Kaç yaşında olduğunun bir önemi yok, kaybı insanı sahipsiz bırakandir. Gözümü kapattığımda aklımdan geçen tüm güzel anılarin sahibi, bu kapıdan çıkıp ne olarak geri gelirsen gel bu kapı sana her zaman açık diyen, ayağımın altinda sağlamca duran dünyanın mimari, beni ben yapan özguvenin kaynağı, okuma sebebim , var oluşumun yapı taşlarını ruhu ile birleştirmiş adam... babam... bir sabah ayrıldı aramızdan. ..
bana yakıştırmaz diye dizlerimi döve döve ağlayamadim. .oysa istiyor insan, dağın gidiyor kalbin aciyor.. anliyorum şimdi insanlarin acı cigliklarini. . öyle can yakıyor ki gidişi; sesinle boğazınla yırtarak atmak istiyorsun acıyı. ..
ben sessizce ağladım, tantanayi velveleyi sevmezdi, gidişi kendisine yakisti.. sessizce..
aklimda dönüp duran nedense bir kaç gün.. diğer anılar duvarların altında.
aklımdan çıkmayan bir çelenk, mezarının üzerine bıraktılar. . ağır gelmez mi?
aklıma takılan binlerce saçma günlük hayat dertleri, ne kadar kovmak istesemde çıkmıyorlar.. şu teyzeye helva verdik mi?
bunca yaştan sonra insan sahipsiz hisseder mi?
kısacası acıtıyor.. çok yakıyor. ..
havlayan köpekler, yanmayı unutmuş bir sokak lambası, sokak lambasının isiksizliginda parlamaya çalışan yalnız bira şişesi... karşı evin mutfak cami ve korkunç perdeleri.. uykusuzluğumun o korkunç perdeleri soktuğu canavarımsi şekiller. . bügunde delirmedim çok şükür minneti..
Sağımda acı somutluğunda bir yara bandı, kapatamadıktan sonra hiçbir yarayı emekliye ayrılmış kıvrılmış kenarı ile. Solumda sakin zamanların sukut yalnızlığı, kalabalık güruhların basması ile dünyayı kaçıvermiş kaybolmamak için;
içimde zamansız saatlerin yalancı kordonları
Düğüm düğüm olmuş delmekte damarlarımı
iç telaşemden unutuvermişim doğum kontrol yok oluşlarını
Protein yüklü tükenişlerde bırakmış içime anlamsızlığını
Gözlerimi kaldırıp bakmışım tanıyabilmek için
Sahip olduğunu sanan aldanmış bedeni
Yüzü yokmuş bilmemişim
Teni solukmuş görememişim
Sesi sapkınmış
Ben en çok sapkınlığını sevmişim…
nickinin hiç bir anlamı olmayan yazardır efendim... artislik yapıcam mao felsefesinden örnekler vericem derken zamanın birinde cümle içinde saçmalayıp sonra da çok sevmiştir bu iki kelimeyi..
aniden yerinden kalktı, birasını kahve içer gibi yavaşça içen bir kadından beklenmeyecek kadar hızlı bir şekilde yanımdaki sandalyeye oturdu. Ben kelimelerden bir karizma geçidi açmak isterken ağzımdan o korkunç ama tamda benden beklenecek soru çıktı,
- Sineği yedin mi?+
kadının gözleri birden büyüdü, birasına bakarken kırmızı ağzı şaşkınlıkla aralanıyordu. Ben kadına bakıyordum , aynı anda biranın içinde cılız kanatlarıyla uçmaya calışan sinek bana bakıyordu. Kadın sineğin hala hayatta olmasına şaşkınca ama artık o kadar da yalnız olmadığından sineğe gülümsüyordu. Garson geldi...
Bir kıyı bulsam, ayak izi oluşmamis. benden önce kirlenmemis,kumları ılık semasi mavi. uzansam öyle aklımda nazimdan bir dörtlükle... kimse yargılamadan beni, yasımı tutabilsem sessizce.. kulaklarımi zehirleyen hadsiz nefeslerin,ölen canlara mensee aramasına maruz kalmadan... hala insan gibi hissedebiliyorken... bir kıyı bulsam işte. ..
şayet geniş bir aileye mensupsanız her yerden çıkabilen akrabalardır.
misal, bir arkadaşın nişan yemeğinde hep beraber resim çekilmişiz, bende etiketlenmişim. resmin altında bir dünya tebrik yorumu. en sonda ise annemin geceye damgasını vuran yorumu,
- yavrum çok arkada kalmışsın, kafan sıkışmış sanki.. *
Üç katlı bir binanın zemin katında çalışıyorum ve ofisimin kapısı avlu gibi bir şeye açılıyor. an itibari ile ellerinde poşetlerce boş bira şişesi taşıyan bir grup ergenyus ofisin önünden geçiyor, belki yirmi tane varlar. bir yandan günah işliyoruz diye birbirleri ile istişare yaparken bir yandan kolay gelsin abla kolay gelsin abla diyerek bana selam veriyorlar. Ben bunları yazarken en sonuncusu asker selamı vererek geçti.
neredeyse artık ortaya çıksın diye feryat ettirendir. Zira sözlükteki tüm erkek yazarlar en az iki metre, bir altmış kadın görünce öpüşemez bu deyip dertleniyorlar...
Gün toprağa vurduğunda,kayıplar son kez yerlerine dönerler. Bir daha gün yüzü ile gorunmeleri; mezar soyguncusu Kalafakatsnis'in, tıpcilara açıktan kadavra satan Salafakatnis'in veyahut ki iflah olmaz bir nekrofili olan Talafakatnis'in çarpık arzularının insafina kalmıştır. Bu kadar ruhun iç çekip kendilerini beklediğine inanan kardeşler ayrı odalarda gizlice düş kurarken aynı şeyi dusunuyorlardi ''ben olmasam unutulup gidecekti tüm ölüler'' ...