kitaptır ve günümüzde hala kitaplardan korkan insanlar olduğunu anlamamızı sağlamıştır. şunu unutmayın: düşüncesi, anlattıkları, söyledikleri ne olursa olsun her kitap kitaptır ve bir kitabın en ufak bir sayfasının bile "sansürlenmesini" "yasaklanmasını" istemek, kendi düşüncenizin kitapları yasaklandığında çıkardığınız seslerin değerini düşürmektedir.
muhtemelen kendine kendine "erkeklerde de hiç iş yok, ne duygularımdan ne romantizmden, ne kadın ruhundan ne de kadın bedeninden anlıyorlar, ne varsa kadınlarda var" diyen kadındır.
dil darbesinin türk fantezi dünyasinda ne denli önemli ne denli vazgecilmez oldugunu kanitlayan erkeklerdir. ama kimsenin hakkini yemeyelim, zaten diliyle darbe vuramayan, vurup inletemeyen, sehvetle partnerini kivrandirtmayan, zevkten kudurtmayan, 22 cm.den kücük penisli türk erkegi yok denecek kadar azdir. varsa da benim gözümde yoktur.
eskiden beri çok severdim kendisini. tabi tabi severdim, de bugun söyle bi gözüme çarptı adonisli fotoğrafı. o an gizli kalmış bi yetenek olduğunu hatırladım. biliyodum zaten bir gün içindeki yeteneği gözler önüne sereceğini.
bazı erkeklerin anlayamadığı ve ifrit olduğu beklenti. burada kastedilen taşıma görevi; vinç operatörlüğü değil. erkeğin kas gücünden veya kaldırma kapasitesinden bahsedilmiyor. erkeğin maddi ve manevi gücü kastediliyor. mesela cıvık olmayan ağır başlı bir adam mesela para kazanan ve birlikte olduğu kadının maddi ihtiyaçlarını karşılayabilen bir adam.
burada hemen zıplayıp hani eşittik niye masrafı biz karşılıyoruz gibi abuk bir saldırı düzenleyip, türkiye gibi ülkeler de kadının; toplumdaki yeri, tanınan olanaklar gibi sikimsonik bir başlıkla iki sayfa konferans verdirmeyin. eşit değiliz; taki biz de size ve haklarınıza tecavüz edebilene kadar. o yüzden işinize geliyorsa; ya taşıyacaksınız ya da abazan cumhuriyetinin birer neferi olarak elinize iyi bakacaksınız.
insanı kader kavramı üzerinde düşündürtmeye iten, inanılmaz başarılı bulduğum bir film. video klip tadında ki çekimlerle ve franka potente'nin vokaliyle eşlik ettiği mükemmel elektronik parçalarla bezenmiş bir sanat eseri. vcd'sini bulmamla her izlemeyene izlettirdiğim, her defasında izleyene bizzat eşlik etmemle bugüne kadar rahat 37 defa izlemiş olduğum ultra eğlenceli yapıt.
profesyonel yaklaşımla başarıya ulaşılabilecek manevi girişimdir.
sevgili adayına en uygun sizin olduğunuz grafiklerle desteklenerek anlatılır. alternatiflerinizden örnekler göstererek farklı olduğunuz noktalara vurgular yapılır. bu iş için ne kadar deneyimli olduğumuz ve daha önceki sayısız "çıkma" münasebetlerinden referans göstereceğimiz yüzlerce mutlu kişiden bahsedilir. çıkmanız halinde önünüzdeki 1 yıllık yol planı gösterilerek (kutlamalarda gidilecek mekanlar, romantik sahil yürüyüşleri vs) durum için yeterince araştırma ve atölye çalışmalarının yapıldığı ortaya konur.
(bkz: christina aguilera)
inanılmaz güzel, şuh ve güçlü bir sese sahiptir. fakat christina'yı christina yapan sesinden ziyade güzelliğidir, bakışlarıdır, estetiğidir.
terketmek yürek ister, elini yıkayıp çıkmak her şeyin içinden... çirkinliklerin yanında güzelliklerden de vazgeçmek cesaret işidir, iyiliklerin hatrına kötülüklere katlanamayacak hale gelip gelmediğinize dair verdiğiniz karar, mangal gibi yürek ister, terketmek, yanılma ihtimalini içerir. pişmanlık pek de uzak değildir size.
terkedilmek de yürek ister. kalakalırsınız oralarda bir yerlerde, durduğunuz yeri pek de göremezsiniz artık, yine mangal gibi bir yürek gerekir olanları kavrayabilmek için, olanlara dayanabilmek için, arkada kalmayı göğüsleyebilmek için, birinin gidişini izlerken göğüs kafesinizi parçalamak istersiniz ya, buna karşı size direnen yine yürektir işte.
hiç bir fark yoktur bence aralarında, terkeden de terkedilen de koskoca bir yükü sırtlanmıştır, tabi terkedende biraz merhamet varsa ve terkedilen de gerçekten terkedilense. çünkü bazen terkeden, daha önce terkedilmiştir dimi?
bazen de birileri basıp gider, kim terkeder kim terkedilir hiç anlaşılamaz. her ikisi de hem terketmiş hem terkedilmiştir ya da her ikisi de terketmemiş, terkedilmemiştir. birileri sadece basıp gitmiştir.
çok büyük tutku, ihtiras ve tehlike sınırları içerip aşkın sevgiye dönmediği hallerde iki tarafada zarar verebilecek boyutlara ulaşabilen tutku bazlı kimya. sevgiye döndüğünde ise ortalık fırtına sonrası sessizliğe bürünüp dinginleşir ve ben merkezcil yapıdan uzak huzurlu güzel bir birlikteliğe yol alınır.
kadın ütopyasıdır, aslında yoktur. böyle bir erkek yok, hiç olmadı ki hatta. onun yerine azla yetinmeyi, beklentilerini düşürmeyi bilen kadın vardır. mükemmeli aramaktan vazgeçmiş, hem kendisinin hem başkalarının kusurlarını kabul etmeyi öğrenmiş bu kadın mükemmel yerine mükemmele en yakını aramaya başlar. bir süre sonra ondan da vazgeçer çoğu, kötünün iyisi adamlarla yetinmeyi bilir. onun da bir sonrası "nefes alsın yeter" ilkesini benimsemektir zaten.
bu tavrı nedeniyle hatunlarla arkadaşlık kuramayan, arkadaşlık kuramadığı için sevgili de olamayan, her seferinde kendini kahvede batak oynarken bulan erkek müsveddelerinin düşünce yapısı.
memleket meseleleri ile fazlaca ilgili büyüklerimiz tarafından dejenere jenerasyonun mensubu olarak görülen bireydir. apolitik kişi politika ve ilgili meseleleri ilgiye değmeyecek kadar sıkıcı bulurken, bahsi geçen büyükler kişinin nasıl olurda üstünde yaşadığı toprakların meselelerine kayıtsız kalabildiğini anlamazlar...
bu uzun ince adacığın boyu eninin yaklaşık 6 katı olmasına rağmen, uptown-downtown istikametinde boylamasına bir uçtan diğer uca gitmek, doğu-batı istikametinde (crosstown) gitmekten daha kısa sürer doğru trenlere bindiğiniz sürece...
o yüzden yeni bir işe giren new yorklular ilk firsatta iş yerinin bulunduğu avenue'ya ya da komşu avenue'lara taşınırlar (150 blok kuzeyde olsalar da olur); hatta çoğu durumda brooklyn ya da queens'de yaşamak bile crosstown eziyeti çekmekten daha mantıklı olabilir...