çok uzun zaman olmasına rağmen sözlüğe yazmayalı, geri geldim işte. her zaman herkesin yaptığını yaptım, bıraktıklarıma döndüm, duraksamalar yaşadım, arada kaldım, ne istediğimi bilmediğim halde yine de kararsızlığıma rağmen döndüm. zaman ne kadar geçiyorsa geri gelmek o kadar da zor oluyormuş, insanlarla olan deneyimimden sonra daha da net gördüm bunu. sözlük de bir nevi arkadaş aslında, sen içini döküyorsun, o da dinliyor, bazen geri bildirim bile alabiliyorsun. neden tekrar yazmaya karar verdim bilmiyorum ama sanırım artık içimde bazı şeyleri tutamayacak kadar karıştım, karıştırdım.
hepimizin yaraları vardır. görmezden gelsek de geçmişi her andığımızda gördüğümüz, hissettiğimizi inkar etsek de hep sızlayan... yaralar bizi biz yapıyor derler. ben acıyan yaralarımla, acılarımla, gözyaşlarımla ben olmak istemiyorum. üzülmek istemiyorum. ben artık sadece huzur istiyorum, sakinliğin beni sarmalamasını istiyorum, sessizlik içinde mutlu olmak istiyorum. yaralarımı istemiyorum, yaralarımla büyümeyi ise hiç istemiyorum. varsın küçük kalayım, yeter ki üzmesin artık insanlar beni.
keşke hepimiz salak olsaydık da daha mutlu, daha inançlı olabilseydik yarınlar için. daha çok güvenseydik yanımızdakine. iyi niyetimiz hiç bitmeseydi de sıra hiç art niyete gelmeseydi. keşke hepimiz salak olsaydık akıllı geçinmek yerine...
kendimi çok 'gibi' hissediyorum sözlük, hani sanki yıllardır hiç dinlenmemişim, hep çabalamışım gibi. insanları hep anlamaya çalışmış ama hiç anlayamamışım gibi. hep çok istemiş ama hiç sahip olamamışım gibi. 'gibi' gibi hissediyorum, hiç 'tam' hissedememişim sanki. o kadar eksik hissediyorum ki... eğer nasıl tamamlanabileceğimi bilseydim hemen tamamlardım kendimi. ne yapmam gerekiyorsa yapar bir an önce kurtulurdum bu 'gibi'lerden, eksiklerden... ben de 'bir' olurdum belki o vakit...
sevgilisi olmayan insan. neden insanları kız/erkek arkadaşları olmadığı için sınıflama gereği duyuyoruz ki? neden birileriyle birlikte olmadıkları için ayırıyoruz? illa birşeyleri olmayan insanları ayıracaksak bu sevgilisi olmayanlar için değil aklı olmayanlar için olmalı. olmalı ki saçma sapan başlıklar açılmasın.
çenesi düşük, bitmek bilmeyen bir konuşma aşkıyla yanıp tutuşan muhtemelen sosyal bir meslek grubu içerisinde yer alan insanlardır. sevmek lazım onları. hepimizden çok daha insancıl ve iyi niyetliler. öyle olmasa neden vaktinizi güzel geçirmeniz için sizinle konuşsun ki?
iyi de ne var ki ofsaytı anlayamamakta. oyuncu, karşı takımın kale çizgisine toptan ve karşı takımın oyuncusundan daha yakın olduğunda ofsayt oluyor. uzatmayalım lütfen bu ofsaytı anlayamamayı. anlayamanlara birebir anlatabilirim yeter ki artık kızlar ofsaytı öğrensinler,playstation oynayabilsinler.
sıkıldım, hem de çok. yarın sınavım var, notlarım arkadaşta sınav ise 3 te. arkadaşım uzakta,notlar uzakta. ben burda sınav 3 te. ayrıca da dersi geçmem lazım. ama neyse ki yarın 3 e daha çok var...
üşenmek ki ne üşenmek. yok böyle birşey arkadaş. ilişkiye başlamak ve devamını getirmek ne zahmetli iş yahu. sevgili ol, onunla görüş, yarın olsun yine onunla görüş, 2-3 gün sonra yine... durumun hakkında haberdar et, mesaj at, mesaj at, yine mesaj at...ara,konuş,konuş,yine konuş... ilişki=sorumluluk demek. ama biz üşengeçlerin sorumluluğa hiç mi hiç tahammülü yoktur. o yüzden bıraktım üşenmediğim bi vakte denk gelirse o vakit başlarım bi ilişkiye ya da başlayamam sanırım...
tanıdığım tüm insanlardan uzun zamandır arkama bakmadan kaçıyorum. nedenini hala bilmiyorum ama onlarla yeniden bir arada olmak bana cazip gelmiyor. yeni insanlarla tanışsam herşey düzelir belki diyorum ama yeni insanlarla ne yapabilirim ki sorusu takılıyor aklıma. onlar da eskirse ben ne yaparım sorusu daha beter tabi. ama işte ben böyle bir hal içindeyim...
yalnızlığa alışmak kimine göre acizce bir kaçıştır. fakat uzaktan laf edenler bilmezler ki yalnızlığa alışmak herşeyden çok daha zordur. büyük cesaret ister. gözü kara olmayan yapamaz ve sığınacak bir liman aramaya başlar hemen. oysa cesur olan bizler meydan okuruz insan yığınına. alışırız yalnızlığa, insanlığa alışamadığımız kadar....
nasıl bir insan olduğumu anlayamıyorum bir türlü. insanların 'seni anlayamıyorum' sözüne çok takılıyorum bu aralar. yarım yüzyıl trip atasım hatta abartıp kafa atasım geliyor. nasıl anlayamıyorsun diye soruyor ve hemen haklı çıkma çalışmalarına başlıyorum. fakat bilmiyorlar ki ben bile kendimi anlayamıyorum. ben nasıl bir insanım....
tüm arkadaşlarımdan nefret etmeye başladım. üstelik beni aramalarından,mesaj atmalarından kısaca bana ulaşmaya çalışmalarından da nefret ediyorum. 2 aydır hiç geri dönmediysem demek ki görüşmek istemiyorumdur. aramasınlar istiyorum.beni yalnız bıraksınlar. hatırlamasınlar hatta beni. neden böyle oldu bilmiyorum ama tüm arkadaşlarımdan soğudum be sözlük. yalnızım kabul,bütün bi hafta bursada sıkılıyorum kabul, ama onlarla beraber olmaktan daha iyiymiş gibi geliyor sanki.
(bkz: sözlük bana arkadaş bul lan allahsız)
nasıl oluyor bilmiyorum ama her defasında korkuyorum sevmekten. birinin bana ait olabilme ihtimali dehşete düşürüyor beni. dünyada sevilmemesi gereken tek kişi benim diye düşünüyorum, tabi sevmemesi gereken tek kişi de benim...
yanık bir teniniz varsa çok farkettirmeden kapatabilirsiniz açıkları, fakat beyaz bir teniniz varsa duvar tarafında otursanız bile eve girmeyen güneş gelir bulur sizi ve yakar. yakmak ne kelime, kavurur. kırmızı desem değil, koyu pembe desem değil, işte hayal bile edemediğiniz renkte, üzerinizde mevcut bulunan kıyafetin sınırlarında renk değiştirirsiniz. ertesi gün, önceki günden daha açık bir kıyafet giyebilmeniz ihtimal dahilinde bile değildir, şayet giyerseniz 'amele' diye etiketlenirsiniz. demedi demeyin, güneşlerde gezmeyin. ***
(bkz: o)
o hiç olmasaydı ne kadar da güzel olurdu herşey... ya da olabilirdi bilmiyorum tam olarak.. karıştırırım hep bu konuları, bocalarım cevap verirken... ama eminim o olmasa siz de bu kadar üzülmediniz. kırılmadınız da hem...ve tabii gözyaşı da dökmezdiniz... tanıdınız mı onu? kim mi o?
(bkz: aşk)