şarkı söylüyor. kimdir? bilmiyorum. bildiğim tek şey delale diye harika bir şarkı söylediği ve kıt kürtçemle 3 sene aramanın sonunda nette bulduğum harika şarkı.
video biraz arabesk ama idare edin.
delalê lê bese menalê
te ez kuştim bi bejn û balê
ax dilber xwaş û xezalê
nikarim bête nikarim
nikarim bête nikarim
te nebînim tar û marim
delalê lê tu keça ciwan
tu him xwaş û him jî dilovan
ez qurbana bir û çavan
nikarim bêyte nikarim
nikarim bête nikarim
te nebînim tar û marim
ez şewutim bi hesreta te
dikim carê werime bate
ez şewutim bi hesreta te
nikarim bêyte nikarim
nikarim bêyte nikarim
te nebînim tar û marim
türkçesini bulursam yazarım ya da bilen biri yapsın.
"bu ülkenin başbakanı "kadına yönelik şiddet abartılıyor" dedi, biz kadınlar alanlarda her gün 5 kadını öldüren sisteminizle hesaplaşacağız diye haykırdık.
bu ülkenin öğretim görevlisi "kadınlar dekolte giyiyor, tacize tecavüze davetiye çıkarıyor" dedi, biz kadınlar dekoltemden sana ne, sorun erkek egemen düzeninizde diyerek mini eteklerimizle çıktık sokağa!
bu ülkenin yargısı, 26 kişinin tecavüzüne uğrayan 13 yaşındaki bir çocuk için "rızası vardır" dedi, biz kadınlar öfke ile birleştirdik seslerimizi erkek adalet değil, gerçek adalet için...
kadın düşmanı konuşmaların bir yenisi, son olarak beyaz tv ekranlarında ahmet çakar'dan dile geldi. "kadın istemezse, erkek kolay kolay tecavüz edemez" diyebilen ahmet çakar, bir kadın hakkında "siyahi - çirkin kız" diyerek kadınları aşağılamaya devam etti canlı yayında.
başta ahmet çakar olmak üzere, söz konusu programda bulunan, bu cinsiyetçi konuşmaların yayınlanmasına izin veren kanal yöneticileri, bu kadın düşmanı sözlerin sorumlusudurlar. ahmet çakar nezdinde vücud bulan bu korkunç zihniyet açıkça tecavüze teşvik etmektedir.
biz kadınlar bu kez de, ahmet çakar' a mor kart göstermek için sokağa çıkıyoruz. 2 aralık cuma günü saat 13:00 'da taksim tramvay meydanı'nda buluşalım!"
hatırlanması, öğrenilmesi ve öğretilmesi gerekendir.
suskun değil
umutsuz değil
evler değil,
artık dünyamız
tarih kadar büyük acımız
kavgalarda artık bizde varız!
sossuz değil, köleliğimiz artık açıldı gözlerimiz
elde pankart sokaklardayız
kavgalarda artık biz de varız
haydi özgürlüğe, sokağa haydi
kavgaya...
haydi kurtuluşa
el ele özgür günlere
bilinçli kadın olmak güzel
korkmadan yaşama sarılan
tarlalardan, fabrikalara
özgürlüğü için hep savaşan
sossuz değil, köleliğimiz artık açıldı gözlerimiz
elde pankart sokaklardayız
kavgalarda artık biz de varız
haydi özgürlüğe, sokağa haydi
kavgaya
haydi kurtuluşa
el ele özgür günlere
yanımda öyle sessiz, güzel, dingin, duru uyuyorlarken bir kaç gündür kafamda evirip çevirdiğim, sonunda yazmaya bir yerden başlamaya karar verdiğimdir.
--spoiler--
bütün insanları dostun bil, kardeşin bil kızım
sevincin ürünüdür insan, nefretin değil
zulmün önünde dimdik tut onurunu
sevginin önünde eğil kızım
--spoiler--
ataol behramoğlu yazmış. babamın bana öğüdü idi ben de kızıma ve oğluma söylüyorum.
ben babamı dinledim, acıdım, incindim, ağladım, yalnız kaldım, mutlu oldum, gülümedim, kahkahalarla güldüm...hayat işte her duyguyu tattım bazılarını aynı anda bünyemde barındırıp, arıza verdirdim kendime, içtim,sarhoş oldum, kustum içimdekileri, bağırdım, çağırdım, slogan attım...
"ben" oldum. ama hayatımda hiç bir zaman şimdiki kadar korkmadım. 2 tane bazen şeytana dönüşen saf canlıdan iyi bir insa yaratmaya çalışmak korkutuyor beni. ya zalim olurlarsa diyorum bazen, ya zalimden yana olurlarsa,
--spoiler--
hor baktık mı karıncaya
kırdık mı kanadını serçenin
vurduk mu karacanın yavrusunu
ya nasıl kıyarız insana
--spoiler--
ya hasan hüseyin'in bu dediklerini anlamaz ve yapmazlarsa...
ilk defa korkuyorum ve geçmiyor bir türlü. 3 yıl önce başladı. sizinle konuşamayan bir canlıyı daha doğrusu nesneyi içgüdüleriniz ile el yordamı ile anlamaya çalışmak, kendinizi onlara katmak, beslemek, sarılmak, öpmeye kıyamamak... sonra hareket etmeye başlamaları ile artan düşüp, çarpma korkularınız(ki yeterince yaşadık çünkü bir de oyuncaklarla birbirlerine vuruyorlar)
ateşli geceler, sabah kadar beklemeler. bazen deliksiz uykular...değişmeyen şey içimdeki korku.
başkalarına emanet etmek zorunda kaldığınızda bilirsiniz ki o da kendini katacak çocuklarınıza...ikilem ama aynı baki korku...
ne zamana kadar korkacağım böyle bilmiyorum. dönüp bakıyorum, öpüyorum ve diyorum ki:
ömrüm boyunca içimde bu korkuyla yaşamama değerler. deniz ve ulaş'a
sabah saatlerinde hangi kanalı açarsanız açın karşınıza çıkan insanlardır. bunu ye, şunu ye,"börek mi?sakın haa" hayatımıza saldırıyorlar kardeşim. bugün gülben ergen'in programındaki hanım kızımız, beyaz ekmek yemeyin tam tahıllı yiyin deyip durdu. ama merak ediyorum uzayda mı yaşıyor bunlar? ekmek 75 kuruş ve insanlar ekmek odaklı besleniyor. bazen 3 ekmek alayım da yemek az bugünün bile hesabını yapıyor bu ülkenin %80'i ama %20'nin gelir düzeyine hitap eden programlar resmen hayatımıza saldırıyor. tanesi 2 liralık ekmek nasıl alsın insanlar diye düşünen yok. çocuğunuza şunu yedirin bundan uzak durun diyorlar. biyolog ve anne olarak çocuklarımı cips denen saçmalıktan sadece 3 yıl uzak tutabildim. dışarı çıkınca ya da televizyon izleyince haribolar, jelibonlar(plastik içeriyorlar evet), cipsler(kanserojenler evet), size ait olmuyor artık çocuğunuz. taleplerine direnmenin de sınırı var.
önceden daha usturuplu ve daha geneldi sebze sağlıklı, tüketin falan derlerdi. şimdi kişilerin sağlıkları ile ilgili hçbir şey bilmeden aldıkları amerikan ya da avrupalı eğitimlerini burnumuza sokuyorlar. dün kipa'ya uğradık, organik makarna diye bir ürün vardı. fiyatı mı? 7,5 lira.
evet organik çok sağlıklı ama uzun ve sağlıklı yaşamak da zengin işi, yoksulsan kafana göre takıl kardeşim, zaten senin az ya da çok yaşaman kimsenin umurunda değil.
vizelerin yapıldığı bu dönemde iyice yükselen duygudur. ama emin olun zor olan hayatın kendisidir. kapı kapı dolaşıp iş aramak, uyanamayıp işe gitmeme lüksünün olmaması, ikinci öğretim saatlerinde çalışıp yine de geçinebilecek kadar para kazanmak, çocuklanıp onlara bakmak, hayat olarak özetlenebilecek bu şeylerin hepsi bir masanın başına oturup, tarihin görmüş görebileceği en zor derse çalışmaktan daha zordur.
ha bir de hatırlatma, kendinizi de paralasanız, öyle ya da böyle, "baba ben yüksek lisans da yapacağım.", "anne çok doktora yapasım geldi." deseniz de eninde sonunda bitecek okul ve hayat başlayacak.
slovakya'da bir devlet hastanesinde zorla kısırlaştırılan 20 yaşındaki çingene kadını, verdiği onur mücadelesini kazandı. avrupa insan hakları mahkemesi slovakya'yı çingene kadınına 43000 £ değerinde tazminat ödemeye mahkum etti. daha önce bazı başka avrupa ülkelerinde de karşılaşılan zorla kısırlaştırma uygulamaları tüm dünya çingeneleri tarafından lanetleniyor.
1980 doğumlu olan v. c. isimli çingene kadını sağlık bakanlığı'nın kontrolünde olan doğu slovakya'daki bir devlet hastanesinde kısırlaştırıldı. avrupa insan hakları mahkemesi zorla kısırlaştırma uygulamasına tabi tutulan çingene kadınının davasında avrupa insan hakları sözleşmesi'nin temel maddelerinin ihlal edildiği gerekçesiyle slovak devletini 43000 £ tazminat ödemeye mahkum etti. sözkonusu olay avrupa insan hakları mahkemesi'nin zorla kısırlaştırma uygulamaları ile ilgili ilk kararı olması nedeniyle örnek niteliği taşıyor.
dünya çingenelerinin ve insanlığın nefretini kazanan zorla kısırlaştırma uygulamaları 21. yy'da dahi etkisini koruyan ırkçı düşüncelerin yaygınlığını ortaya koyuyor. nazi döneminden beri nüfus politikaları, zorla kısırlaştırma ve kitlesel kıyım yoluyla çingeneleri soykırıma tabi tutmayı amaçlayan ırkçılar günümüzde de hiç umulmadık yerlerde ortaya çıkabiliyorlar.
işte bugün o gündür, hemen dışarı çıkılıp güneş ve oksijen depolanmalı. çocuklar parka götürülmeli, açık çay bahçesinde çay içilmeli. evi temizleyip, sobayı kurmak için de son gün ayrıca. kış sırıtıyor şimdi "donacaksınız ibneler."
online anket doldurarak para kazanabildiğiniz amerikan şirketidir. 2000 market puan karşılığında 100 dolarlık çek almış bulunuyorum. bozdurup harcadım bile.
giderek güçlenen önermedir. rahata alışmış ve demokrasiyi sindirmiş halklarına kemer ve delik dediklerinde dünyayı başlarına yıkıyorlar. el pueblo unido jamas sera vencido= örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez.
halk dediğin böyle olur, polyannacılık oynamaz, hakkını arar ve alır. ona şükür, buna şükür sonu yok ki bunun.
bayram dolayısıyla müslümanlar tarafından sevap kazanmak adına yapılan toplu katliamda öldürülen hayvanların içler acısı durumudur.. her bayram hissettiğim şey mi? kahretsin artık bu işi sadaka falan dağıtarak çözsünler, kan akıtma ilkelliği ne zaman son bulacak. gerçekten içim acıyor.
ya bu devirde hala tanrının onlardan kurban istediğini sanan milyonlar var, gerçekten ironik.
"düşün uzay çağında bir ayağımız
ham çarık, kıl çorapta olsa da biri
düşün olasılık, atom fiziği.." ve hayvan katliamı...
13 yaşında 26 kişinin tecavüzüne uğradı. açılan dava 8 yıl sürdü. mahkeme sanıklarla kendi rızasıyla birlikte oldu dedi, yargıtay da bu kararı onadı
güncelleme:02 kasım 2011 17:00
ancak hiç bilinmeyen bir gerçek bugün ortaya çıktı. zanlılarla kendi rızasıyla birlikte olduğu söylenen n.ç, devlet korumasına alındıktan sonra defalarca ameliyat olmuştu. çünkü oturmakta dahi güçlük çekiyordu.
hürriyet gazetesi'nden anıl demir şişli belediyesi başkan yardımcısı ve sosyal hizmetler uzmanı kahraman eroğlu'na telefonla ulaşarak n.ç. hakkında hiç bilinmeyen bir gerçeği gün yüzüne çıkardı. habere göre, eroğlu, çoğu babası ve dedesi yaşındaki 26 kişinin tecavüzüne uğrayan n.çnin kendi rızasıyla ilişkiye girdiği yönündeki mahkeme kararının yargıtay tarafından da onanmasına büyük tepki gösterdi ve korkunç gerçeği açıkladı. eroğlu, olayın yaşandığı tarihte çocuğu korumaya aldıklarını ve uğradığı tecavüzler nedeniyle n.çnin dörtten fazla ameliyat olduğunu ilk kez söyledi.
tüm türkiyenin kanını donduran tecavüz olayının ardından açılan davada mahkeme n.çnin erkeklerle kendi rızasıyla birlikte olduğuna karar vermiş, yargıtay da bu kararı onamıştı. mahkemelerin bu kararları kamuoyunda büyük tepki yaratırken olayın yaşanmasının ardından n.çyi koruma altına alan dönemin i̇stanbul i̇l sosyal hizmetler müdürü kahraman eroğlu hurriyet.com.trye konuştu.
kahraman eroğlu şunları söyledi: ben o dönemde i̇stanbul i̇l sosyal hizmetler müdürüyken uğramış olduğu vahşet neticesinde o dönemki bakan hasan gemici ve sonrasında güldal akşit tarafından çocuğa sahip çıkmamız istendi. i̇stanbulda kaldığı sürece çocuğu sahip çıktık.
konuşurken adeta sesi titreyen eroğlu sözlerini şöyle sürdürdü: uğradığı tecavüzler neticesinde bize ilk geldiği zaman oturmakta güçlük çekiyordu. dörtten fazla ameliyat oldu. geceleri uyuyamıyordu. büyük bir travma yaşıyordu. tabi bu yaşadığı travmayı kolay kolay atlatamaz. hem psikolojik hem de fiziksel olarak yardım aldı, tedavi gördü.
tekrar okula kayıt yaptırdık. adını değiştirerek okula gidip geldi. i̇yi bir eğitim aldı. ortaokulu başarıyla bitirdi. çok güzel şiir yazıyordu. öyküler yazıyordu. eminim ileride bunları kitaplaştıracak.
daha sonra yaşı dolunca yurttan ayrıldı. i̇şe girdi, kendisine ev tuttu, iyi bir hayata başladı.
kendisiyle görüşmeye devam ediyoruz. arada bir beni arar. bana baba diye hitap eder. en son iki ay önce bana uğramıştı.
yargıtayın kararına.çok üzüldüm 13 yaşındaki bir çocuğa kendi rızası ile birlikte oldun demek anlaşılacak bir karar değil.
daha korunması gereken bir yaşta böyle insanlık dışı bir olaya maruz kalmasını, kendi rızası ile nitelemek skandaldır.
adalet bakanlığı ve aile bakanlığının bu duruma tepki göstermesi sahip çıkması iyi bir gelişme. 13 yaşındaki n.çye yapılan haksızlığa bakan fatma şahinin tepki göstermesine sevindim.
benzer durumların önlenebilmesi için çocukları koruma yasalarının tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor. aile çocuğu koruyacak durumda değilse ailenin güçlendirilmesi gerekiyor. korumuyorsa aile hakkında dava açılıp çocuğun alınması sağlanabilir.
bu karardan sonra n.ç eminin çok üzülmüştür yine bir utanç yaşamıştır.
adalet bakani: "böyle bi̇r kararin çikmasi söz konusu olmaz"
adalet bakanı sadullah ergin de, yeni türk ceza yasasının 2005 yılında yürürlüğe girdiğini, yargıtay'ın 13 yaşındaki n.ç hakkında aldığı kararın ise 2002 yılında işlenen bir fiil olduğunu belirterek, 2005 yılında sonra yürürlüğe giren türk ceza yasası'nda böyle bir kararın çıkmasının söz konusu olmayacağını söyledi.
bakan ergin, resmi temaslar için bulunduğu bakü'de yargıtay'ın 13 yaşındaki n.ç ile ilgili kararı hakkında değerlendirmelerde bulundu.
yargıtay'ın 13 yaşındaki n.ç ile ilgili dava hakkında aldığı karar konusunda bir soru üzerine ergin, konunun çok speküle edilen bir durum olduğunu, sürecin devam ettiğini ifade ederek, yargıtay o kararı verdi ama hala bir takım süreçler söz konusu dedi.
olayın önceki ceza kanunu döneminde işlenen bir fiil olduğunun altını çizen ergin, 2005 yılında ceza yasamız değişmiştir malumunuz. eski ceza yasasını hükümleri ile yapıldı bu yargılama, yeni yasalarımız bu fiilleri daha şiddetli cezalandırıyor. diye konuştu.
sürecin devam ettiği için somut olarak olaya girmek istemediğini ifade eden ergin, olayın içindeki teknik boyutları bilmeden yapılan yorumların, yargı mercilerini rencide ettiğini ve yıprattığını sözlerine ekledi.
2005'den önce olan türk ceza yasalarında, şimdi kabul edilemeyecek hükümlerin olduğunu kaydeden ergin, bu durumların geçmişte kaldığını, 2005 yılında yeni mantalite ile hazırlanmış olan türk ceza yasasının yürürlükte olduğunu belirterek şunları kaydetti:
bu çıkan mahkumiyet de eski ceza kanunu hükümlerine bakılarak verilmiş bir mahkumiyettir. dolayısıyla bundan sonra böyle bir kararın çıkması söz konusu olmayacaktır ama bu fiil 2002 yılında işlenen bir fiil ve 2003-2004 yılında yapılan yargılamaların devamı şu anda süre geliyor. o açıdan bu mahkumiyete bakarak mevzuatımızı yargılamak doğru olmaz, çünkü bu kanunlar değişti türkiye'de 2005'ten itibaren."
çocuk. izin almadan bir şey yapmaya kalksa " sen daha çocuksun otur oturduğun yere" azarı yapılabilecek yaşta çocuk ve kadın. şanssız bir çocuk. ama "kendi rızası" ile yapabildiklerine inanamazsınız. nasıl bir "insan" bir çocuğa böyle davranabilir ve daha kötüsü yargılama sonucunda ortaya çıkan komedinin gösterdiği gibi başka çocuklar nasıl korunacak.
ikiz çocukları olan bir anne olarak tüylerim ürperiyor. siz rahat mısınız?
mardin'de 28 kişiyle kendi isteğiyle birlikte olduğunu öne süren şuursuz mahkemelerin de tecavüz etmeye kalkıştığı N.Ç davası ile ilgili videonun sloganıdır. izleyin, paylaşın, bi'şeyler yapın.
ikinci evliliğini yaptığı eşi tarafından sürekli şiddet gören, boşanma aşamasında 3 kez savcılığa giderek koruma talebinde bulunan müzeyyen yanık, öldürüldükten 3 ay sonra hatırlandı. eve gelip koruma talebi için geldik diyen polisler, müzeyyen üç ay önce kocası tarafından öldürüldü yanıtı aldı.
şeker fabrikasının paketleme bölümünde çalışan müzeyyen yanık (41), 2006da ilk eşinin hayatını kaybetmesinin ardından, ekim 2010da kan davası nedeniyle 3 kişiyi pompalı tüfekle öldürerek 8 yıl cezaevinde kalan harun baş (42) ile evlendi.
evlendikten sonra eşinden sürekli şiddet gören müzeyyen yanık, martta memleketi kastamonuya kaçtı. kastamonu abana adliyesine boşanma dilekçesi veren yanık, bu arada bozkurt adliyesine giderek koruma talep etti ve eşinden şikayetçi oldu.
bir hafta sonra istanbula dönen ve 21 martta bakırköy cumhuriyet savcılığında eşi hakkında ikinci kez suç duyurusunda bulunan müzeyyen yanık, 12 temmuzda boşandı. ancak eski eşin tehditlerinin devam etmesi üzerine müzeyyen yanık, 22 temmuzda bakırköy cumhuriyet savcılığına üçüncü kez başvurdu. bu başvuruya da yanıt gelmedi ve yanık, 29 temmuzda, eşi tarafından kafasına sıkılan 4 kurşunla hayatını kaybetti.
polis üç ay sonra geldi!
hürriyet'in haberine göre, cinayetle ilgili gözaltına alınan eski eş harun baş, çıkarıldığı nöbetçi mahkemece tutuklandı. müzeyyen yanıkın ölümünden yaklaşık 3 ay sonra sivil polisler yanıkın kardeşi döne yorulmazın esenlerdeki evine gitti. koruma talebinde bulunan müzeyyen yanık ile görüşmek isteyen polisler, talihsiz kadının kocası tarafından üç ay önce öldürüldüğünü duyunca evden ayrıldı. polisler geldiğinde şehir dışında olan kardeşi döne yorulmaz, polisler ablamı sormuşlar. komşular neden aradınız? diye sorunca da koruma talep etmişti, o yüzden geldik demişler. ablam öldükten üç ay sonra akılları başına geldi. ablam kaç defa koruma talebinde bulundu, önemsemediler. öldü, toprağa verdik, şimdi geliyorlar. devlet korumuyor dedi. harun baş, ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yargılanacak.
silah zoruyla evlenmişti!
döne yorulmaz, ablası müzeyyen yanık: ablam, başta bize evlendiğini söylemedi. biz karşı çıkıp kızdığımızda, silah zoruyla imza attım, yoksa beni öldürecekti dedi. ölümü göz göre göre geldi. ablamın çektiklerini hâlâ çeken, korkudan, baskıdan savcılığa dahi gidemeyen kadınlar var. daha sert tedbirler alınması gerekir.
hâkim polisi suçlu bulmuştu
naile ekincinin boşanma davası açtığı eşi salih ekinci, hakkında eve yaklaşmama kararı olmasına rağmen 23 temmuzda eşinin ankara cebecideki evine girmeye çalıştı. komşu polis memuru, cebeci karakolunda görevli meslektaşlarını aradı. gelen polisler, otomobili bulduk, şahsı bulamadık diye zabıt tutup gitti. ertesi gece eve pencereden giren salih ekinci, iki çocuğunun önünde eşini öldürüp intihar etti. cinayetten önce koruma kararı çıkartan hâkim mustafa ateş, görevlerini yapmadılar diyerek polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. hürriyet bu olayı 15 ekimde, polis de suç işledi başlığıyla manşet yapmıştı.
"kktc'de askerliğini yaparken, terhisine 2 hafta kala "disko olarak adlandırılan disiplin koğuşunda uğradığı işkence sonucu yaşamını yitiren er uğur kantar'ın ailesinin yaşadığı eve 20 kişilik bir grup tarafından saldırı düzenlendi. ellerinde sopalarla aile fertlerini döven şüpheliler kaçtı. şikayet üzerine gözaltına alınan bir kişi, alınan ifadesinin ardından serbest bırakıldı.
askerlik yaptığı kktcdeki birlikte bir arkadaşıyla tartıştığı gerekçesiyle disko olarak adlandırılan disiplin koğuşuna konulan uğur kantar, gardiyan olarak görev yapan erler tarafından yapılan işkence sonucu fenalaşınca gataya gönderilmişti. yaklaşık 2,5 ay boyunca gatada tedavi gören uğur kantar, geçen salı yaşamını yitirmişti. oğullarının ölümüyle ilgili tartışmalar devam eden kantar ailesi, önceki gün akşam saatlerinde 20 kişilik bir grubun saldırısına uğradı.
başbakan erdoğanın da evinin bulunduğu üsküdar emniyet mahallesindeki uğur kantarın baba evine önceki gece saat 23:30 sıralarında, 20 kişilik bıçaklı ve sopalı bir grup saldırdı. saldırı öncesi taziye evinden çıkan uğurun dayısı, yengesi ve 80 yaşındaki dedesi eve girmeye çalışan gruba engel olmak istedi. öfkeli kalabalık, uğurun yakınlarını sopalarla dövdü. bu sırada dışarıdaki gürültüyü duyarak evden çıkan uğurun babası aydın kantar da saldırganlar tarafından dövüldü.
şikayetçi oldular!
saldırıya maruz kalan ve gittikleri haydarpaşa numune hastanesinde darp raporu alan aile, bize saldıran kişileri tanımıyorduk. ama saldırı sırasında birçoğunun alkollü olduğunu fark ettik. 80 yaşındaki dedemiz salim güneytaşı dövdüler. kendisi sabah saat 05:00e kadar hastanede müşahade altında kaldı. dayısı hulusi çatalbaş ve babası aydın kantarın da elmacık kemiğinde zedelenme var. bununla ilgili darp raporu aldık. ardından da polise giderek şikayetçi olduk. biz evladımızı kaybetmenin acısını yaşarken, böyle bir saldırıya maruz kalmamızı anlayamıyoruz. saldırıyı gören komşular ise polise haber vermişler. polis olay yerine geldiğinde saldırganların hapsi oradaydı ama polis gözaltına alma gereği bile görmedi. onlar da elini kolunu sallayarak kaçtılar iddiasında bulundu.
bir kişi gözaltında!
polis ise saldırıyı gerçekleştirdiği iddia edilen bir kişiyi gözaltına aldı. i̇fadesi alınan ve olayla ilgili bir bağının olmadığını öne süren bu kişi, ifadesinin ardından serbest bırakıldı.
polis, olayla ilgili soruşturmaya devam ettiğini açıkladı."
yine de "vatan sağolsun" mu? ölen benim çocuğum olsa ne yapardım. dürüstçe bu sorunun cevabını verebildiğimizde sorun da çözülecek kendiliğinden.
hepimizi düzen bu düzen varya en kapitalistinden, bu sömürü çarkı var ya aslında hepimizi düzüyor, kadın erkek ayırmadan. emeğimizi sömürerek, bizi bireyselleştirip yalnızlaştırarak hepimizi düzüyor aslında.
ek olarak kadınları katmerli sömürüsü altına almış, hem ataerki tarafından hem düzen tarafından düzüyor. lan kötü olan herşeyin penisi olması ne kötü...
çalışırsın, çoluğum çocuğum doysun,eşim 2 saat az çalışsın diye hakkınızda "elinin hamuru ile..." yorumları yaparlar hakları gibi.
etek giyersin sadece kendin için, laf atar, taciz eder, hatta takip ederler.
çalışmazsın, evde oturup hazır yiyor olursun.
fuhuşa zorlayıp sonra da "orospu" derler.
bedenine yapılabilecek en iğrenç şeyi yapıp sonra da sizi suçlarlar. "dişi köpek kuyruk sallamazsa..."
günde 5 kişi olmak üzere vurulur, yakılır, diri diri gömülür, zehirletilir, sevdiklerinizden ayrılmak zorunda bıraılırsınız en sevdikleriniz tarafından. ama o da sizin suçunuzdur. "namus"larına laf gelmiştir şerefsizlerin...
tüm bunlara, hepinize rağmen iyi insan olmaya çalışmak, hepimizi düzen bu düzenle mücadele etmeye çalışmaktan başka çıkar yol yoktur.
sırf kas güçleri daha fazla diye, bir kadına istemediği bir şeyi yapan kişi suçludur. kadın fahişelik yaparak geçimini sağlıyor bile olsa hayır hayır demektir.
mini etek de giyse, bikinili de olsa, türban da taksa... kişinin kendi seçimidir. sizin iğrenç çiftleşme dürtülerinizi harekete geçirmek için giyinmez kadınlar.
sürekli kendimi tekrar ediyormuşum gibi geliyor ama anlaşılmalıdır ki; penisiniz başınıza dertse, yani siz onu değil o sizi yönetecekse kurtulun gitsin kardeşim. kadınlar da rahat bir nefes alsın...
bunca zaman üstünde düşünmemiş olanların artık fark etmesi gerekendir.
geçen gün bir arkadaşımla msn'de konuşmaya çalışırken idrak ettiğim durumdur. bi'şey diyecek diye bekleyip dururken sıkılıp sıkılıp yeni şeyler yazdığımı fark ettim. yani sıkılmamın ve sürekli yazmamın sebebi karşıdakidir. benim hiç bir kusurum yoktur. herkes kendine ait olan kısmı doldurursa sorun ortadan kalkar.
haftalardan bu yana wall street'de kapitalizm karşıtı gösteriler yapılıyor. göstericiler, kendilerinin %99'u, kapitalistlerin ise %1'i temsil ettiğini söylüyor. hafta sonu dünyanın her yerinden wall street protestocularına destek geldi. 15 ekim'de kapitalizm karşıtı küresel eylem yapılacak.
new york'ta cumartesi günü yüzlerce gösterici washington square park'a doğru yürüyüşe geçti. bu park alanı, 1960 ve 1970'li yıllarda vietnam savaşına karşı devasa gösterilerin düzenlendiği greenwich village'ın çok yakınında bulunuyor. öğrenci lukas vasquez'in söylediği gibi, göstericiler çadırlarını squre park ile battery park arasındaki alana doğru genişletmeye hazırlanıyor. bugüne dek sadece wall street yakınlarındaki zuccotti park'ı işgal altında tutuyorlardı.
"wall street haydutlarından bıktık artık!"
washington'daki gösterilerde protestocular "i̇şçilere karşı yürüttüğünüz savaşı durdurun!", "savaşmayın, iş bulun!", "şirketlerin aç gözlülüğüne son verin!" yazılı pankartlar ve dövizler taşıdılar. philadelphia'da yaklaşık 1000 gösterici benzer taleplerle gösteri yaptı. los angeles'ta bir bank of america şubesi önünde toplanan göstericilerin 11'i gözaltına alındı. tennesse'li bir gösterici, "sanırım amerikan rüyası cidden tehlike altında" diyor: "benim gibi o wall street haydutlarından nefret eden o kadar çok insan var ki!"
new mexico eyaletindeki santa fe şehrinde yaklaşık 250 kadar gösterici, bir bank of america şubesi önünde toplanarak kapitalizm karşıtı gösteri yaptı. alabama'nın mobile şehrinde de 100 kadar gösterici bir araya geldi. bu göstericilerden biri olan 22 yaşındaki anasınıfı öğretmeni kristin thompson, "yaşamımızı ve varoluşumuzu kontrol altında tutan, ya da en azından bunu yaptıklarını sanan insanlardan bıktık" diyor.
kapitalizm karşıtı gösteriler dünyanın her yanına yayılmaya başladı. başta kanada'nın başkenti toronto olmak üzere, ülkenin pek çok yerinde 15 ekim'de yapılacak olan küresel direniş gününe katılım hazırlıkları yapılıyor. şu ana dek 15 kadar sendika gösterilere katılacağını açıkladı. bunun dışında çeşitli öğrenci grupları da gösterilere destek verecek.
irlanda'nın başkenti dublin'de, i̇rlanda merkez bankası yakınlarında bir araya gelen göstericiler, wall street göstericileriyle dayanışma içinde olduklarını ilan ettiler. hong kong'da da yüzlerine maske takan göstericiler, kapitalizm karşıtı protestolarda bulundular.
15 ekim'de yapılacak küresel direniş çağrısı ise her yerde güçlü bir karşılık buldu. başta almanya, ispanya, yunanistan ve fransa olmak üzere pek çok avrupa ülkesinde de sendikalar, sivil toplum örgütleri ve siyasi oluşumlar gösterilere destek vereceklerini ilan ettiler.
megapoller işçiler, emekçiler için büyük birer zindan. burjuvazi şehrin en güzel yerlerinde ikamet ederken, en güzel mekanlarda zamanını geçirirken işçiler günlerinin büyük bir kısmını fabrikalarda çalışarak, geri kalan zamanlarını da yeniden çalışabilmek için kendilerine reva görülen yerlerde hazırlanarak (yeme, içme, uyuma v.b.) geçiriyorlar. fazla mesailer, yollarda ulaşım için geçen zaman gibi faktörleri göz önüne alınca, insan durumun vahametini daha iyi anlayabilir. bu noktada kalabalıkların arasında yalnız yaşamakta olan milyonlarca kişiden bahsediyoruz. aslında çokça lanse edildiği gibi yalnızlık bir duygu ya da psikolojik bir hastalığa denk düşen bir ruh hali değil, tam tersine sistemin uygulamalarından kaynaklanan somut bir durum. bu bağlamda kitlelerin sirküle olduğu alışveriş merkezlerini örnek olarak inceleyelim.
alışveriş merkezleri birçok satış mağazalarının bir arada toplandığı binlerce insanın alışveriş yapmak için gittiği mekanlardır. bu mekanlara sadece bir şeyler satın almak için gidilmiyor; aynı zamanda satın alınamayan malları izlemek için gidiliyor, yemek yemek için gidiliyor, sinema izlemek için gidiliyor. ayrıca bazılarında spor merkezleri de var. alışveriş merkezleri ilk ortaya çıktıkları günden beri gittikçe daha çok birimleri kapsayarak kompleksleştiler. buradaki ilginç nokta, bütün bu duruma rağmen alışveriş merkezlerine devam eden insanlar daha çok sosyalleşmediler. çoğunluk vitrinlere bakıyor, satın alabiliyorsa bir şeyler alıyor ve açsa hızlı karın doyurulan lokantalardan birinde bir şeyler yiyerek evine geri dönüyor. bu alışveriş merkezleri ne eskiden mahallelerimizde oturduğumuz kahvelere ne komşuların birbirine misafirliğe gittiği ortamlara ne de herhangi bir ilçe ya da şehirde herkesin hafta sonu dolaştığı sahil yollarına benziyor. alışveriş merkezlerinde kimse kimseyi tanımıyor, selam vermiyor, hatta belki tanımak da istemiyor. öyle bir sistem oluşturulmuş ki artık kimse kimseyi tanıma ihtiyacı bile duymuyor. çok düşük ücretlerle saate bağlı bir şekilde çalışan satış işçileri ise bu işyerlerinde sürekli değişiyorlar. büyük marketlerin, hızlı yemek restoranlarının çalışma koşulları köle plantasyonlarından farksız. bu nedenle işçiler mümkün mertebe bu işyerlerinden kurtulmak istiyorlar. i̇şsizlik oranının bu kadar yüksek olduğu bir ülkede fazla vasıf istemeyen kasiyerlik gibi işlerde, çalışan işçileri sürekli değiştirmeye dayanan sistemi burjuvazi kolaylıkla oturtmuş. çalışan ve müşteri kısmında sürekli bir sirkülasyon yaratılmış ve esasında canlı insanlar arasında gerçekleşen tüm bu ilişkiler otomatiğe bağlanmış robotlar tarafından gerçekleşiyormuş gibi bir durum oluşmuş.
yukarıda alışveriş merkezleri örneğinde göstermeye çalıştığımız çok yönlü megapol esaret koşularının bir benzeri, oldukça hissedilebilir bir biçimde uzunca zamandır memleketimizde f tipi hapishaneler olarak uygulanıyor. tutsaklığın daha hissedilebilir oluşu aradaki temel fark. bununla birlikte zorlamaya dayalı uygulamaların yoğunluğu hapishane dediğimiz mekanın temel farklı yönü. gündelik hayatta da daha hafif (daha az hissedilebilir olan) zorlamalar var. örneğin alışveriş merkezinin güvenlik uygulamaları. (aramalar, kameralar vb.) aramayı kabul etmezsen alışveriş merkezine kabul edilmeyebilirsin ya da çıkış kapısı, giriş kapısı bellidir ve ikisinin de kuralları vardır. bu mekanlarda korunması gereken para ve mallar ve denetlenmesi gereken tüketiciler ve işçiler vardır. bu duruma bir tür büyük kapatılma diyelim ve kapatılmaya karşı çıkanların başına gelenleri inceleyelim.
memleketimizde bu büyük kapatılmaya karşı çıkan işçi, emekçi ve ezilen halklar f tipi hapishanelerde ıslah edilmeye çalışılmaktadır. bu uygulamaların daha önemli amacı ise potansiyel isyancı kitlelere gözdağı vermektir. sisteme karşı çıkanların sonu f tipi hapishaneler olur şeklinde bir yaklaşım, burjuvazinin halinize şükredin size verilenlerle yetinin önermesini tamamlamaktadır. sahte demokratikleşme söylemlerinin altında bu yaklaşımlar yatmaktadır. i̇şkenceyi kaldırdık diye propaganda yapan egemenler işkenceyi hapishanelerde başta tecrit uygulamaları ile sürekli hale getirdiler. i̇dam cezasını kaldırma iddiasıyla tutsakları canlı canlı dört duvar arasına gömmeye başladılar. i̇dam yerine konulan ağırlaştırılmış müebbet cezasına göre bu cezaya çarptırılan tutsaklar yaşam boyu hücreye mahkum oldukları gibi bir avuç gökyüzü bile onlara fazla görülmektedir. hapishanelerde tüm aramalar tamamıyla tutsakların ve ziyaretçilerin onurlarını kırmak için yapılmakta. doğru düzgün hiçbir sosyal faaliyet yok. kanunlarda olan yetersiz programlar bile uygulanmıyor. tutsaklar her an fiziki saldırı tehdidi altında. kısacık ziyaret saatleri rahatsız edici denetimler altında gerçekleşiyor. tutsaklara verilen yemekler yetersiz ve kantin malzemeleri yüksek fiyatlarla satılıyor. hasta tutsakların tedavileri yapılmıyor ve ağır durumda olanlar ölüme terkedilmiş durumda. hapishanelerde anadili farklı olan kürt tutsakların anadillerini kullanmalarına karşı bile çeşitli baskılar yapılıyor. bu ve benzeri uygulamalar gösteriyor ki f tipi hapishane denilen uygulamalar bir tür sürekli işkence uygulaması.
f tipleriyle kapatılma durumunun ötesinde bir işkence durumu yaşanmakta. dışarıdaki işçi ve emekçilerin, potansiyel tutsak olduklarını görmeleri gerekiyor. çocuğunun dershane parasını ödeyemediği için hapishaneye giren anneyle uyuşturucuya hayır dediği için hapishaneye giren devrimci liseli, hopada akpyi protesto ettiği için hapishaneye giren işçi arasında özünde hiçbir fark yok. sistem bu insanların hepsini aynı yerden alıp aynı yere koyuyor. sistem ek olarak örgütlü isyan edenleri hapishanelerin türkiyedeki en beter tipleri olan f tiplerine koymakta. bu uygulamadaki amaç ezilenlerin siyaset yapma haklarını ellerinden almaktır. egemenler zulüm düzenleri sarsıldıkça, yıkılmaya yaklaştıkça daha çok hapishane inşa etmeye başladılar. öyle ki cezaevi kampüsleri inşa edilmeye başlandı. çeşitli tutsakları hapsetmek için yapılan binlerce kişilik birçok hapishanenin bir arada olduğu komplekslerle övünüyor hükümet. belki de günümüzdeki zindan kasabaları oluşturmakla övünen tek hükümettir
f tipi zindanlar sistemin çaresizliğinin ürünleridir. yaşatılan her acıdan daha kararlı direnişler doğmaktadır ve doğacaktır. egemenler arasındaki iç çatışmalar sonucu kendi yarattıkları zindanlara tıkılanların durumu herkes için ibret alınacak örnekler olmalıdır. diğer taraftan bilinmelidir ki devrimciler asla zindan inşa etmeyecek, olanları da yıkacaklardır. i̇şçiler, emekçiler, ezilen halklar özgürlük tutsaklarını hapseden duvarları mutlaka yıkacaklardır. kendilerini çevreleyen duvarları yıkacakları gibi yüreğimiz devrimci tutsaklarla atmaktadır, onlar bizim onurumuzdur. hepimiz özgürleşene kadar hiçbirimiz özgür değiliz. selam olsun devrim, sosyalizm ve özgürlük için bedel ödeyen devrimci tutsaklara.
yılmaz hayvan hakları savunucularının çoğu gibi olandır. f tipi sürecinde, otoyolda ölen hayvandan daha az üzülmüşlerdir belli ki, ses çıkarmadılar. faili meçhul cinayetlerde, cumartesi anneleri evlatlarını ararken, hiç olmazsa bir mezar taşı ararken hiç empati kur(a)madılar.
insanlar çöplerden yiyecek toplarken, kadınlar çaresizlikten bedenlerini satarken, töre denen heyula bu kadar üstümüze çökmüşken, söyleyecek sözü olmamak...
hayvanları severim ve demek istediğim; ölsünler bana ya da kime ne değildir. ama biraz daha dürüst olmalıdır insanlar. eğer ölüme, eziyete, haksızlığa karşıysanız karşısınızdır. değilseniz değilsinizdir.
ya içindesindir çemberin ya da dışında yer alacaksın
grup kızılırmak'ın güneşin olsun albümünde yer alan kartenesi şarkısının çağrıştırdığıdır.
şarkının sözleri:
bir araba geliyor salını salını
içinde birkaç kişi kurulmuş da oturur
bir araba geliyor salını salını
kar tanesi iniyor süzüle süzüle
kar tanesi iniyor arabanın üstüne
kar tanesi eriyip su damlası oluyor
atıyor silecekler yolun üstüne
bir sürü kar tanesi tek tek denedi şansını
araba aldırmadı devam etti yoluna
yenemez arabayı bir kar tanesi
kar tanesi inatçı ama araba güçlü ,
yenemez arabayı bir kar tanesi
kar taneleri toplandı karşı ki tepede
bir çığ olup tepeden
düştü arabanın üstüne
yenilmişti araba kar tanesine!
acı mı çekiyorsun. evi temizle, geçmedi mi? koltukları sil. işe yaramazsa yeterince, hala acıyı hissedecek kadar halin varsa; buzdolabını temizle, yetmezse son nokta ütü yap.
o da kesmezse ütüyü eline bas(!) şaka lan ütü basma kısmı tabiki. hiç oraya kadar gelmem gerekmedi.