vakt-i zamanında buralar dutluk iken, yok sen altıncı nesildin, ben beştim, yediler hep troll vesaire başlıklarla cepheleri açılmış, şimdilerde iyice unutulmuş geleneksel yazar alım savaşlarıdır.
nick benzerliğinin dibine vurduğumuz yazar, ayrıca bana altıncı nesile nick altı girme şerefi bahşetmiştir. kendisi neredeyse sıfır entry ile çekip gitmiştir.
bu ne müzik ne de içmek! hani olur ya bazen tiz bir notayı yutup da tadına doyamıyormuş gibi uzatır insan işte hayatta öyle bir ezgi duyduğunuzda başınıza gelen şeydir. sizi anlatan ufak, buğulu bir nota tümcesi arasında benliğinizi kaybederek dolanmanız müziği içmektir.
1. omuz hizasında katlı kabarık saçlar için 3, omuz hizasında küt saç için 2 kesime ihtiyacınız var.
a. ilk önce saçların aynı boya gelmesi zayıf ve naif olanların bu süreci yaşamaması için normal normal kestiriyorsunuz, favorileri de kesiyorsunuz.
b. tipiniz sarpa sarmaya başlayınca o arkada enseyi kapatan iğrenç görünümü kesiyor ve biraz kısaltıyorsunuz, gerekirse bu kesimi tekrar tekrar yapıyorsunuz. unutmayın ense önemli! bir süre sonra ense diğer taraftaki saçla aynı hizaya gelmeli o zaman alayına salıyorsunuz.
c. saçlar nerdeyse küt bir şekilde omza dayanınca modeli atıyorsunuz.
2. eğer saçlarınız yağlı ya da kepekli ise yıkama zorluğundan kaynaklanan bir tecrübe ile bunu farkediyor ve zorlanıyorsanız b aşamasından itibaren pes ediyorsunuz.
3. saçlar uzadıkça bir avuç şampuan kullanmaya başlıyorsunuz, buna alışmanız mutlak şarttır.
4. saçlarınız sıksa ve kendinizi sezar gibi hissediyorsanız, altı dişli olanlardan mümkünse siyah renk düz bir taç buluyorsunuz, saçlar gözlerinizin önüne düşüp canınızı sıkmaya başlayacak çünkü.
5. saçlarınızı jölelemekten kaçının a aşamasındaki saçlar sinirinizi bozuyor ve şekil vermek amaçlı jole, köpük vs. kullanıyorsanız da o akşam yıkayın onu.
6. eğer saçınız dalgalı ya da düzse ve çok fazla saçınız varsa omuza kadar uzattığınızda saçınızın uçları kendi aleminde görünecek biri içe biri dışa dönecek üst üste binecek kafa hayvan gibi kabaracaktır. bunu önlemek için saçlarınızı usturayla kesebiliyorlar sakin olun. bu saçlarınızı biraz azalmış gibi gösterebilir ama elektrik çarpmış görünümüne de engel olur.
7. 2 günde bir mutlaka kafanızı yıkayın, ben ettim sen etme yani.
8. kahkül perçem vs. meselesine gelince. karl logan'a benzememeye dikkat edelim lütfen. ama vinnie vincent gibi de olmayalım. emo gibi saçınızın yarısını da kahküle perçem yapmayın. ya da ne bileyim alın hayvan gibi geniş değilse neyinize perçem yapmayın! o bir sonraki aşama gençler ve sansasyonel bir karar! (bende var ama neler çektiğimi insan namına kimse bilmez)
9. sert, sıkı, siyah bir lastik bant-toka edinin ve ayrılmazınız haline getirin.
10. küçük şirin siyah lastik tokalarla yapılabilecek sihirli şeyler vardır. örgü örmesini öğrenin misal, asi saçları örerek yatırın ve gizleyin.
11. alnınız genişse ve saç bandı yakışıyorsa coşturun. *
12. saçların ağzına girebilir, küpen falan varsa dolanabilir. (sakın koçum kimsenin ağzına giren saçları çekiştirmesine izin verme kendin çek onları) saçlarını yemek gibi bir istek duyuyorsan vazgeç. yemek yerken tabaklara girmemesi konusunda özenli ol. bayağı uzayınca sorun olmuyor ama omuz hizası sakata geliyor bazen.
13. düz yahut hafif dalgalı saçları en azından günde bir kere tarayın. saç fırçası da fena olmuyor yuvarlaklardan edinseniz işinize yarar.
14. saçlarınızı kuruturken yok efendim yakmak, fön makinasına sıkıştırmak gibi acemilikler istemiyorum.(tecrübe bunların hepsi) sıcak şeyleri mümkün mertebe uzak tutun.
not: kestirdim uzattım, kestirdim, epey uzattım, kestirdim, değişik şeyle denedim ama kıvırcık saçları için hiçbir şeye yardımcı olamam.
işte hepinizin vardır tanıdığı eski birkaç kemancı. azizim eskilerden kemancı arkadaşlar, beraber çaldığınız, farketmeden alıştığınız, kemanına dokunduğunuz...
haftalarca dikkat çekmemiş yazar da olabilir, pazartesi gazabına uğramış da olabilir, interneti bozulmuş da olabiilr, zatenyzamnıyor da olabilir, hayranlıkla takip edilmiş de olabilir, yüzüne tükürülmüş de olabilir ama her şeyden önce o bir yazar, dikkat çekemeyen sayın yazar. sevgilerimle...
herhangi bir lisede geçmiş hatırınızda kalmış ilginç olabilecek yarabilecek, ya da daha hoş bir söylem olarak gülümsetebilecek hepimizin gönlünden bir parça kopan diyaloglardır.
çok çok çok iyilerden bir tel markası. barok kemanlar için enfes tınılı, sert ve parlak tonlarda harika telleri var. orta halli bir kemanı bile mükemmel hale getiriyorlar. ne derseniz deyin, pirastro tamamdır derim.
aslında bir fobi değildir. yani manav korkusunu filan kastetmiyorum.
hani varsa böyle birileri, benim gibi, manavların önünden geçerken, daha kötüsü içeri girmeleri gerektiği zaman bir tedirginlik duyarlar.
o sebzeleri poşete koymanın sizden beklenmesi, dahası manavlarla konuşmak bu başlı başına büyük bir sorundur. zira şahsen ben tek başıma sebze alamam. yani en ufak bir ihtimal yok. ne zaman anneciğim "rowan, iki kilo domates al, gel" dese sırtımdan soğuk terler akardı. olmuyor işte yahu! hiçbir sebep de yok. manavlara garezim de yok ama yine çok zor durumdayım.
bir grup efendim. thrash coverlayabilen, zannedersem black-death (zannedersem yalnız) tarzlı bir grup. vokalde iş var, davulları güzel yani bas sesler için iyi. ama elektro zayıf. tahlillerim bu kadar.
hani altını üstünü kendiniz kombine ettiğiniz kişiye özel pijamalardan farklı olarak daha önceden beraber tasarlanarak sizi dertten kurtarmış pijamalardır. yatılı okullarda kalanlar bilirler, yurttakileri kilometre kilometre uzaktan tanımanızı sağlarlar. zira annem sağolsun 5 pijama takımımın beşiyle de gülüşme, kıkırdaşma vesaireye konu olmuştum. mor kareli, kırmızı kareli, mavi çizgili, mavi kısa, pembe pamuklu ile pijama şov yapabiliyordum.
her defasında size laf sokmak zorunda olan ve diğer konuklarınızla muhabbet ettirmeyen kadındır. ama erkek egemen toplum, ama güç dağılımı, ama eşitsizlik, ama o ama bu... vıdı vıdı da bıdı bıdı hala rüyalarıma girer. hani feministlerle şahsi bir derdim olduğu için falan değil, banyoyu temizlemediğini ve odamda soyunduğunu bildiğim için. iğreniyorum be sözlük.
aşure günlerinin vazgeçilmezidir. tarçınlı, karanfilli ve üzerinde bir dilim muzuyla mis gibi kokan kızıl saçlı komşu kadın aşuresi. yan komşumuz olurlar. öyle çok da sevmem kendilerini ama hepimizin aşuresini seveceğimizden eminim. zira bu komşu kadın apartmanında geçirdiğimiz 7 yıl boyunca okul çıkışları kat kat koşturmama sebep olarak çocukluğumu tarçınla, karanfille süslemiştir.
bir ninem vardı. 98 yaşında öldü. karadenizli, çok yaşadı mübarek kadın. 98 yaşına geldi ama bunamadı, kulakları da fena işitmiyordu. sadece gözleri görmüyordu o kadar. çocuk gibi bir şeydi.
kadıncağızı ailedeki herkes severdi, sayardı. kuzenler her bayram sıra olur, elini öper, yanında nöbetleşe 10 dakika geçirirlerdi. bense ölmesini dilerdim. o kadar isterdim ki ölmesini, yaşamını gözümde kendine işkence olarak düşünmeye başladım. hep ondan kaçtım, yanında olmaktan nefret ettim.
hatta kadıncağızın arkasından konuştum, yaptığı huysuzluklardan hep dert yandım. bu yaz kendimi ne yapar eder affettiririm diyordum.
sadece diyormuşum. gece uyurken sabaha çıkamadığını, bütün kuzenlerin perişan olduğunu yine en son öğrenen ben oldum. aradılar söylediler, biz cenazedeyiz diye. hemen söyleselerdi o yedi saatlik yolu almaya niyetim vardı.
söylediler. "allah rahmet eylesin" dedim ama ne ağladım ne üzüldüm. hava almaya çıktım, millet beni ağlıyor sandı. hoş ben sanki kalpsizmişim gibi, sanki ruhsuzmuşum gibi dikilip duramazdım. şöyle söyleyelim, kendimi o kadar alıştırmıştım ki ruhumun köşesine bile dokunmamıştı. o gün bu gündür kendimi ölüme hazırlamak için uğraşıyorum. beni ölülere hiç acımıyorum sanmaları doğal ama ne yapabilirim ölüm mutlak bir olgu. bunun için suçlandığıma kendimi inandıramıyorum.