trt tarafından ya da ana yayıncı kuruluş her kim ise yapmış oldukları, ya da çizdikleri yeni harita sanırım. yakında trakya bölgesi de türkiye den kopmak isterse (haklı nedenleri var) şaşırmayın.
bugün gittiğim ve %100 organik kahvesine bayıldığım mekandır. Çalışanları ve mekan sahibi deseniz işinin başında ve sürekli müşteriyle ilgilenen kişilerdir. müşteri memnuniyeti odaklı çalıştıkları ve bunu da başardıkları çok da bariz belliydi. * bundan sonra müdavimi olmaya ve güzel insanları oraya götürmeye kararlıyım.
aşık olunası kitaptır. arap olmasına rağmen arapların ne kadar bedevi olduğundan da ayrıca bahseder.
- ibni Haldun, bir devlet ve egemenliğin yaşaması için "erdemli olmayı" da kaçınılmaz bir koşul sayar. Özellikle devletin başındakilerin ve devlet politikasıyla uğraşan yetkililerin "kesinlikle erdemli olmaları gerektiği"ni savunur. "Erdem"-lerin başında da "adalet"e yer verilir. Halka zulmetmekten titizce sakınılmasını, halka altından kalkamayacağı yükler, vergiler yüklememeyi öğütler. Tersine davrananların egemenliklerinin ömürlü olmayacağını söyler. Hatta devlet ve egemenliği kurma girişiminde bulunurken bile bu tür erdemlerin gerekli olduğunu, bu erdemleri taşımayanlara halkın değer vermeyeceğini yazar. Sonra devletin halkın "yarar"ı için, yani bu savla kurulduğunu, böyleyken, "zulüm", haksızlık gibi halkın zararına olan şeyler geçerli kılınırsa, kuruluş amacına ve savına ters bir durum ortaya çıkacağını, bunun da egemenlerin varlıklarını sürdürmelerine engel olacağını açıklar. ibni Haldun, devlet ve hükümet biçiminden çok, bu "erdem"lere , hepsinin başında da "adalet"e ve özellikle "vergi adaleti"ne önem verir. Bunlardan uzaklaşmayı, "çöküş" nedenlerinin önemlileri arasında sayar.
beşşar esadı elbette destekleyen biri değilim. ancak şöyle bir durum var. esad ın üçüncü bir ülkeye sürgün edilmesi kime düşmüş ? ırakta afganistanda uyguladığı ve demokrasinin anasını siktiği abd mi? yoksa azerbaycana karşı ermenistanı kışkırtan, asırlık düşmanı abd ile bir avuç petrol için kendini peşkeş çekip anlaşan rusyamı ? önce dönüp yaptıkları katliamlar ile yüzleşsinler. kimsenin içişlerine karışmak da kimseye düşmedi !
malesef kendini uygar, bilimde orda burda ilerlemiş sanan batı yasaları gereği uyuşturucu olarak nitelendirilmektedir.
ayahuasca çayı bilinçaltını açarak 3.gözü ortaya çıkartmaktadır ve psikolojik tedavilerde uygulanan bir çaydır. bunun yanı sıra geçmişine dönerek kendinle yüzleşebileceğin, hatalarınla yüzleşebileceğin belki de tek kanal yoludur bu çay. ve psikolojik rahatsızlıkları da günden güne iyileştirdiği kesinliği de ayrıca vardır.
merhaba arkadaşlar,
saat 22:30 civarı önce babamı ani mide ağrısından dolayı bağcılar eğitim ve araştırma hastanesi acil bölümüne götürdük. ancak babam ayakta duracak gibi değildi ve güvenliğin "kayıt yaptırmanıza gerek yok" demesinden sonra doktorun yanına gittiğimizde illa kayıt olacaksınız demeye başladı(acil). biraz önce de ilettiğim üzere durumu aşırı kötüydü.
en sonunda babamın "gelin birlikte gidelim o halde beyefendi" demesinden sonra doktorun "bakmıyorum ulan o zaman" demesinden sonra araya ben girdim ve "siz ne biçim konuşuyorsunuz, sen bakmak zorundasın, sen maaşı nerden alıyorsun dedikten ve seni şikayet ederim dedikten sonra" "kağıt üzerine kaşe vurarak al lan nereye şikayet edersen et, sanane kim veriyorsa maaşı veriyor" diyerek üzerime yürüdü ve bildiğiniz saldırmaya başladı.
bunları hakikaten insanları galeyana getirmek için yazmıyorum arkadaşlar. sürekli hastane hastane gezen insan değilizdir. doktor efendi üzerime yürüdükten sonra bende onun üzerine yürüdüm. isteyen kamera kayıtlarını açar izler. araya insanlar girince bizi ayırdı. ayıranlardan biri olan personel ise kulağıma eğilerek "senin kemiklerini kırarız burada" dedi. sonrasında araya annemde girince annemin saçını çekmeye başladı ve kolunu tırmaladı resmen. görüntü de ekte yer almaktadır.
bunların bu denli halkla ırkı,dini,dili ne olursa olsun ne şekilde konuşmaya hakkı var yahu ? ya da bir kadına nasıl el kaldırılabilir ? bu olayı yayarsak toplum olarak daha dikkatli olacağımızı düşünüyorum değerli arkadaşlar
2002 yılında suikaste kurban giden yazar necip hablemitoğlu kitabından alıntıdır;
"Böll Vakfı gibi ilgi ve sorumluluk yelpazesi hayli geniş olan Alman vakıflarından bir diğeri, SPD'ye bağlı, merkezi Bonn'da bulunan Friedrich Ebert Vakfı 'dır. Ebert Vakfı, Türkiye'deki siyasal partiler içinde en çok Cumhuriyet Halk Partisi ile ilişki içindedir. "
"Türkiye’de yaşayan -çoğu emekli- yaklaşık 100.000 Alman değildir: Türkiye’de her türlü etnik, dinsel-mezhepsel ajitasyonu gerçekleştiren; toplumsal-siyasal-ekonomik ve hatta genetik alanlarda hazırlattığı projelerle her türlü espiyonaj faaliyetini sürdüren; yerel basında, yerel yönetimlerde, üniversitelerde, sendikalarda, kamu kurum ve kuruluşlarında, kısaca stratejik öneme sahip birimlerde “etki ajanı” ve “Alman sempatizanı” yetiştiren; şeriatçı yapılanmalardan çevreci örgütlere, bölücü yapılanmalardan terör örgütlerine, legal derneklerden siyasal partilere kadar uzanan çizgide, Türkiye’ye, Atatürk ilke ve devrimleri ile Cumhuriyetin tüm değerlerine karşı olan, ulusdevletin parçalanmasını isteyen tüm rejim karşıtlarına lojistik destek vererek bu ülkeyi alttan oyan -deyim uygunsa- bir avuç Alman istihbaratçısıdır. Türkiye’deki Alman “Derin Devleti”nin temsilcileri, gerçekte Alman Dış istihbarat Servisi olan “Bundesnachrichtendienst” (BND) mensubu olup, bir kısmı diplomatik dokunulmazlık kapsamında, bir kısmı gazeteci, akademisyen (arkeolog, dilbilimci, Türkolog, siyasetbilimci, çevrebilimci, ekonomist, sosyolog, etnolog ve ilahiyatçı ağırlıklı), serbest araştırmacı, sendikacı kimliğinde ve diğerleri de vakıf temsilcisi olarak kesintisiz faaliyet göstermektedirler. "
sanat müziğini yapıp yapmaması kimin isteğine ya da talebine göre olmalıdır önce bunu düşünmeli bu konuyu açan ve onun yardakçı hamilleri.
ya da sanat müziği okuyup okumaması kimin zevkine göre de yapmasın okumasın diyorsunuz ?
siz sevmiyor olabilirsiniz. peki ya başkaları ? onların fikirlerini sordunuz mu acaba ?
adam gayet de okumuştur. kaldı ki bülent ersoy ve müzeyyen senar gibi iki özel insanla çatır çatır düet yapmış birisidir tarkan. o hafif ses tonuyla gayet de okumuş.
nasıl bir pislik hükümet içinde yaşadığımızı, nasıl bir belayla başbaşa kaldığımızı, nasıl güvensizlik ve huzursuzluk, tehdit altında yaşadığımızı tüm dünyaya duyurma vaktidir bundan sonra.
tabi bunlar bilmiyor protesto haktır ve her bireyin herhangi bir yöneticiyi protesto etme hakkına sahip olduğunu. bunlar çünkü devlet yönetmekten aciz, okumamış, cahil, dini kitaplar harici kendini geliştirecek herhangi bir kitap okumayan, hayatında bulmaca bile çözmemiş, mizah dergisine gülmemiş, dayıoğullarını ve amcaoğullarını araya sokarak bir yerlere gelmiş insanlar.
kültür, sanat, edebiyat, bla bla bla...hiçbirinden anlamayan, tabir-i caizse eğitimsiz kimseler bunlar.
her gittiği yere de korku salan birileri haline geldiler. heryeri dingonun ahırı sandılar.