ruzgardasavrulanyaprak
-13 (nihilist)
dördüncü nesil silik 2 takipçi 10.80 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    ruzgardasavrulanyaprak in veda hutbesi

    1.
  1. evet. benim veda hutbem. ömrümün son demlerine mi yaklaşıyorum bilmiyorum ama yazmak istedim. o yüzden de böyle bir başlık seçtim. biliyorum, birazdan bir kaç hoşgörü sahibi müslüman atlayacak. müslümanlıkla dalga geçtiğimi iddaa edecek kendince. falan fişmekan.

    derdim o değil. derdim başka. yaklaşın şöyle yanıma. açın kulaklarınızı. bunları belki çok duydunuz. ama ilk defa hayatına aksettirmiş birisinden duyacaksınız;

    "biliyorum, ömrüm boş vaadlerin miladını beklemekle geçti dostlarım. arkadaşlarım. sevgili yazarlar. ama hiçbir zaman sırf mutlu olma adına istemediğim bir işte çalışmadım. istemediğim bir okula gitmedim.
    sırf beyaz bir gelinlik/şık bir damatlık giyme adına evlenmedim.

    sırf, belki mutlu olurum ümidiyle insanları biraz daha alttan alamadım. alamazdım. hoşgörü, kibir, sevgi, sadakatsizlik... her şey karşıtıyla varken, ben de böyle oldum işte.
    şu an gördüğünüz gibi. çünkü, bir kere bile tanrı'nın affedeciliğinden ümidimi kesemedim. kesmeyi çok denedim. ama olmadı. hep tıkandı yollarım. tüm uçurumlar tanrı'ya çıktı. o yüzden de korkmadan atladım aşağı.

    aşık oldum. sevdim. bağırdım. ağladım. tüm insani duygular benim içindi. o yüzden de hepsini yaşamak için koştum. ve bağırdım;

    "sıradaki gelsin!"

    bunlar benim son sözlerim insanlık. ömrüm; dönüşü olmayan bir yola giriyor. hissedebiliyorum bunu. çünkü, artık kaybetmekten korktuğum hiçbir şey yok. eskiden ölümden korkardım. annemin ölmesini düşünmek bile canımı acıtırdı.
    eskiden insanmışım demek ki. peki ya şimdi? iç organları alınmış bir kadavrayım.
    hayatım üryan bir şekilde karşınızda. ibret alasınız diye.

    asla asaletinizi kaybetmeyin insanlık. asla hem de! bir sohbete selamla başlayın. korkmayın. bir şey kaybetmezsiniz. sevin. sevilin. korkmayın; sevmekle-sevilmekle hiçbir şey kaybedilmiyor. tanrı'yı buluyorsunuz sonunda. ölümlü olanlar sayesinde ölümsüz olanı anlıyorsunuz.
    ve her acı sizi siz yapıyoruz. varlığınızın taşları hüzünden, kederden oluşuyor. siz; her mutsuzluğunuzda biraz daha büyüyorsunuz.

    elinize bir gelincik alın. ve ufalayın. varlığınızı ve hayatı o gelinciğin uçuşan parçalarında görün. kendinizce tasvir edin sevdiğinizin en basit hareketini. anlamlar yükleyin her şeye. bir günlüğüne kör olarak yaşayın hayatı. çiçeklere dokunun. suya. havaya...
    herkesi ve her şeyi anlamak adına herkes ve her şey olun.

    ama sakın bir insan yaratmaya kalkmayın. bir insan yaratmaya kalkışmanın sonunda delirmektir.

    sizler aklınızla kalın."
    4 ...
  2. zargana

    218.
  3. (#4162796) "tanrı beni ne ile sınayacak?" diye sormak istediğim yazar. dost, kan kardeş. her bir şey.
    2 ...
  4. ruzgardasavrulanyaprak

    24.
  5. (#4162708)
    (#4162415)

    sadece bir insan.

    aşk ile allah a yürümeyi de tüm insanları becerip de yalnızlığına çare bulmayı dileyen bir insan. ama haklısınız. aşk ile allah'a yürümek de, cinsel ilişkiye girmek de bizler için değil.

    hala anlamamak için yırtınıyorsunuz. bizler sadece aklımıza geleni ve bizi rahatsız edeni yazıyoruz.

    ben eski cennetten kovulan'ım. bunu söylemekten gocunmuyorum. bu sözlükte binlerce yazı yazdım. her biri de insanlık içindi. en önemlisi insan içindi. belki diyordum. bir yerlerde birileri hala iyi insan olmaya çalışıyordur. kötü müsünüz? bilmiyorum. bu sorunun cevabını kendiniz verin. ama ben sizden ümidimi kestim.

    amacım sadece tek bir yüreğe dokunabilmekti. dokunabildiysem ne ala. dokunamadıysam da elbet birileri dokunur ya da dokundurur elbet.

    sadece kötü bir hayatı değiştirmekti amacım. başka da bir şey değil.
    4 ...
  6. aşk ile allah a yürümek

    1.
  7. öyle ağır aksak değil. yunus gibi. mevlana gibi. abdülkadir geylani hazretleri gibi. ibrahim peygamber gibi. musa gibi . isa gibi.
    yürümek. o'na giden yolda, o sonsuz olan varlığa giden yolda her şeye göğüs gererek yürümek. sonunda o'nun olacağını bilerek. sonunda o'nun olacağını ve o'nun her yaraya merhem olacağını bilerek.

    yarattıkları insan olmanın erdemine ulaşamazken allah'ı anlamaya çalışıp da anlayarak. kendinden yola çıkıp da en nihayetinde kendine vararak.

    kendi kendinin dünyası olarak. kendi kendinin cenneti. cehennemi...

    bin kere kovulsak da cennetten, bin kere tövbe ederek. gerekirse yalvararak. salya-sümük ağlamadan ama. asil bir şekilde allah'a yürümek. her zaman samimi olarak. içten olarak. yürekten.
    4 ...
  8. ruhu ibneleşmişler yüreği erkeklere karşı

    3.
  9. ha bu arada, "ne yani ben şimdi soğanı skmiş olsam, cücüğünün namusuyla mı oynamış olurum?" demek istediğim durum.
    2 ...
  10. ruhu ibneleşmişler yüreği erkeklere karşı

    1.
  11. her yerde bunlar. namustan anladıkları tek şey; zar. lan senin zar dediğin soğanda da var. bir boka yaramıyor.
    3 ...
  12. 31 çekip sözlüğe attırmak

    1.
  13. sözlükle birlikte aynı anda porno sitelerden birisi açıkken, bir anda içeri başka bir insanın girmesi yüzünden, porno siteyi kapayayım derken sözlük sayfasını açıp da üzerine attırmak.
    sadece bir anlık refleks. tüm suç "ben osbir çekeceğim" dediğinz halde içeri bodoslama dalan dallama ev arkadaşın da.
    2 ...
  14. yeni bir sayfada sana bakmak

    39.
  15. yılmaz erdoğan versiyonunu dinlediğim an yapamayacağım tek bir şey gösterin bana. yapmazsam eğer anam avradım olsun.
    3 ...
  16. atatürk ün insan olduğunu bir belgeselle anlamak

    1.
  17. yurdum aydınının evrini tamamlamasının somut kanıtı. mustafa filminin galasından çıkan her büyük baş devlet insanı aynen şu cümleyi dillendiriyor;

    "atatürk'ün insani vasıfları gösterilmiş. atatürk insan olarak lanse edilmiş."

    bu söylemde bulunan tüm insan(cık)lara sesleniyorum;

    "o kadar çok ekmeğini yediniz ki atatürk'ün. o büyük komutanın bir insan olduğunu unuttunuz bilinçli olarak. kocatepe'de batanniyeye sarılıp da üşüdüğünü, izmir'i aldığında rakı içerek hüzünlendiğini, sanat müziği sevdalısı olduğunu, gününün bir çoğunu kitap okuyarak geçirdiğini, tarihe özel ilgi duyduğunu ve en önemlisi gerçek bir beyefendi olduğunu öyle bir bilinçli olarak unuttunuz ki lan leş sürüsü?

    şimdi de kalkıp bir belgeselle atatürk insanmış diyorsunuz utanmadan. azıcık saygınız olsa o büyük komutana, azıcık sevginiz olsa o müthiş tarihi şahsiyete, bir belgesellik olmaz sizin kolpa ve fason inançlarınızın söylemleri."
    5 ...
  18. mustafa

    64.
  19. filmin galasından çıkan her devlet büyüğünün ve devlet yetkilisnin ya da sanatçının, uzun lafın kısası galadan çıkan her kişinin aynen şu cümleyi söylediği film olmuştur;

    "atatürk'ün insan tarafı gösterilmiş."

    bu söylem sırasında ben kahvaltı yapıyordum bir kahvaltı salonunda. her kişinin bu demecinden sonra aynen şu cümleleri saldım. ve kapı dışarı edildim kahvaltı salonundan;

    "atatürk'ü putlaştırdığınızı yeni mi anladınız gerizekalılar? atatürk'ü o kadar eleştirilemez yaptınız ki, bir belgesel beyninizdeki tüm yargıları değiştirdi. bu da sizin aptallığınızın kanıtı oluyor işte."

    sonra ana caddede cumhuriyet kutlamalarına bakarken düşündüm;

    "günümüzde nasıl ki kabe putlardan arındırılmış bir put kıvamındaysa, atatürk de artık günümüzde, insandan başka bir canlı olarak sunulan büstlerden ibaret varlığa dönüştürüldü."

    edit; izledim. atatürk, afedersiniz ama şarapçının tekiymiş. can dündar'ın yalancısıyız biz. üstün bir komutan. felaket derecede düzenbaz bir siyasetçi. üstün bir askeri deha. ama gel gör ki yalnız bir çocukluk geçiren her büyük ve tarihi şahsiyet gibi delirerek (ya da delirmeye yüz tutan) ölenlerden.
    filmden çıkardığım tek ders ise şu oldu. yalnızlığını planlı kullanan herkes istediği kişi olabilir. ama yalnız ölür.

    bir de yazmazsam ölürüm. yeniçeri kıyafeti ne kadar asil durmuştu kendilerinde. ruhu şad olsun.

    (bkz: hitler)
    (bkz: mussolini)
    (bkz: hazreti muhammed)
    7 ...
  20. ne mutlu türküm diyene

    108.
  21. "türk'üm, yine de türk olduğum için mutlu ve mesut değilim" diye karşılık verilebilecek faşist bir söylem. belki çağına göre gerekliydi. ama artık gereksiz. boş ve beleş bir lakırdı. içi boş milliyetçiliklerle 85 yılda geldiğimiz yol ortada.
    2 ...
  22. ne mutlu türküm diyene

    105.
  23. yanlış bir söylem. doğrusu; ne mutlu türkiyeli'yim diyene.

    çanakkale kan kokuyor. çanakkale'ye şehitliğe gidenler bilirler. ya da çanakkaleliler. kan kokuyor koca bir şehir. bu ülkeyi sadece, bu cumhuriyeti sadece türkler kurtarmadı. türkler kurmadı.
    faşizan bir söylemdir bu söylem. söylendiği dönemde gerekliydi belki. belirli bir milli bilinç uyandırmak için. ama şimdilerde çok gereksiz. hele ki ülkede kürt meselesi gibi çok hassas bir konu varken.

    hele ki her gün haberlerde zafer işareti yapan küçücük kürt çocukları polislere taş atarken. kürt değilim. hümanist de değilim. komünist de.
    ben hiçbir siyasi ideolojiye inanmıyorum. bu sabah evimden iş yerime yürüyerek gelmek zorunda kaldım. neymiş? cumhuriyet bayramı. ana yol kapalı. ara yollar da benim iş yerime ulaşmıyor. bunun sorumlusu kim?
    ortada muhatab alınacak kimse yok.

    iran cumhurbaşkanı geldiğinde istanbul trafiği allak bullak olurken yırtınan tatlı su cumhuriyetçileri şimdi neredeler? aynı mağduriyet işte? milyonlarca küçücük çocuğa zorla bir şeyler yaptırılırken neredesiniz siz?
    bunun daha 19 mayıs'ı var? aylarca komünist sistemlerin askeri eğitimlerine benzer eğitimler. ne için* 2 saatlik bir göz boyama için.

    komünist değiliz biz? diktatörlükle yönetilmiyoruz? şeriatla da değil. biz, yani türkiye denen şu ülke cumhuriyet'le yönetiliyor.
    ki eğer cumhuriyet'le yönetiliyorsak hakkını verebilirim bunun.

    faşizan söylemler, faşizan eylemler çöplüğe gönderileli çok oldu. ki eğer bir söylem ya da bir sistem, ya da bir ideoloji eleştirilemiyorsa, bu durum o sistemin, o söylemin ya da o ideolojinin kokuştuğunun göstergesidir.
    3 ...
  24. dr cureklibatur ve bay arkin

    77.
  25. "dur mına koyim. nereye gidiyorsun" demek isterdim kendisine. ama demeyeceğim. güle güle hocam. hayat senin hayatın. bol şans. sakın adı ekşi diye orasından da bi mucize bekleme. bu sanal cennetlerin hepsi birbirinin laciverdi. lütfen bunu aklından çıkarma.
    0 ...
  26. hayatini duygularini inkar ederek geciren insan

    1.
  27. her yerde bunlar. belki ben. belki sen. belki de o... olduğunun dışında gözüküp de dikkat çekmeye çalışan bir hastalıklı ruh. haksız mı? bazen. ama çoğu kez haklı. çünkü, insanlar kandırıyorlar. ve kandırılıyorlar. en önemlisi ise insanlar oynuyorlar.

    provasız bir oyun. ve müthiş oyunculuklar. tanrı; özel locasından alkışlıyordur 7 milyarı. alkışlayıp imreniyordur başarılarımıza.
    olduğumuzdan farklı görünüşümüze. aşk yok diyerek aşkı inkar edişimize. oysa birisi bize dokunsun diye yalvarabilecek konumda olmamıza.

    öpüşmenin kötü bir şey olduğundan dem vurup da bir kez öpüşmeden ahkam kesmenin saçmalığına alkış tutuyordur tanrı. o da tutmasa da ben tutarım. avuçlarım kanayana kadar alkışlarım her birinizi. çünkü; sizler alkışa layıksınız. kendi duygularınızı inkar ederek koca bir hayat geçirdiğiniz için alkışa layıksınız. tebrik ederim her birinizi.
    5 ...
  28. ask bir cenaze merasimidir

    1.
  29. bu yüzden de sükunet gerekir. bu yüzden de sadelik ister. saygı ister. sevgi ister. her şartta ve her koşulda teslimiyet ister aşk.
    üç-beş hayal kırıklığından sonra "ben aşka inanmıyorum" insan(cık)larını istemez aşk. o kadar vasat ve basit değidlir zira. aşk kutsaldır. kutsal olduğu için de iki kişi birbirini sevmemelidir. iki kişi birbirine tapmalıdır.
    tanrı anlayacaktır bu tapınmanın nedenini. anlamazsa eğer, anlayamazsa tanrı bu tapınmanın nedenini; tanrı, tanrı değildir.

    aşkta gömülmelidir her şey. her şey nasıl ki masum bir bakışla, sıcak bir gülümsemeyle başlıyorsa, bir şeyler bittiğinde, bir aşk bittiğinde de aynı durum gerçekleşmelidir.
    incitmeler hasıraltı edilmeli, acılar saklanmalı, kötü sözler yutulmalıdır.

    aşk; hakkını vererek yaşanmalıdır. bitecekse eğer, hakkını vererek bitirilmelidir.

    aş;, kişinin ruhuna yakışanı giymesidir.
    2 ...
  30. kendi sinirlarini mayinlamis insanlar

    1.
  31. bir adam tanıdım. bir sonbahar günü, elindeki kitabı benim montumun yan cebime zorla sokan bir adam. vasat mutlulukların ve vasat ilişkilerin mutsuzluktan, ilişkisizlikten daha beter ve berbat bir duygu olduğuna inanan bir adam.
    bir valiz dolusu kitap ile yollara düşen modern çağın peygamberi. tanrısı yok ama. kendine ait doktrinleri olan bir adam. insanların mayın döşeli sınırlarını ihlal edip de her seferinde yaralanan bir adam. ama asla ve asla ölmeyen. öldürülemeyen.

    bir insanın her şeyi kaybetse dahi aklını planlı kullanarak peygamber olabileceğin iddaa eden modern bir deli. hayatın sırrını çözmüş bir insan. ak düşmüş saçlarını değirmenlerde ağartmamış bir canlı.
    mutlu olma adına her şeyi deneyen, kelimeleri cebinde olan, zamandan ve mekandan münezzeh bir canlı.

    tanıdım kendisini. yıllarca hem de. modern çağın modern hastalıklarına karşı antibiyotiğini zhninde taşıyan birisi. kariyer, hırs, akademik statüler... hepsini kendi özgürlüğü için heba eden bir adam. bu yüzden de okuduğu okullardan alacağı diplomaları okullara hediye eden bir deli. gerçek bir deli ama. zihnindeki düşüncelere yetişemeyen bir insan.
    poker oynarken dahi aynı anda binlerce olsalığı zihninden geçiren bir makine.

    ama duyguları ölmemiş bir makine. her zaman aşık olmak için bir mucizenin derdinde olan, vasat olmamak uğruna her şeyi heba edebilen bir adam. kendine bir dünya yaratıp da o dünyanın her şeyi olan adam.

    yokluktan mutluluk yaratabilen tanıdığım tek überinsan!

    sınırları mayınlarla döşeli insanları kendi sınırlarının dışına itebilen bir güç. kendi sınırlarını geçemeyen, ve kendi sınırları içerisine diğer insanların gelmesini istemeyen aciz ve çaresiz insan(cık)lara hayatta tek kutsal şeyin hayatın ta kendisi olduğunu binlerce kez söyleyen bir masal anlatıcısı.

    tanıdım işte böyle bir adam. montumun yan cebine koyduğu isimsiz ve içi bomboş kitapta hiçbir şey yoktu. anlamıştım mantığını.

    hiçbir ses, sessizlikten daha güzel olamazdı. itiraf edilmemiş hiçbir aşk, itiraf edilmiş hiçbir aşktan daha değersiz olamazdı.
    dünyanın en muhteşem tabloları dahi beyaz bir tuval kadar güzel olamazdı. yaratılmamış olan yaratılandan binlerce kat üstündü. fakat bu üstünlüğü teyid etmek için yaratmak. ve yaşamak gerekliydi.
    o yüzden de bana bomboş bir kitap vermişti. kendi hikayemi kendim yazmam için. kendi varoluşumu anlamlandırmak için. kendi mutsuzluklarımı hayatımdaki diğer insanlara miras bırakmamam için.

    gerçek bir insan.

    kendisi şimdilerde o mayın döşeli alanda yaşamayı yeğliyor. çünkü biliyor; vasat olan her şey mide bulandırıcıdır. hayat ve insan muhteşem bir varlıksa eğer, bizlere düşen muhteşem yaşamak. ve muhteşem ölmektir.
    1 ...
  32. mutsuzluktan olmek uzere olan birine asik olmak

    1.
  33. suni tenefüstür.

    siz tanımazsınız o kadını. ben de tanımazdım. ölmezden önce. size bu satırları araf'tan yazıyorum. cennetin dibinden.
    bir gece yarisi sol baldırıma iki bıçak darbesi alıp da ıslak ve karanlık bir sokakta can çekişirken ben, beni hotel odasına götüren o meleği bilmezsiniz.

    gözlerinin altı mosmor, elleri çatlak, sigarası her daim yanan, vücudu da yer çekimine karşı koyamamış, duygularını ve iç organlarını bir çok aşkta ya da tek bir aşkta kaybetmiş, ya da hibe etmiş bir melek.
    gözlerindeki ışık asla sönmeyen ama. sönmesine izin vermeyen bir kutsallık abidesi.

    beni odasındaki yuatağa uzatıp da sol baldırımı pansuman ettiğinde kendine ait kokusunu içime çekerken biliyordum. kendisine aşık olacağımı.
    kendisine tapacağımı hissedebiliyordum. bilincim gitmek üzereydi. gözlerim kararıyor. kalbim sıkışıyordu: en son gördüğüm tavandaki aynada, o meleğin sırt dekoltesiydi. sonrası bembeyaz...

    kendime geldiğimde hangi gündü? ya da günün hangi saatiydi? güneş ne taraftaydı? bilmiyordum. bildiğim tek şey; sol baldırımda ince bir sızı ve karşımdaki sallanan sandalyede ayak ayak üstüne atıp da sol elinin bileğini hafifçe kırarak sigara içen bir melek.
    benden yaşça büyük olmasına karşın benimle aynı hayal kırıklıklarına sahip bir beden. benim gibi iç organları un ufak edilip de tekrar bedenine doldurulmuş bir ruh.

    gülümsüyordu. dudaklarını aralayıp konuştu, "aç olduğunu tahmin ettim. 2 gündür sadece sayıkladın. tanıdık bir doktor vardı. onu çağırdım. bacağına dikiş attı. otuz dört dikiş. bir kaç iğne yaptı. bir kaç antibiyotik verdi. sadece uyudun 2 gün boyunca. bir kaç kez ateşin yükseldi. ama uyudun rahatça. sen kıpırdama. ben kahvaltını yatağa getireyim."

    masallar gerçek olamazlar. hem hangi masal gerçek ki? hangi gerçekten bir masal üretilebilir ki? ben gerçek miyim ki? masal tadında bir varoluşum olsun.
    yutkundum. boğazımdan hayat geçiyordu. karşımda ise bir peri. çiçekli eteği hotel odasının zeminini süpürürken gözlerine bakamıyordum. benim mahkumiyetim gözlerdi. bakarsam eğer esir olacaktım. ve sol yanaktaki gamzeye gömülecektim.

    baktım. ve defin işlemleri başladı. aşk, bir cenaze töreniydi!

    salisenin binde birlik bir zaman dilimine sığdı bu bakış. anladım. geçmişim olmayacaktı. sadece ve sadece geleceğim olacaktı. gerçek ismimi unuttum. "bulut" dedim kendime. "bulut, bildiğin her şeyi unut."
    hava açıktı. kahvaltılıklardan biraz atıştırıp da dışarı çıktık. en yakın parktaki bankta yan yana oturduğumuzda sokuldu yanıma. istediği neydi? bir evlat segisi mi? yoksa bir erkek sevgisi mi? saygısı mı?
    peki benim istediğim neydi? bir anne sevgisi mi? gerçek bir kadın mı? dişi mi? bana, erkekliğimi sonuna kadar hissettirecek bir canlı mı?

    sol göğsü sağ pazuma değdiğinde rahatlama hissettim bedenimde. kafasını omzuma koyduğunda gözlerini yummuştu. kuş sesleri eşlik ediyordu bu eşsiz manzaraya. ve ben asaleti düşünüyordum. ayrılıklarda, savaşlarda yok sayılan, ortaya konulamayan, mutsuzken bir anlığına anımsanılsa hiçbir şeye kıyılamayacak asalet duygusunu düşünüyordum. bir de annemi. bir de babamı. kendisini bir et yığını olarak varsaydığım canlıyı.

    zaman geçiyordu. biz duruyorduk. camdan bir fanusun içerisindeydik. neydi bizi birleştiren. geçmiş mi? gelecek mi? aşk mı? sevgi mi? saygı mı? asalet mi? gurur mu?
    hiçbiri.

    bizi birleştiren acılarımızdı. yaralarımızdı. o yüzden de ilk önce yaralarımız denk gelmişti. örtüşmüştü. daha sonra da o günün gecesinde, üçüncü sınıf bir hotel odasında bedenlerimiz. tavandaki aynada birbirimize bakıyorduk. oysa yanyanaydık. keşke yanaydık. aşkın ateşiyle.
    oysa hiçbir cehennem küle çeviremezdi o an bizi. öylece izliyorduk kendimizi. çırtılçıplaktık. elele tutuşup, tavandaki aynadan kendilerini izleyen iki ruh. iki beden.

    sadece baktık. sadece dinledik. bir kere bile dönüp de birbirimize tek bir soru sormadık. birbirimize rastlaşana kadar ne çok acılar çektiğimzden, ne kadar hırpalandığımızdan, insanların kötü olduğundan, hayatın acımasızlığından bahsetmedik.
    sadece dinledik. yeterince gürültü vardı evrende. bir de bize gerek yoktu.

    saatler ilerledikçe içerisi soğuyordu. o yüzden de bana sırtını döndüğünde o peri, dizlerimi dizlerinin arkasına gömüp, kalçarlarını kapladım. bir elim başının altındayken. diğer elim belindeydi. kafamı boynuna gömüp de kokusunu yuttum. içimde hissettim ilk defa. aşkı, sevgiyi, saygıyı. ve tanrı'yı...

    herkesi ve her şeyi içerimde hissettim. bir geceleğine. yüksek dozda aşk alıp da mutlu ölmek için, bu geceki kırmızı şaraplarımıza bilerek zehir koydum. mezarımız, tavanında ayna olan, ve güneşi sabah ilk gören oda olan bu hotel odası olacaktı. ve biz mutlu ölecektik. hepsi bu...

    galiba öldük. ve kendimizi hayata gömdük.
    20 ...
  34. uludag sozluk evcil bir hayvandir

    1.
  35. az önce gelişmeler bölümünde gördüğüm benzetme. "nasıl ki evcil hayvanınızı en güzel mamalarla besliyorsanız burasını da en güzel yazılarınızla donatın."

    şimdi sorarım size; hangi hayvan ama? labrador cinsi bir köpek midir uludağ sözlük? yoksa her daim tırnaklarını geçirmek için bekleyen nankör bir kedi mi?

    bu sözlükten tek şey öğrendim ey ahali; moderatörler, yazarlar... burada bahsi geçen kutsallıkların hiçbiri aslında hiç kimsenin kutsalı değil.
    bunu şöyle düşünün; kendinizi ifade etmeye çalıştıkça batmak gibi bir şey. ya da kendi doğrularınızı sonuna kadar destekleme uğruna binlerce doğruyu ve gerçeği kaçırma, ıskalama durumu.

    uludağ sözlük bir evcil hayvan mıdır bilemem ama eğer ki uludağ sözlük bir hayvansa, hoşgörüsü olmayan, karşıt düşüncedeki bir yazarın düşüncesine düşünceyle değil de kişisel hakaretle karşılık veren, siyaseti sağcılık-solculuk oyunu sanan, sporu sadece fanatizmden-holiganlıktan ibaret sana insan görünümündeki canlılar ne oluyor?
    3 ...
  36. porno

    87.
  37. porno; rol alan kişilere baktığımızda aslında bir isyandır. ki zamanında sibel kekilli denen o müthiş oyuncu (bkz: gegen die wand) bu söylemde bulunduğunda dalga geçti bir çok insan. hatta anlamak dahi istemediler.

    bizler için önemli olan renkli camın ardında birisinin bir diğerini sikmesi ve bizlerin de kendimizi okşayıp tatmin olmamız. bu kadar basit mi? bu kadar vasat mı peki?
    şöyle bir dünyua hayal edin. cinselliğin olmadığı. ya da cinselliğin salt üremek için kullanıldığı bir dünya. insanların sadece yılda bir kez ilişkiye girdiği bir dünya.

    böyle bir dünyada o kadar çok vahşet olurdu ki. o kadar çok kan akardı ki. insanlar, kan pıhtılarından oluşmuş tabakalara basa basa işlerine giderlerdi. evlerine giderlerdi. okullarına.

    peki ya bu durumun tam tersi olsaydı? yılda bir kereliğine cinsel ilişkiye giren insan, sırf o bir günlük zevki uğruna yüzlerce gün birilerinin kuyusunu kazsa, birilerinin kalbini kırsa, ruhuna tecavüz etse?

    cevap yok. ki bir cevap da beklemiyorum açıkçası. halihazırda silah ekonomisinden sonra en büyük ekonomik payın döndüğü bir alan porno. ve pornografi.
    benim asıl canımı acıtan insanların kendilerini bu çöplükte hissetmemesi. evet. dünya bir çöplük oldu artık. belki ahım-şahım savaşlar yok. ama ruhsal bir savaş yaşıyor insanlık.

    tüm bireyler şizofren. şerefim üzerine yemin ederim ki herkes hasta artık. insanlık ruhsal bir vebanın eşiğinde. inanacağı bir şeyi kalmamış insanların. salt seks onları bir nebze mutlu edebiliyor. bir de aşk dedikleri salt seksin ön sevişmesi olan o boktan durum. strateji oyunu. bir erkekle bir dişi arasında cereyan eden ego savaşı. ya da aynı cinsten iki insanın karşı cinslerde bulamadıkları dürüstlüğü ve insanlığı birbirlerinde bulmaları.

    porno; dünya dev bir penistir.

    porno; dünya geniş bir vajinadır.

    porno; tanrı en büyük pornograftır.

    hepimizi izler. hepimizin cinsel veya dinsel hayatı o'nun elindedir. izler ve mastürbasyon yapar. evren, porno zihniyetinin ürünüdür. o yüzden sikmek veya sikilmek sadece üremek amaçlı kullanılabilir.
    6 ...
  38. unut gittiğin bir yerde

    32.
  39. can yakıyor. ama benim canım neden bu şarkıda yanıyor, onu anlamış değilim. ne geçmişe dair üzülebileceğim bir dişi var. ya da bir diş izi. dişi izi. ne de başka bir şey. ama yine de bu şarkı canımı acıtıyor.
    benim cehennemim de bu galiba. gerçek bir üzüntüyü dahi gerçek bir üzüntü argümanı olmaksızın yaşamak.
    6 ...
  40. kinyas ve kayra

    77.
  41. tuvalet kağıdı niyetine kullanıyorum artık kendisini. zira; ezberledim her sayfada ne yazdığını. ki yazarı da kitapta bir yerlerde söylüyor; "romanlar, tuvalette okunması için yazılan şeylerdir" diye. ben de hakan'ın sözünü dinliyorum. hatta üstüne bir şeyler ekleyip kıçımı siliyorum.
    bu durum, 500 küsür sayfalık vasiyeti kötü mü yapıyor? asla!

    ezberledim lan diyorum ben bu kitabı. ezberledim. hatmettim. sıradaki gelsin. sıradaki...
    3 ...
  42. zargana

    217.
  43. aralıksız 10 saat erekte kalabilen adam. pardon abi, o rocco siffredi idi. özür.
    1 ...
  44. zargana

    216.
  45. (#3479293) cehennemde senin yakana yapışıp da "ölümü sevmedim hayatımı geri istiyorum" demezsem anam avradım olsun.
    1 ...
  46. tanrinin alter egosunu ortaya cikarmak

    1.
  47. bir çoğuna göre koca bir göt isteyen, kimilerine göre koca bir yürek isteyen eylem. bana göre ise sadece ve sadece her şeyden ümidi kesen bünyenin çok rahat dile getirebileceği söylemlerin toplamı. ya da eylemlerin. artık adını siz koyun.

    bir çocuk hayal edin. sürekli sizi ifrit eden bir çocuk. ebeveyni sizsiniz. ve asla kendisiyle ilgilenmiyorsunuz. her akşam eve gelip de çocuğunuzla biraz vakit geçirmek yerine saçma-sapan tv dizileri izliyorsunuz.
    bir çocuk hayal edin. sizin çocuğunuz. kendi kanınızdan, kendi canınızdan bir varlık. onunla az bir şey ilgilenmek varken, kendisine küçük bi jest yapmak varken siz onu görmezlikten geliyorsunuz. sonrasında o çocuk ergen olduğunda ne yapacak?

    terkedecek. basıp gidecek. beynindeki baba hayali, sadece ve sadece hayal kırıklığından ibaret olduğu için de asla acımayacak. asla sevmeyecek. asla sevilmeyi beklemeyecek. bir ucu bir başkasında olan hiçbir duyguya ehemmiyet vermeyecek.
    çünkü bilecek. bilecek ki, tüm kutsal duygular aynı kuyuya inen delileri bağlayan bir halattır. bazıları sevdikleriyle ölür. bazıları ise sevdiğini öldürür.

    o yüzden tahrik edecek. gerekirse teşhir. tanrı'nın gerçek yüzünü ortaya çıkaracak. insanlığın meydanında bağıracak;

    "cennet de yalan cehennem de. benim beynim paramparça. midem kan dolu. zihnim düşünmekten çatlamak üzere. gece, sabaha "kaç. ben geliyorum" derken insancıklar yüz bininci rüyalarında. ben her şeyi vakti zamanında gerçekleştirmek isterken geç kalınmışlıklarımın babası kim?

    muhatabım kim lan benim? hayatım bu konuma geldiyse ben mi başardım bunu? ey götler! ey leş sürüsü! şu sikik hayatım intihar etmek ya da seri katil omak arasında sıkışıp kalmışsa eğer, bu sıkışmışlık benim ruhuma dayanılmaz acılar veriyorsa bu kimin suçu? benim mi?

    sanmıyorum!

    bu sırada alter egosu ortaya çıkacak tanrı'nın bendeki tüm insanı hırslar onda olduğunda, onda gördüğüm an yüzüne tüküreceğim kendisinin. ve ekleyeceğim;

    "sen de yalanmışsın lan!"
    3 ...
  48. sirat koprusunden gecerken tacize ugrayacaklar

    1.
  49. başını ben çekeceğim bu insanların. zebaniler, iyilik melekleri, tanrı, şeytan... her biri anlam veremeyecek anlamsızlıklarla süslü hayatımı koca bir leşe çevirdiğim için.
    anlam aramanın anlamsızlığında kavrulacak her biri. kıldan ince kılıçtan keskin köprü de herkes aşağı düşmemek için çabalarken, herkes aşağı düşüp de cehenneme gitmemek için çabalarken, tanrı'nın ismi üzerine yenmin ediyorum ki o gün tiz kahkahalar savurarak bırakacağım kendimi boşluğa. yüzümde cehennem ateşinin o müthiş yakıcılığını hissederken bağıracağım sesim yettiğince;

    "varedilmiş en kutsal duygu boşluktur. kaybetmektir her şeyi. gerçek özgürlük de budur. gerçek olan her duygu da. atlasanıza aşağı. yüzünüzde rüzgarı hissetsenize. bir kereliğine çocukluğunuzdaki o müthiş yıllara dönüp, trenden kafanızı dışarı uzatırcasına dışarı uzatsanıza kafalarınızı.
    ey insanlık! bir kereliğine hiçbir şeye ve hiçbir yere ait olmamanın tadına varsanıza. buradan ötesi yok. başka bir varoluş yok. yıllardır, beş milyon yıldır anlatılan hikaye gerçeğe dönüştü. hadi hep beraber atlasanıza aşağıya. bir kereliğine de sizler tanrı'yı bir sınava tabii tutsanıza."

    cevap gelmez kalabalıklardan. biliyorum. çünkü hiç gelmedi. ben ise o sonsuz düşüşüme devam edeyim. arada bir sırt üstü giderken cehenneme, arada bir de yüzüstü ineyim. annemin silueti geçsin gözlerimden. tek bir damla yaş düşsün göz pınarlarımdan. babam gelsin aklıma. kulaç atayım boşlukta. aşık olduğum/olamadığım tüm kadınlar gelsin aklıma. boşlukta, son sürat koşayım. bu acelemi anlayamasın tanrı. beni, benden başka hiçbir canlı çözemesin. cevabı olmayan bir denklem olarak devam edeyim sırat köprüsünden cehenneme doğru gerçekleşen bungi jumpingime.
    belimde halat olmasın. ruhumda halat olmasın. yutkunmalarım artsın. ben eksileyim. birer birer üzerimdekilerden arınayım. ilk önce kefenimden. daha sonra ise içerimde varolduğunu iddaa ettiğim vasat ve klişe inanışlardan. inançsızlıklardan. tanrı baksın bana aşağıdan bir yerlerden. ya da yukarıdan. acısın halime. acımasın ya da.

    ben hep bağırayım ama. kollarımı iki yana açıp, sırt üstü, son sürat aşağı doğru düşerken saçlarım yüzüme bulaşsın. kelimeler ise dilime. ben varoluşa dolanayım. varoluş ise boşluğa.

    öleyim be bir kereliğine. ruhum, bedenim, zihnim, hayallerim, insanlar... her şey de benimle birlikte olsun. sırat köprüsünde 26 milyar tacizci olsun. katrilyonlarca melek. sayısı hesaplanamyacak kadar zebani. cinler. şeytan. tanrı...

    evrende varolmuş ve varolabilecek, sırat köprüsünden geçmesi beklenen herkes ver her şey beni izlesin. ben cehenneme düştüğümde bu lanet yaşam büyüsü son bulsun. tanrı infilak etsin. birileri peşim sıra bir şeyler fırlatsın. bir kaçı lisedeyken yazdığım şiir kitabını fırlatsın. bir kaçı ise elektro gitarımı. david bowie cdlerimi unutmasınlar ama. gegen die wand filminin dvdsini. bir kaçı ise bir zamanlar insan olabileceğime inanan annemin fotoğrafını göndersin.

    yalvarırım bu iyiliği yapın bana. o meleğin siluetine bakayım son kez. gönderin annemin fotoğrafını. sonrasında gözlerimi yumup, sonsuz bir dinginlikle cehenneme çakılayım. gürültüm tanrı'yı sağır etsin. artık, ne bir kelimelik sevgi cümlesi duyabilsin. ne de saygı.
    0 ...
  50. öğrenci evi evcil hayvanı

    16777215.
  51. bildiğin ev arkadaşının kendisidir. tuvalete girip de sosisi bırakıp sifonu çekmez. yumurta yapıp yer, bulaşığı yıkamaz. birayı halıya veya parkeye döküp silmez. her yerden cips ve popcorn parçaçıkları çıkar. bir müddet sonra ev börtü böceğin lunaparkına döner.

    işin garip tarafı ise şu; benim 4 aylık labrador köpeğim bunların hiçbirini yapmıyor. çişini ve kakasını dahi terastaki gazeteye yapıyor.

    öğrenci evi evcil hayvani ev arkadaşının kendisidir. ben şimdilerde bizimkisine köpeğime verdiğim eğitimi vermenin derdindeyim. sifonu çekmeyi öğrendi. bir de yere döktüğü cips ve popcorn parçalarını alsa, yavaş yavaş insanlığa terfi edecek gibi.
    fakat buzdolabından pis çoraplarının çıkmasına hala bir anlam ve mana yükleyemedim. bu duruma anlam ve mana yükleyebileniniz beri gelsin. hoş gelsin. sefalar getirip, ev arkadaşımı götürsün. biraz da o beslesin beyefendimizi.
    6 ...
  52. platonik aşk

    280.
  53. yalan. aşk dediğin paylaşımdır. platonik aşk dedikleri şey ise kedi ile ciğerci arasındaki muhabbettir. ben aynı yatakta çırılçıplak uyuyup da tenine dokunmadan gözlerine bakabileceğim bir periye hissederim bir şeyler.
    kendisinden hoşlandığımı hissedip de bana sırt çeviren bir yosmaya değil.

    biliyorum, insanların özgür iradeleri asla ve asla değişmez. kalp güzelliği, iç güzellik, önemli olanın dış görünüş değil iç güzellik hikayeleri... bunların hepsi yetişkinlere anlatılan masallar. beni uyutamıyorlar ama artık. göz kapaklarımı jiletlerle keseli çok oldu.

    ben kadınım ile hiçbir sokağını bilmediğim bir şehirde kaybolmak isterim. el tezgahlarında kitaplara bakıp, beraber balık-ekmek yemek. sonrasında bir otel odasında şarap içip dans etmek isterim.
    ayrıldığımızda ise o meleği özlemek.

    öyle uzaktan uzağa ego tatmini (ya da tatminsizliği) olan duyguların hiçbirisi aşk değildir. iki kişi kavuşamayınca aşk olurmuş. pehhh.

    kandırılıyoruz lan. kandırıldık beş milyon yıldır. iki sevgilinin gece boyunca sevgi sözcükleri eşliğinde sevişip de sabah beraber duş alıp, kahvaltı yapmasının tadı hangi duyguda var?

    hanginiz bu duyguyu bir kereliğine yaşadınız da gelmiş bu saçma-sapan ego meselesi olan, takıntılı durumu aşk sanırsınız.

    yürüyün gidin be. sizin hissettiğiniz aşk değil. elde edememenin kuyruk acısı.

    sevişin lan. daha nasıl açık açık söyleyeyim. kokusunu yutun beraber olduğunuz kişinin. teninde öpmedik yer bırakmayan. ama size sırt çevirenlerin peşinde koşup da ömrünüzü heba edip, bu duruma da aşk demeyin.

    aşk bu değil. iyi biliyorum. aşk, paylaşmaktır. aynı güne beraber uyanıp, aynı gökyüzünün altında olunduğu için yaratıcıya teşekkür etmektir. başka bir şey değil.

    aşk; iki bedenin hem somut anlamda hem de soyut anlamda tek olmasıdır.
    6 ...
  54. sürekli basıp gitmekten bahsedip oturan insanlar

    1.
  55. her yerde bunlar. hepinizsiniz. ta ortaokul günlerinden başlayıp da ömrünüzün şu anına kadar şu yazıyı okuyan herkes! sürekli gitmekten bahsedersiniz. sürekli farklı düşünen ve farklı yaşayan insanlara hayranlıkla geçer ömrünüz.
    fakat bir adım atmazsınız olduğunuz yerden. zamanı sonsuz sanırsınız. mutluluğu ise sizin ayağınıza gelecek kadar asaletsiz bir duygu.

    kimsiniz siz? kimsiniz de bu cüretle hareket ediyorsunuz? oysa her biriniz sakat olarak yaratılmış olabilirdiniz. bacaklarınız olmayabilirdi. ya da kollarınız. ya da gözleriniz kör olarak dünyaya getirilmiş olabilirdiniz.
    tanrı'nın ismi üzerine yemin ediyorum ki işte o zaman ömrünüz bir metre koşmanın, bir çift gamzeyi görmek, bir çiçeğe dokunmanın arzusuyla yanıp tutuşmayla geçerdi.

    ama nerede? sizler, bahanesi olan sizler. her şeyi kamufle eden sizler. yedi milyar kalabalık. yedi milyarınızı toplasak. ya da çarpsak, bir tane "ben" eder misiniz lan?
    kendimi dev aynasında görmüyorum. ki aynaları paramparça edeli çok olmadı. bir tane ben eder misiniz hepiniz? tanrı'yı da katın isterseniz bu matematiksel işleme. ben eder misiniz hepiniz? ben edip de mutlu olmak adına, mutluluk için her şeyi yapmayı/yapabilmeyi göze alabilir misiniz?

    kaçınız, hiç bilmediği bir şehire gidip de o şehirde kayboldu tek başına? ya da sevdiği insanla? kaçınız bir ilişkiyi strateji oyununa çevirmeyip de, karşı tarafın tepkisini merak etmeden, karşıdan bir şey beklemeden elinden gelen her şeyi yaptı?
    kimsiniz siz? ey insanlık! kimsiniz siz? benim vahiylerim bunlar. biliyorum. deli saçması gibi geliyor size. ama tanrı'm yok.
    kendi vahiylerim bunlar. hiçbir yazarın, hiçbir kutsal kitabın etkisinde kalmadan, beynimi paralayıp da ortaya koyduğum düşüncelerim.

    ölümü ruhumda hissettiğim gün öldüm ben. ve kendimi hayata gömdüm. işte o günden beridir tohum bırakıyorum evrene. işte o sabahtan beri canım acıyor.
    yüzlerinize bakıyorum sokaklarda. istemediğiniz işlere giderken, yüzlerinizi görüyorum belediye otobüslerinde. sevmediğiniz insanların boktan anılarına gülerken siz, benim midem bulanıyor. hemen lavaboya koşuyorum. kusmalarım sizin eseriniz. varlığımın bu boyuta gelmesi sizin eseriniz.

    biliyorum. şimdi bir kaçınız bu yazdıklarıma doğru diyecek. hak verecek bana. ama herkes bildiği hayatı yaşamaya devam edecek. oysa...
    oysası da yok aslında. vazgeçtim her birinizin insan olabilme ihtimalinden. hala neden sizlerle aynı havayı soluyorum. açıkçası onu da bilmiyorum. iç organları alınmış bir süs hayvanı olarak hayal edin beni. isterseniz çöpe atın. isterseniz salon duvarınıza asın.
    4 ...
  56. tüm canlıları öldürüp tanrıyla başbaşa kalmak

    1.
  57. ah bir yapabilsem.

    sadece insanları değil. hayvanları değil. sadece bitkileri değil. bakterilere varana kadar. evrende varolan her şeyi öldürüp de sadece tanrı'yla başbaşa kalmak.
    o zaman gözükür mü acaba bana? o zaman mutluluk denen şeyin bi gramını lütfeder mi o koca götlü bunak? haketmeyen milyarlarca yavşağa sunduğu, sunduğunu sandığı huzurun bi gramını sunar mı bana?

    ve cevap verme lütfunda bulunur mu? "sor" der mi bana? "şimdiye kadar merak ettiğin her şeyi sor. mideni ve kalbini rahatsız eden her şeyi."

    tüm canlılar öldürülmüş olduğu için de o leş kokusundan rahatsız olur mu? tıkamaya çalışır mı burnunu? eğer ki o pis kokudan rahatsız olup da burnunu tıkamaya çalışırsa sert bir tokat atarım tanrı'nın yüzüne. somut tokat olmaz bu. soyut olur. kulağının dibinde bağırırım;

    "yıllardır, beş milyon yıldır bu leşin kokusuna alışık olan sen illa benim tüm canlıları öldürmemi mi bekledin? oysa ne çok beklemiştim seni. senin herkesi ve her şeyi öldürmeni. hatanı anlayıp da zararın yarısından dönmeni. ne çok beklemiştim senin olan bir şeyi. beklemiştim, gelsin diyordum sessizce. hiçbir şeyin ve hiç kimsenin gelmeyeceğini hissettiğimde ben gittim bu kez. dünyanın neden bu kadar büyük, insan denen canlının ise neden bu kadar küçük olduğunu hissettiğim için gittim.

    evimi terkettim. okuduğum okullardan aldığım diplomaları yaktım. tüm kutsal mekanlara kustum. senin olan her şeyi hiçe çevirdim. gel ki sen ateistsin. anlamazsın bunu. anlayamazsın. senin tanrı'n yok.
    kendimi bitiremedim ama. yetenklerimi ve zihnimi yok etmek için, kendimi kendi düşüncelerime gömmek için çabaladım. kan kustum. duvarlara tutunarak yürüdüm. insanlık, dedim çoğu kez. ölüyorum ben. lütfen yardım edin bana.
    genç bir kıza gittim. sana aşık oldum dedim. güldü. biliyorum. bu bir soru cümlesi değildi. yine de kendimce bekledim. ki benim tek hatam beklemek oldu ey koca götlü bunak. anlıyor musun beni? ben hep bekledim. çocukluk yıllarımda beklediğim babamdı. annemi, beni ve kız kardeşimi terkedip giden babam. et yığını olan o adam!
    babam sendin. babam; tanrı'mdı. senin somut halin terketti bizi. başladı hayal kırıklığım. sonra bir kız bekledim. genç bir kız. söyleyemediğim cümleleri anlasın diye. gözlerime bakıp, "evet. sen osun" diyebilecek bir kız.

    olmadı. en nihayetinde seni bekledim. seni ve senin mucizeni. o da olmadı. o kadar meşguldün ki sen. o kadar yoğundun ki be!
    bir tarafta tecavüzler, yalanlar, aldatmalar... gökyüzünde sen. o kadar boktan bir film dönüyordu ki yeryüzünde sen bundan sadistçe keyif alıyordun.
    hayat; hardcore bir porno filmdi, ey koca götlü bunak! sen ise tahtında oturup da mastürbasyon yapıyordun.

    bana denk geldiğinde ereksiyonun bitti. tahrik olamadın benim yaşantımla. sen ne dediysen ben tersini yaptım. yanlıştı çalışma stilin. metodun leş gibiydi. anlamadın beni. ben sen anladım. ama sen beni anlamadın. o yüzden tüm canlıları öldürdüm. o yüzden de yalnız kaldım. o yüzden de aslında seni de öldürdüm. şimdi bir sen varsın. bir de ben. ben kendimi de öldürerek seni öldürüyorum.

    hoşça kal.
    4 ...
  58. uludag sozluk un insana ogrettikleri

    4.
  59. insan diye gördüklerinin hepsi leş. buradan sakın bir şey bekleme. ne bilgi anlamında ne de ilgi anlamında. hele ki yazdıklarına, düşündüklerine saygı duyulmasını bekliyorsan hayal kırıklığın çok büyük olur.
    sadece yaz. ve çık dışarı. yazarken adam gibi yaz ama. biten cümlenin sonuna noktalama işareti koy. insanların düşünceleri ne olursa olsun asla kişiliklerine hakaret etme.

    aksi ıspatlanana kadar da bağır. avazın çıktığınca. nefesin yettiğince. dilin döndüğünce;

    "şu hayatınızı sanal cennette yok eden leşsiniz hepiniz. bu yüzden de iğrenç kokuyorsunuz. bir kereliğine kapayın sanal cenneti. bir parka gidip oksijen çekin içinize. kuşlara yem atın. vapura binin. nedensizce gülümseyin. hiç tanımadığınız bir yaşlıya merhaba deyip hatırını sorun. buradan birilerine laf yetiştirmeye çalışmayın. burada varolan herkes sorunlu. kayıp nesil burada can çekişiyor.
    burada varolduğunu sandığınız herkes kayıp aslında. bir çoğunun ailesi ile arası bozuk. bir çoğu sağlık problemi yaşıyor. bir çoğunun kişilik problemi var. bir çoğunun okulu uzamış, bir çoğu istemediği sikik bir işte çalışıyor. bir çoğu bir şeyleri zamana bırakmış. bir çoğu hayatı sonsuz sanıyor. bir çoğu ise hala kış uykusunda. kimsenin uyanacağı yok.
    hayatında bir kez bile sevişmemiş insanlar sevişme(k) hakkında ahkam kesiyor. insanlar hep hayatı yorumluyor. ama yaşayan yok. insanlar hep dünyayı eleştiriyor. ama dünyayı değiştirme cesareti yok. insanlık uğruna ölebileceği ya da uğruna yaşayabileceği tek bir değer yargısı olmayan 7 milyar leş!

    buranın öğretip öğretebileceği hiçbir şey yok. burada durdukça ve burada kaldıkça anca canınız acır. başka da bir şey olmaz. acılarınız ve hayal kıırıklıklarınız artar. siz ki burada kaldıkça sadece gram gram, dirhem dirhem intihar edersiniz. bir gün bi bakarsınız ki koca hayatı kaçırmışsınız. ve buradan kazandığınızı sandığınız dostlar, aşklar, sevgiler, saygılar... hepsi bir delinin elinde. o deli ipin ucunu bıraktığında her şey en başa dönüyor. o yüzden sakın ha, sakın ha asla beklentiniz olmasın buraya dair. bura size hiçbir şey vermiyor. tam tersi bildiğiniz her şeyi bedevadan alıyor. ve sizler, ve bizler, becerileri sonrası sahibinden bir fıstık kazanan sirk maymunlarıyız. ilgiye ve sevgiye muhtaç leşleriz.

    aradığınız, aradığımız o kutsallıkların hiçbiri yok burada. sakın beklemeyin. sakın. yalvarırım! elinizde fırsat varsa sildirin hesabınızı. hepsi bu."
    2 ...
  60. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük