görüşler tamamen zıtsa muhtemelen o ilişki başlamayacaktır. başlasa bile bir takım sorunlar meydana gelir bir süre sonra.
belki de yürür, bilemedim şimdi.
ama ideolojinin farklı olması sevmeyi engellemiyor işte.
evet dostlar, malesef 3 gecedir başımda olan beladır bu.
yatma vakti gelmiştir, malum ertesi gün erkenden kalkılacaktır. yatağa girilir, şu noktaya kadar herşey iyi. gözler kapatılır, sonra düşünecek bir şey aranır, o gün olanlar akla getirilir, malesef sonuç 404 not found
o gün hiçbir şey olmamıştır. akılda hiçbir şey yoktur. hayat bomboş gidiyordur. herşey monoton, aynı. ne kadar boş bir insanım der, yatakta döner durursunuz. bir sağa bir sola, yok anam gene uyku yok. koyun kuzu saymayı denersiniz, kar etmez. hayal kurayım dersiniz, hayal gücünüz bir anda sizi yalnız bırakıverir. oysa derslerde böyle mi yapar o hayalgücü. hain seni.
eh bir süre sonra da küfreder yataktan çıkar ve sabaha kadar sözlükte takılırsınız.
insanı birçok şeyi yemekten alıkoyan, can sıkıcı durumdur.
çikolatayı ısıra ısıra yemeyi rüyanızda görürsünüz.
yararlı bilgi olarak da,
Diş hassasiyetine sebep olan faktörler: sert ve travmatik diş fırçalama (zamanla mine ve sementi aşındırır) ,dişeti çekilmesi ,dişeti hastalığı (şiş ve iltihaplı dişetleri de hassasiyete yol açar) ,kırık dişler ,diş gıcırdatma - sıkma, plak birikimi
diyorlar.
bunlar da hassasiyete karşı yapılabilecekler:
ağız hijyenine dikkat edilmeli. (dişlerinizin ve ağzınızın her noktasını dikkatlice temizlemelisiniz)
yumuşak kıllı fırça kullanılabilir. (dişin sert tabakalarına daha az zarar verilmiş olur)
özel diş macunu (düzenli kullanıldığında etkili sonuçlar alınabiliyor)
alınan gıdalara dikkat edilmeli. (fazla asit içeren yiyeceklerin sık tüketilmesi sonucu mine tabakası çözünebilir)
florlu diş bakım ürünleri kullanılmalı.
insan doğasında bencil midir değil midir?
Bu konu üzerinde çok düşünülmüş, birçok filozof veya antropolog tarafından fikirler öne sürülmüştür.
ilk önce biraz kendi fikirlerime değindikten sonra bu filozofların görüşlerine de yer vereceğim.
Ben bencil olduğumuzu düşünüyordum açıkçası, ama bir gün ilkel kabilelerden biriyle ilgili bir yazı okudum. bunlar doğada yaşıyorlar yani doğamıza uygun diyebileceğimiz bir şekilde. değil mi? şimdi bunlar öyle bir paylaşım içinde yaşıyorlar ki, beyaz adam bu kabilenin çocuklarından birine bir tabak pirinç uzatıyor, çocuğun ilk işi kabiledeki bütün çocukları çağırıp zaten bir avuç olan pirinci bütün kabileye dağıtmak oluyor. bunu gördükten sonra fikirlerimde değişmeler oldu, bunlar doğal bir şekilde yaşıyor, o zaman biz de aslında bencil değil toplumsal, paylaşımcı varlıklarız dedim. ama tabi onların bulunduğu kabilede inanılmaz bir paylaşım kültürü olabilir, bencil doğmamıza rağmen kültürün verdiği paylaşma bilinci bencilliğimizin önüne geçiyor olabilir. ama düşünüyorum, insan toplumsal bir varlıksa o zaman zaten paylaşımcı olması gerekir diyorum. yani toplumun devamlılığı için paylaşımın olması lazım. bu bencilliği gelişen kapitalizmle birlikte edinmiş olabiliriz mesela. bireysellik sonradan öne çıkmış bir kavram olabilir.
Sahlins demiş ki:
''Temeldeeki bir insan öncesi durumdan -doğa durumu-, Batılı insana doğru evrimleşen bir uygarlaşma tezine karşı, aslında günümüzün giderek vahşileşen insanının, insanlıktan br sapma içinde olduğu açıkça ortadadır. Buna karşı üretilmeye çalışan yanılsatıcı bir söylem, bir insan hakları ideolojisi, günümüz Batılısını tüm insanlık tarihi içinde seçilmiş kılmaya matuf, tersinden bir bakıştır. sadece ikinci dünya savaşı esnasında tüm insanlık tarihinden daha fazla cana kıymış ve çok daha fazla şiddet üretilmiş olan batılı ülkeler, her şeye rağmen insanoğlunun vahşetten insanlığa doğru sancılı bir evrimleşme içerisinde olduğu konusunda neredeyse hemfikirdirler. Oysa nasıl ki tüm doğal türler dünyada daha en başından itibaren kendi doğal formları içerisinde bulunmaktaysa, insan da yeryüzünde daha en başından itibaren bir insan toplumu içinde bulunmaktadır.''
demiş, bana da haklılık payı var gibi geldi.
Rousseau demiş ki, ''insanın çıkarına düşkün hayvani bir doğaya sahip olduğu yolundaki batıya özgü davranış, aslında antropolojik ölçekte bir yanılsamadır''
Fakat Kant ve Hobbes bunların aksine insanın doğasında bencil olduğuna inanmışlardır. Doğamızı zaptetmemiz gerektiğini falan bile söylemişler. **
bazı çılgın bilim adamları tarafından ortaya atılmış, dünyaya sığabilmemiz, daha az doğal kaynak vs tüketmemiz için ortaya atılmış bir öneri. genlerimizle oynayarak çocuklarımızın ve onların çocuklarının daha küçük doğmasını sağlayacaklarmış.
bana sorulursa, yapılması gereken insanı küçültmek değil, nüfus artış hızını azaltmak. bana sormuyorlar gerçi o ayrı mesele, bi sorsalar işte. **
bana çok çok ileriki yıllarda olabilecek bir uygulama gibi geldi, yapılmaması gerekir ama yaparlar mı yaparlar bunlar.
gülden yapılma bir sabun kendisi. internette şöyle yararları olduğu yazıyor:
Cilde canlılık kazandırır ve gerginleştirir.
Cilt deki doğum lekelerini yok eder.
Nemlendiricilerle zenginleştirilmiş formülü cildinizin doğal nem dengesini korur.
Taze, ışıltılı, yumuşacık ve farklı bir Cilt Sabunudur.
Ciltteki ölü deri ve lekelerin giderilmesine yardımcı olur.
Aknelerin giderilmesinde yardımcıdır.
Alerjik ciltler egzamalı ciltler ve açık yaralara iyi gelir.
Makyaj temizler ciltteki doğum lekelerini alır.
Rahatlatıcı canlandırıcı ve antiseptiktir.
Vücuda ve ruha hitap eder. Tüm cilt tiplerine önerilir.
Gül sabunu en etkili onarıcı özelliğe sahip ürünlerdendir
içerdiği E vitamini ve gliserin ile cildinizi besler nemlendirir canlandırır.
Genel anlamda gül her türlü cilt sorununa iyi gelmesinin yanında içeriğinde bulunan saf zeytinyağıyla beraber cildinize harikulade bakım yapar.
Baharatsı ve güçlü aromasıyla yaraların Çatlamış ciltlerin sivilcelerin iyileşmesinde faydalıdır.
Gül özlü özel formülü sayesinde cildinizi etkili bir şekilde temizler, bakterilerden arındırır.
Saç dökülmesine karşı etkilidir, devamlı kullanıldığında saçı beslemekle birlikte saç çıkarttığı da görülmüştür.
Vücut ısısını dengeler, egzamaya karşı çok etkilidir, sedef hastalığında doktorlar tarafından tavsiye edilir.
tabi bunlar muhtemelen genelde reklam amaçlı yazılmış şeylerdir. benim şahsi gözlemim ise yağlı ciltlerde çok aşırı sivilce yapması. aman diyeyim yüzünüzü bunla yıkayacaksanız.
gerçek bir hayvansever değildir. hayvan sevgisini sadece kedi köpek sevgisiyle sınırlamış kişidir. mezbahanelerde, süt ve yumurta üretilen kurumlarda hayvanlara doğalarına aykırı bir biçimde nasıl davranıldığını ve nasıl işkence edildiğini göz ardı eden kişidir. tavuklara daha çok yumurtlasın veya eti daha güzel olsun diye verilen ilaçlardan hayvancağız yürüyemeyecek duruma gelirken, civcivler doğdukları anda annelerinden koparılırken, hayvanlar bütün hayatlarını hareket bile edemeyecekleri ortamlarda geçirip sonra da çok vahşi yöntemlerle öldürülürken bu kişiler hayvanseverliği kedi beslemek zannederler. bir de et yemek doğamız diye savunma yaparlar, doğamızda otçul olduğumuza dair bir kaç söylem duymuştum lakin emin olamadığımdan bu konuyu çok deşmiyorum, ve eğer doğamızda da hem etçil hem otçul isek bile hayvanları doğalarına ve bizim doğamıza uygun bir şekilde yemediğimiz bir gerçek. doğada bir anda öldürürsün ve biter, bizim yaptığımızsa bir ömür boyu işkence ettikten sonra öldürmek.
gerçek bir hayvansever vegandır.
1915 yılında chicago limanında alabora olan gemi. aşırı yüklü olduğundan zaten denge problemi yaşanan gemide, yolcuların da panikle sağa sola koşuşturması eklenince gemi yan yatmıştır. bu facia 844 yolcunun ölümüyle sonuçlanmıştır.
insanlara sürekli şükretmeleri, elinde olanla mutlu olmaları ve yetinmeleri öğretilir. az mı gördük biz afrikalı çocukları, sakat insanları, kötü durumda olan insanları gösterip, bak haline şükret diyenleri?
peki bunun amacı nedir.
olay şudur ki, sen elindekiyle yetinmeyi bileceksin, daha fazlasını istemeyeceksin ki, senin sırtından geçinenler, emeğini çalanlar rahat rahat yaşamaya devam edebilsin.
senden kat be kat iyi durumda yaşayan bir insan gördüğünde, neden o böyle yaşıyor, ben niye yaşayamıyorum, sorun nedir? diye sormanı engelleyip, sana kötü durumda olanları göstererek 'öyle de olabilirdin, şükret haline' diyen bir sistem var ortada.
böylece haksızlığa boyun eğeceksin.
bu kapitalizmin, emperyalizmin gereğidir.
ortadoğunun petrolüyle, afrikanın madenleriyle amerika ve avrupa zengin olurken, buradaki insanlar onlara verilen azcık şeyle yetinip şükretmek yerine, seslerini çıkarıp haklarını almalıdır.
biz, bizden alınan onca vergiye, onca zamma karşı, asgari ücrete gelen azcık bir zamma sevinip şükretmek yerine, emeğimizin karşılığını istemeliyiz ve almalıyız da.
ben demiyorum ki hiçbir şeyden memnun olmayalım hep mırın kırın edelim. demek istediğim, bu kadar büyük bir gelir adaletsizliğine, böyle sömürülmemize karşı çıkalım. elimize verilen küçük bir ekmek parçasına şükretmek yerine, hakkımız olan yemeği alalım!
aslında 'yazarlara oylama alışkanlığı edindirmek için öneriler' olmalıydı başlık ama malum karakter sınırı.
herneyse, arkadaşlar ben bu oylamanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. oylanmak yazmak için şevk verir, artı ya da eksi, yazdıklarınızın beğenilip beğenilmediğini bilirsiniz en azından.
böyle kendimiz yazıp kendimiz okuyormuşuz gibi hissettiriyor. belki şu an online olupta entry girmeyen birçok yazarın da derdi budur? belki ilgilenildiklerini hissetselerdi neyse, dramatize etmiyorum ve olaya dönüyorum *:
öneriler kısmına geçince, hergün belli bir miktarda oylama yapan yazarlara + karma puanı verilebilir mesela. örnek veriyorum, 40 entry ve üzeri oyladıysa +1 karma kazanır.
bunun gibi öneriler.
insanın içine anlamsız bir mutluluk ve bir yandan da hüzün düşüren mükemmel şarkı. kaç defadır ard arda dinliyorum, bu gece sabaha kadar dinlerim herhalde.
su götürmez bir gerçektir. zira burda bize islam propogandası yapanların hepsi eğer hristiyan bir ülkede doğmuş olsalardı hristiyanlığın doğru olduğunu savunacaklardı.