Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar;
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allah'ın adını,
Günahkâr da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendi’ye.
Mesele falan değildi öyle,
To be or not to be kendisi için;
Bir akşam uyudu;
Uyanmayıverdi.
Aldılar, götürdüler.
Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
Duysalar öldüğünü alacaklılar
Haklarını helal ederler elbet.
Alacağına gelince...
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.
Tüfeğini deppoya koydular,
Esvabını başkasına verdiler.
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
Ne matarasında dudaklarının izi;
Öyle bir ruzigar ki,
Kendi gitti,
ismi bile kalmadı yadigâr.
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yazısıyla:
"Ölüm Allah'ın emri,
"Ayrılık olmasaydı."
doğudaki kadınlarla ilgili belgesel izlediğimde gördüğüm durumdur: kız önce amcasının oğluna önerilir, o istemezse ancak dışarıdan birisi ile evlenebilirmiş. hatta dışarından isteyen damat adayıyla söz, nişan vs. olduktan sonra kızın amcasının oğlu fikrini değiştirip kızla evlenmek istemesi halinde direkt amcasının oğluna verilirmiş.
Sevişmek zenginlerin harcıymış
işsizlerin harcıymış.
iki gönül bir olunca
Samanlik seyranmış ama,
iki çıplak da, olsa olsa,
Bir hamama yakışırmış.
ORHAN VELi