çok güzel kızdı, zat-ı kibriya hazretleri onun güzelliğini kollarından almıştı. yoktu kolları.
bir gün evde oturuyorduk, karnım ağrımaya başladı aşkım dedi. seni tuvalete götürüp istersen dışkını yaptırayım dedim. ay yok bilemedim ki dedi. karın ağrısı iyice artmış, strese binmişti.
sevgilimi tuvalete götürdüm, taytını çıkarttım. yapmak zorunda idim çünkü kolları yoktu. iç çamaşırını indirdim. ıkın aşkım ben arkamı dönüyorum, işin bittikten sonra kıçını silerim dedim. teşekkür ederim aşkım dedi.
dememe kalmadan ayyy dedi, hasta olmuşum. anladım. sevgilimin iç çamaşırını ve pantolonunu giydirmeden direk odaya götürdüm. hemen çekmeceden pedini çıkarttım. nasıl yapılacağını bana gösterdi. ilk başta başarısız oldum ama idare ederim dedi, ortalık kan gölüne dönmektense böyle iyidir.
bu ritüel 4 gün boyunca devam etti, ve ben elleri olmayan sevgilimin günde 2 kere pedini değiştirdim. hayat müşterek sevgili dostlar.
seviyordum, hoşlanıyordum kızdan. ilişkimiz çok güzel bir boyutta olabilirdi, cesaret edemedim açılmaya defalarca kaçtım. fakat yaklaşmalı ona o hislerimi açıklamalı idim. belki ondan kaçarak çok mutlu bir birlikteliliğin önünde engel teşkil ediyordum. bu yaratıcıya karşı gelmek değil de neydi?
ne yaptıysam kübra'ya yaklaşamadım, hislerimi ona anlatamadım. plan kurmalıydım, daha yakın olmalıydım ama nasıl?
kübra'yı bir gün bir erkekle bizim sokaktan geçerken gördüm. hayata küstüm sevgili dostlar. ramazan ayıydı. tuttuğum oruçları bıraktım, namazları kaçırdım. Allah affetsin.
3 ay boyunca kimse ile konuşmadım. bir gün kübranın çalıştığı şirkette bir kurye iş yerime geldi. çocuğu önceden tanıyordum, yalandan samimiyet gösterdim çocuğa. amacım kız.
çalışan kızları sordum. a onu tanıyorum falan yaptım. kübrayı sordum, onu da görüyorum sevgilisi ile çok mutlu galiba dedim. yok dedi bildiğim kadarıyla sevgilisi yok. olur mu dedim uzun boylu yakışıklı bir çocukla geziyor ya dedim, ah hayır o kaan dedi. abisi. içim kıpır kıpır oldu. demek ki o sevgilisi değil abisiydi. tekrar umutlandım.
abisi bir kaç kere iş yerime gelmeye başladı. yakınlık kurdum, kübraya ulaşmam için kaan'ı üzülerek söylüyorum ama kullanmak zorunda idim.
kaan ile arkadaşlığımız çok gelişti. evime davet ettim, evine davet ettiği gün çok heyecanlandım. o gün geldiğinde içim kıpır kıpır olmuştu. sonunda kübranın yaşadığı evi görebilecektim, ah aşkım. evlerinin ziline bastığımda kapıyı kaan açtı, aman allahım o şen şakran, neşeli çocuk nasıl da bir anda efendi olmuştu. kaan ile biz konuşurken mutfakta bir ara kübrayı gördüm, ağzının ucu ile bana hoş geldin dedi, benim ağzımdan hoş bulduk çıkmadı, galiba çok az çıktı. kendi sesimi bile duymamıştım.
ama bu işte bir gariplik vardı. o şen şakrak, neşe saçan abisinin tam tersi idi. yemek boyunca hiç konuşmadı. sonra odasına gitti zaten. giderse gitsin, kaan vardı.
eve çağırma sırası bende idi. ailecek davet ettim ama kaan, kübranın soğuk ve mat olduğunu söyledi. sen gel dedim dostum, 2 kadeh çay içeriz.
eve geldim aklımda kaan, fikrimde kaan. varsa kaan yoksa kaan. kaan ile her saniye artık yazışıyorduk. bir kere işim çıktı 20 dakika kaana yazamadım. kaan trip yaptı. kusura bakma canım dedim, müşteri vardı. bundan sonra müşteri geldiği zaman bana söyleyeceksin dedi. tamam canım dedim. tekrar özür dilerim.
her yaptığını bileceğim dedi, tamam canım dedim. sanki kaana değil kız kardeşi kübra ile yazışıyordum. hatta kaanın, kaan olmadığı zaman kübra olarak değiştiriyordum telefon rehberimde.
temmuz ayının sıcak bir gününde kaan gelmişti evime. hayallerimi süsleyen kızın abisi. yakınlaştık kaan ile, çok ateşli bir şekilde seviştik. ama aklımda kübra, fikrimde kübra. damarlarımda kaanın sıcacık teni gezerken.
aslında hiç bir şeyin tadı kalmadı. sadece bayramların mı, yeni yılın mı ve insanların mı. 30 sene önce geriye dönebilsek 50 sene kesin ileri gideceğiz.
hani sorunun bende olduğunu söylüyorsun ya sürekli, aslında bu dönüp hiç aynaya bakmadığından. bakma katlanıyorum işte sana. bunu nasıl yapıyorum bende bilmiyorum.