Elbetteki öyledir. Hadisi dine sokmak Kur'an yetersizdir, elimizdeki aklı ve inandığımız Tanrı'nın dediklerini şöyle bir kenara bırakalım da bizden evvelki muktedirler kendi çıkarları adına ne demişlerse onların yolundan bir bidad kuralım dine ilave yapalım, Allah adına haramlar ilan edip şirke depar atalım demektir.
"...Gelin Hz. Ebu Bekir’den başlayarak sırasıyla dört halifenin, hadis toplamaya ve nakline karşı tavrını hadis merkezli bir islam’ı benimseyenlerin de kabul ettikleri kaynaklardan alıntılar yaparak görelim:
Ebu Bekir, Peygamberimiz’in vefatından sonra halkı toplamış ve onlara şöyle demiştir: “Sizler Allah’ın elçisinden farklı hadisler naklediyorsunuz. Bu durumda sizden sonrakiler daha büyük anlaşmazlıklara düşecektir. Allah’ın elçisinden hiçbir hadis nakletmeyin. Sizden hadis nakletmenizi isteyenlere deyiniz ki: işte Allah’ın Kitabı aramızda, onun helalini helal kılın, haramını haram görün...”
Yılın 4 ayında yapılabilecek bir ibadet iken 4 güne sıkıştırılıp insanların niyazi bir biçimde ölmesine sebebiyet veren, geleneksel islamın akıldan uzak, nüsuk(ritüel) odaklı din paradigması yüzünden amacından saptırılmış, kâr ve sermaye oyunlarının döndüğü bir sahneye dönüştürülmüş, Kur'an'a göre yapılması gerekilen hali aşağıdaki videoda olan ibadettir. https://www.youtube.com/w...4gxZjdo&feature=share
Kendiyle ve yarattıklarıyla olan mücadelesidir.Yalnızca modern insan için değil belki tarihin başlangıcından beri böyledir bu. Parayı buldu kimisinde az kimisinde çok vardı, öldürmeye başladı. Sonsuzluğu sindirebilmek için zamanı-saati keşfetti, doğduğu günden beri bir yerlere yetişmeye çalışıyor katlanılmaz bir herc-ü merc içinde. Daha iyi yaşamak için teknoloji,bilgisayar,siyasal sistemler, ideolojiler, bankacılık vs yarattı, kriz, savaş, açlık, yalnızlık,intihar,anksiyete ve antidepresanlardan burnunun ucunu göremiyor. Cehennem başkaları değil, insanın ta kendisidir.
Sulu sepken liberal sosu yağışlı solculukları ile trajikomik ülkemin trajikomik partisi çünkü; kürt sorununa emperyalizm-kapitalizm karşıtı bir milliyetçilik temelli bakamıyorlar, dilleri feodal düzeni yıkmaya yönelik değil.Günlük burç falı gibi bazen ayrılıkçı, bazen federasyon, bazen özerklik diye zar atıp tuttukları yerden konuşuyorlar arada 40 bin halk çocuğu asker ve sayılamayacak kadar bölge insanı ölüyor(etnisite belirtmedim) ama bu daha eşit, daha yaşanası bir dünya algılarını sarsmıyor.(Kimse çıkıp HDP=PKK değildir demesin aynı geminin iki kaptanı bu adamlar bölgede ABD'nin ikisi üzerinden de çıkarları var)
ikinci olarak olaya bütün bir yoksul Türkiye halkının, emekçi sınıfının sermaye ile mücadelesi olarak bakamıyorlar. Sınıfsal kaygılardan arındırılmış bir özgürlük ve demokrasi türküsü bağlamada hoş durduğu müddetçe ve sola teşne kitlelerimize başka bir alternatif sunulmadığı sürece de başarılı?! olacağa benziyorlar.
islam'dan hazzetmemek hem de zerre hazzetmemek gayet doğal bir duygu; bu yalnızca kişinin kendisini bağlar hayatını yaşamak istediği ilkeleri insan kendisi belirler. Bunu dillendirmek gereksizdir o ayrı. Dillendirmedeki amaç biraz da dikkat çekmek ve 'yaladım yuttum anlam bulamadım' edasıyla cehaleti arşa çıkarmaktır.
Tamamen anlamsız ve refleks bir tepkidir.Beyinde nefret ve zeka yoksunluğundan bir sivilce çıkması gibidir. Ayrıca: http://www.youtube.com/watch?v=aUUvI44P44o (Özellikle ihsan Eliaçık'ın yorumları ufuk açıcı nitelikte) (bkz: ihsan eliaçık)
Mazlumu bile (mazlumun burada tanımladığı grup çok su götürür öyle kullandım diyelim mazur görün) putlaştırmak ayıptır, günahtır. Yapmayın şöyle rica ediyorum ya hu. Neden omurilik soğanınızla tepki veriyorsunuz şu meselelerde ? Düzgünce meselenin gerektirdiği gibi bu vahşeti kötüle buna olan tepkini koy insanlığın bu zihniyetten kurtulması için elinden geleni yapmaya, çoluğunu çocuğunu özgür ve aydın bir birey olarak yetiştirmeye çalış. Charlie Hebdo'nun tirajı mı düştü ki? abone olup yardım etmeye çalışıyorsun. Bu altında başka şeyler aratır. Merhamet yahut üzülmek değil bu suçluluk duygusudur. Bu ülkenin -müslüman olsun,olmasın- namuslu insanlarının bu meselede alnı aktır. Şaklabanlığa gerek yok.
Osmanlı'nın sonunun nasıl geldiğine dair yorumu Kemal Tahir'in:
"...Batılı dediğimiz kravatlı yamyam, insan eti yemekten başını aldığı bir sıra, her nasılsa nasıl, Hıristiyan kilisesinin nas'larını rafa kaldırmış ve onun yerine akıl bayrağını göndere çekmiştir. Burjuva marifeti olan bu iş, kısa bir zamanda Batı'ya bir üstünlük sağladı. Hıristiyanlığa dayanan altrüist ahlâk yerine, aklın piçi olan egoist ahlâk geldi oturdu. Osmanlı devlet adamları bu olup biteni görüyorlardı. iflas etmek üzere olan namuslu mahalle bakkalına: 'iflastan kurtulmak istiyorsan, kerhane aç!' diyen namussuz gibiydi Batı, Osmanlı'nın karşısında!.. Onurlu Osmanlı, insan eti yiyen yamyam olmayı onuruna yediremediği için, benimseyemedi 'egoist ahlâk' düzenini. Ve sonunda Osmanlı, bu amansız açmazda başına gelenin sebebini düşündükçe, 'Allah'a karşı bir kusuru olduğu' inancına vardı!..."
"...Biliyorsunuz, okuyanlarınız görmüştür, Kur'an'da, birçok yerlerde, bazı toplumların Allah buyruklarına karşı geldikleri için cezalandırıldıkları yazılıdır. Osmanlı için Batılı'ya benzemek, cezanın en büyüğü idi! Kendisine zina önerilen namuslu bir kadının kendini kaldırıp uçuruma atması gibi, Osmanlı da kendisini tespihe, ibadete verdi ve Tanrı'nın günahlarını bağışlayıp canını 'Batılı' rezilinden kurtarmasını beyhude bekledi. Yani, bizim anlayacağımız, bir kristalle bir taş çarpışmış, taş kristali kırmış! Taş mı değerli, kristal mi, diyorum size... Hadi, cevap isterim!.." ( ismet Bozdağ, Kemal Tahir'in Sohbetleri; S. 59 vd. Emre Yayınları; istanbul, 2006)
bana bir şimşek çak
ortalık fena karanlık
yüreğim örtülüyor
ağır bir dalgınlığa genişliyorum
durmadan değişen o mevsimde
dağlarda kalın
omuz omuza bulutlar
çok fena kalabalık
ellerim çıplak
bana bir şimşek çak
kötü bir tuzaktayım
bilmem ne yapsak
aklımda fikrimde onlar
yaşlı ve genç
erkek ve kadın
korkularıma tutsak
bana bir şimşek çak
içim içime sığmıyor artık
vahim bir çağrışımdan
daha vahimine atlamaktayım
bana bir şimşek çak
belki fena halde
yanılmaktayım
o ince kız çocuğu
gün doğmadan her sabah
bir hapisaneden bir nezarethaneye
kelepçeli götürülüyor
dudakları titrek
gözlerinde buğu
bilmem ki nasıl anlatayım
bağışlanmaz suçu dünyayı sevmek
bir de o
adını bile bilmediği
kıvırcık saçlı'devrimci'öğrenciyi
fakülte kapısında vurulmuş
yağmurun altında
çıplak
bana bir şimşek çak
çok yanlış anlaşılmaktayım
hesabım yanlış bir mahkemede görülüyor
içimdeki zemberek
boşandı boşanacak
yaşamak mı gerek
yoksa unutmak mı
şaşırmaktayım
galiyef yoldaş ne olacak
galiyef yoldaş sibirya sürgünü
sanki yalın bir bıçak
kayarak
bir kırlangıç hızıyla
bulutların arasından
karanlığın böğrüne saplanacak
galiyef yoldaş ne olacak
galiyef yoldaş sibirya sürgünü
elinde bir mektup eski yazıyla
artık yüzünü bile unuttuğu
karısından
burnunda sadece kokusu var
ilkbahar kadar müşfik
sonbahar kadar yumuşak
galiyef yoldaş ne olacak
avrasyada hala mazlumların uğultusu
kısa bozkır atlarının nallarından
gizli kıvılcımlar ki etrafa saçılıyor
azadlık mermileridir
çekirdekleri çelik
cehennem gibi sıcak
bana bir şimşek çak
sala veriliyor görünmez minarelerden
izmir de istibdat'ı yaşamaktayım
bir yangın soluğu sokak içlerinden
kordonboyunda muzaffer atlılar
fahrettin paşanın süvarisi
bana bir şimşek çak
yolumu aydınlatacak
gazi'nin gözlerinden
mavi bir şimşek
kuva-yı milliye mavisi
aynı emaneti taşımaktayım
'hürriyet ve istiklal benim karakterimdir'
çünkü hain sinsi ve korkak
aynı düşmana karşı
savaşmaktayım
Her ayete bir açıklaması olmadan inananlar olmasa sokakta gayri müslim görünce saldıracak bir güruha da sahip olmayacak olan insanların ortak özellikleridir.
Not : "Akledin", "düşünün" diyen bir dine inanan insanların inançlarını sorgularken ve her gün yeniden inşa ederken her ayete bir açıklama getirmesi gerekir.
Hırsızı kovma sorunudur efendim bu hırsız bir şahıs, parti yahut bir kurum kuruluş değil bizzat !emperyalizmin! kendisidir.
Nazım Hikmet'ten ,71 yıl evvelden, bugünün şartlarına birebir uyan cümlelerle gelsin o zaman: http://www.youtube.com/watch?v=Znk7BAN9Woc
insanın ve siyasetin derinlerine vakıf oldukça şu dünyada utandırmayacak bir sosyalizmin kurulacağına inancımı yitirdim. Yirmi-yirmi beş yıldır Araflarda dolaşıyorum o yüzden. Bir ara anarşizme yaklaştım, sonra liberallikte karar kıldım. Gelin görün ki, yüz kızartmayacak bir liberallik de hayal.
Tek tük dürüst liberallere rastlıyorum, ama büyük çoğunluğunun halleri sosyalistlerden de beter. Sosyalistler hiç değilse az buçuk düzene ve iktidara karşı duruyorlar. Liberaller, yani bizim gibiler için kapitalizm dışına çıkmak ütopya, yani böyle bir derdimiz yok. Oraya kadar sorun bulunmuyor, sorun bunun ötesinde başlıyor. Özgürlük ve demokrasiden taviz vermemek, insan hakkından taviz vermemek gerekli değil mi tutarlı bir liberal için?
Amerikadaki, Avrupadaki örneklere baktığımda kendine liberal diyenlerin birçoğu Bushun, Blairin şeytan uçurtması oldular, şimdi Obamanın, Cameronın arkasında sürünüyorlar. Büyük devletlerin iktidarları geri ülkelere hiç demokrasi, hiç insan hakkı götürmüyor değiller, objektif bakalım, böyle bir faydaları var. Ama demokrasi, insan hakları en önce insan hayatından başlıyorsa, zararları daha fazla. O zaman tutarlı bir liberalin bunlara karşı kıyameti koparması lazım, ama nerdeee?
Türkiyedekiler de aynı. Alın Orhan Pamuku, alın -Araftan aklıma geldi- Elif Şafakı. Bazı eserlerini beğenerek okudum, şaheser değiller ama iyiydiler, ama bu kadar körü körüne iktidar yalakalığı, AKP yandaşlığı, Amerikan yalapşaplığı olmaz ki! Bu tavır liberalliği bir gusto dahilinde savunmayı imkansız kılıyor.
Türkiyede medyayı ara sıra izlediğimde Liberalizm de olmadı, başka bir akım mı bulsam? demekten kendimi alamıyorum. O ne düşük entelektüel bakış, o ne alçak seviyeli etik duruş öyle. Yandaşları değil, liberalleri kast ediyorum. Öbürleri rahatsız etmiyor, normaller. Bildiğimiz en alt düzey insan işte.
Ya kendini akıl-fikir-Avrupa kültürü-edebiyat sülfürü ile bezemiş gösterenler. En radikali, en solcusu Sırrı Süreyya, Selahattin Demirtaş kültünden. En danteli Ece Temelkuran, Nuray Mert kertesinden. Kürtlere haklarının sonuna dek verilmesi taraftarıyım, onların bu yönleri kaşındırmıyor beni. Kürtleri bir katil sürüsünden kurtarmaya çalışırken başka bir katil sürüsü için çalıştıklarının farkında bulunmalarına karşın farkında değilmiş gibi masumane ağız bükmeleri, çocukçasına yalan düzmeleri ifrit ediyor. Bir faşist idareye hep birlikte karşı olalım da, hadi Kürtler kurtuldu, daha kötüsünden başka bir faşist idareye neden bu kadar körlük numarası?
Bence Türkiyedeki liberallerin yüzde doksan dokuzu liberal değil, sosyalistlerin yüzde doksanı sosyalist değil. Yazar-gazeteci tayfasında bu oranlar iyice düşüyor. Biri güzel güzel şive yapıp, espri patlatıp kendi cinayetlerini gizliyor, başkası uluslar arası solcu dilber endamında dost zulmü kapatıyor. Elleri solda, akılları oynaşta.
Niye böyle? Entelektüel çıkar. Piyasada görünmek. O kadar! Başka? işte bunu düşünürken dalgın dalgın kütüphaneme bakıyordum ki, Freud imgesiyle karşı karşıya geldim. Nedenlerden biri mi, yoksa asıl nedenin sonuçlarından sadece teki mi?
Freud. Görüntünün Ortasındaki Karanlık
Louis Bregerin bu harika kitabını orijinalinden okumuştum yıllar önce. Kitabın Türkçesiyle göz göze gelince hızla karıştırdım. Birçok sayfadaki birçok bilgimi yeniden tazeledim.
Louis Breger, Freud düşüncesini halen takip eden, psikanaliz ekolünü terk etmemiş, ama konuya sorgulayıcı yaklaşabilen değerli bir yazar.
Dünyada ve Türkiyede sol ve liberal entelektüel alemde bugün bile Freud bir kral. Bu nasıl olabilmiş, olageliyor, kitabı okuyan anlar. Kalın bir kitap ama herkese tavsiye ederim, okuduktan sonra bir daha nasıl bakarsınız herife (biraz önyargılıyımdır), onu da bilemem. Ama ben kendi fikrimi özetleyeyim:
Bir kere şu açık: Freud psikanaliz cemiyetini tam bir dinsel tarikat yapısı olarak örgütlüyor. Teoride ve pratikte bu böyle. Hatta ötesine geçiyor, genel psikanaliz örgütlenmesi içinde Leninist tarzda gizli komite kuruyor. Komite dünya psikanaliz camiasında astığı astık kestiği kestik bir yönetim uyguluyor, (neler çektirdiler!) , istedikleri adamları belli yerlere getiriyor, işlerine gelmeyenleri cezalandırıyor, gerekirse ihraç ediyor. Daha ötesine, Stalin yordamına yükseliyor, tarikat içi muhaliflerine karşı baskı-sindirme yöntemleri uygulanıyor, yazılı itirafnameler alınıyor.
Bu da fayda etmemişse bu şahısların kişiliklerine saldırılıyor, hasta-nevrotik- psikotik ilan ediliyorlar, hatta zorunlu analizler sırasında itiraf ettikleri şeyler kamuoyuna açıklanıyor. Bu arada tabii yayınlarında sansür peynir ekmek yer gibi meşruluk kazanıyor.
Zaten, bilirdim, öğrencilerine hasta gibi davranma tekniği tam bir falsoydu. Bu şekilde köle ruhlu oğullar ya da küstah kuklalar yarattı. Etrafındaki bütün semptomatik eylemlerle dalga geçti. Bu şekilde kendi nevrozunu da asla aşamadı.
Öğretisi, kitapta ayrıntılı açıklandığı gibi, hiçbir bilimsel kanıta dayanmıyordu. Olgu sunumlarını sürekli çarpıttı, devamlı abarttı, yalan söyledi. Teorisini kanıtlamak için kaba mantık hataları yaptı. Cinsel tacize uğramış küçücük bir çocuğun acısını daha erken çocukluk cinselliği ile açıkladı, geçirdiği travmadan hiç söz etmeyip, hiç utanmadı. Bir dostunun hatalı ameliyatı sonrasında kanaması durdurulamayan bir kadının kanamasına histeri teşhisi koydu, yok deve demeyin, haza deveydi, aynı kadının yüzünde onu kurtarmak için bir delik açıldığında bundan söz etmedi, konuyu çocukluk cinselliğiyle ilişkilendirdi. Öyle Hurensohn bir şarlatandı.
Freudun beni de kendine uzun yıllar bağlayan en önemli başarısı insan aklının irrasyonel çalıştığını herkese kabul ettirmekti. Ama bu irrasyonel aklı öyle irrasyonel şekilde açıkladı ki, irrasyonel akla cuk oturdu. Böylece insanın bilinç kavrayışını bir parça açtı, açtığı kadarıyla mühürleyip kapattı ve yarım asır bütün bir psikoloji gelişmesini durdurdu.
Teorisi için Teorik Emperyalizm diyor Breger. Gayet sınırlı fikirle son derece geniş olgular yelpazesini açıklamak
Freudun bir diğer başarısı cinselliğin insan ruhundaki büyük önemini göstermesiydi. Ama öyle bilimdışı teoriler icat etti ki bunu açıklamak için, aslında insanlığın cinsel psikolojiyle ilgili kavrayışının hat in die Fotze gesetzt. Bu kadar çok yayılmasının sebebi bizatihi konunun cinsellik olmasıydı, psikolojik pervert pornografiydi eserleri, bundan çok istifade etti.
Tedavilerine gelince. Onu büyük bir karizmatik otorite olarak kabul eden kimi insanlarda, eğer hastalıkları ciddi değilse başarılı sonuçlar elde etti. Ünü bu şekilde de yayıldı. Ama gerek kendi tedavi pratiği, gerekse tedavi yöntemleri bu otorite konusunda kuşkulu olan veya gerçekten ciddi vakalarda tam bir fiyaskoydu.
Hatta hastalarına öyle wie Ochsen yaklaşıyordu ki birçoğunun durumu daha da kötüleşti. Freud savaşın büyük trajedisine de hastalar bazında züppece yaklaştı. Savaşta korkunç olaylar yaşamış askerlerin zavallı durumlarını o travmalarla değil, tam bir faşist gibi çocukluklarından kaynaklanan zayıflıklarla izah etmeye kalktı.
Siyasetle ilgilenmeyen, ilgilendiğinde muhafazakar, kralcı, kadın düşmanı, cinsellik düşmanı görüşler ileri süren bu şahsın bir de sol entelektüeller nezdinde (benim gibiler içinse rahatça atıp tutarlar böyleleri) kaç yüzyıldır ilerici bir kişilikmiş gibi tanınması ise insan aklı açısından tam bir facia. Freud 1. Dünya Savaşının ilk aylarında açıkça savaş yanlısıydı. Yine tam bir faşist gibi savaş yanlısı sözde bilimsel-psikolojik fikirler yumurtladı. Savaşın arınma yaratacağını, asker ölümlerinin hayatın ilginçliğini yeniden kazandıracağını, tam içeriğine kavuşturacağını ileri sürdü. Savaş nevrozlarına karşı acımasız tutumu ise bunun devamıydı. Oysa bir kez bile şehirden çıkmamıştı savaş sırasında, askerlerin tedavilerini de üstlenmemişti, pratik olarak hiçbir şey bilmiyordu bu konuda.
Freuddan ilerici kişilik, devrimci düşünce imal eden entelektüel alem Obamadan, Demirtaştan, Sırrı Süreyya Önderden neler çıkarmaz.
Prof. Dr. Koral.G.Yunuk(Mahlas)
Bizim Liberallerin Ufku Sırrı Süreyya Önder Kadar yazısından (insanbu.com'dan alıntılanmıştır)
"kum"
Üç beş veledin yaptığı kumdan bir kaleydim
Her gece dalga olup yıktın surlarımı
Ben yalnız sana açtım güzelim
Kendim bile bilmediğim en kuytu sırlarımı
Gözbebeklerinin renginde bir geceyim
Geri ver istiyorum yıldızlarımı
Bilmiyorum ayça olsan güzelim
Seni mi seçerdim gökteki yıldızları mı?
Yalnız erkeğin derdi yalnız olmaktır yalnız olmayanların ise kadınlar tarafından her kıyafetleriyle uyan bir çanta muamelesi görmek durumunda kalmaları, belli bir yaştan sonra sevebildikleri her kadının onları bir eşya gibi sahiplenmesi, boğması ve "ne zaman evleneceğeeez?" sorularıyla kapatmaya çalışmalarıdır misâlen.
Yürüyorum.Yürüyorsun toprağı delen ayakların üzerinde çalımsız. Uzaklara gidiyor bulutların yanmış mavilikleri ve boğazına kadar göğe boğuluyorsun. Yırtsan şu şehrin biçimsiz silüetini !? bucaksız karanlık mıdır ardı? Her resim ilk beyaz değil midir her çocuk kadar? Ormanlar sonsuzdur(mu?).Bir ağaç kesersem orman eksi bir ağaç mı eder? Seni sevsem ama ağlatsam-herkes sevdiğini ağlatır- bir defa; sevgi eksi bir defalık gözyaşı (mı?) olur elde kalan.Bizi tımarhaneye sokan büyük bunalımlar değil gündelik şeylerdir demişti bir yazar.Ayakkabı bağının kopması mesela.Bu ısıtılmış manyaklar cennetinde ne yapmalıyım tımarhaneye girmemek için peki? Büyük şeyler o zaman...Birilerini öldürsem?Yok.Bugüne dek içeri girmiş katil görmedim.Rahatlıkla deli raporu bulup icabıma bakarlar.Bir baksana etrafına potansiyel katilleriz hepimiz.Her gün birbirimizin içindeki insanlığı sırtından bıçaklıyoruz.Tecavüz?Onu da toplu yapanı bile salıverdiklerini gördüm ,tek başıma yaparsam çay bile söylerler pişkin ızgara suratlarıyla emniyette ifade verirken.Mevzu yine akli dengemin yerinde olmamasına bağlanır hoop.. sınırsız beyaz odalar.En çok neden korkar muktedirler? Devleti devirmek için darbe planı yapsam? Ha orman artı bir ağaç ha orman işte manyak mısınız? Tamam kabul ediyorum ve teslim oluyorum her gece rüyalarıma arz-ı endam eden süt beyaz gömlekli, hayali kardeşlerim. Buyurun sıra sizindir! Zira delilik: akıl sağlığı bozuk bu dünyaya ayak uydurmak için yapılmış akılcı bir hamledir.
Ayrıntı Yayıncılık'tan çıkmış Beckett kitabı. Absürt ve yıkıcı üslubu ve bir o kadar vurucu olay olmayan olay öyküsü ile sinir hücrelerimizi birbirine kırdırmayı ve yeni kıvılcımlar yaratmayı başarmış kitaptır.
Halinden anlardım bu seferde meysiz
Aklında sevgili bir nefes bir neysiz
Yılların yarattığı bu dargın yorgunluk
Yadına düşerdi bir derin durgunluk
Allah ile bozdu ser-i, ser-i bir hoş oldu
Murayi olmaktansa fanide, iki gözü yaş oldu
Işığın kürre-i arza hükmünden bahseyledi
"Nasıl cennette Tanrı benimle rakseyledi"
Rahatsız etti kulakları Ne farkın kaldı benden
Uyuttuğun gözlerimle günah işledimse ben
Bak ellerim senin onlarda şarap tutar
Aşk yalnız sendedir "Ene'l Hakk" tok tutar
işittiğin bu söz Rast makamı değildir
Sanma ki içtiğin mey Hak kelamı değildir
ille seveceksin bir şeyi gece bitmez değildir