ruya icinde ruya
246 (ilaç gibi)
dördüncü nesil silik 1 takipçi 6.60 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    sadik 2 dost 1 hayat 1 olum

    297.
  1. doğum günün kutlu olsun dedirten yazar. yirmisine basmış insan kişisi. eheh. ühüh. dayan kalbim diye bi şarkı dinliyor şu an?

    doğum günü kutlu olsun kardeşimin.
    2 ...
  2. gerdek gecesi bakireliğim gitti diye ağlayan kadın

    7.
  3. yapay beyin zarı oluşturmanın yollarının araştırıldığı şu yıllarda, kainatın haritası beyin zarıysa kendisininki kızlık zarı olan, zihinsel tüm faaliyetleri bacak arasında sıkışıp kalmış sürüngenlere, belki biraz da olsa -hani olmaz ya- varolmanın hazzını alabilsinler diye incecik zarını hibe etmiş kadındır.
    2 ...
  4. fazıl hüsnü dağlarca

    42.
  5. 20 ekim pazartesi günü saat 11:00'de kadıköy süreyya operası'nda kendisi için tören düzenlenecek. sonrasında cenaze namazı söğütlüçeşme camii'nde kılınacak ve naaşı karacaahmet mezarlığı'nda toprağa verilecek.
    belki birilerinin dikkatini çeker.
    1 ...
  6. yaşça kendinden büyük birine aşık olmak

    19.
  7. aşık ile maşuk arasındaki yaşsal fark. yasak.

    büyük adam - küçük kadın aşkı yok edilmiş sterilize edilmiş ortamlarda.

    bunun kirliliğine inandırmış insanlar kendilerini yıllarca. "aşk sınır tanımaz" cesaretini koyup içimize, erkek kokusu vadeden büyük adamların, küçük kadınlardan neler istediğini osmanlı tokadı asiliğinde yüzümüze vurmuş hayat. her zaman gelenekçi. toplumcu. toplumsal ahlakçı.

    oysa gerçek olmalı "aşkın yaşı yoktur" yalanı.

    öldürmemeli büyük adam, yirmilik gençkızın içindeki yirmi çocuğu acımasızca, ayrı ayrı.. bari o inanmalı.
    4 ...
  8. satrançta bayanların iyi olmadığı gerçeği

    3.
  9. bundan 30-40yıl öncesine değil de şimdiye bakarsak, kadınların büyükusta derecesinde erkeklerle yarıştıklarını görebiliriz. tabiy önce 30-40yıl öncesinden beynimizi çekmek gerek.
    1 ...
  10. satrançta bayanların iyi olmadığı gerçeği

    1.
  11. (bkz: zhu chen)
    (bkz: pia cramling)
    (bkz: betül cemre yıldız)

    dünyayı sadece gördüğünüz kadar sanıyorsunuz.
    39 ...
  12. les mandarins

    1.
  13. >>>>

    her sabah uyanır uyanmaz aynı soruyu sorardık kendimize: gamalı haç hala dalgalanıyor mu senato binası üzerinde?
    sonra ağustosta almanlar paristen çekildiler; montparnasse sokaklarında, gürül gürül yanan meydan ateşlerinin çevresinde zıplarken, hepimizin içi aynı sevinçle doluydu. sonbahar geçti ve sonra noel...alman ordularının çöküşü. daha bir kaç saat önce kutladık bunu, noelle birlikte. ölmüşlerimizi unutma yolunda attığımız son adımlardan biriydi bu.

    hepimiz için hayatın yeniden başlar gibi olduğunu sezdim. paula, "geçmişi geri getirmek olabilir mi acaba?" diyordu. ve henri, "hafif bir roman yazacağım." diye gülüyordu.

    bu gece bayram gecesi. barışın ilk noeli... ölüm kamplarında ise son noel...

    >>>>

    türkçeye "kadınca" ismiyle çevrilen simone de beauvoir kitabı.

    yazar bu kitapta ikinci dünya savaşı sonrasındaki hayatı, ruhsal bunalımları ve kaçış yollarını irdelemiştir. ayrıca bu roman simone ile sartre'nin özel yaşamlarını olduğu gibi vermektedir. Ann adını taktığı ruh doktoru kendisi, robert dubreuilh ise sartre'dir. henri, genç yaşında ölen fransız yazar albert camus ve lewis ise nelson algren'dir. yazdıgı bu romanı nelson'a ithaf etmiştir ki kendisiyle sartre'den sonra büyük bir aşk yaşamıştır. o zamanın kadınlarının belirgin kimlik karmaşalarını da ustalıkla kaleme almıştır yine. goncourt ödülünü de bu romanıyla kazanmıştır.
    0 ...
  14. fazıl hüsnü dağlarca

    15.
  15. Akdeniz enginlerde kararmaktadır
    Ama
    Ben
    Öyle maviyim ki.

    Akdeniz bir gitmişlikle eski, uzak,
    Ama
    Ben
    Sahibi gibiyim yıldızların.

    Akdeniz seni bir daha yaratamaz
    Ama
    Ben
    Seni bir daha sevebilirim.

    doğmamış bebeğe don biçmek gibi, ölmeyen birini öldürmek. bu kadar ölümsüzken hem de. sonsuzluğa yavaş yavaş yaklaşırken... nasıl da kokuşmuş mayanız.

    acıbadem kadıköy hastanesinden çıkarılmış kendisi fakat muntazaman geliyormuş. tedavisi kapsamında. doktoru mustafa bey çağırdıkça.

    kendisini ziyarete gittiğimde,

    "Ne korkuyorsun
    Uyanıp geceleri
    Ölüm yaşayacağını yokedebilir
    Yaşadığını değil."

    demek istiyorum ellerinden öpe öpe. sen de gidersen kim kalacak bize diye diye. beynime tükürsün isteyeceğim, hayallerime, kalbime. tükürsün ki insan olayım ben de. büyük bir insan ağzına tükürünce şifa bulacağını sananlardan olmak istiyorum sadece bir an. devam ol istiyorum fazıl hüsnü dağlarca. seni görmeden biterse her şey, ruhum açık gideceğim.
    0 ...
  16. bingöl

    17.
  17. terör ve terörle mücadeleden doğan zararların karşılanması hakkında çıkarılan kanun çerçevesinde yapılan müracaatların 44bine ulaştığı ilimiz.

    işin garip tarafı, bingölde 41bin hane olması.

    hele işin daha da garip tarafı "müracaatların yoğunluğunu eğitime ve dürüstlükteki aşınmalara bağlıyorum" demesi pek kıymetli vali irfan balkanlıoğlu'nun.

    yeşil kart müracaatı konusunda da rekor bingöl'deymiş.

    çok şaşırdım doğrusu. devletimize yapılmış bir ayıptır bu. ayaklanalım a canlar. hakkımızı arayalım. dürüstlüğün, ahlakın, insanlığın son kalesi hükümetimiz de yıkılmasın.
    2 ...
  18. arkeoloji

    11.
  19. eskinin bilimi diye açıklanıyor. kazıbilim değilmiş.

    gerçi memleketimizde arkeolojiye dair hiçbir söyleme önem verilmiyor. çok fazla kaynağımız olmasına rağmen hem de.

    efes antik kenti arkeolojik çalışmalarını 113 yıldır avusturya arkeoloji enstitüsü yürütüyor mesela. amacı nedir bilemiyorum.
    kazı heyeti başkanı olarak hep profesör yollayan avusturyalılar, bu sefer bir doçenti görevlendirdiler efes'teki kazılarda.
    bizse buna itiraz ettik. gururumuza yediremedik. nasıl doçent yollanır ülkemize dedik, profesör dururken??

    ve ekledik: "eğer istediğimiz yapılmazsa kazı çalışmalarında türk bilimadamları görevlendirilecektir."

    şu ali kıran baş kesen tavra, tehditkar sözlere bir bakın hele.. resmen dünyaya kafa tutuyoruz!
    4 ...
  20. başucumda müzik

    16.
  21. küçük bir kız çocuğu olduğum günlerden beri bana hep aynı şeyi söylediler: "gerçekleri gör!"
    evet ama beni mutsuz eden gerçeği görüp de ne yapayım? siz ne isterseniz düşünün, ben yalanları severim. hayalleri, düşleri, kimseye zararı olmayan yalanları...
    insan işte böyle bir evin içinde oturup bunca yıldan sonra yalnız gerçekleri düşünse ancak hayatının neden bu denli uzun olduğuna şaşabilir... canı sıkılır.

    hem kim bütün bu hayatın bir rüya değil de gerçek olduğunu söyleyebilir ki?
    6 ...
  22. siyah süt

    29.
  23. kendine ait bir oda'dan fazlasıyla etkilenmiş, bazı bazı ilerleyerek taklide kaçmış bir kitap.

    ikisini de okumuşsanız aynılıklarını gözden kaçıramıyorsunuz. yazın dünyasının kadınları üzerine bahsettikleri konular, isimler hemen hemen aynı. tabii ki aynı olacak, ortak bir payda: kadın. fakat çok da özgün gelmedi bana. içinde kadın olan cümlelerin hepsi aynı değildir, olamaz. fakat ben elif şafak cümlelerini okurken kendine ait bir oda'yı hatırlıyorsam bir terslik var.

    kadınların erkeklerin yanında daha yoksul, daha eğitimsiz ve şanssız olduğunu vurgulamak üzere virginia woolf'un yarattığı shakespeare ve onun olası kızkardeşi judith hikayesi aynen alınmış. alınsın, ona da tamam. çarpıcı bir örnek. tam yerinde. ama sen gidip bu olayı doğu kültürüne uyarlar fuzuli ve olası kızkardeşi firuze şeklinde bir anlatıma gidersen komik duruma düşersin. bence düştü yani. başkalarını bilmem.

    içimden sesler korosu başlığıyla, içindeki çeşit çeşit kadını anlatması iyi bir vuruş olabilirdi, fazla uğraşmasaydı eğer üstünde. bir yerden sonra o başkalığı gidiyor ve sıkmaya başlıyor çünkü.

    yalnız şöyle bir durum var: kendine ait bir oda tamamen "edebiyat ve kadın" üzerine yazılmış bir kitap. siyah süt ise; kenarından köşesinden edebiyat ve kadın konuları ile süslenmiş geniş bir annelik kompozisyonu. ikisini karşılaştırma aymazlığında olduğum için özür borçluyum tüm yazar kadınlara, edebiyata, tarihe.

    son günlerin ilgi çeken modası; "anneliğe övgü" malum. elif şafak'ın bu doğum, loğusalık reklamını da kullanmasından sonra yazacak bir şeyi kalmadı kanımca. ya da umalım öyle olsun..

    iyi ki, okunur okunmaz unutulmak için yazıldı bu kitap. iyi ki ilerledikçe eridi, kendini sile sile. öyle ki ortasına gelmeden başı, son satıra varınca da tamamı kayboldu..

    *yalnızlık allah'a mahsustur diyerek her insanı evliliğe mecbur bırakmak, insanoğlunun geliştirdiği en büyük aldatmacalardan biridir. nuh'un gemisi'ne çiftler halinde bindik diye, tüm yolculuğu çiftler halinde yapmak zorunda değiliz.

    her ne kadar asıl düşüncesi bu yönde olmasa da, kitapta en güzel buldugum cümleler. fakat bunlar da 17 ytl etmiyor malesef.
    0 ...
  24. emma

    4.
  25. ciddi anlamda müthiş bir zekanın ürünü bu kitap. jane austen'e hayranlık duymamın ilk sebebi değildi elbet ama önemlidir. emmayı içinizde bulursunuz birden. sanırsınız sizin bu roman.
    4 ...
  26. yol arkadaşım

    45.
  27. sezen aksu hayranı olmadım hiç. yalnız "ben sana küsüm aslında haberin yok" dediği anda bu kadın birden varoldu benim için. "kime kızayım nazım senden başka kime geçer?" dediğindeyse sonsuzluğuna inandım katlanışın ve isyanın. aynı terazide ikisini birden sallandırışımın. neden bilmem, aslında bilirim, farklı şeyler çağrıştırıyor. acımsı ama sevdim. gidene gittiği için mi kızıyorum, beni almadığı için mi yanına? aslında ikisi de aynı anlama mı geliyor nedir? onu benden alana mı kızdım yoksa gitmeyi şartsız kabul ettiği için ona mı? şu an kafam yerinde değil ama ben de anneme küstüm bir vakit. tüm şehir de bana. haberi olmadı. olsaydı ne olacaktı. anlayacak mıydı. kime dert yanacaktı.

    şarkı muhteşem sonuç olarak.
    6 ...
  28. fethullah gülen cemaatinin atatürk e yaklaşımı

    1.
  29. bete noire

    25.
  30. nereye gitmiş bilemiyorum. neden gitmiş ya da. patır patır dökülüyor bu iyi adamlar sözlükten.
    1 ...
  31. kadın hakları

    9.
  32. önce babasının sonra kocasının ismi ile anılan, "kocanız sizin efendinizdir" laflarına inandırılan, kadınlar biraz da olsa insan yerine konuluyormuş gibi olsun diye, yataktan çıktıgında ne oldugunu şaşıranlar tarafından uydurulmuş hikayelerdir.

    anne, hala, teyze, abla ne zaman haklarınız peşine siz düşeceksiniz?
    ne zaman farkına varacaksınız kadınlığınızın? ya gücünüzün?
    0 ...
  33. bir şeyler yazmak isteyip yazamamak

    8.
  34. "Ah, neler hissediyorum da tahlil edemiyorum. Bir şey yazmak, o duyguların içinden bir şey çıkarmak istiyorum ama bir kere ne yazmak istediğimi tayin edebilsem. Şurada -beynini gösteriyordu- bir şey var, bir şey duyuyorum ama rüyalarda tutulamayan şekiller gibi parmaklarımın arasından kaçıyor.
    Bilir misin, nasıl bir şey?
    Bak şu semaya, ne görüyorsun, mailiklerden mürekkep bir derya..."
    *
    3 ...
  35. etrüsk

    3.
  36. kazım mirşan etrüsk yazıtlarını çözümlemiş ve onların türk olduklarını, konuştukları dilin de türk kökenli olduğunu söylemiştir.
    1 ...
  37. evlilik kurumu

    1.
  38. erkekler için geliştirilmiş kurum.

    salt erkek egemenliği şeklindedir. erkek her nedenle evlenmiş olursa olsun kadından faydalanabileceği en yüksek derecede faydalanmak ister. faydalanır.

    simone de beauvoir.. sözlüğümüzde ismi geçiyor. ne büyük mutluluk.

    bir de anlamaya çalışalım. geleneksellikten bahsetmiş. yani esasında kabullendiği gibi denilmesi saçma, onlara başkaldırıyor.

    dünya üzerinde bütün kadınlar akılları ermeye başladığından itibaren, gelinlik giymeyi, anne olmayı hayal eder, kendilerini buna hazırlarlar. 5-6 yaşlarındaki kızlara sorun büyüyünce ne olacaksın diye; ya gelin derler, ya anne.
    yüzyıllar boyunca kadınlar evlerinde oturan, eğitimsiz, kendini geliştiremeyen, her zaman erkeklerin yanında ikinci cins olmaya mahkum varlıklardı. zihin kapakları açılmıyor, derinliği merak edilmiyor, et yığını, aşağılık birer yaratık oldukları düşünülüyordu. nedendi peki bu? toplumsal bir ahlak bozuklugudur, karmaşadır bunun altında yatan. kadını anne olmaya iten sebep sahip oldugu içgüdülerden ziyade, toplumsal yönlendirme. toplumsal güdüler. toplumun kadına açtığı alan, seçtiği yol bu. kadının en başında seçme şansı olsaydı emin olun, bir erkeğe hizmet etmeyi, hayvan gibi durmadan doğurmayı, dünyaya kendi gibi ikinci sınıf varlıklar getirmeyi göze almazdı.

    hala da kadını ezen o iğrenç bakışlar değişmiş sayılmaz. yüzlerce şair, yazar, müzisyen, akademisyen çıktı bu kadın ırkı içinden. o karanlık çağların üzerinden yıllar geçti, yüzyıllar.. fakat beyinler hala fakir, düşünceler bir o kadar sığ ve paylaşılamayacak kadar çirkin.

    "kadınlar her yerde sokakta, barda, okulda, kütüphanede... ayrıca ucuz ve kolay ulaşılabilir."

    tam bir karanlık. tam bir zihin bulanıklığı. geri bir zekanın bile olmayışının hazin sonu.
    yıl 2008. kadın ; ucuz ve kolay ulaşılabilir bir mal olarak görülüyor. kadın istismarının suçlusu gene kim?
    ataerkil düzen sadece ezmekte değil kadınları, bir de satmakta.

    şaşırmıyoruz. insanların kararları ihtiyaçlarını belirler. ya kafası yoksa adamın? ya kuşbeyinsize? tam teşekküllü bir beyne ve düşünme kapasitesine de ucuz ve kolay yollardan ulaşılabiliyor mu?
    10 ...
  39. izmir metropoliti hrisostomos

    2.
  40. izmir metropoliti hrisostomos

    1.
  41. kiliseye girmeden önceki adı kalafatis olan sozde din adamı. dini oyunlarına alet eden bir isim.

    not: bu da silinip yanına da tehditkar bir not yazılmaz sanırım. yazılmamalı. düşünce özgürlüğü diye çığırtkanlık yapıyorsunuz durmadan. alın, benimki de düşünce özgürlüğü. bu adam bana göre sozde din adamıdır. tarihi gerçekleri gizlemiyorum. okuyorum.

    "asker evlatlarım, elen çocukları!

    bugün ecdat topraklarını yeniden fethetmekle, isa'nın en büyük mucizesini göstermiş oluyorsunuz. bu uğurda ne kadar türk kanı döküp içerseniz, o kadar sevaba girmiş olacaksınız. bende bir bardak türk kanı içmekle onlara karşı kin ve nefretimi teskin etmiş olacağım. haydi, buyrunuz, bütün azizler sizin arkanızda olacak. atalarınızın toprakları sizleri bekliyor."

    bu sözler kendisine aittir. belgelerle sabittir. bunu değiştiremezsiniz. bu konuda yazılanları sildiğinizde tarihi de mi sileceğinizi sanıyorsunuz?

    gözünü kan bürümüş, korkunç, barbar bir söylem değil mi bu?

    bu kışkırtmayla yetinmeyip, işgalde yapılan katliamı bizzat idare ettiği de 15 mayıs 1920 tarihli tbmm toplantısında olaya şahitlik eden milletvekilleri tarafından ifade edilmiştir.

    basit bir araştırma ile bulunabilecek şeyler. inkar edemez kimse.

    yunanlılar ırkçılık yaptıgında ses çıkmıyor, türk kanı içmeye davet ediyor müritlerini hrisostomos; biri kalkıp bu adamın anısının önünde saygıyla eğilebiliyor, fakat biz bu çağdışılığı vurguladığımızda silinmekle tehdit ediliyoruz.

    şöyle bir durum daha var ki içler acısı.. izmir metropoliti bu şiirsel tavrını hep koruyor. askerlerine türk kanı dökmeyi emrettiği sıralarda mondros mütarekesinin bozgununa ugramış durumda türk ordusu. silahsızlandırılmış ve dağıtılmıştı. şartlar eşit değildi ve yunan askeri sivillerin kanını içmeye geliyordu. şerefli bir savaş olmaması bundandır.

    ayrıca soralım bakalım ne olmus o megali ideaya? nasılmış, hali vakti yerinde miymiş?
    1 ...
  42. yunanistan bayrağı

    6.
  43. dünyanın en sıradan bayraklarından biridir.
    mavisini-beyazını, ingiliz, amerikan, fransız bayraklarından almadığına kim inandırabilir beni?
    9 ...
  44. bekareti bozulmasın diye anal seks yapan kız

    15.
  45. namussuzdur.

    her haltı yiyip bekareti kurtarınca haya nerelere gidiyor ey gunahkar bakire; masumiyetin, saflığın yeni imajı?..
    4 ...
  46. uludağ sözlük bayan yazarlar resimli kataloğu

    10.
  47. tek bir boş sayfa kalmayacak şekilde dolacak katalogtur. evet.

    şimdi burda, kendince feminist bir edayla dolaşıp caka satmak gercekten aptalca. dur hemen titreme öyle, sakin ol. kendince feminist dedim. kendince.

    yuzyıllardan beri süregelen bir durum, kadın yazarların piyasada kendilerini deşifre etmemesi. edememesi. bazı bazı erkek isimleriyle yazmaları. büyük yazarlar da dahil olmak üzere, buyuk insanlar, buyuk milletler kadınları hep erkek zekasından uzak, yazma yeteneğinden bihaber, hayal dünyasında figuran sandılar. feminist tavır takınacaksan önce bundan başla. feminizm esasında kadın ustunlugunu de istemez. ahey şok oldun dimi. öyle fazla yukseklerde gözü yok. sadece kadın-erkek eşitliği. kendisine lazım olan eşit derecede yazabilme, aşağılanmama garantisi.

    virginia woolf bir kadındı. duydunsa bu ismi. anais nin, zelda fitzgerald, sylvia plath.. kendileri için yazan kadınlar. hayal bile edemeyeceğin bir zeka ile kuşatılmış yazarlar. hemcinslerinin gördüğü değeri ortaya koyan yazarlar.. kadınlar..

    bir jane austen, shakespeare'den sonra ingiliz edebiyatının en büyük ismi. kadın. emma. büyük bir ingiliz şairi söylüyor bunu.

    yalnız burda olay ne kadar da farklı. bahsedilen konu bile anlaşılmamıs. belki ben değişik anlamlar yukledim. ama ironiden anlamayan nesle aşinalığım da taa saraya dayanır.

    yalan mı şimdi söylenenler. cidden kataloğa girecek birsürü isim sayarım su an. düşünsem dahası da çıkar. gercekten yazmak için gelen, yazmayı seven, içi boşaltılmıs saçma sapan cumleleriyle ortalığı bulandırmayan bayan yazarlar yok mu peki?? elbette var. zaten öyle olanlar da bu gibi ithamları dikkate almıyor, yazıyorlar. mesajın nereye gittiğini biliyorlar.

    bir kadın kadınlığını belli etmeden yazamaz mı? her erkek yazar erkeksi mi yazıyor yani? erkeksi yazmak da saçma oldu. fakat bir cinsiyetsizlik olmalı. yazıyorsun sen, her seyi yazabilmelisin; ama cilve yapmadan. kadınlığın kırıtmaktan ibaret olmadıgını anlamak zorundasın.

    yazardan kasıt uludagsozluk yazarları değil tabii, yanlış anlaşılma olmasın.

    dişilik kullanılarak önlerden yer kapmaya çalışılmasın, zekamızın yetebildiği yere uzanalım, gazetelerde 'bayan sekreter aranıyor' ilanlarını görmeyelim.
    al ben de buna taktım arkadaş. neden illa bayan? erkek adam da çıkıp babalar gibi 'şişmanoğullarının şirketi buyrun' diyebilir.. nedir ama, telefon çaldıgı zaman albenili bir ses bulsun müşteri karşısında. pazarlama stratejisi mi bu..
    neyin pazarlaması?
    malın mı, kadının mı?

    neyse konu dağıldı.

    not: bu başlık altına yazan bayanlara değil lafım. kendilerini tanımıyorum, ne yazmıslar etmişler onu da bilmiyorum. sadece okudugumuzu bari anlayalım.
    7 ...
  48. children of bodom

    152.
  49. günlüklerimden birini karıştırıyordum gecenlerde ve boş sayfalarında uzun uzun yazılmıs mektubumsu bir yazı buldum.
    seninle tanıştıgımız ilk gunun gecesinde yazmıstım hatırladım sonra. valla.
    (şu insancıl yanımı söküp atasım geliyor bazen.)
    allanıp pullanıp sana gelecekti. unutmusum kalmış öyle.
    özelsin lan işte. pis herif.

    ama sana söz, ikincisi ekonomi bakanlığından çıkıp dışişleri bakanlığına ulaşan resmi mektubum olacak.
    ay allahım yüzümü kara çıkarma.

    öptüm hadi görüşürüz.

    hak yolun açık olsun.

    tanım: hafiffaşist
    0 ...
  50. dost

    58.
  51. ağlarken gözyaşlarına gözyaşlarını katan değil, o salya sumuk halindeyken bile seni güldürebilendir dost.

    "ehe, burnun düşmüş", aa tekerlek dönüyor", " sor bakalım dedesinin çanakkale'de ne işi varmıs " gibi anı güzelleştirme çareleri mevcut.

    gercekten de birlikte ağlamanın hiçbir mantıklı açıklaması yok bana göre. baskasının da göz boslugu bezlerini yormasına bu kadar gerek yok.
    fakat güldürmek öyle mi? gülmek ömre ömür katar. gunde 15 dakika gulmek kalbe iyi gelir araştırmalara göre.

    Kahkaha atmak, kan damarlarını genişletiyor, kan dolaşımını hızlandırıyor. Ancak uzmanlar bunun nedenini henüz belirleyebilmiş değil.. Gülme sırasında dolaşımın hızlanması ve damarların genişlemesi kalp hastalıklarına neden olan etkenleri azaltıyor. "bilgiyi verip kaçan adam". bence vedat özdemiroğlu'nun köşesindeki en guzel bölüm.

    dostluk denince benim aklıma, okul zili çalarken, birinin piyano, birinin flüt, birinin keman ve diğer birinin de davul çalıyor gibi yapması geliyor. etnik bir sanat toplulugu edasıyla gönülden yapılan, böylesine fantastik, böylesine muazzam böylesine organize olmus bir bağ.. takdire şayan.

    hala biraraya gelir ve geldikçe de okul müziğimizle etnik kimliğimizi birleştirir, kendimizden geçeriz. bu bizim için adeta bir yaşam felsefesidir, açık nefestir, yogadır, reikidir.

    asıl önemlisi aynadır dost. yıllar boyu ona bakıp duzeltirsin yanlısları, bozulmusları. ayna gibi olmalılar işte. dudağının kenarında ketcap kaldıgını söylemiyor, saçın kendinden geçip
    formatına yabancılaştıgında dahi guzel oldugunu iddia ediyorsa ondan ne köy olur ne kasaba. o ayrı mevzuu.

    lakin aynada kendini görüyorsan kaçırmayacaksın o anı. donduracaksın. sana seni sevdiren insanlara dost diyorsun çünkü bir yerde, kendine baktıgında suretini gördüklerine.
    bu yansımalardan sonra en guzeliyse, doğumgününde fiyakalı bir paketin içinden ayna çıkması bak. her halde de en güzeli bu. sembolik bir tavrı var bu hediyenin. maneviyatı güçlü.

    içinde gördüğünse tek bir kişi değil, dört-bir kişi;

    tümü biz, bütünü biz, hepsi biz..
    6 ...
  52. bkz yazarlığı

    58.
  53. sonraki nesillerin bizlerden utanmasına sebep olacak talihsiz olay ya da olgu.

    bu ikisini çoğu zaman karıstırırım. hangisinin örneği anadolu'nun türkler tarafından fethi, hangisininki anadolu'nun türkleşmesi bilemem..

    (bkz: cehalet mutluluktur)

    benim anlayısıma göre bkz; 'konuyla ilgili şu kısma da bir göz gezdiriniz, bilginize bilgi, mutlulugunuza mutluluk katınız'ın kısaltması. lakin pek de böyle kullanılmıyor. bomboş bakınızları gammazladıgınızda, sözlükte boş bkz vermenin meşruluğuna dair mesaj geliyor.

    tamam zekice bir espriyle harmanladıgın bkz ile cosuyor ortalık ona sözüm yok. fakat;

    (bkz: tamam cumhurbaşkanı oldu ama)
    (bkz: bu kadar da sallanmasın yahu)
    (bkz: illa bir şeye atfedilecekse)
    (bkz: kandile atfedilsin)

    şekline dönüştüğünde de midem bozluyor benim. activia ile ilgisi yok. resmen cumle kurmus adam bakınızlar kanalıyla.

    iki cumle de mi kuramazsın yani.. cumle kuramıyorsan yazmak zorunda mısın ya da?

    bir bakınız verdin ve butun hayatın mı değişti yoksa?

    yok yok bana kalırsa biz bkz verdik ve kirlendi sözlük, ya ya..
    5 ...
  54. pezzo soprano

    29.
  55. yazılarının yanında karikaturleri de görülmeye değer, yüksek derecede "kelejjj" ihtiva eden bir adet dındik.
    muhteşem bir hayalgücü var kendisinde. kelime oyunlarıyla yaptıgı enfes dekorsa hemen her yazısında göze çarpıyor.

    yalnız, kendisinde bir özdemir asaf yanı bulup, onu imgesel bombardımanlarla kendinden geçirmesini diliyorum; amaçsız. ümit yaşar karanlıklarında kaybolmasını bir de. bunun karsılıgındaysa en alpay erdem yanımı çıkaracağıma dair söz veriyorum.

    -vees di paadiya- her şey bununla başlar ve olaylar çelişir.. *
    zigey..
    2 ...
  56. rüya

    89.
  57. "rüyanın harika bir şiirselliği, mükemmel bir alegorisi,
    emsalsiz bir mizah anlayışı ve leziz bir ironisi vardır." -hildebrandt

    "hayat ne kadar temiz ise, rüya da o kadar temiz olur. hayat kirlendikçe, rüya da kirlenir." -hildebrandt

    "metafiziğin kapısı uyanık olma durumu değil, rüyadır. tabii söz konusu olan, insansa." -du prel *

    ben bu şiirselliğe ömrümü verdim. alegorisinde boğuldum. mizah anlayısı tam bir devrimdi ki; ironisinde can buldum.

    freud'un rüya için yaptıgı "arzu tatmini" tanımından sonra her şeye inancımı yitirecek gibiydim.

    her ne kadar analizlerini idrak edebildiğim kadarıyla doğru bulsam da, rûya sadece rûya olmadı benim için. nefesim diyorum ben ona, hoşuna gidiyor.

    insanın kaybettiği, en sevdiği varlıkla rüyalarında bulusması nasıl bir mucizedir benim aklım almıyor.

    nasıl dokunuşlar bu kadar gercek, kokular bu kadar keskin?
    12 yasımda mıyım ben hala?

    nasıl da bir 'hayat öpücüğü' tavrı var ben ölüyorken.

    nefesini katıyor nefesime; ruhum sarhoş oluyor..
    5 ...
  58. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük