rotundjere
430 (süper mario)
yedinci nesil yazar 2 takipçi 15.39 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    sevgiliyi uludağ sözlüğe yazdırmak

    1.
  1. feysinden twitterinden gına geldiği bir anda söylediğim bir cümle yüzünden kutsal bilgi kaynağımız olan uludağsözlüğe yazdırdık bizim hatunu.

    "yaavv" dedim... "yararlı şeylerle uğraş şu nette, ne biliyim haber oku, kadınlar forumuna üye ol, ya da sözlükte yaz"

    abi ben bunu derken tamamen sözlüğü eskisi gibi bir ortam olarak düşünerek söylemiştim, zaten sözlükle filan işi olmaz diye "tamam" diyeceğini düşünmedim.

    "tamam dedi ya la"

    neyse kardeşlerim yazıldı bu sözlüğe, nickini bana söylemesini istemedim rahat yazması için ve siyasi güncel konularda yazmasını rica ettim. bende ona nickimi söylemedim. 1 senedir kpss dolayısıyla sözlük yüzü görmediğimden arada telefonda konusurken soruyordum yazıyormusun diye, "evet" diyordu.

    abi geçen tabi e-mailden filan öğrendim bunun nickini, (nick dediğime bakma, wireless şifresini nick yapmış rakamlı filan) öğrenmez olaydım. 200 yazı yazmış birader, -170 karma, bide karmanın ismine bak "iyi gün dostu" evlenicem olum ben bu kızla, soğudum.

    yazdığı yazıları görcen hacım ya, facebook gibi kullanmış caaanım sözlüğümüzü. sözlükte herşey bizim hatun içinmiş oysaki bi "etiketleme butonuyla yer bildirim butonumuz yokmuş" onu da zall dan rica ediyorum. aşkım kimse benim yazdıklarımı "beğenmiyor" dediğinde anlamalıydım, ama güvendim lan size...

    ayrıca hani kutsal bilgi kaynağıydık?

    bundan sonraki yazının devamı sözlük trolleri için:

    kardeşlerim, güzel insanlar, ebesini siktiklerim benim saf hatunumun, açılmamış gül goncamın vajinaya fare sokmak, zenci siki-japon siki gibi şeyleri öğrettiğiniz ve de oy kabininde, otobüste, marsta bilimum her türlü saçma public mekanlarda sevişmek gibi fantezilerinizle sevgilicazımın hayal gücünü genişlettiğiniz için, en içten dileklerimle amınıza koyayım.
    4 ...
  2. pürüzsüz tenli kız

    1.
  3. --2 Aralık 2006--

    daha önce hiç bir kızla öpüştün mü?

    diye sorduğunda yalan söylemek istemedim. "evet" dedim. "Bir keresinde öpüşmüştüm, ama hatırlamıyorum bile çocuktum ve çocukça birşeydi".
    ismi Bahardı, kavruk tenli bebek yüzlü, gamzeli, masmavi gözleri ve her zaman uzun kahverengi saçları vardı. boyu uzun ve zayıftı. benden önce hiç sevgilisi olmadığından daha önce kimseyle öpüşmediğine emindim yinede sordum:

    -peki ya sen? sen biriyle öpüştün mü hiç?
    -hayır...
    -ama merak ediyorsun? derken lafımı kesti
    -hayır, hiçte bile..
    -dur bi sakin ol. merak ediyorsun insanlar ne anlıyor ağızlarını birbirlerinin ağızlarına dayayıp dudaklarını emmek ve dillerini yalamaktan değil mi?
    -evet aynen öyle...
    -birgün bizde öpüşücez. zamanı geldiğinde. benim ağzımdaki tükürüğü bile yutmaktan hoşlanacağın zaman geldiğinde..

    daha teklifimi kabul edeli 2 hafta olmuştu ve o böyle bir zamanın geleceğini hiç sanmıyordu. beni sevdiğinden emindim ama sevilmek nedir henüz bilmiyordu. ailesi şehir dışında bir kasabada yaşıyordu ve hayatı boyunca babasından en ufak bir sevgi kelimesi duymamıştı, bazen de dayak yiyordu. Dersanenin ilk günü en arka sıraya oturmuş, eli sürekli suratında bizden gözündeki morluğu saklamaya çalışırken farkettim onu. O sıralar başka bir kıza karşılıksız aşıktım ama görür görmez o masum güzelliğine aşık olmuştum...

    --6 şubat 2007--

    -neden beni anlamak istemiyorsun Bahar?
    -bana bahar dedin...
    -özür dilerim.
    -çıkmaya başladığımızdan beri ilk defa bana ismimle hitab ettin.
    -evet kızınca öyle oldu, bir daha söylemem birtanem, ama n'olur sende beni anla sadece ileride benim görmem gereken yerlerinide gösteriyor elbisen.
    -Seni çok kızdırmışım demekki...
    -yaa.. n'olur ağlama, bak bana... birazdan yine güleceğiz, geçen beğendiğin o beyaz t-shirt varya onu alıcaz sana ve kavga sebebimiz olan şu aptal elbiseden kurtulacaksın. sonra sana caramio alıcam.
    -ilk defa kavga ettik..
    -(göz yaşlarını öperek) tamam bitti artık, hadi bak herkes bize bakıyor.

    ilk kavgamızı 3 ay sonra etmiştik, ailemin maddi durumu iyi olduğundan sürekli ona hediyeler alıyordum. benimkisi takoz olmasına rağmen ona zamanının en güzel kameralı telefonun almıştım, üniversiteyi kazandığında görüşebilmemiz için laptop, doğum gününde gitar... Hiç çalmadı, çalamadı şarkı söylemek içinde sesi güzel değildi zaten...

    Bir daha başkasını sevemem zanneder ya insan, ama bunu bir kere hisseder, hayallerinin başlangıcıdır ve son nefesine kadar onunla olacağını zanneder, bir kere inanır buna insan... işte benimkisi Bahar'dı...

    Hergün onu benden alan saat 20:00 otobüsüne binesiye kadar beraberdik. Konuşacak hiç birşey kalmadığında seni seviyorum derdik gözlerimizle... Her gece ona ne kadar aşık olduğumu anlatan 6 sms'lik mesaj atardım, sabah uyandığında okuyup anlıkta olsa gülümsemesi için... Hayaller kurardım, hayallerimi yazardım ona; gezeceğimiz yerleri, evimizi, düzenimizi, çocuklarımızı, isimlerini, onu ne kadar mutlu edeceğimi yazardım, hiç bıkmayacağımı, ayrılmayacağımı yazardım...

    --25 mart 2007--

    -şuan ağladığıma bakma, aynı zamanda çokta mutluyum... ömrümün sonuna kadar seninim artık, seninim... benim kocamsın...
    -ben... hayatım ben...

    kelimeler tıkandı kaldı boğazımda, avuçlarımla şakaklarımdaki saçları yolarken ağlıyordum bende... ben seni hiç bırakamayacam diyecektim... üstünü giyindi, gelişigüzel saçlarını toplayıp ayakkabılarını giydi, hiç birşey söylemedi... yolda yürürken sadece önüne bakıyor gözyaşlarını bile silmiyordu. sonra ona çıkma teklifi ettiğim çamlık parkındaki banka oturduk yine.

    -yaa ne kadar aptalım, neden devam etmedik? (gülerek)
    -ben söyleyecektim ama üzgünsündür diye...
    -pisliksin aşkım... yaa ben özel olmasını istiyordum, en azından özel olabilirdi, sonuna kadar yapsaydık keşke...

    saat 19:22 idi ve vakit yok diye üzülüyordu... ya aklını kaçırmıştı, yada gerçekten bana güvendiği için, onunla evleneceğimden emin olduğu için hiç umrunda olmamıştı. ama 25 mart 2007 günü benim için ömrümün sonuna kadar omuzlarımda yük olarak taşıyacağım mahvettiğim bir hayatın başlangıcıydı ve bu yük hiç azalmayacaktı...

    --2 Mart 2008--

    -aşkım aç bakalım hediyeni, çok şaşıracaksın..
    -du bakalım neymiş bu... bu ne yaa kitap gibi, kitap almadın dimi ilkokul çocuğu gibi...
    -hayır tabiki hayatımın aşkı, okumuyorsun ki...
    -vay neymiş bu...
    -çevir sayfalarını..

    çevirdim sayfaları... gözlerime inanamadım, her gece yazdığım mesajların uçup gitmediğine çok sevinmiştim. teklif ettiğim günden bu yana bütün mesajlarımı, gece yazdığım o güzel mesajları kendi el yazısıyla bir deftere yazmış.. bazı tarihlerin altına o gün yaşadığımız güzel şeyleri ve gittiğimiz yerleri yazmış.

    22 Kasım 2006: bugün hayatımın en güzel günü, sen var ya birtanesiinnn çok teşekkür ederim.....

    28 Ocak 2007: gözlerine bakmaktan sonra en güzel şey dudaklarını tatmakmış.....

    17 şubat 2007: bebeğim bak anlaşalım evlendiğimizde haftanın "p" ile başlayan günlerinde sabah kahvaltılarını sen hazırlıyorsun diğer günler ben.....

    3 Mart 2007: şimdi evlenince böylemi olacak? Hemen evlenmeliyiz aşkımmm!!! seninle uyumak uykuların en rahatıydı, o pürüzsüz tenine dokunmak, okşamak, koklamak...

    "pürüzsüz ten" bu mesajı o defterden okuyan sadece ben olmayacaktım...

    --7 temmuz 2008--

    -aşkım babam ölmüş
    -ne? şaka mı yapıyorsun?
    -hayır aşkım şuan otogara gidiyorum, annemle beni izmir'den almaya gel çok kötüyüm.
    -tamam sakin ol meleğim, gelirim...

    babası ölse üzüleceğini biliyordum. geceleri telefonla konuşurken babasının annesini döverken seslerini duyardım bende ve nefret ettiğini söylerdi. keşke ölse bu adam, keşke ölsede kurtulsak derdi. ama ben, "öyle deme birgün ölürse üzülürsün diyordum". feci halde astımı vardı babasının, günde 1 paket sigara içmeye devam ediyordu ve para buldukça alkol alıyordu.

    sorsalar bana bahar için ölürdüm bile, ama birini öldürür müsün deseler?

    ölmeden bir ay önceydi; alkol alıp annesini bayıltasıya kadar dövmüştü, annesi baygın yatarken ayıltmaya çalıştığı sırada babası ayıltmak için isteyerek çaydalıktaki kaynar suyu annesinin üzerine boşaltmış, annesinin ve kendisinin vücudunda ikinci dereceden yanıklar oluşmuştu. ben ise çıldırmıştım... öyle bir adamın yaşamaya bile hakkı yoktu. bahar yaz okulu için annesiyle beraber muğladaydı, adam astımdı ve benim planım hazırdı; biber gazımda.

    --ocak 2009--

    (telefonda - gece)
    -günün nasıl geçti hayatım?
    -iyiydi aşkım, öğlen merve ile eve alışveriş yaptık sonrada okula gittim.. 15 dk önce geldim daha...
    -ben yine kötü şeyler hissettim, bugün makyaj yapıp açık bir elbisemi giydin yoksa?
    -hayır birtanem.
    -o zaman neden böyleyim ben? biliyorsun beni hisliyim...
    -Yok valla aşkım hiç birşey yapmadım.
    -yani bugün derse gitmek yerine merve ile o şerefsiz sevgilisi, ayrıca 2 tane erkek ile alins cafede değildin? süslenip püslenmedin de?
    ......
    -ya aşkım dur dinle sen kızma diye yalan söyledim.
    ......
    -ya off ne var be, ne var oturmuşsam.. sadece oturduk sonrada geldim işte eve...
    ......
    -sen kimsin ki bana karışıyorsun?

    doğru ya ben kimim... ben mi çok aşırı korumacı oldum, yoksa sen mi üniversiteye başlayınca sapıttın... ben mi artık önünde bir zarın olmadığı için paranoyaklaştım, yoksa sana daha mı eğlenceli geldi disko bar hayatı...

    --kasım 2009--

    (1 aydır ayrıydık, telefonda)
    -çok içmiştim, o gün hayatımda içmediğim kadar içtim sarhoş oldum ve oldu...
    -ne oldu, yattınmı o herifle?
    -evet. ama ben ona barış diye sarıldım.. kendimde değildim!

    ogün hiç ağlamadım. yıllardır hiçe sayıp umursamadığım gururumu ilk defa benliğimde hissettim. artık geri dönüşü yoktu... olmamalıydı... olmadı ama. daha 2 hafta geçtikten sonra affettim onu. bu kızı çirkince yalanlarından sonra, bir aylık bir ayrılıktan sonra bile gidip başka erkeklerin altına girmesine rağmen hala seviyordum. yatağımda onun kokusu olmadan uyuyamazdım, onun o eşsiz pürüzsüz tenine dokunmadan, sarılmadan olmazdı... onu affetmemi sağlayacak birsürü kendimi kandıracağım şeyler düşündüm, onun suçu değildi, birisi onu içirip ilişkiye girmişti, belki de ilaç atmıştır, evet onun suçu yoktu...

    --2 hafta sonra--

    (mesaj çekiyorum)

    -Bahar ben seni çok ama çok özledim, yatağımda koku olacaksa bu senin kokun olsun, dokunacağım ten sen ol istiyorum.. ne yaparsan yap bu değişmeyecek, hayatımın sonuna kadar yaşayacağım kişi senin olmanı istiyorum!
    -pürüzsüz ten mi?
    -evet hayatımın aşkı pürüzsüz tenin! seni çok seviyorum!!
    -hahahahaha

    (telefon ile arıyorum)

    -alo?
    -alo?
    -söyle koçum...
    -sen kimsin?
    -remzi.
    -bahar oradamı?
    -pürüzsüz bir uykuda şuan hahaha!

    -- 1 ay sonra--

    yoldayım; plan hazır, gerekli ekipmanlarda...

    -------------------------------------
    okuyanlar için: (bkz: sevgilinin söylediği unutulmayan sözler/#9597599)

    not: troll başlığı değildir lütfen okumadan eksilemeyin, söykü dergisi sayı 7 deri için yazdığım hikayedir.
    27 ...
  4. kırık salıncaklar

    1.
  5. Küçükken evimizin dünyanın en güzel yerinde olduğunu düşünürdüm. Apartmanımızın altında bakkalımız vardı, herkesin anlattığı o bakkala gitmenin ölüm olduğunu ben hiç bilemedim. Sepeti atar çekerdik ekmeğimizi, yoğurdumuzu... Önümüzde çocuk parkı ve hemen yanındada futbol sahası olarak kullandığımız boş bir arsa; Bahar geldiğinde bu arsadan uçurtma uçuruyorduk ve gökyüzü uçurtmalarla doluyordu. Çocuk sesi hiçbir zaman eksik olmayazdı mahallemizde..

    Aşağı mahallenin çocukları bile bizim mahalleden çıkmazdı. Ama biz onlarla parkımızı, futbol sahamızı paylaşamazdık. Salıncaklarımıza bindiklerinde bizim canımız sallanmak istemese bile onları indirip kendimiz sallanırdık. Kaykaydan kaydırmaz, tahterevalliye oturtmazdık. Bahçemizdeki çeşmeden balonların içine su doldurup onlara atardık, bazen su veya kola şişelerinin içlerine su doldurup kapağını çiviyle delip onların üstlerine hücum ederdik. Boncuklu tabanca icad edildiğinde bu düşmanlık daha ciddi boyutlara geldi ve savaşlarımız can yakmaya başlamıştı. Pusuya düşürülme tehlikesi olduğundan şortumuzun belinde boncuklu tabancamız hiç eksik olmazdı.

    Yıllar geçti şehirdeki tüm çocuk parkları değişmeye başladı. Tek merdivenli, düz demir kaydırakların yerini plastikten yapılmış, iki-üç katlı ve bir çok yerinde merdiven olan, kayacak kısımları dönerli, düz olan kısımları daha yüksek, salıncakları plastik ve rahat, Dönme dolabında oturacak yerleri bile olan görünüşü hoş, resimli ve renkli oyuncaklı modern çocuk parkları yapıldı.

    Şehrin elit kesimlerinden yavaş yavaş bize doğru gelmeye başlayan bu oyuncaklardan bizim aşağı mahalleye yaptılar. Artık düşman çocuklar mahallemize gelmiyorlardı ama artık onlarında bir parkının olması, hatta bizden daha güzel parkının olması bizi kıskançlıktan çıldırtıyordu. 1 yıl geçti, 2 yıl geçti ben o demir salıncaklarda kaşımı yardım ama hala yapmamışlardı mahallemize bu parklardan. Aşağı mahalleli çocuklar bizim çok topumuzu kesti, pusuya düşürüp boncuklu tabancalarla kurşun sıktılar, yeri geldi torpil ve kızkaçıran kullandılar hiç canımızı yakmamıştı ama bizim mahallemize gelipte bizim parkımızı aşağılamaları, kendi parklarını övmeleri bizim canımızı çok yakıyordu.

    Şimdi bunları düşününce farkına varıyor insan, ne kadarda çok değerliymiş parkımız bizim için. Nasılda tüm dünyamız oluvermiş. Biz o salıncaklarda sallanmasak bile, o kaydıraktan kaymasak bile onların orda durması, mahallemizde parkımızın olması yetiyormuş aslında bize. Orası bizim buluşma noktamız, envai çeşit oyunlar oynadığımız, o oyunların yetmeyip oyunlar uydurduğumuz, banklarında oturup küçücük boyumuzla büyük muhabbetler çevirdiğimiz ev ve okuldan sonra en çok zamanımıze geçirdiğimiz bir yer olmuş.

    Parkımız yenilensin diye konuşmuştuk oysaki eşi belediyede çalışan bir teyzeyle. "Söyledi kocam, yeni oyuncaklar gelecek yakında" dediğinde yuppi'ler havada uçuşmuştu. Aylar geçti oyuncaklar gelmedi. Biz sorduk "Ne Zaman Teyze? Yakında". Ne zaman teyze? "Yakında yapıcaklarmış". Yıllar geçti artık parktaki oyuncakların yeni olup olmamasının bizi ilgilendirmediği kadar büyüdüğümüz bir zamanda Parkımızı yenilediler.

    Kule gibi yüksek iki kaydırak tepesi vardı, üzerinde ördek resimleri filan onları birbirine bağlayan iki yatay demir, aralarında ince demirler, ellerle tutup karşıya geçmek için. Tahterevalli ve dönme dolap ile 2 salıncak küçükler için, 2 tanesi büyükler için. Büyükler için olana bile popomuz sığmıyrodu ama yenilendiği ilk gün bırakıp futbolu binmiştik salıncağa tahteravalliye... Biz kullanamıcaktık ama kardeşlerimize bıraktık orayı. Kırmak dökmek kolaydı, Kırdırtmadık... Biz sahamızda futbol oynuyorduk genellikle, bazende aynı sahada aşağı mahalleyle mahalle maçı yapıyorduk. Yazında uçurtma uçuruyorduk...

    Küçükken evimin dünyanın en güzel yerinde olduğunu düşünüyordum ya hani? Artık herhangi bir yerden farksız bana göre. Önce futbol oynadığımız arsaya binalar diktiler. O günden sonra hiç uçurtma görmedim ben gökyüzünde, Halı sahaya hiç gitmedim bu yüzden, para vermedim, veremedim... Yapılan binaların birinin alt katına bir süpermarket açıldı. Alt katımızdaki yılların bakkalı Ahmet Amca iflas etti ve bakkalı devretti. Devralan da başka birine devretti bakkalı. En son devralan ise bir internet cafe açtı 4 senedir hala burda. Kapısında her serverda gb satılır yazıyor. GB nedir diye sormuştum birgün, bağımlısı oldukları oyundaki oyun parasıymış...

    Oysa biz bir milyon lira verip boş yok cipslerinden alamazdık. o cips yerine 2 ekmek alınabiliyordu, ekmeğin fiyatını bilirdik ve babamızın parasını düşünürdük. Sanal karakterlerle değil, hayatın içinde bizim olan gerçek şeyleri korumak için savaşırdık. Sokakta bulduğumuz yavru köpeğe kulübe yaptık, evlerimizden ekmek-süt götürdük ona. Aç kalmamalıydı, soğukta üşümemeliydi. Umurumuzdaydı bunlar, dışarda, sokakta da bir hayat vardı ve biz bunun farkındaydık. Bilgisayarın başında veya ellerimizde cep telefonlarıyla zaman kavramımızı yitirmedik. Bir isim koyduk o döneme ait "çocukluk" diye. Şimdiki çocukların hayatlarında eksik kalacak olan dönemin ismi bu...

    Dünyanın en güzel evinin balkonundan bakıyorum yine: sokaklar çok sessiz... çocuk parkı artık çok sessiz ve Kırık salıncakları...
    10 ...
  6. bemimde bir püskevütüm olsa

    1.
  7. Bisküvi -> Büsküvi -> Püsküğüt -> Pisküvit -> Püskevüt

    Bisküvi'nin türkçemizde aldığı son yazılış şeklidir. Siz devlet bahçeliden iyi mi biliceksiniz? gerekirse 40 yapar!

    edit: başlık başıma kalmış...
    2 ...
  8. © 2025 uludağ sözlük