4857 sayılı iş kanunun 81. madddesine göre 50 ve üzeri işçi çalıştıran sanayiden sayılan iş yerleri için bulundurulması zorunlu teknik elemandır. işi, işyerindeki riskleri sürekli takip ederek iş kazalarını önlemektir.
iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili mevzuat daha öncesinde iş kanuna ilştirilmişti ve tabiri caizse orada besleme gibi duruyordu. nitekim bu önemli konu 30.06.2012 tarihinde 6331 sayılı kanunun yürürlüğe girmesiyle artık layıkını buldu. 4857 sayılı kanunda 50 ve üzeri sanayiden sayılan işler tanımı 6331 sayılı kanunla artık tarih oldu.
6331 sayılı kanunun yürürlük başlıklı 38. maddesine göre mevcut durum şudur:
Yürürlük
MADDE 38:
Bu Kanunun;
a) 6, 7 ve 8 inci maddeleri;
1) Kamu kurumları ile 50' den az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için yayımı tarihinden itibaren iki yıl sonra, (yani 30.06.2014)
2) 50' den az çalışanı olan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için yayımı tarihinden itibaren bir yıl sonra, (yani 30.06.2013)
3) Diğer işyerleri için yayımı tarihinden itibaren altı ay sonra, (yani 01.01.2013 - diğerden kasıt: 50 ve üzeri işçi çalıştıran az tehlikeli sınıfta yer alan işyerleridir.)
b) 9, 31, 33, 34, 35, 36 ve 38 inci maddeleri ile geçici 4, geçici 5, geçici 6, geçici 7 ve geçici 8 inci maddeleri yayımı tarihinde,
c) Diğer maddeleri yayımı tarihinden itibaren altı ay sonra,
yürürlüğe girer.
Artık 1 işçisi olan işyerleri de dahil tüm işyerlerinin iş güvenliği uzmanı bulundurma zorunluluğu olacak.
bu cazip meslek için, teknik elaman olunması gerekmekte. Kimler olabilir? sorusunun cevabı şudur:
1. teknik eğitim Fakültesi mezunları
2. Mühendislik Fakültesi mezunları
3. Kimyacılar ve Fizikçiler
4. iş sağlığı ve güvenliği meslek yüksek okulu mezunları
Burada dikkat ederseniz 2 yıllık bir MYO mezunu olursanız bir anlamda 4 yıllık mezunu bir kişiye denk oluyorsunuz. Durum değerlendirildiğinde iş sağlığı ve güvenliği meslek yüksek okulu mezunlarının çok şanslı olduğunu görebiliyoruz.
6331 sayılı kanunun yönetmelikleri henüz çıkmadı. Mevcut yönetmelikler için 27.11.2010 tarihli resmi gazete incelenebilir. Yönetmeliğin tam adı: iŞ GÜVENLiĞi UZMANLARININ GÖREV, YETKi, SORUMLULUK VE EĞiTiMLERi HAKKINDA YÖNETMELiK
her türlü mevzuat bilgisine mevzuat. gov.tr ye, iş sağlığı ve güvenliği hakkında her türlü detay için http://www.isggm.gov tr ye müracaat edilebilir ya da ALO 170' i arayabilirsiniz.
rapor, kanundaki tanımı işe geçici iş göremezlik belgesidir. rapor ücreti ise, geçici iş göremezlik belgesine sahip kişinin çalışmadığı günlerine dair ücrettir. bu ücretler SGK tarafından hak sahiplerine daha öncesinden PTT aracılığıyla ödenirken 09.07.2012 tarihinden itibaren artık ziraat bankasının herhangi bir şubesinden online ödeme olarak ödenmektedir.
Rapor parası alabilmek için raporun alındığı tarihten geriye doğru 1 yıl için en az 90 gün SSK primi yatırılmış olmalıdır.
SGK rapor ödemesini raporun 3. gününden itibaren ödemeye başlar. ilk iki günlük raporun ücretinin işveren tarafından ödeyeceğine dair de bir kanun maddesi yoktur. 1 veya 2 gün rapor alanlara iki defa geçmiş olsun demek gerekir. 10 günlük rapor almış bir kişinin ise 2günlük rapor ücretinin üzerine soğuk su içmesi gerekmektedir. Ya da soğuk değil de ılık içilsin ki rapor parası verilmiyor çünkü.
Rapor ödemelerinde bir istisna vardır ki o istisna da iş kazası olması durumudur. iş kazası sebebiyle alınan raporlar için SGK her günü öder. Ayrıca iş kazası geçirmiş bir kişinin sağlık aktivasyonunun yapılması için 30 gün ssk primi yatırma şartı aranmaz. ayrıca iş kazası raporlarında geriye doğru 90 günün olup olmadığına da bakılmaz.
Rapor ücreti rapor alınan tarihten önceki 3aylık prime göre hesaplanır. Geriye doğru 3aylık primin ortalaması alınır, tedavi ayakta olunmuşsa bu miktarın 3te 2si tedavi yatarak olmuşsa yarısı ödenir. evet, farkedildiği üzere hastanede yatarsan daha az rapor ücreti alıyorsun. Çünkü hastanede yattığında oda parası, yemek parası v.s. da raporu alandan tahsil ediliyor.
Rapor için çalışan hiç bir işlem yapmaz. Çalışan aldığı raporu işverene vermekle mükelleftir. işveren raporun bitiş tarihinden itibaren 5 iş günü içinde SGK' ya internet üzerinden bildirimini yapar. Aynı şekilde hastanede SGK' ya bildirimi internet üzerinden yapar. bu bildirimler karşılaştırılarak ödemeler, genelde rapor bitim tarihini takip eden 1 ay sonra herhangi bir ziraat bankası aracılığıyla ödenir.
rapor alınca dikkat edilmesi gerekenler:
1. Rapor ortapediden alınmışsa, raporun sebebi kesik v.s. ise rapor paramı 1ay sonra alacağım diye hiç boşuna beklememek gerekir. Raporun alınma sebebi iş kazası değilse bağlı olunan SGK' ya sahsen gidilerek durumun iş kazasından kaynaklanmadığına dair taahhütname imzalanması gereklidir.
2. Raporda teşhis yoksa rapor ücreti alınmaz.
3. geriye dönük son 1 yıl içinde 90 gün SSK primi yoksa hiç boşuna ziraat bankasına kadar yorulmaya gerek yoktur.
4. Rapor ücretim 15 gün sonra yatacak diye beklenmesi beyhudedir. Rapor bitim tarihinden itibaren en erken 1ay sonra ödeme yapılır.
5. Raporun alındığı hastane rapor bildirimini bağlı olunan SGK' ya değil de kendine yakın herhangi bir SGK ya yaparsa o rapor ücreti yılan hikayesine dönecek demektir. Rapor alan kişi takip edecem derken 2. defa raporluk olabilir. Bu nedenle rapor alınan hastaneye hangi SGK ya bağlı olunduğunun bildirilmesi gereklidir. Eğer hangi SGK ya bağlı olunduğu bilinmiyorsa işyeri muhasebecisine sorulabilir.
6. 20 günü aşan raporlar mutlaka heyet onaylı olmalıdır. (10gün sonunda 10 gün kontrolle uzasa bile)
7. Doktor kontrollü rapor vermişse ve kontrol muayenesi olunacak tarihte ben iyileştim diyerek doktora tekrar gidilmezse o rapor ücreti ödenmez. Kontrol verilmiş raporların işbaşı tarihi verilerek kapatılması şarttır.
8. doğum öncesi raporlarda doğumun 32. haftasında 37. haftasına kadar çalışma kararı alınmışsa bunun bir zahmet kuruma bildirilmesi gerekir. Doğum öncesi raporlar da 32. haftada 37. haftaya kadar çalışılabilir raporu işveren tarafından SGK ya elden bildirilmemişse kişi doğum öncesi rapor ücretini alamaz.
diğer notlar:
1. doğum öncesi raporlar doğumdan önce 8 doğumdan sonra 8 olmak üzere 16 haftadır. Eğer çift gebelik varsa doğum öncesi rapora 2 hafta daha eklenir. Eğer kişi isterse 32. haftada 33,34,35,36,37. haftaya kadar çalışabilir raporunu kuruma ulaştırdıktan sonra bu çalışarak geçirdiği süreleri doğumdan sonraki raporuna ekletebilir. bu çalışabilirlik en fazla 37. haftaya kadar olabilir. Bir bayan hamileliğinin 38. ve 39. haftasında çalışamaz.
Eğer erken doğum olmuşsa erken olan doğum süresi doğumdan sonraki rapor süresine eklenir.
8. işyeri hekimi en fazla 2 gün rapor verebilir.
9. bir doktor en fazla 10 gün rapor verelebilir.
Özellikle 2011 yılı başından beri gelişen olayların türk halkı tarafından yorumlanması esnasında dikkat çekilmek istenen durumdur.
Türkiye' nin önde gelen dört büyük futbol takımından biri olan takımın başkanı şike iddaları ile yargılanıyor. Bizim halkımız adı lekenen futbol takımına taraftarları tarafından verilmiş emekleri, o takımı oralara getirmiş futbolcuların bir anda beyhude sayılan emekleri yerine, kalkıp hapisteki başkanına ağıtlar yakıyor, başkanın maskeleri takılıyor, hepimiz başkanız havaları filan... kime hizmet ettiğinizi taraftarlık uğruna görmezden gelemezsiniz. biri kalk gidelim takım elden gidiyor diye sizi çağırdığında ağzınızdan çıkan takımın adı olmalı, başkanın adından size ne? Bir ihtimal bile olsa adına şike karışan bir mevzu böylesine bembeyaz olamaz. O futbol takımının başkanının muhtemel suçları sizin vicdanınızın ve onurunuzun alacağı yaradan daha önemli olamaz.
Yurdum insanı bunu alışkanlık haline getiriyor.
Türkiye' de bir zamanlar genel kurmay başkanı iken milyonlarca insanın geçimini, refağını, ülkenin menfaatini düşünmeden darbeye kalkışan bir organeral tutuklanınca yine doğru yanlış olgusu sırf partizanlık uğruna ezilip geçiliyor. kimler koyun sormak lazım. bir şeyin arkasında dururken neye hizmet ediyor, işin aslı nedir v.s. bir tarafa vicdanınıza bir sorun. kişileri bir kenara bırakmalı, küçük beyinlerdir kişilerle uğraşanlar. Ucundan kıyısından bile olsa, bilinçsiz bir partizanın düşünmeden söylediği bir kaç cümle içinde bile geçse darbeye onay vermek vatan hainliğidir!
çok edit: şırnak' ta hırsızlık yaparken, suç üstü öldürülenkişilerin birden bire kahraman ilan edilmesini unuttum. elbette hazin, düşündürücü bir olaydı ancak hırsızlık ne zaman bu kadr meşrulaştı, ne ara oldu bunlar? o ölenler de kahraman değildi sayın partizanlar!
Biliyorum, sevmeyeceksin beni. Telefonlarıma cevap vermeyeceksin. Cevap versen bile öyle yorgun, öyle isteksiz çıkacak ki sesin, bir küfür gibi. Sevmeyeceksin beni biliyorum, sevgimden tanıdın beni. O yanık, o hasta bakışımdan, uçuruma atlar gibi sevdalanışımdan. Sevmek deyince hemen ardından ölüm dememden. Anladın ve kardeşini bir kabustan uyandırır gibi çırılçıplak gerçeğe uyandırdın beni. Uyandırdın ve kaçtın. Çünkü sen de benim gibiydin. Sen de benim gibi, seni sevmeyeni severdin hep. Sana acı vereni, seni aramayanı, telefonlarına çıkmayanı. Çıkınca, bir küfür gibi konuşanı severdin. Sen de benim gibi, seni incitip, üzeni severdin. Bakışından hissettim bunu, kokundan, dokunuşundan. Beni sevmeyecektin biliyorum ama öyle susamıştım ki kendim gibi birini sevmeye, öyle muhtaçtım ki kendim gibi birini özlemeye, öyle muhtaçtım ki… Seni tanır tanımaz çözüldüm. Sana da olmuştur: Öylesine susamışsındır ki sevilmeye, kendin gibi birini bulunca, kendini tutamaz, her şeyi, belki de söylenmeyecek her şeyi o an garip bir telaşla o an söylersin. Hatta söylerken anlarsın battığını, giderek çıkmaza girdiğini ama yine de engelleyemezsin kendini. Sanki bilerek kendi mutluluğunu kendi ellerinle bozmak istersin, kendinden gizli bir öç alır gibi, sanki hiç mutlu olmak istemiyormuş gibi, sanki sevilmek istemiyormuş gibi.. Bir tür gurur muydu bu? Bir gün nasıl olsa ve hiç olmadık bir anda alınıp koparılmadan, kendi ellerimizle onu yok etmek, bizim gibilerin mutluluğuna tahammül edemeyen bu hayata, bu hayatın zorba, burjuva kurallarına bir tür başkaldırış mıydı yoksa?
Bir şizofren çocuk tanımıştım. Tam karşımda duruyordu. Gencecik yakışıklı bir çocuktu. Şizofren olduğunu biliyordu, biliyordu iyileşemeyeceğini. ikide bir, önce kollarını uzatıp,sonra avuçlarını açıyor “Mutluluk avuçlarımdaydı, yakalamıştım ama kaçtı…” diyordu. Derken, avuçlarını boşluğa kapatıyordu. Hiç unutmuyorum, bu hareketi defalarca yapmıştı. Tekrar, tekrar, tekrar...
Yıllar önce tanıdığım o şizofren çocuk gibi, tam mutluluğu yakalaşmışken kaybetmiş gibisin.
Ve ne acı ki, hep bizi sevmeyecek olanları seveceğiz ikimiz de. Ne acı ki, hep bizi üzüp, incitenlere bağlanacağız. Bizden bir çift güzel söz esirgeyenleri özleyeceğiz. Öylesine amansız seveceğiz onları. Biliyorum, bu yüzden böylesin. Anıların hatıraların dağılmış her yere, sen ayrı yerlere savrulmuşsun. Bu yüzden düzenden, adı düzen olan her şeyden nefret ediyorsun.
Sen de benim gibi,
“ Toparlayıp da ne yapacağım, sonunda birileri gelip, herşeyi, biriktirdiğim, düzenlediğim, üzerine titrediğim her şeyi daha önce de olduğu gibi, hiç beklemediğim bir anda savurup, bozup gitmeyecek mi?” diye düşünüyorsun. Biliyorum, sen, benim için, hiçbir zaman ulaşamayacağım o insanın hayalisin. Ailemdeki insanlar gibisin, çok romantik, çok duygusal , çok yaralı...
Yine aradım seni, yoksun. Bulsam bile, küfür eder gibi konuşacaksın biliyorum.Sıkılacaksın benden, kapatmak, konuşmamak için bahaneler uyduracaksın beni dinlerken ve ben yine anlatmamam gereken şeylerden bahsedeceğim sana .Sen ise, benden sıkılacaksın. Oysa, bir kere çözüldüm sana, bir kere senin gibi olduğumu hissettirdim. Oysa baştan beri biliyordum, sen, seni sevmeyenleri seversin, tıpkı benim gibi. Ama öyle özledim ki kendim gibi birini sevmeyi...
Yine aradım seni yoksun… Beni de birileri arıyor.Ben de senin gibi hiç cevap vermiyorum. Kayıtsızlığınla beni yok ediyorsun, geriye sen kalıyorsun. Oysa, o sıralarda, birileri de seni yok ediyor. Aslında, bu oyunda, herkes birbirini yok ediyor. Ben, birilerini ,o birileri, başkalarını, sen beni, seni bir başkası… Hem çok iyi biliyorum. Beni sevsen de hiç kapanmayacak yaram, hiç kapanmayacak … Avuçların hep boşluğa kapanacak. Tıpkı o şizofren çocuk gibi...
son zamanlarda medyada sıkça gördüğümüz, ufak ufak bebelerin 4 işlemi saniyelik sürelerde yapabilmelerini sağlayan bir ARiTMETiK sistemdir. mentalaritmetik.com adresindeki tanım şöyledir:
Abaküs Mental Aritmetik Menar tarafından geliştirilmiş, Menar merkez ve şubeleri tarafından uygulanan, çocuklarda hızlı bir zihinsel gelişim sağlayan ve onlara sıradışı aritmetik beceriler kazandıran özgün programın adıdır.
Her insanın psikolojik yapısı, yetiştirilme şekilleri, insani değerleri, kendi doğruları, yaşam tarzı v.b. gibi nev_i şahsa münhasır konular değerlendirildiğinde toplum içi düzeni sağlamak, ancak bilinçli hoşgörü ile mümkün olabilecektir. Dolayısıyla her bireyin bunun farkında olarak sorumluluk hissetmesi gereklidir.
Bilinçli hoşgörü, günlük yaşantı içinde tolerans sınırlarının yükseltilmesidir.
Herhangi bir konu ile ilgili, tüm detaylar bilinmeden yorum yapmamak, aynı konuda kendi tavrımızı önceden tahmin ederek, yapılanlarla ilgili aynı fikirde değilsek sivri yorumlar yapmaktan itina ile kaçınıp, yapıcı eleştirilerde bulunmak,
Geçmişte yaşananları bugünün şartlarında değil geçmişin şartlarında değerlendirmek,
En az iki kişinin menfaati çakıştığında bencilliği bir kenara bırakıp, durumun kimin daha fazla menfaatine olacağını düşünerek, kendi menfaatinden vazgeçebilmek,
Hata, bilinçli olarak, ikinci defa tekrar ediliyorsa suçtur. Eğer hayati bir önem taşımıyorsa ufak tefek yaşanmışlıkları ve hataları görmezden gelmek,
Birden fazla kişinin herhangi bir sebeple bir arada bulunmasını gerektiren durumlarda, olumsuz duygu ve davranışların diğer kişileri de anında etkileyeceğinin bilincinde olmak ve dikkatli davranmak,
Kimseyi küçümsemeden, yaşadıklarına ve tecrübelerine kıymet vererek, değişmesini ummayarak ya da dayatmayarak olduğu gibi kabul etmek, bilinçli hoşgörü demektir.
mevzuatta 4817 sayılı kanunla hüküm altına alınmıştır.
Yabancıların çalışma izinleri sürecinde 2 temel aşama vardır:
1.Yabancının Ön başvurusu: Yabancının bizzat kendisi çalışma izni için müracaat edemez. Yabancıyı çalıştıracak olan işverenin online başvuru yapması zorunludur. Yabancı kişi, alacağı izin belgesi ile sadece müracaatı yapan işverende çalışabilir. Örneğin A firmasında çalışmak üzere aldığı izinle B firmasında kesinlikle çalışamaz. Ön başvuruda belge olarak sadece çalışacağı işverenle arasında düzenlemiş olduğu iş sözleşmesin ibrazı yeterlidir. Yabancının ön başvurusunda ikamet şartı vardır. Yabancının Türkiye' de kanunen 6 aylık oturma izni varsa bu ön başvuruyu yurt içinden bakanlığa şahsen, kargo ya da posta yoluyla yapabilir. 6 aylık kanuni ikametgahı yoksa vatandaşı olduğu ülkesindeki türk konsolosluğuna başvuru yapması gerekir. bu başvuruya isninaden yabancıyı çalıştıracak işveren için süreç başlar.
2.Yabancıyı çalıştıracak işverenin online başvurusu:
bu başvuru, 2010 tarihinden önce kağıt ortamında yapılabiliyorken 2010' dan sonra online yapılması zorunludur. işverenin, yabancının ön başvurusundan sonra müracaat için süresi başlar. Önbaşvuru yurt içinden yapılmışsa 6iş günü, yurtdışından yapılmışsa 10 iş günü süre vardır. işveren bu süre içinde yabancıların çalışma izinleri daire başkanlığının internet sitesine giriş yaparak, bizzat kendisinin e-devlet şifresi ile online sisteme kayıt olmalıdır. Eğer kendi e-devlet şifresiyle işlem yapılmasını istemiyorsa işlemi yapacak herhangi bir türk kişiye notherden vekalet vermek zorundadır.
Online sisteme önce kayıt olunur. Kayıttan sonra işveren ve yabancıya ait bir dizi form doldurur ve bu formun çıktısı alınır.
Çalışma izinleri için istenilen belgeler vardır. Bu belgeler online sisteme pdf formatlı olarak yüklenmek zorundadır. Sitemden alınan çıktıya, sisteme yüklenen belgelerin asılları da eklenerek süresi içinde bakanlığa ulaştırılması gerekir. Ön başvurunun nerden yapıldığına bakılarak 6 iş günü veya 10 iş günlük bu süreç 1 gün dahi gecikirse izin için red kararı verilir ve kişilerin tüm süreci baştan başlatmaları gerekir. Süreç 30 iş günü içinde sonuçlandırılır. Süreç sonuçlandırılırken her aşama işveren yetkilisinin belirttiği e-mail adresine bildirilir.
Çalışma izni almak öyle her babayiğidin harcı değildir.
Türk bir kişinin yapabileceği bir meslek için yabancıya izin verilmez.
Bir yabancı için 5 türk çalıştırma zorunluluğu vardır(ev hizmetleri hariç)
Yabancıya verilecek ücretler, en aşağı asgari ücretin bir buçuk katıdır.
Yeterli sermayesi olmayan işverenlerin başvuruları kabul edilmez.
Şu meşhur üç maymunu bilmeyenimiz yoktur. Görmezler, duymazlar ve konuşmazlar; önce kendilerine, sonra hayata kayıtsızdırlar. Oysa benliğimiz ve hayat kayıtsız kalamayacağımız kadar içimizdedir.
Gördüğünü görmezden, duyduğunu duymazdan gelmek ve konu ne olursa olsun konuşmamal; çölün ortasında tek amacı yaşamak olan ve dünyada sadece hacmi kadar yer kaplayan, bir kaktüs olmaya benzer. insan beşeri bir varlıktır. Yapabildikleri içinde en yetenekli olduğu beşerleri ise görmek, duymak ve konuşmaktır.
Bazen bilerek ve gönülden isteyerek bu duyularımıza kayıtsız kalabiliriz; tamamen iç dünyamıza kapanabilir ve yalnızlığımızda ruhumuzu dinleyebiliriz; ve zaman zaman bunu yapmakta fayda vardır.
Her görülen her duyulan, konuşulmaz bazen. Bir başak düşünün, altın sarısı rengi davet, duruşu hayranlık uyandırır. Ekmeğin özü olmasına rağmen soframıza ekmek niyetine koymayız. Ekmek olana kadar bir macera içindedir başak tanesi, tıpkı insanlar gibi.
Madem görmemeye duymamaya ve konuşmamaya özel bir istek göstermeden kayıtsız kalamıyoruz bir diğer önemli konu her görülenin her duyulanın bir süzgeçten geçirilmeden konuşulmaması gerektiğidir. Uzağa gitmeye gerek yok, Türkçemizin zengin geçmişi, bunlar üzerine söylenmiş binlerce atasözü ve deyim ihtiva eder.
insanların işi gücü görmek, duymak ve konuşmaktır. Duyduklarımızı ve konuştuklarımızı doğru süzgeçlerden geçirip gördüklerimize yeni ufuklar açmak, duyduklarımıza çok seslilik getirmek ve konuştuklarımıza kulağa hoş gelen sedalar ekleyip dosdoğru olmasını sağlamaya çalışmakla, maymunlardan ve dahi bütün hayvanattan ayrılmış oluruz.
beyaz güvercinin ağzındaki zeytin dalı, BARIŞ ın simgesidir. Efsaneye göre, Hz. Nuh, tufan durulunca karaya bir beyaz güvercin gönderir. Beyaz güvercin, bir süre sonra ağzında zeytin dalı ile geri döner ve inanışa göre bu durum, Allah' ın kullarıyla barışmasına delalettir. Bu olaydan sonra Beyaz güvercin in ağzında tatıdığı zeytin dalı barışın simgesi olmuştur. Barışmak isteyen beyaz güvercin gönderir, barışı kabul eden beyaz güvencine zeytin dalıyla cevap verir.
--spoiler--
SENE 2003 TOPKAPI SARAYININ SURLARINDA OTURUYORUM. ingilizce kursuna da gidiyorum aynı zamanda, bir ay mı ne oluyor başlayalı. BURUŞUK çinli BiR TEYZE GELDi YAMACIMA OTURDU. ELiNDE BiR ALET var. hani ne olduğunu çok merak ettiğimden değil de sırf türk gören masum çinli bu teyzeyle ingilizce konuşayım da ingilizcem gelişsin(!) diye kadına laf atmayı aklıma koydum. Hello dan başlamak lazım tabii. ardından bir sormak lazım do yo speak engilish? plan hazır. geldi teyzeyle haşır neşir olmaya. Tam dönüyorum hello, do you speak engilish? sorcam, cesaret edemiyorum, geri önüme dönüyorum. tam sorcam hello..... teyzeyle göz göze geliyorum aptal aptal gülümsüyorum. tam tekrar cesaretimi topluyorum hel diyorum kalıyorum. en sonunda amaaannn dedim bu teyze beni bi daha nerde görecek? sor. döndüm teyzeye kendimden çok eminim diyaloğun gidişhatını da kafamda planlamışım grammer tamam telafuz 10 numara sordum teyzeye bir solukta: do you speak engilish?
çinli teyze kafasını hayır şeklinde salladı ve yanımdan uzaklaştı.
--spoiler--
karaman' a 45 km uzaklıkta bulunan ve Atatürk' ün atayurdu olduğu kanıtlanmış kasabadır. Durum şöyle açıklanır, Osmanlı'nın ilk kuruluş yıllarında, iç anadoluda, iktidara sahip olan Karamanoğlu beğliği' nin ilerleyen zamanlarda Osmanlı' ya zarar verebilme endişesi dolayısıyla, Karamanoğlu Beyliği nüfusu, Batı Trakya' ya yayılmak süretiyle dağıtılmıştır. Atatürk' ün dedeleri de bu sebeple Selanik' e yerleşmişlerdir. Taşkale de Atatürk' ün dedesinin evi olduğu idda edilen bir ev, halen bulunmaktadır.
Manazan mağarası bu kasabanın sınırları içerisindedir. Bir çok medeniyete ev sahipliği yapması dolayısıyla tarihi bir yerleşim yeridir. Halkı hayvancılık ve halıcılık ile geçimini sağlamaktadır.
Karaman' ın Taşkale kasabası' ında bulunan eski bizansların sığınmak için kullandıkları mağaradır. Köpük taş denilen kayaların odacıklar şeklinde kazınması suretiyle oluşturulmuştur. ayrı ayrı odalar bir büyük salona açılır. her odanın önünde bir çukur bulunur, bu çukurlara kişilerin cenazelerini defnettikleri söylenir. Manazan mağarasında bulunan ve bugüne kadar bozulmadan kalabilmiş bir kadın cesedi şu an karaman müzesi' nde segilenmektedir.
(bkz: hiçbir şey boşuna değildir)
çevresinde olup bitenleri algılamaya yeni başlayan bir kız çocuğunun, en kıymetli aışkanlıklarından biridir. basit gibi görülse de aslında çok şey öğretir:
zevklerinizin gelişmesine katkı sağlar. keyifle biriktirdiğiniz peçetelerdeki renkler, şekiller beğenilmek üzere hazırlanmış zevk ürünü kağıtlardır işlevinden daha çok. öyle ki bazılarını kullanmaya kıymazsınız ki bunlar koleksiyonun en güzide parçalarıdır.
koleksiyon yapmak kişisel gelişime olumlu ve ciddi etkileri olan bir alışkanlıktır. kültür bilincine katkı sağlar. bu anlamda kişisel olan ilk kültür-sanat etkinliğidir.
peçete koleksiyonu bahsi geçen kız çocuğunun en kıymetli eşyalarından biridir. ilkdefa şahsına münhasır birşeye sahiptir ve bunu geliştirme esnasında koleysiyonunu arkadaşlarınınkiyle karşılaştırırken, arkadaşlarıyla değiş tokuş yaparken, insan ilişkileri açısından beceri kazanır ve benliğini geliştirir.
koleksiyon artık sıkıcı olmaya başlamışsa, her seferinde üşenmeden teker teker bakmak, artık eskisi gibi keyif vermez. bu koleksiyona son vermenin zamanının geldiğini gösterir. kimi, kendisine sağladığı faydaların farkındadır ve çocukları için saklar. kimi yeni başlamış başka bir kız çocuğuna hediye ederek o kız çocuğunu, o an, "dünyanın en mutlu kız çocuğu" yapar. dağınık bir koleksiyoncu olan diğeriyse, annesinin peçeteleri teker teker kullanmasıyla, koleysiyonunun katledilmesine tanık olur. hepsini toplayıp "üf sıkıldım" diyerek çöpe atanlar da mevcuttur elbette.
velhasıl keyifli bir maceradır peçete koleksiyonculuğu; tıpkı davetiye, poşet, pul, taş v. b. koleksiyonları gibi...
tatlı bir anıdır peçete koleksiyonculuğu; bir davete gitmişsindir ya da davet senin evindedir, daha önce farketmediğin bir şeyi peçeteyi tabağın kenarında gördüğünde ya da sen tabağın kenarına koyarken farkedersin, içini bir sevinç kaplamıştır, sanki peçete koleksiyonun hala duruyormuş gibi o peçeteyi de, koleksiyona katmak istersin. sonra "bunun yeşili vardı ben de" der, gülümsersin, farkedilirsen, anlarsın ki orda bulunan neredeyse herkes, meğerse potansiyel bir koleysiyoncuymuş.
leblerimle emrine âmâdedir cânım benim,
alda bir bûseyle öldür haydi cânânım benim.
lâl olur birden dilim bilmem neden görsem seni,
görmesem kalmaz karârım dinmez efgânım benim.
hasta gönlüm çok zamandır iftirâkından harâb,
olmadım bir lahza rahat geçti devrânım benim.
mübtelâyım bir ümitsiz gizli derdin zehrine,
bu sebepten her geçen gün düştü dermânım benim.
yok teselliden nasîbim vermeyin zahmet bana,
etmeyin bunca eziyet az mı hicrânım benim.
kantutar sen her bakışta kastedersen cânıma,
yâremi sar melhem ol da akmasın kânım benim.
arif emre her ne etse râzıdır fermânına,
sahibimsin hem efendim hemde sultânım benim.
arif emre her ne etse râzıdır fermânına,
sahibimsin hem efendim hemde sultânım benim.
arif emre her ne etse râzıdır fermânına,
sahibimsin hem efendim hemde sultânım benim.