Hakan Günday'ın Azil kitabında geçen küçük dialogtan sonra değişen fikrimle söylüyorum; her zaman yanında taşımak istedikleri bir şeyin resmiyse eğer bitilecek bir grup oluşturabilirler.
bunalıma sokmayacak, haydi eller havaya tarzı olmalıdır. zira şarkıları gönülden birine armağan ettikçe, onlara anlam yükledikçe daha çok üzülmek kaçınılmazdır.
çalışkanlığı sömürülen bir milletten bahsediyorsak eğer 'vs' yerine 've' kullanılabilecek söylemdir. zira ülkemizde çoğu iş yerlerinde 10-12 saat çalışmanın karşılığı olarak asgari ücretle maaş verilmektedir.
sosyal paylaşım sitelerinde şiir, düzyazı v.s paylaşanlar içerisinde en başarılılardandır. bir kaç yazısını okuduktan sonra şu yorumu yapabilirsiniz; ' bu adamın, dünyadaki görevi sadece yazmak olmalı '.
bu sene öğrencisi olduğum üniversitedir. her ne kadar etrafında inekler otlatılıyor olsada kısa bir sürede iyi işler çıkarmıştır. yalnız düşünenler için: düzce öğrenci şehri değildir. gidip eğlenebileceğiniz sadece 4 5 mekanı bulunmaktadır, halkı biraz yobazdır.
(bkz: huxley'in ütopyası) insanları sunileştiren bu ütopya korkulan ütopya olarak değerlendirilirken, günlük hayatımıza, sorgulamaya zaman vermeden, ne de güzel yerleştirilmiştir.
(bkz: en baba ütopya)artık evde çocuklarla televizyon izlenirken cinsel içerikli sahnelerde kanal değitirilmezdi. her şey olağanlaşır, bayağılaşırdı ve şu an düşündüğümüz gibi 'düşünemiyorum bile'lik bi durum yaşanmazdı.
okuyacak zaman mı var diye de düşünmek lazım hani. kırsal kesimdeki adam malını otlatır, akşam olduğunda sütünü alır. yemek yer uyur. sabah olduğunda ayn şekilde sütünü alıp yeniden otlatır. ha bide çayır zamanı var. baktığınız zaman bu insanın kitap okumayı bırakın oturup 2 saatlik bir film izlemeye bile doğru düzgün zamanı olmuyor. malum o kadar yorulunca, uyku ister bünye. ki kadınlarımız çok daha fazla yoruluyor. aynı işlerin yanı sıra ortalığın toplanması, bulaşıkların çamaşırların yıkanması gerekiyo. E batı kesimler derseniz zaten okuma yüzdesini oluşturan insanların o kesimde olduğuna inanıyorum. hayat biraz daha kolay gibi kırsal kesimdeki yaşama nazaran. ama yinede iş stresi, çocuk derdi, borç işleri derken zaten yorulan, yıpranan vücuda gözü yorcak başka bir şey çıkarmak zor geliyo.
ben mi ? kitap okumaya ölürüm. her hafta mutlaka 3 4 kitap bitiririm. çünkü ben üniversite öğrencisiyim. para kazanma derdim vs hiç bi şeyim yok. otbüste okula giderken masrafları düşünmüyorum, çoluk çocuğumu düşünmüyorum çünkü oda yok. e bu durumda okumamak da saçmalık olurdu.
Her türlü doğru olan önermedir. Parası olmayıp okuyanlar da var elbet ama parası olup da okumayana pek denk gelmedim. özel lisesi, üniversitesi bi şekilde okunur yani. Ama yine de,
'Babam zengin olsaydı en güzel-iyi- okullarda okuttururdu' Diye değiştirildiğinde cümle daha yerinde olur. Şöyle ki; eğer kapasite olarak özel hoca vs.si olmadan kazanabilecek düzeyde biri değil iseniz, babanız bunları size sağlayarak sizi okutturmuş olur.
utanç kaynağıdır ayakkabıyla beraber çorabı da çıkarmayı planlarsınız ama asla planınız istediğiniz gibi olmaz.
daha rezili için:
(bkz: doktora farklı çoraplar giyerek gitmek)
onunla beraberken kişiliğine değil , ona yüklediğiniz özelliklere aşık olduğunuzu farketmektir efenim. bir sancılı dönem başlar ki sormayın gitsin siz ayrılmak istersiniz o diretir. sonra ayrılırsınız tabii ama bir kıyamet bir kıyamet... düşman başınalıktır.
(bkz: lise hayatının son sınavı) kağıdın tesliminin akabinde ' oğlum/kızım buraya kadardı ya bitti işte. şimdi hayat toz pembe değilmiş yahu derken gördüğün mor renk varya siyah olarak yansayacak üstünden. kurtulmak istiyorum sınavlardan diyodun aha al işte kurtuldun hadi ne b.k yiyeceksin şimdi 've benzeri cümleler kurarak kendi kendini demolarize etmeyi sağlamaktadır.
haftalardır temizleynmeyen odanın temizlenmesi , kaybedilen her hangi bir eşyanın birden bire peşine düşülmesi ve bilimum saçmalıkları sıralayabiliriz. (bkz: öğrenci milleti işte)