rosinante
0 (düz adam)
on ikinci nesil yazar 0 takipçi 5.87 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    ak parti nin milletvekili adayları

    2.
  1. enteresan sonuçlar çıkacak olan durum.
    0 ...
  2. personeliyle ilişkiye giren müdür

    22.
  3. kadir mısıroğlunun gülümsemesi

    1.
  4. Bir adet Atatürk ve cumhuriyet düşmanı Arap bokunun gülümsemesidir.
    4 ...
  5. uludağ sözlüğün tutulmama nedenleri

    1.
  6. Her 10 Uludağ sozluk yazarının 1 adet eksi sözlük yazarı olduğu gerçeği.
    Eksi sözlükten niçin buraya gelip yazar olunur ?
    Uludağ sozluk, eksi sözlükten bir tik daha kaliteli diye düşünmekle beraber halen beklenen değeri niçin ve neden bulamamış olabilir?
    Fikri olan değerli üyeler haydi klavye başına lütfen.

    Ek: düzeltme.
    1 ...
  7. mide yanması

    385.
  8. Son derece etkili ve kalıcı çözüm olarak önerdiğim " kudret nari" isimli mucize.
    Zira ballı olanı değil de yağlı olanı tercih etmelisiniz a dostlar.

    Edit: sabah akşam aç karnına bir tatlı kaşığı alınır ve yarım saat sonra yemekler yenilir.
    1 ...
  9. abdullah öcalan

    2463.
  10. Gebermiş mi diye sevinçle başlığa koştuktan sonra gebermedigini görünce üzüldüğüm büyük hadise.
    Bu arada pkk ve sevicilerinin de bin türlü belasını versin, sürüm sürüm süründürsün allah.
    Pislik mağara adamları sizi.
    3 ...
  11. aleyna tilki bakire midir sorunsalı

    98.
  12. Eksi sözlükten başlık taşınması durumunda yapılacaklar listesi.
    0 ...
  13. 15 nisan 2021 türk telekom rezaleti

    1.
  14. cep telefonu ile kapali ya da ulaşılamayan bir numarayı aradığımda "aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor vs" şeklindeki mesajın hiç gelmeyip, uzun süre sessiz sedasız boşluğa düşmesi ve bu sırada arkada devam eden sessiz yanıt sistemi ki sessiz silkeleme sistemi de denilebilir çünkü hiç duyulmuyor. ne kadar enteresan değil mi?
    herneyse ey romalılar tuzağa hoş geldiniz.
    peki tuzak nasil çalışıyor?
    o esnada sinyal sesinden sonra mesaj birakin anonsu sessiz sedasız gelmiş ve bitmiş oluyor ve siz halen karşı aradığınız numaranın çalma sesinin çağrı sesini saf saf bekliyorken asıl çalma başlamış oluyor.
    beklerken ne mi oluyor?
    her aradığınızda boşluğa düşen sesin gelmesini beklerken faturanıza her aramaya 86 kuruş yazılıyor.

    inanmayan yanındaki kişinin telini kapatıp ya da uçak moduna alip deneyebilir.
    aradıktan ve hiç ses gelmeyip bir müddet bekledikten sonra kapalı telefonu açtığınızda mesajınız gelir ve 1 adet sesli mesajınız var dinlemek için 888'i ücretsiz arayıp dinleyebilirsiniz der.

    hayatımda bu kadar iğrenç kuruşçuluk görmedim ben.
    nasil bir döneme denk geldik ey sozluk ahalisi, ey muhterem romalılar?

    yazıklar olsun mu? evet olsun. hatta hamdolsun.

    gelen mesaj üzerine:
    86 kuruşu dert etmemeliymişim. tm peki 86 kuruş senin ak götune girsin.

    Edit: sinirden 15 nisan yazmışım, 15 mayis olacaktı. Allah'tan yılı tutturmusum.:)
    uyarı için " jpg" nickli arkadaşa teşekkürlerimi yolluyorum.
    Modlar umarım düzeltirler.
    4 ...
  15. gokmen altay

    1.
  16. Edip Yüksel ve saz arkadaşlarıni resmen maymuna çevirip suspus eden genç ve cesur doçent.
    Kur'an üzerindeki yeni açılımları ile göz doldurmaktadir, edip'in korkulu rüyasıdır.
    0 ...
  17. dindar bilim adamı olamaz

    17.
  18. Dindarlığı bilimdışı sanıp genellikle Sünni din inancının ateisti olan düşünce biçimi.
    Bozuntuya uğramamış her hangibir dinin bilim ile asla çelişmeme durumu.
    0 ...
  19. dil bilinç ilişkisi

    1.
  20. insan, eylemini dil-bilinç ilişkisi içinde ortaya çıkarır diyerek ortaya attığım gerçek.

    Şehirde birlikte yaşayabilmek için nezakete sarılmaya ihtiyacımız var ey ahali ve ne yazık ki çoğunluk bunu anlamıyor.
    Ergen bilinç, sorumluluk almaz. Nezaketse bunun çok ötesinde bir mevzuudur.
    1 ...
  21. narsistik kişilere karşı önlemler

    1.
  22. Narsisistik bir bireye para verirken bile dikkat edilmesi gereken durum.
    Paranıza muhtaç olmak, onun kendine yönelik kusursuzluk kurgusunu yıktığı için, bedelini açık ya da örtük ama mutlaka ödetir.
    Parayı aktarma yönteminizdeki en ufak bir kusur saldırıda ilk hedeftir; yanlış bir bakış bile olabilir!
    0 ...
  23. ekşi ile uludağ arasındaki en büyük fark

    5.
  24. iğrenç derecede ergen barındırmış olan ekşi ile ultra kalitedeki Uludağı kıyaslamaya bile gerek duymadığım başlık.
    1 ...
  25. deizm

    532.
  26. Deist'in mü'min fakat müslimden sayılmadığı gerçek.
    Deizm islamsız imandır. imansız islam olmadığı gibi islamsız iman da olmaz. Onun için deistin imanı islam'a göre -zahiren- faydasız ve geçersizdir. Hıristiyanlığın saçmalıklarına karşı meşru bir entelektüel siper olan deizmi, islam karşısında da istimal etmek abesle iştigaldir.

    Muattıl (ya da “yorgun kral”) bir tanrının insanlığa gösterebileceği sahici hiçbir ufuk yok. Her şeyi yarattıktan sonra hepsini terk ederek köşesine çekilmeyi tercih eden bir tanrı en avam tabirle aciz, bezgin, karamsar ve tembeldir, bu ise tanrılığın ontolojisine zıt bir durumdur. Her şeye kâdir olmak ama hiçbir şey yapmamak.

    Onun için deist arkadaşlara insan olarak saygı duyuyorum ama deizm bana göre çok saçma. Ateist olacak kadar cesareti olmayanların sığındığı geçici bir liman deizm. Müslüman olmasaydım tercih edebileceğim tek tutarlı akım negatif ateizm (agnostisizm) olurdu. Ateizm -ters taraftan- islam’a en yakın sistem diyor Cemil Meriç.

    Bu topraklarda yükselen deizmin cılız ayak seslerini meşru göstermek için islami geleneğin içinde mündemiç olan bir dane hurafatı bahane etmek hakikate muhaliftir. Zira ülkemizde Müslüman iken deist olduğu söylenen bazı insanların kahir ekseriyetinin deizme eğilim göstermesinin en önemli sebeplerinden biri Kur’an mealleri.

    Bu saikle deizme olan temayülden Kur’an mealleri sorumlu olmadığı gibi geleneğin içerisine sızmış bazı hurafeler bahane edilerek yapılan bir deizm teveccühünden gelenek sorumlu değildir. Hiçbir neden tek başına varılan sonucu meşru kılmaz. Sonuç nedenden çok daha ciddi bir tercih, bir ısrar, bir bilinç, bir irade tasarrufudur çünkü.

    islam ile teskin olmaya yanaşmamış arayış içindeki mütereddit ve tedirgin bir ruhun deizm ile sûkun ve huzur bulacağını tahayyül etmek gerçekçi değil pek. Çünkü ayine-i sâmed olan batın-ı kalp islam’ın Allah’ı dışındaki bütün sevgileri, inançları ve kabulleri istifsar eder sadece.

    Hâsıl-ı kelam, ateizmden şüphe duymaya başlayan bir ateistin veya deizmden bizar olmuş bir deistin son kertede varabileceği en makul ve en sahih yer islam'dır. Mealcilik, tarihselcilik, gelenekselcilik ve hatta Şia gibi islam’ın en heretik sayılabilecek yorumları bile deizme kıyasla çok daha tercihe şayandır.
    1 ...
  27. kur an yeter söylemi

    1.
  28. Her önüne gelenin "KUR'AN YETER" ifadesini slogan haline getirmesi durumu.
    elbette bir şey demediğim ama söylem sahiplerinden kaç tanesinin Kuran'ı baştan sona idrâk boyutunda okuyarak bu YETKiNLiĞE karar verdiğini gerçekten merak ettiğim realite.
    0 ...
  29. bir tartışmanın serencamı

    1.
  30. Malum tartışmaya müdahil olmayan kimsenin kalmadığı durum.
    Mehmet Görmez, Mehmet Azimli, ihsan Eliaçık, Ebubekir Sifil, Alparslan Kuytul, Dücane Cündioğlu. Mehmet Görmez güzel konuştu fakat sadra şifa bir şey söylemedi. islam Tarihi’nde Kuran’ın manasının Allah’a, lafzının peygambere ait olduğunu Mustafa Öztürk dışında söyleyen çıkmadı dedi. Bunun hemen ardından Mustafa Öztürk Suyuti’nin el-itkan’ında geçen ilgili notu paylaşarak Görmez’in iddiasını çürüttü.

    Dücane Cündioğlu üç saatlik konuşmasında esasa müteallik bir şey söylemedi. Kısmen Mehmet Görmez’in dediklerini tekrar etti. Suyuti kaynak olarak Zerkeşi’yi, Zerkeşi bir Hanefi olan Semerkandi’yi gösteriyor. Ama bir Semerkandi uzmanı olan Görmez Semerkandi’de böyle bir kayıt olmadığını söylüyor. Kime ve neye güveneceğiz? Mesela Taberi, Maturidi, Gazali, Eb-u Hanife bu konuda ne demiş, kimse bir şey söylemedi.

    Mehmet Azimli ve ihsan Eliaçık Öztürk hocaya tam destek verdi. Hele ihsan Eliaçık hızını alamayarak vahyin hem manasının hem lafzının peygambere ait olduğu söyledi. Ebubekir Sifil ve Alparslan Kuytul doğal olarak ateşin muhalefet ettiler. Sifil’in konuşmasında telefonunu açıp Öztürk’ün montajlanmış iki dakikalık konuşmasını izleyicilerine dinlettikten sonra “bunlar küfür değil de nedir arkadaşlar?” demesi hiç şık değildi.

    Cündioğlu hariç hepsi tek ağızdan şunu söylüyordu: Bunlar islam Tarihi’nde yıllarca tartışılan malum şeyler. Ama buna rağmen hiçbiri bu tartışmaya ait bir metin ortaya koyamadı. Sözgelimi mihne meselesinde, kader meselesinde veya sıfatlar meselesinde yüzlerce metin görebiliyoruz ama bunun hakkında Öztürk’ün gösterdiği ‘mini’ ibare dışında bir şey göremiyoruz. Acaba çok metin var da biz mi bilmiyoruz?

    Eb-u Hanife, Taberi, Gazali, Kadı Abdulcebbar, Nazzam, Cahız, Zemahşeri, Cürcani bu konuda ne düşünmüş çok merak ediyorum. Keşke diyorum ileri seviyede bir Arapça bilseydim de bunları inceleyip tarama imkanım olsaydı! Bilebildiğim kadarıyla konuyla alakalı müstakil yazılmış iki eser var: Biri Abdülkerim Suruş’un “Nebevi Rüyaların Ravisi Hz. Muhammed”, diğeri Hamdi Tayfur’un “Vahyin Tarihsel Mahiyeti.” ilginçtir, ikisi de ilahiyatçı değil.

    Mustafa Öztürk’ü mezkûr yoruma iten saike gelince bu husus çok tartışmalı bence. Çünkü her şeyden münezzeh ezeli ve ebedi bir tanrı son sözündeki bütün kadrajını bir lavuk müşrik için mi sarf edecek dediğinizde bunun bir ileri aşaması her şeyden münezzeh ezeli ve ebedi bir tanrı bütün işini gücünü bırakacak, kainat içinde bir nokta bile yer kaplamayan insanın basit hareketleriyle meşgul olacak, onun için peygamberler gönderecek, sonsuz evreni yaratacak?

    Birinci soruyu mâkul bulup onun üzerinden yerleşik teolojiye muhalif çıkarımlar yapmaya çalışan uyanık bir zekanın ikinci soruyu görmemesi veya ıskalaması düşünülebilir mi? Halbuki bir açıdan ikinci soru birincisi sorudan daha önemli ve hayati bir soru. Onun için bir durum tespiti olarak daima diyorum tarihselci teolojinin bir adım ötesi deizm, iki adım ötesi ateizmdir.
    Edit : ek.
    0 ...
  31. immenuel kant

    1.
  32. immanuel Kantın tanrı anlayışı konusunda tamamen
    birbirine zıt fikirler ileri sürenler olmuştur.
    1-Kant’ı teist yapanlar var.
    2-Kant’ı deist yapanlar var
    3-Kant’ı panteist yapanlar var.
    4-Hatta Kant’ı atheist yapanlar bile var.
    Peki Kant bu tanrı anlayışlarından hangisine daha yakın idi.
    immanuel Kant bir yazısında
    …. Bir insan düşünelim
    Bu insan dünyanın en zengin insanı olsun.
    Dünya da en güçlü otoriteye sahip olsun.
    insanların içinde en yüksek zekaya sahip olsun.
    istediği arzu ettiği mümkün olan her şeyi yapabilsin.
    Yine de bu insan mutlu olamayacak
    Daima içinde bir ihtiyaç eksik kalacaktır.
    O da kendini yaratan varlığa şükretme ihtiyacı olacaktır.
    Kendini yaratan varlığa şükretme ihtiyacı
    Her insanın içinde doğuştan (fıtratında) vardır.
    Doğuştan her insanda var olan
    Kendisini yaratan varlığa şükretme ihtiyacı giderilmedikçe
    hiç bir insan mutlu olamayacaktır.
    …………
    Sizce bu satırları yazan Kant atheist olabilir mi.?

    immanuel Kant Hıristiyanlığın tanrısı sömürünün tanrısına dönüştüğü için daima Hıristiyanlığın tanrısına mesafeli durmuştur. Hatta Hıristiyanlığın tanrısını devamlı eleştirmiş ve Hıristiyanlığın tanrısına inanmayı reddetmiştir. Kant’ın bu yönünü bakanlar Kant’ı atheist olarak yorumluyorlar.
    immnuel Kant her insanda doğuştan kendini yaratan sonsuz güç ve kudret sahibi bir varlığa inanma ve şükretme ihtiyacı var olduğunu ve bu ihtiyaç giderilmedikçe hiç bir insanın mutlu olamayacağını, söylediği için kimileri de bu görüşüne dayanarak Kant'ı teist olarak yorumluyorlar.

    Rene Descartes içinde yaşadığımız tüm evrenin yasaları deney de gözlem yaparak çıkan sonucu matematiksel bir dil ile açıklayabiliriz. Sonunda da tümevarımı kullanarak evreni matematiksel bir dil ile anlayabiliriz demişti. immanuel Kant ise bir adım daha ileri gitti doğanın içerisinde ahlak yasalarının da var olması gerektiğini, hatta doğanın içinde var olan bu ahlak yasalarının da matematik ile ifade edilebileceği fikrini ileri sürmüştü. Bu yeni bilime (ileri sürdüğü tezine) temeli matematiğe dayanan analitik ilahiyat bilimi adını verdi. Temeli matematik bilimine dayanan yeni bir ilahiyat bilimi kurmaya çalıştı. Kuracağı yeni ilahiyat biliminde evrensel ahlak ve evrensel hukuk yasalarını salt matematik bilimi ile açıklamaya çalıştı.

    Şöyle diyordu Kant, uzayda üzerinde canlıların yaşadığı bir gezegen düşünelim ve bu gezegende yaşayan canlılar bizden daha ileri bir uygarlık seviyesine ulaşmış olsun. Bu gezegende yaşayanlar evrensel ahlak ve evrensel hukuk yargılarını tamamen matematik bilimi ile anlatmayı başarmış olsunlar. Bu gezegende uluslar arası bir mahkeme olacak her sorunu temeli matematiğe dayanan ahlak ve hukuk yasaları ile bu mahkeme çözecek. Bu gezegende savaş olmayacağı için bu gezegen bir barış gezegenine dönüşecektir. immanuel Kant’ın bu fikirleri Birleşmiş Milletler topluluğunun ve uluslar arası hukukun ve uluslar arası mahkemelerin ortaya çıkışını hazırlamıştır.

    immanuel Kant’ın ahlak yasalarını vahye dayanan dinden koparıp, tek kişi ile konuşan (peygamber adı verilen tek kuluna torpil geçen) tanrı yerine yaratmış olduğu tüm insanlara eşit davranan ve tüm insanlara vijdan yoluyla seslenen yeni bir tanrı anlayışı ileri sürüyordu. Teizmin tanrısı narsist bir tanrı idi. Sadece peygamber gönderdiği toplumları seviyordu. Peygamber göndermedikleri insanların mallarını ve canlarını peygamber gönderdiklerine yağmalamayı onları köle edip köle pazarında satmayı helal kılıyordu. Teizmin tanrısına inanan insanlar da narsist ve sadist idiler. Ahlak ve hukuk kuralları yalnız kendi içlerinde geçerli idi. Kendilerinden olmayan herkesin canını malını yağmalamak bunlar için serbest idi. immanuel Kant ortaya attığı bu yeni tanrı anlayışı ile hem narsist tanrının varlığına hem de dünyayı kendilerine savaş ganimeti olarak veren narsist ve sadist toplumun tanrı anlayışına son verdi. Kant'ın bu yeni tanrısı yeryüzünde yaşayan tüm insanlara eşit davranan merhametli adil bir tanrı idi. Hiç kimseye ya da hiç bir topluma torpil geçmiyordu. Yarattığı her insana vijdan yoluyla sesleniyordu. Tüm insanların bir araya gelerek ortak akıl ve ortak vijdan ile yeni ahlaki ve hukuki yasaları ortaya koymaları ve bunu da matematiksel bir dil ile yapmaları gerektiğini ileri sürüyordu. Analitik ilahiyat bilimi adını verdiği bu yeni ahlak ve hukuk yasaları tamamen salt matematik bilimi temelleri üzerine kurulu olması fikrine inandığı için Kant'ın bu yönüne bakanlar da Kant’ı deist olarak yorumluyor.

    Emmanuel Kant’a göre biz insanlar doğanın bir ürünü olarak ortaya çıkıyor ve sonunda tekrar içinden çıktığımız doğaya geri dönüyoruz. Kant’ın bu yönüne bakanlar da onu panteist olarak yorumluyorlar.

    Bazıları da Kant’ın yeni bir tanrı anlayışı icat ettiğini ileri sürüyor. Onlara göre Kant'ın yeni icat ettiği tanrı anlayışı teizmi de, deizmi de, panteizmi de, hatta ateizmi de aşan yeni bir tanrı anlayışı olarak yorumluyorlar. Var olan bütün tanrı anlayışlarını aştığı için buna TRANSANDANTAL (bütün tanrı anlayışlarını kapsayan içine alan ve onları da kavram olarak aşan) yeni bir tanrı anlayışı olarak kabul ediyorlar. Bu yeni tanrı anlayışını tarif etmek için yeni bir kavram ortaya atıyorlar. Bu görüşü savunanlar da Kant'ın bu yeni tanrı anlayışının transandantal (bütün tanrı anlayışlarını aşan yenilikçi bir tanrı anlayışını olduğu) şeklinde yeni bir yorum dile getiriyorlar.

    immanuel Kant’ın tanrı anlayışı konusunda ben herhangi bir fikir beyan etmiyorum. Ortaya çıkacak sentezi (yorumu) okuyucuya bırakıyorum. Sizce immanuel Kant’ın tanrı anlayışı ne olabilir. ?

    Acaba immanuel Kant’ın tanrı anlayışı bunlardan hangisi. Teist mi, deist mi, panteist mi, atheist mi.? Yoksa bazılarının dile getirdiği bütün bu tanrı anlayışlarını aşan transandandalist mi.?
    0 ...
  33. corona günlükleri

    2.
  34. Ekranlarda her gün arz-ı endam eden bazı hocalara bakıyorum tek sermayeleri ve geçim kaynakları din sanki. Asıl şaşırtıcı olan büyük bir kitlenin bu durumu artık kanıksaması, normal karşılaması. Böyle bir ortamda deist ve ateistler değil, ancak açıkgöz dindarlar ekmek yer. Hangi peygamber tebliğ ettiği din karşılığında insanlardan para aldı, hangisi mal mülk içinde yüzdü? Bizim hocaların hangisinin evi sade, mütevazi ve üstelik sobalı?

    iki saatlik bir dini program karşılığında milyarlarca para almak nasıl bir şey, bir türlü anlayamıyorum. Üstelik anlattıkları şeylerin hemen hepsi kıssalardan ibaret. Dinin özüne ilişkin dişe dokunur hiçbir şey yok. Hz. Ali Basra’ya geldiğinde yaptığı ilk iş kıssacı vaizleri mescitten kovmak oluyor. Bugün bir yönetici böyle bir şey yapmaya kalkışırsa ilk kendisi toplumdan kovulur. Belki de uydurulmuş denen dinin bütün sermayesi bu kıssalar.

    Menkıbeler, kerametler, fevkalade haller uçuşuyor havada. Evliya tezkireleri adım başı kerametlerle dolu. Su üzerinde yürümeler, kuş gibi havada uçmalar, gece rüyalara girmeler, kalplerden geçenleri okumalar… Adam bast-ı zaman ve tayy-ı mekan yaparak evleniyor, çoluk çocuk sahibi oluyor ama aradan henüz bir gün bile geçmemiş. Daima düşünmüşüm, bu kadar keramet gösterenler neden bunları en fazla gösterilmesi gereken yerde ve zamanda göstermezler? Mesela içimizde o kadar keramet sahibi evliya var hepsi birlik olup bu korona hastalığının ülkeden defi için tesirli bir keramet gösterseler olmaz mı?

    Bazen masum ve minnacık bir soru koca bir külliyatın devrilmesi için yeterli. Mesele arz-talep meselesi. insanlar çoğunlukla gerçekleri değil, duymak istediklerini duyarlar. Sadece gerçeklere dilbeste olanların müşterisi her devirde bir elin parmakları kadar nadir. Aynı şekilde sadece gerçeklere dilbeste olanların da sayısı bir elin parmakları kadar nadir. Tarih nedense hiç değişmiyor, bin yıllardır tekerrür ediyor. Gazali’nin ibn-i Sina karşısındaki üstünlüğünün gerçek sebebi hakim diasporanın Gazali’nin arkasında olması değil mi?

    Her ramazan aynı edebiyat, aynı konular, aynı sorular, aynı hocalar, aynı hava, aynı programlar. Önceden çekimi yapılmış bir filmin her yıl ramazan ayında gösterime girmesi gibi. “Hocam şikayet ediyorsun, eleştiriyorsun iyi güzel de kendin bunların yerine ne koyuyorsun?” diyorlar bana. Keşke şikayet etmenin, surat asmanın, eleştirmenin hakkını verebilseydik! Yani gerçek manada “La” diyebilseydik. Şikayet etmek, surat asmak, “La” demek o kadar kolay mı? Bilhassa hurafelere karşı.

    Günümüzde hangi hoca, hangi ilahiyatçı imam Azam Eb-u Hanife kadar dürüst ve cesur olabiliyor. Bırakın onun gibi olmayı hangisi onun onda biri kadar olabiliyor. “illallah” diyebilmek için önce sahih bir “La” çekmek gerekiyor. Toplum “La” diyeni önce taşlar, toprağın altına koyar, belli bir müddet sonra koyduğu yerden kaldırıp heykelini diker, adına mezhep kurar, imam yapar. Eb-u Hanife’nin başına gelenler tam da bu değil mi?

    Tabii ki bu her “La” diyenin başına konan bir talih değil, sadece bazılarının. insan her şeyin geçmişte düşünüldüğünü zannediyor ama derince düşününce birçok şeyin aslında düşünülmediğini, sadece düşünülmüş gibi yapıldığını görüyor. Adam yirmi ciltlik tefsir yazmış eline alıp sıktığında bir sayfalık aydınlık bile damlamıyor içinden.
    0 ...
  35. mustafa öztürk ve patinaj

    1.
  36. Mustafa Öztürk’ün, “ Kur’an’da
    “bir Tanrı, Velid B. Mugire ile iniyor Velid ile çıkıyor. Yani yatıp kalkıp bu insanları konu ediniyor. Bahsetsene kainattan doğadan alemden national georifigya’nın konularından vs..” diye söylemde bulunduğu patinaj.
    Buradaki manüplasyonu öncelikle belirtmek lazım. Kuran’ın ele aldığı bu kişilerle alakalı ayetlerin çok sınırlı sayıda olması. 1000’de 1’i dahi geçmiyor. Açıkça tipik polemikçi bir yaklaşım kendini belli ediyor. Elbet her zamanki gibi gürültücü istisnaların üzerinden yürütüyor tartışmayı. Bana doğrusu bu iyi niyetli gözükmüyor. Hani Kuranla yüzeysel veya kesitlerle ilgilenmiş biri dese bu sözleri sadece cahilce derdim. Velid hakkında sonradan Müslüman olan oğlu Halid’in dahi “Kuran hep babamla uğraşmış” diye hırçınca tepki verdiği hiç duyulmamış. Bilakis Halid, babasını cehenneme atacağını söylediği Kuran’ın geniş coğrafyalara yayılmasında en etkili isimlerden oluyor.
    Peki Allah neden kimi lider ve simge isimlere sert çıkışlar yapıyor. Sadece Muhalif düşüncelerden mi yoksa çoğu zaman merhamete gelmeyen zalimlikleri kimi zaman doğruları bile bile manipüle ederek halk kitlelerini nefrete, kine sevkeden aldatmalarından mı?
    işte Velid b. Mugire örneği tam böyle bir vaka. Hem de ilginç bir şekilde Mustafa hocanın merkeze aldığı vahyin keyfiyeti hakkında bir olayın tam merkezinde bir örnektir bu vaka.

    Peygamber Efendimiz (sav), Mekke'de risalet vazifesini üstlenip tebliğe başladığı ilk zamanlarda halk şaşkındı. Güzel ahlâkına ve doğru sözlülüğüne hep şahit oldukları birinden, Yaratıcının mesajları diye daha önce duymadıkları etkileyici sözler karşısında ne yapacaklarını bilemediler.

    Mekke’de özellikle bazı gençler başta olmak üzere bir kısım insan, Hz. Muhammed’in anlattıklarından etkilenip Müslüman olmuştu ama halkın büyük çoğunluğu kendince temkinli olup; akıllı, bilgili, donanımlı, gördüğü insanların düşünce ve hükümlerine başvurdular.

    Halkın danıştığı aydınlardan biri de meşhur Halid bin Velid’in babası Velid bin Muğire idi. Halk, o ne derse kabulümüzdür dedi. Çünkü o aklı, dirayeti, güzel konuşması, üstün şiir zevki, geniş ailesi, mal varlığı ve zenginliğiyle Mekkeliler içerisinde temayüz etmiş, adeta sözünün üstüne söz söylenemeyen bir otorite idi.

    Peygamber Efendimiz(sav), kendisine gelip felsefik diyalektiklerle nasihatler eden kibirli muhatabına Kur’an’dan sadece bir kaç ayet okudu. Kûdsi sözlerin emsalsizliğini en iyi anlayabilecek vasıflara sahip Velid, ayetlerin ne bir sihir, ne bir cinnet ne de bir yalan ürünü olmadığını anlayıp kalbi yumuşadı. Derin düşüncelerle Hz. Peygamber’in yanından ayrıldı.

    Velid’in görüşme sonrasında tavır değişikliğini fark eden Ebu Cehil , Muhammed’in (asm) onu da etkilediğini söylediği avanesine:
    “Vallahi, Velid dininden dönecek olursa, muhakkak bütün Kureyşliler de dinlerinden döner.” Dedi.
    Velid, duyduklarının ne sihir, ne yalan ne de bir büyülenmenin ürünü olmadığını belirtmesine karşın Ebu Cehil, onu ikna etmek için birçok yol denedi.

    ilmiyle Arapların gururu olan bir bilgenin nasıl olur da bir ümmi karşısında çaresiz kaldığından tutun, kavmi arasında şerefini lekeleyecek söylentilerin yayılabileceğini imâsıyla üstü kapalı tehditlerde bulunmasına kadar yaptıklarıyla Velid’i ikilemde bıraktı.

    Ebû Cehil: "O’nun hakkında bir şey söylemedikçe, kavmin senden hoşnut olmayacaktır, mutlaka bir şey söylemelisin!" ısrarında bulundu.

    Velid ibn-i Muğîre, uzun düşünceler sonrasında üstünlük kibri ve statüsünün sarsılma kaygısı doğruları söylemesine mâni oldu.

    Merakla kendisini bekleyen halkın karşısında çıktığında ona:

    " Muhammed’in güttüğü dava ve sözler neyin nesidir “ diye sordular.

    Velid de hırçın bir dille: " Bu (Kur'ân), olsa olsa sihirbazlardan öğrenilip nakledilen bir sihirdir ve bu, insan sözünden başka bir şey değildir." şeklinde mırıldandı.

    Böylelikle Velid bin Muğire kendisini zarara uğratacağını düşündüğü doğruyu söyleyemedi. Bu kişisel kaygısından dolayı ağzının içine bakan kavminin Hz. Muhammed(sav) hakkındaki müspet algıyı yıkarak onları hâkikatten mahrum eyledi. Ve Müslümanlar için çileli ızdırapla uzun bir sürecin önünü açtı.

    Bunun üzerine Allah:

    “Zira o, düşündü taşındı, ölçtü biçti. Canı çıkasıca, ne biçim ölçtü biçti!. Sonra, canı çıkasıca tekrar (ölçtü biçti); nasıl ölçtü biçtiyse!. Sonra baktı. Sonra kaşlarını çattı, suratını astı. En sonunda, kibirini yenemeyip sırt çevirdi. ”Bu (Kur'an) dedi, olsa olsa (sihirbazlardan öğrenilip) nakledilen bir sihirdir.” Bu, insan sözünden başka bir şey değil.” (Müddesir 18-25)

    Evet, insanların içindekileri çok iyi bilen Yaradan, verdiği bu örnekle nimet verdiği bu tip insanları uyarıyor.

    Ama gelin görün ki, sahip oldukları üstün özelliklerden dolayı insanların kendilerine olan teveccühlerini; kişisel hesaplarının altında kalarak sûistimal eden, doğruları yanlış, yanlışları doğru gösteren aldatıcılar her dönem çıktı.

    Kalabalıklar onların fikirlerini fikir edindi, düşüncelerini kendi düşüncesi yaptı, onlar reddettiği için reddetti, onlar eleştirdi diye sevmedi, insanlar hakkında “iyidir veya kötüdür” tanımlamalarını onların hükümlerine göre yaptılar. Böylece nice toplumlar/kişiler yanlışlara saptı ve birçok zulme sebep oldular.

    Bu insanların sebep oldukları vebal dünyada, dün de bugün de yaşanan nice kavga ve problemin kaynağı olarak karşımıza hep çıktı, bunun ahirette ise karşılığı ne olacak onu en iyi Allah bilir ama Velid Bin Muğire için inen ayetlerin devamında söylenenler, doğruları saklayanlar için gerçekten endişe verici :

    “Onu sürükleyip Sekar’a (cehenneme) atacağım.” (Müddesir 26)
    0 ...
  37. uzun bir hayatın kısa özeti

    1.
  38. Ömrünü dincilik, islamcılık sevdasına kaptırmış ruhlar için tarihselci bakış adına büyük bir ruhsal boşluk doğuran özet.
    Büyük davaların adamı olan bu ruhlar, mütevazı bir düşüncenin öznesi olmaktan nasıl huzur bulsunlar?
    Adanmışlık ve misyon duygusunun dinlendirici ve güdüleyici etkisini,
    Hangi felsefe, hangi bilimsel veri sağlayabilir?
    Büyük davalar, büyük hedefler peşinde koşmak ile geçmiş ömürler,
    Zihinlerini bu davanın hikayesine, büyüsüne, coşkusuna bağımlı kılmış olabilirler.
    Sıradan ,eğitimli birine makul ve güzel gelen tarihselci bakış,
    islamcı geçmişi olan bir birey için yıkıcı bir hesaplaşmanın arenasına dönüşebilir.
    Tarihselci bakışa gelen tepkilerin çoğu, düşünsel olarak sorunlu olmasından çok.
    Duygusal ve psikolojik olarak baş edilemez olmasından kaynaklanıyor olabilir.
    Tüm benliğini, varlığını, bilincini kuran, islam, din paradigması ile kurmuş ruhların,
    Tüm ruhsal birikimlerini, psikolojik servetlerini, duygusal dünyalarını ;
    Bir anda ve hiçbir şey yokmuş gibi terk etmelerini beklemek, makul olabilir mi?
    Kutsal metinleri tarihsel okumak, denizde kaybolmuş bir geminin pusulasını kaybetmesi gibidir.
    Elimizdeki pusulanın Mekke denizindeki ruhları doğruya ilettiğini düşünmek.
    Kendi kayıp olduğumuz denizde, yönümüzü gösterecek doğruları yeniden üretmeyi gerektirecektir.
    Bu durumun yaratacağı kaybolmuşluk hissinin , yalnızlığını, korkusunu yaşamaya mecbur kalmak demektir.
    Büyük davaların, hedeflerin aslında ; çölde susuz kalmış zihinlerin serabı olduğunu fark etmek demektir.
    Bilim ve felsefe ile bezenmiş zihinler; büyük ve çözülmemiş bir evrende olduğumuzu anlayacaktır.
    Bir çocuk kadar hakkında az bilgimiz olan evrende, bir çocuk ruhu ile yaşayarak belki huzuru bulabiliriz.
    Büyük davaların hipnozuna, coşkusuna bağımlı olmuş ruhlarımızı,
    Mutedil bir öznenin, meraklı, heyecanlı, acemi öğrenme duygusuna alıştırmak iyi bir yol olabilir.
    Büyük davaların peşinde koşmaya alışmış , yorgun ruhlarımızı,
    Küçük ama değerli bilgiler ve emeklerin , basit ve mütevazı dinginliğine kavuşturmak gerekiyor gibi.
    Kapasitesinden fazla misyon yüklenmiş ruhların, kaygılı, endişeli ve yetersiz bir benlik yaratma riskini görmemiz gerekiyor.
    Yunan Delfi tapınağının girişinde, uzun bir hayatın kısa bir özetini yazmışlar.
    “Kendini tanı”

    Edit: ek.
    0 ...
  39. gerçek islam bu değil

    224.
  40. Bu söylem bir eziklik mi, bir savunma mı, bir ütopya mı, bir safsata mı, bir teselli mi?
    Ateistler bu sözle alay ederken bazıları da başka türlü anlıyorlar. Ne demek istiyoruz peki bu sözü söylerken?
    Sizin dediğiniz, sunduğunuz, eleştirdiğiniz, yaşadığınız islam mı gerçek peki? Siz mi söyleyeceksiniz bize neyin gerçek olduğunu?
    0 ...
  41. inanç değişkenleri

    1.
  42. Çoğu insan beyninin donanımsal yapısını bilmediğimiz gibi,
    bizim milletin çoğu, islam dinine değil, Anadolu dinine inanıyor olmaları hususunda göstermiş oldukları aksiyonel değişkenlerdir.
    0 ...
  43. covid 19 değişkenleri

    1.
  44. Her virüs mutasyonu tadacaktır diyerek katıldığım ve desteklediğim değişken.
    0 ...
  45. © 2025 uludağ sözlük