölüm ismail abi tarafından söylenen, her defasında başka keyif veren bir leyla ile mecnun repliği.
--- aynı şey olmadığının farkında değil misin sen ya, şeklinden devam eder.
bazen para, bazen ırk, bazen yaş.
bazıları aşar, bazıları öylece kalırlar bu şeylerin karşısında.
ayrıca redd'e ilham kaynağı olmuşlar, bir şarkısı ile apaçık ortaya konmuşlardır. (bkz: aşktı bu)
20. yy. edebiyat dünyasında fırtınalar estiren emile ajar'ın dördüncü ve son kitabı. enfes diyorum, gerisini siz tamamlayın.
"bence yoko haklı: yaşlıların bizde bulunmayan bir çok şeyleri var, bilgelik, dinginlik, gönül rahatlığı, dünyanın çalkantısı karşısında BiR GÜLÜMSEME; bir mösyö salomon bu kuralın dışında kalıyor, sönmemiş bir yanı var onun, öfkeli, kızgın, yaşam hala öncelikle kendisini ilgilendiriyormuş gibi her şeyi kafaya takıyor. ama duygusAL YAşamını berbat ettiği için böyle, insan bir hiç için yanmışsa, sönmek daha acıklı olur."
-
"sana bir kitap vereceğim jean. elli yıl öncelerden bir alman yazarı, weimar cumhuriyeti üzerine yazardı. erich kastner. o da bir gülmececi. kitabın adı fabian. kitabın sonunda, fabian bir köprüden geçmektedir. boğulmakta olan bir küçük kız görür, onu kurtarmak için suya atılır. ve yazar şöyle bitirir kitabını: küçük kız kıyıya ulaştı. fabian boğuldu. yüzme bilmiyordu."
gece gece afili filintilar'da rastladığım, bahadır cüneyt yalçın imzalı bir yazı.
- Yarısı dolu yahut yarısı boş, ne derseniz deyin, böyle bir bardağa baktığımda iyimser olmam mümkün değil. Çünkü içmek ya da doldurmak farketmez, ortada yarım bırakılmış bir iş var.
- Haklısınız üstadım, filhakika bir işe başlamak bitirmenin yarısı eder derler. Velhasıl, yarımları yabana atmayalım.
- Bırakın azizim bunları. Bu laf tembeller konseyinde yasalaşmıştır. Bir işe başlamak olsa olsa bir işe başlamaktır sadece.
- Ama siz de çok karamsarsınız üstadım.
- iyimser olmak için bir neden göremiyorum.
- Sorun tam da burada, göz doktoruna gitmelisiniz.
- Bana kelime şakası yapmayın aziz dostum. Olay sadece görmek değil. Şartlar uygun olmalı. Mesela, iyimser olmak için önemli olan bardağın dolu yarısını görmek değil, bardağın yarısı doluyken yalnız olup olmadığın.
- Şimdi de bireycilik mi?
- Asla. Şartlardan kastım iyimser olmayı gerektirebilecek şeyin bana ne derece faydalı olacağı. Buna faydacılık derim en fazla. Bakın bir örnek daha vereyim: Yarısı dolu bir bardağa bakmak önemli değil, fakat yarısı dolu bir benzin deposuna baktığımda kesinlikle iyimser olurum.
- ilahi üstadım. Benzin deposu da nereden çıktı?
- Mantık azizim mantık. Bazı şeylerin yarısı bazı şeylerin yarısından daha değerlidir. Bakın şöyle de düşünebiliriz: Ben size şimdi yarım porsiyon kıymalı pide ısmarlasam afiyetle yersiniz değil mi?
- Elbette.
- Peki, kendime bir porsiyon söyleyip, yarısını bitirdikten sonra kalanını size bıraksam? Sonuç olarak tabakta gene yarım porsiyon kıymalı pide var öyle değil mi? Size bu durumda "Dostum olaya iyi tarafından bak" desem abesle iştigal etmiş olmaz mıyım?
- Doğru. Birinin artığını yiyeceğime yarım bardak su içerim. Ama kendi doldurduğumu.
- Hahaha! işte bu! Şimdi ne anladık: Yarım depo benzin, yarım porsiyon kıymalı pide veya yarım bardak su hep size sağlayacağı faydaya göre yaklaşımınızı değiştirir. Aynı eylemi benzin için yapsak. Ben otomobilimle gezdikten sonra size yarım depo ile teslim etsem "Aman efendim o sizin artığınız" der misiniz?
- Demem galiba.
+ Demezsiniz tabii. Siz ne malın gözüsünüz siz. Neyse, bu bahis beni acıktırdı. Haydi gidip birer porsiyon kıymalı pide söyleyelim ve birer benzin aman tövbe ayran içelim. Yarım bırakmadan. Başladığımız işi bitirelim. Haydi.
bir üniversiteli kılişesidir. yaz tatilinin bitip okulların tekrar açılmasıyla birlikte memleketinden, eşinden, dostundan ayrılmak istemeyen öğrenci için sığınaktır aynı zamanda.
adnan sezgin tarafından yürütüldüğü gayet açıktır. nettir. şu an kiminle, nerede görüşme yapıyor bilmem ama yaptığı hamleler beklentilerin altında kalırsa galatasaray için kötü bir sezon pek de uzakta olmayacak.
***
onun hislerini çok iyi anlıyordum. kocam ömrünün kışında bir bahar zevki tatmak için almıştı. ama soğuk bir bahardı bu. güneşi ısıtmayan çiçekleri açmayan bu baharın gülleri yoktu. bülbülleri yoktu. renkleri ve ışıkları yoktu.
***
zorla da olsa. elden ne gelir. ben bütün hislerimi öldürdüm nejat.
***
son arzum senin yanında ölmek çektiklerimin mükafatı olarak bu anı bekliyorum. bekleyeceğim. bu benim
son arzum son emelim son mutluluğum olacak.
***
+: beni kovuyor musun fikret?
-: hayır. yalvarıyorum. keşke seni tekrar görmeseydim.kendimi yavaş yavaş ümitsizliğime yokluğuna alıştırıyordum.
insanlardan uzak yalnız yaşamak en büyük tesellim olmuştu. tekrar yalvarıyorum. git burdan.
***
mutluluğu hatıralarda aramak hatıralarda hissetmek en iyisi. sevgimizin tertemiz kadar izlerini ölünceye kadar içimizde
saklamak içimizde yaşatmak zorundayız.
jennifer lopez'in kktc konserini iptal etmesinin perde arkasından kalanlardan sadece biri.
bilmem hangi senatör araya girmiştir ayrıca abd'de. binlerce tepki maili, telefon cart curt.
jennifer lopez'in milyonlarca hayranı, takipçisi olduğunu düşünürsek, olayın ne kadar vahim olduğunu daha çabuk kavrarız sanırım. uyuma türkiye.
aklıma zeki müren'i getirendir. ayrıca ısrarla dikkat çekmek istiyorum:
Ancak aşkta ve sevgide kâr zarar hesabı olmaz. Sensiz yapamam diyeni de, onsuz yaşayamayacağını söyleyeni de anlamayacak kimse çıkmaz herhalde ama biz ayrılamayız demek farklıdır bunlardan. Kendi duygularıyla karşısındakini bağlamaktır. *
Gittin, sen bana gitmek için gelmiştin
Geride yavaş yavaş eriyen bir kurşun bıraktın
Bıraktığın şekilden çok daha başkasına bürünen
Ve bir daha asla eskisi gibi olamayacak bir kurşun Gerçekten bir daha hiç bir şey eskisi gibi olmadı
- senin bi derdin mi var?
*önemsiz bir şey işte.
-anlat bakalım neymiş sıkıntın.
*boş ver.
-pekala.
yukarıdakileri diyaloglardan sonra tavır alan alan, çoğumuzun deyimiyle dostumuz. işin ilginç tarafı böyle yaparak yangına körükle gittiğinin farkında değildir.
ne finalden yirmi almaya benzer ne de vize sorularını görünce hiçbir şey yapamamaya. öylece durup kalmaya.
iki hafta boyunca yıpranmışsınızdır, çoğu sınava çalışmamakla beraber yeri gelmiş hakkını da vermişsinizdir bazı derslerin. fakat o zorlu iki haftanın sonunda ilk açıklanan dersten kaldığınızı öğrenmek geleceğe umutsuzlukla bakma nedenidir. öteki sınavları daha bir korku ile bekleme nedenidir. okuldan bir kez daha soğuma nedenidir.
türkiye'nin en iyi gruplarında olan *manga ile katılmamız bunun en büyük kanıtı olsa gerek. zira bazı ülkeler popstar tazı yarışmalar düzenleyerek temsilcilerini belirlemekte...