edip cansever'in tamamlayamadan öldüğü şiiri. "hayır, ne ölen ne yaralanan olmamıştı da, gereksiz bir hüzün sanki
takılıp kalmıştı ruhlarımıza" boyuna.
"kesiyoruz zamanı iki ucundan" der, keser. nilgün düşer. merkez kaçar.
edith piaf-fet. adını koyamadığın bir şey'den korkarken, dinlenmeli. yine bir korkuyla uyanmalı, beklenmeli. bilmemeli.
bir silgi gibi tükenmeli. ama kurşunkalem silgisiydik, biz! azaldığımızla kaldık. bir tek selim olmamalı. bir tek o mu hak etmeli? ama bak, şarkı nasıl gitmeli. atın elinizden kafka'ları! o da böyle isterdi, o değil seli. kalan. nasıl uzun. gece uykusunun içinde. neden uyandırdı. hüzün, cezanın suçu, neyin dostu. yabancı değil, bizden.
bir atom grubunda atomların çoğu temel halde bulunur. bu atomun kararlı halidir. ancak uyarılmış hal atomlar için kararlı bir hal olmadığı için atomlar kararlı hale geçmek için 10üzerieksi8 saniye gibi kısa bir sürede ışıma yaparak temel hale geçer. işte tanım, işte foton. ışıma kendiliğinden, faz farkı gelen ve çıkan fotonlar yüzünden.
bizim bakkalın çırağının cümlesi. sakin uyandığım bir günün sabahında kozmozun sırlarına dair deruni fikirlerimle birlikte inmiştim bakkala. evet, biliyor musun onlar kuruluyor, böyle arkasından çeviriyorsun ilerliyor. akdeniz!! dedim "abi get allasen eğer parayı denkleştirirsem motor alcam" dedi. yağmurlu bir günde bu gri şehirde yalnız ve sıkıntılı dolaşırken belki bir parça ekmek bekleyen sokak köpeği gibi yer yer mart kedisinden halliceyken durumum inanamadım bu cümlesine. şaşırdım, dehşete düştüm, cezmi ersöz bile yanımda recep ivedik gibi kalırken aa dostlar cevab veremedim.
bu çocuk büyük adam olacak bakışımdan güç aldım. "kampanya açalım mı behey behey abeyy" demesine aldırmadan yürüdüm gittim uzaklara bakan adam karizmasını her zerreceğimde hissederek. baka baka kararan üzümleri, damlayarak oluşan gölleri, 46 numara ayağıma göre uzatırken yırtılan çarşafa "ayşe teyze mnskym!!" diye bağırdım oysa yanlıştı, oysa latin atalarımız köklerimiz oysa gözlerin beni benden aldı nazli yarim oysa benliğimiz sürükleniyordu, tabu oynayarak nereye kadardı? saygınlık ile baygınlık arasındaki kalın mı kalın çizgilerden seke seke odama geçerken hala unutamamıştım, çırağı.
birden zilin sesiyle irkildim, "küfür etmeyeceğim mına goyduklarım, uyutmadınız" derken, demez mi "abii koşş atasözlerini atatürk kurmuş" diye. baba yarısı kurtlu mu çıkmıştı, kurtlara kardeş miydim bilmiyorum ama bu da böyle bir anımdı.
on numerö çocuk, bir daha gittiğimde sözlük alacağım, atasözleri tabii.
Ben patronum, şöyle böyle bir adamım
Bırakın konuşayım
Bir bira içeyim konuşayım
Kim ne derse desin kadınlara düşkünüm
Ne yapayım öyleyim
Kadın dendi mi sanki ben
Vişneli bir dondurmayı durmaksızın yalarım.
Ruhi Beyi pek tanımam
Yok, hayır, belki de iyi tanırım
Neden derseniz ben herkesi iyi tanırım
işsizim, dülgerim, boyacıyım
Herkesle bir olurum
Kişiliksiz kalırım.
Günün herhangi bir saatinde çıkar gelir
Nasılsınız Ruhi Bey, derim
O her zamanki gibi: iyiyim, iyiyim
Şu köşedeki masa onundur
Başkası oturmuyorsa gider oturur
Şaraptan başka bir şey içmez
Bazen şarapla birayı karıştırır
Doğrusu sarhoşken hiç görmedim
Tersine çok incedir, derim ki biraz da soyludur
Nedense bulutlanır gözleri arada
O zaman kimseyi görmez
Uzaklara bakar yalnızca
Benimle konuşurken, gazetesini okurken
Ruhi Bey uzaklara bakar
Sanırsınız ki işte çok uzaklarda bir Ruhi Bey daha var
Bana öyle gelir ki durmadan geri çağırır onu
Ama durmadan
Ve alır karşısına - neden bilinmez -
Suçlu bir çocuktur da sanki o, gizli gizli azarlar.
Parası varsa verir
Yoksa hiç bir şey söylemeden çekip gider
Sonra bir cep saati vardır, arada çıkarıp bakar
Ama bilirim saatle filan işi yoktur
Zaten zamanla işi yoktur ki Ruhi Beyin
Hep aynı elbiseyi giyer
Yazın ceketini çıkarır
Kravatı ip gibidir, incedir
Ayaklarına hiç bakmadım
O kadar ilginçtir ki yüzü, ayakları bilmem var mıdır.
Bu meyhaneyi yirmi yıldır işletirim
Doğrusu Ruhi Bey gibisini hiç görmedim
Mısırçarşısı'nda baharatçı dükkanları vardır, bilirsiniz
Ruhi Beyi ben o dükkanlara benzetirim
Binlerce şeydir çünkü Ruhi Bey
Nanedir, ada çayıdır, zencefildir
Bu çevrede herkes onu tanır
Bana sorarsanız tanımaz
Şöyle ki, bir ayakkabı çivisi gibi kendine batar
Şarabıyla batar, uykusuzluğuyla batar
Gülmesi hüznüne
Konuşması susmasına batar.
Çok oturmaz, usulca kalkıp gider
Sıkılır da mı gider, pek anlamam
Anladığım bir şey varsa
Şu bardağı görüyorsunuz ya
Bardağa birayı boşalttığım gibi gider
Gitmeden önce biraz silikleşir
Sonra büsbütün solar
Gerçekte
Dört mevsimin karışımı gibidir Ruhi Bey.
Size bir olay anlatayım, çok kısa
Bir kış günüydü, kar yağıyordu
Gök sapından boşalmış papatya yaprakları gibi duruyordu
Kapıda Ruhi Beyi gördüm
Gözleri kıpkırmızıydı
Çiğnenmemiş karın üstünde
iki tek kokina gibi duruyordu gözleri
Beni birine gösteriyordu eliyle
Yanında kimseler yoktu
Birine yakınıyordu benden
Yanında kimseler yoktu
Bir adım daha attı
Eli bir bıçak ucu gibi sipsivriydi, uzundu
Ve nasıl olduysa oldu
Yitirdim bir anda gözden
Hani düş gördüm desem
O zaman sağ bileğim niye kanıyordu...
derinin dermis tabakasında bulunan ve sıcaklık hissini ayırt eden mekanik reseptörler olup ruffini cisimciği sıcak, krause cisimciği ise soğuk duygusunu alır. bu reseptörler, çabuk yorulurlar. ayrıca derinin her bölgesi sıcak ve soğuğu aynı şekilde algılamaz bunun nedeni de bu cisimciklerin derinin her bölgesinde aynı sıklıkta bulunmamasıdır.