https://galeri.uludagsozluk.com/r/2259239/+
Kaygı, evrende ölümü bilmekten ama onun dışında hiçbir şey bilmemekten kaynaklanıyordu, bunu anladım. Hayat dediğimiz, bu gerçeğe katlanmanın adıydı sadece. Korku aşılabilir, ama kaygı aşılacak değil katlanılacak bir şeydi. Bu yüzden, varoluşun ağır kaygısını taşıyabilecek güçteki insanın ruhunda gizli bir sonsuzluk olduğuna inandım.
Birkaç yıl önce birtakım ideolojilerim vardı.Herkesin refah bir şekilde yaşam sürdürmelerini, torpiller olmadan hakkıyla bir yerlere gelinmesi gerektiğini sağ sol olayı olmadan birlikte sanat , kültür ve tarihimize değinip bloklaşmalar olmadan özgürce düşünce kürsüleri oluşturup farklı fikirler beyan edip kimsenin dinine inancına ve düşüncelerine hakaret etmeden tartışma ortamı olmasını isterdim. Sonra anladım ki bu düşünceler benim dünyayı değiştirmeme sebep olmuyor . Bunlar bir ütopyaya
dönüştü içimde olmasını istediğim bir hayali ülke daha sonra değişen sistemler ve dünyanın politikaları gelecek için benim içimdeki ütopyalarımı düstopyalarıma çevirdi . Şimdi hayatımın mottosu "Akıllı olup dünyanın kahrını çekmektense deli olup dünya benim kahrımı çeksin "
Yıllar önce bir arkadaşımın tanımına göre aşk : " Kapital düzende insanların birbirlerine oynadıkları bir oyunmuş. "Belki gerçekten dünyadan bir kaçış simülasyonu gibi bir şeydir aşk. Gerçek olup olmadığını hiçbir zaman net bilemediğimiz, çeşitli efsaneler ile günümüze getirip bize de bir uğrar mı ?Nasip olur mu be! diye iç geçirdiğimiz bir çaredir. Modern dünya insanlarının çilekeş ve derbeder yaşamlarına bir afyon mudur bilinmez.
Hayatımda Leyla ve Mecnun dizisinden sonra hiç sıkılmayarak izlediğim bir komedi dizisi idi. Favori karakterim barney idi. Final bölümündeki hayal kırıkılığımı hala unutamıyorum. Daha farklı bir son bekliyordum oysa...
Her ülkenin kendi kültür ve sosyal yapılarına göre mitlere bakıldığında. Kötülük kavramı, yaradılış ve Tanrının insanlarını cezalandırması hemen hemen aynı olaylar çevresinde oluşmuştur. Birçok mitlerde kötülük bir hayvan olarak yılanı temsil etmiştir. Mısır mitolojisinde Firavun öldüğünde belirli aşamalardan geçer. Bu aşamaları unutmaması adına mezar odasının duvarlarına belli başlı kutsal yolculuğunda yapması gereken aşamalar vardır. Bu yedi kutsal yol birbirinden meşakatlidir.Firavunun en son yolculuğu ise şeytanı temsil eden bir yılanla olan mücadelesidir. Bu mücadele sonrası firavun ya ruhu azad olur tekrar dünyaya gelir ya da sonsuza kadar yer altında osirisin yanında arafta kalır. Yünan mitolojisinde yılan başlı olarak bilinen Medusa kötü bir karakterdir ve Medusanın gözlerine bakan herkes taşa dönüşür. Anadolu efsanesinde ise Şahmeran efsanesi vardır.Bir hikayeye göre Şahmeran yarı insan yarı yılandır. Yılanların şahıdır. Bir gün şahmeran insanlar tarafından saklandığı yerden çıkarılıp ölmüştür. Derler ki yeraltındaki tüm yılanlar hala şahmeran'ın öldüğünü bilmezlermiş. Mardin şehrinin anlamı ise yılanlar şehridir. Ve bu bölgede efsaneler söylenilmiştir.
"Şükür cehalet bitti! Kimse okumuyor, herkes yazıyor. Kimse öğrenmiyor, herkes biliyor. Kimse susmuyor, herkes konuşuyor. Kimse çekilmiyor, herkes ortada. Kimse kederlenmiyor, herkes şenlik. Kimse yere bakmıyor, herkes gökyüzü. Kimse sevmiyor, herkes arzu ediyor. Kimse gözyaşı değil, herkes küfür. Kimse eşik değil, herkes ufukların ötesi. Kimse gölge değil, herkes ışık.
Tevazu bitti. incelik bitti. Hatıra bitti. Gönül bitti. Şarkı bitti."
insanoğlunun ne kadar aciz bir varlık olduğunu düşünüyorum. Gecenin vermiş olduğu bir melâllik sayesinde biraz karamsar ve bir o kadar sorgulayıcı bir tavır oluşuyor. Düşünmek, yaşadığım hayatı sorgulamak ve özellikle kendi iç mahkememin o sesini duymak geceye özgü bir şey. Zamanı ellerimde tutamayışımı ölümü ve karanlığı düşünüyorum.
Ben bu gece için sizlere şiir alıntısı bırakmak istiyorum. Son zamanlarda ülkece hem sosyal yönden hem ekonomik yönden çöküş yaşatan kişilere gelsin bu şiir.
'Celladına aşık olmuşsa bir millet
ister ezan, ister çan dinlet
itiraz etmiyorsa sürü gibi illet
Müstehaktır ona her türlü zillet.
Dünya üç beş bilgisizin elinde
Sanırlar ki tüm ilim kendilerinde
Üzülme, eşeği eşek beğenir
Bir hayır var sana bana kötü demelerinde.
Felek ne cömerttir aşağılık insanlara
Han, hamam, dolap, değirmen hep onlara
Kendini satmayan adama ekmek yok
Sen gel de yuh çekme böylesi dünyaya.
Her gün biri çıkar, başlar ben, ben demeye
Altınlarıyla gümüşleriyle övünmeye
Tam işleri dilediği düzene sokar
Ecel çıkıverir pusudan: Benim, ben diye.'
Dünyayı gezebilecek bir bütçem olsun isterdim. Her ülkeyi gezip hiçbir yere ait olmamayı isterdim. Anı yaşamayı isterdim yaşama derdi olmadan yaşamak gibi. planlar projeler hedefler varsayımlar olmadan.insanın özgür olabilmesi için prangalarından kurtulması lazım mülkiyet gibi...
"Türk aydını,yine sensin!Bu viran ülke ve yoksul insan kitlesi için ne yaptın?Yıllarca,yüzyıllarca onun kanını emdikten sonra ve onu bir posa halinde katı toprak üzerine attıktan sonra ,şimdide gelip ondan tiksinmek hakkını buluyorsun.
Anadolu halkının bir ruhu vardı, nüfuz edemedin.Bir kafası vardı; aydınlatamadın.Bir vücudu vardı besleyemedin.Üstünde yaşadığı bir toprak vardı;işletemedin.Onu hayvani duyguların,cehaletin,yoksulluğun ve kıtlığın eline bıraktın.O katı toprakla kuru göğün arasında bir yabani ot gibi bitti.Şimdi elinde orak buraya hasada gelmişsin.Ne ektinki ne biçeceksin?Bu ısırganları bu kuru dikenlerimi?Tabi ayaklarına batacak.işte her yanın yarılmış halde kanıyor ve sen acıdan yüzünü buruşturuyorsun.Öfkeden yumruklarını sıkıyorsun.Sana ızdırap veren bu şey senin kendi eserindir,senin kendi eserindir..."
https://galeri.uludagsozluk.com/r/1636770/+
"Bir zamanlar Olimpos'ta, görenlerin dönüp bir daha bakmaktan kendilerini alamadıkları, güzeller güzeli Echo adında bir su perisi yaşarmış. Ama o dillere destan güzelliğine gölge düşüren bir kusuru varmış! Ne zaman konuşmaya başlasa, susmak bilmezmiş. Bu gevezeliği tanrı Zeus'un karısı tanrıça Hera'nın bile sabrını taşırmış ve sonunda ona susması için bir büyü yapmış. O artık ormanın derinliklerinde, günlerini sadece başkalarının en son söyledikleri sözleri tekrar ederek geçirecekmiş.
Bir gün Echo’nun yaşadığı ormana genç kızların hayallerini süsleyen, güçlü, yakışıklı Narcissus gelmiş. Echo görünce Narkissos'u gönlünü arzu sarmış ve ona sevdalanmış! Narcissus ondan habersiz ilerlerken, Echo aşkından yanıp tutuşarak onu izlemiş. Nihayet Narcissus onu hissedip bağırmış;
“Orada kim var?” diye. Echo, “Var,” diye cevap vermiş.
Ardından Narkissus “Çık ortaya,” demiş ve Echo da “Ortaya,” deyip saklandığı yerden çıkıvermiş. Karşılıklı bir süre böyle devam etmişler. Ama Narcissus, konuşmanın böyle sürüp gitmesinden sıkılıp, Echo’yu oracıkta bırakıp gidivermiş. Echo sevdiği adama hiçbir zaman kavuşamayacağını öğrenmiş olmanın verdiği acıyla, günlerce ağlamış, ağlamış, ağlamış… Gözyaşları içinde “O da sevsin dilerim Tanrım, sevsin de kavuşamasın derim Tanrım!” diye beddualar etmiş. Nihayet Narcissus'un bu denli kibirli olmasına öfkelenen Olympos'un tanrıları onu duymuş! Ve hemen ceza olarak Narcissus'u kendi görüntüsüne âşık olmaya mahkûm etmiş. Berrak bir pınar vardı ormanın derinliklerinde; ona ulaşan ne bir çoban, ne bir sürü, ne vahşi bir hayvan, ne ağaçtan düşen bir dal ve ne de tek bir kuş bile yoktu onun sükûnunu bozan.
Bir yaz günü, yine ormanda avlanırken Narcissus, bu pınarı gördü birden. Uzandı kıyısına ve başını uzattı pınara susuzluğunu giderirken. Ve birden sudaki aksini görüp, donakaldı hayretten! Suda, muhteşem güzel biri vardı kımıldamaksızın kendine bakan, içindeki ateşi tutuşturan, onu aşkla coşturan ve kendini arzulatan. Ama dokunmak için ellerini suya her daldırdığında, suda hareler oluşturup, onu görünmez yapan.”
Narcissus artık yemeden içmeden kesilmiş, günlerce sadece kendi aksine hayran hayran bakarak, ona dokunmaya çalışmış. Sonunda dayanamamış bedeni, yorgun başını çayırlığa dayamış ve ölüm kendi güzelliğine hayran gözlerini kapayıvermiş…
Narcissus’un ölümünü haber alanlar çok dövünmüş, onu yakarak gök tanrılara ulaştırmak için kocaman bir odun yığını ve meşaleler hazırlamış. Ama o da ne, ne kadar aradıysalar da bedeni hiçbir yerde bulunamamış. Birden fark edilmiş ki, onun öldüğü yerde daha önce hiç görmedikleri, sarı göbeğini beyaz yaprakların kucakladığı mis kokulu bir çiçek açmış. Ve bu çiçeğe onun anısına Narkissos (Nergis) adı verilmiş.
işte o gün bugündür Echo aşkından dağlarda gezermiş. Dağlarda dolaşanlar bağırdığında, hemen onları duyup son söyledikleri kelimeyi tekrar edermiş…"
ahmed arif'in leyla erbile olan aşkı. tek taraflı bi aşk muamma bir leyla... hasretinden prangalar eskiten, yokluğun cehennemin öbür adı, kaç leylim bahar... diyen bir ahmet arif... karşılıksız aşkın en mütevazi hali ve en kabullenilmiş şeklini ahmet arif 'in mektuplarına rastlamak mümkün. sadece onun hayatından gitmemesini istiyordu. sadece yazsın istiyordu. belki arkadaş sıfatıyla belki dost belki kardeş ama sadece yazsın istiyordu. bu nasıl bi tutsaklık bile bile mağlup olmak? bence hakiki aşk bu olsa gerek karşılık beklemeden sadece sevmek... keşke leyla erbil de karşılık verse dedirten mektuplar...
"- kimselere mecbur olmadım, olmam da. yiğitliğim ve rivayet olunan erkekliğim, bundandır... ama senin mecburun olmak, beni hiç mi hiç küçültmüyor. aksine yüceltiyorsun, insan ediyorsun, yaşatıyorsun...
- ya sen olmasan, ben ne bok yerim, neye yararım? manasız bir otomatisme'in, manasız bir fiziğin, kahrolası boşluğunda, ben garip, ben duyan, ben yirmi dört saatte, yirmi dört bin parça olan, ne yapardım?
- bir daha hiçbir ana doğurmaz seni. bir daha hiçbir cihan bulamaz seni."
" bir dellensem gerisi önemsiz belki. ama bunun sanısı korkunç. böyle şey olabilir mi? bir canda iki can yaşamak. mutlak bir çözüm yolu var bunun. anlat bana. senden bir şeyler ummak... umutların en olmazı da bu belki. saçmaladım gene. "
" tam boş yanı bu diyorum celladın / tam bıçağım cehennem gibi güzelken./ aklıma düşüyorsun. ellerim arık."
Oguz Atay... Anlatılamıcak kadar güzel bir insan. Keşke gerçekte yüz yüze konuşma imkanım olablseydi. Eserlerini okurken balyoz etkisi yapabilen nadir birisidir. Ama beni benden alan en sevdiğim sözü :"Descartes düşündükçe var oluyordu, ben düşündükçe yok oluyorum."
https://galeri.uludagsozluk.com/r/1635729/+
Belki eski istanbul değilsin yaşlandın değiştin, Etrafın kentsel dönüşüm parçasıyla çevri... Ama sen her halinle güzelsin istanbul.
Hayaller.... insanların tesellisidir. insanlar hayallerde özgürdür. Ruh özgürdür, beden özgürdür, düşünce özgürdür. Gercek dünya öyle mi? Hepimizde bir pranga var. Hepimiz kapitalizmin modern kölesi iken bu karanlıkta aydınlatan bir fenerdir hayaller. Ruhun gıdasıdır hayaller. Hayaller olmasa dünya hiç çekilecek bir yer olmazdı.