yönetimin de kusuru var.
bir derdim var ve şikayet butonları ya aktif değil, ya da dertler muhatap bulmuyor.
milleti ağız ağıza getiren aslında, yönetimdir.
yetkili düzeyinden itibaren söylüyorum,
- her şikayetle, kendimize yapılmış saldırı kadar ilgilenmemiz gerekiyor -
aksi takdirde, biri gelir "sen beni çaylak yapıyorsun" der. biz bunu diyenin çaylaklığından da, silikliğinden de memnun oluruz ama sözlükte bir tane olumsuz kişilik yok ki.. iğrenç iğrenç entry'ler paylaşan, 20. nickle gelen kaç tane lüzumsuz tip var. 10 senedir bir ip ban mi yediler?
dün gece istanbul'daki, -yine bir mimar- arkadaşımla 45-50 dakika konuştuk..
o kız da, benim gibi düşünüyor. ortadaki fayın enerji boşaltmış olmasını ve kırılırken iki yanındaki faylardan birini tetiklememiş olmasını büyük nimet olarak görüyor.
ben bir bilim adamının, "deprem olmaz" demesine çekimser yaklaşıyorum. zira, elimizde bir maraş depremi var. dünya üzerinde 7.8'lik deprem neredeyse yok. aynı yerde 7.6'lık artçı diye bir şey, literatüre geçmiş değil. 24 saat içerisinde iki mega depremin aynı yerde olması milyarda bir ihtimal.. ama bunların hepsi, öyle geçmiş zaman kroniklerinde falan yazmıyor, gözümüzün önünde gerçekleşti..
tabii ki, başka bir deprem olabilir.. ama depremselliğin genel eğilimlerine bakarsak, ben yine de biraz daha huzurluyum.
18 biraz abartı olmuş da, +13'ü ben de yaşamıştım. 25-30 arasında olur öyle şeyler, sonra kendiliğinden geçer. biz erkekler ne hikmetse, ilişkideki yaş toplamının 75, bilemedin 80'i geçmemesine her zaman özen gösteririz.
bu arada, hollandalılar'ın baŞLIK ile ilgili güzel bir atasözü vardır da, şimdi ayıp olmasın diye yazmıyorum. fakat, şahsi kanaatime göre konu genellikle para değildir.
Nervürsüz demir kullanımı yasaklandı.
Çipli beton sistemine geçildi.
Yapı envanteri çıkarıldı.
Yapı denetim sistemi getirildi.
Afet koordinasyonu ile ilgili birimler oluşturuldu ve bilgi alma hatları dahil olmak üzere, merkeze bağlandı.
Dask sistemi getirildi.
Yeni imar ve deprem yönetmeliği yürürlüğe konuldu.
Deprem sonrası hasar tespit artık yerli malı drone’larla yapılıyor ve inanılmaz kısa sürede bitiyor.
Şunu anlatıyor ve eleştiriyorum: devlet, depremi ciddiye alıyor. Ama kentsel ranta dokunmadığı sürece.. bu anlayış terk edildiği anda bizdeki uygulama ve mevzuat batıdan daha iyi..
Bu kadar çabalayan bir devlet gidip bir imar affı çıkarıyor, her şey başa sarıyor. Kentsel dönüşüm yetkisi belediyelerin rant kavgasına alet edilmemeli ama merkezin re’sen her şeye yetkili olması hali de, vatandaşa güven aşılamıyor.
aşık olduğum kadın bir noktada en iyi dostumdu... her gün saatlerce telefonda konuşurduk...
korku filmi izlemekten korkardı ama ben, severdim.
farklı şehirlerde filmi aynı anda açıp, telefonda film izlerdik.
bir keresinde kapalak kızı adında, dünya üzerinde olabilecek en b.ktan korku filmini izlemiştik. sabah işe gidecektim ve tamamen uykusuz olduğum için, iş yerime sağ salim varana dek, telefonda benimle konuşmayı sürdürdü, öyle yattı..
nasıldı... geçmiş zaman kipiyle ifade edilen her şey gibi, kötüydü..
genelde bunu bel altından vurmak isteyen kadınlar söyler. fakat, erkeklerin kendilerinden genç sevgili bulma niyetlerinin altındaki neden kuru bir özlem değil, bu konudaki başarı yüzdeleridir.
evliya çelebi- seyahatname'den..
hazret bir paşanın maiyeti olarak, doğuya doğru bir sefere çıkar.. sivas civarında kalırlar. bölgede kıyamet kopmaktadır, zira bir türkmen kızı, beyaz bir filin tecavüzüne uğradığını iddia etmekte ve obasındaki köylüler kendisini ve ailesini gayrimeşru ilişki gerekçesiyle öldürmek istemektedir.
kadı, kızın öldürülmesini yasaklar ve kendisinin mahkeme etmesi amacıyla merkeze getirilmesini ister. kız, 1"00 kişilik bir türkmen kafilesi yani potansiyel katilleriyle birlikte şehre gelir.
paşa ve evliya kızı dinler.. mevzu açıktır, kız bir cahillik etmiş.. ama bunlar istanbul adamı, gayet akıllı ve liberaller. olan olmuş bir durum için kızın öldürülmesine falan izin verecekleri yoktur.
paşa ve evliya, kız can korkusuyla tiyatrosunu çevirdikçe "vaay, maşallah, sübhanallah, işte, mucize" diye diye ortalığı hazırlarlar.. sonrasında da, "her memlekette böyle mucizevi olaylara şahit olunmaz.. büyük nimettir; çok şanslısınız ki, bu seferki hem bir islam ülkesinde, hem de üstüne sizin beldenizde vuku bulmuş.. kızı da, çocuğu da mübarek ilan edin" derler.. adamlar zaten yarı animist geleneği koruyor... birazcık islam, biraz mucize sosunu dökünce, hristiyan ülkelerindeki örneklerden bahsedip, bu olayın islam'ın diğer dinlere karşı üstünlüğünü gösteren bir mucize olduğunu anlatınca adamlar gaza gelir..
"peki, biz bu olayı etrafa da duyuralım mı, mucize yayılsın" derler (durduk yere kızın başını yakacaklar.. biri dalga geçecek, daha büyük kıyamet kopacak)...
paşa ve evliya "zinhar yaymak yok.. siz peygamber misiniz ki, mucize yoluyla dini tebliğde bulunacaksınız.. islam'dan çıkmış sayılır, idama mahkum olursunuz" derler.. adamlar usul usul evlerine, köylerine döner..
peki.. hikayedeki tek doğa üstü unsura gelirsek; neden beyaz fil?
evliya çelebi, biliyoruz ki, 1600'lerin ilk yarısında yaşamıştır. fakat bundan 150 sene kadar önce, 2. bayezid'in tahta çıkması şerefine iran hükümdarı, padişahı tebrik etmek amacıyla kendisine bir beyaz fili hediye yollamıştır, fil de sivas civarından geçerek istanbul'a varmıştır. kız gerçekten de, böyle bir beyaz fil hikayesi duymuş olmalı..
bir kabahat işlemediğiniz sürece bilmesine gerek yok.. telefona falan şifre koymayın, içi rahat etsin, sonra nereye istiyorsanız girin.
kendinize biraz özel alan bırakın... mesela evde tıraş olmayın, berbere gidin, iki saat lak lak yapın, kadının da nefesinin üstünden kalkın.. biraz özleyin birbirinizi..
veya kahve olmaz da, bir kulübe, bir şeye üye olun.. yeriniz yurdunuz belli olsun, kadın arkanızdan hafiye gibi dolaşmasın ama evden uzaklaşın.
iki kız 2 saat pastanede oturacaksa da, yeminli mali müşavir gibi hesap yapıp, "bir kahveye o kadar para verilir mi" muhabbetine girmeyin.. böyle şeyler çok sayıda sürtüşmeyi önler.
sözlük doktorlarının değil,
sözlükteki kadınların değil..
ama ne hikmetse, neredeyse bütün kadın yazarlar başlığı nefret kusmak ve güya dalga geçmek için kullanmaya çalışmış ki, büyük eziklik..
ve sanki bütün kadın yazarlarımız 5 çocuk sahibi olmuş da, deneyimlerini paylaşıyor..
arkadaş.. kadın değiliz, doktor da değiliz ama eşek hiç değiliz.. okuyoruz, basında tartışmalar dönüyor ve diyorlar ki; özel hastanelerin sezaryeni tavsiye etmelerinin altında sadece sgk'ya fatura edilen yüksek maliyetler yok, plasentayı da kök hücre firmalarına satmaları var.. özel hastane bunu alabilmek için aileye para vereceğine, yüklü masraflar çıkarıyor, bir de üzerine devleti dolandırıyor.. işin bebek bağışıklığı kısmı ve avrupa'daki muadil örnekleri de, konunun cabası...
bunu böyle ifade etmekten yoksun ol, gel burada laf salla..
kimse kimseye ne yazacağını sormuyor..
Humbaracı ahmet paşa osmanlı hizmetine ve islamiyet’e döndüğünde 57 yaşındaydı. Ortaçağ’da bu işleri böyle kafaya takmazlardı. Din değiştirmek, yeni bir hukuk sistemine tabi olmak dışında bir anlam ifade etmez, içinde herkes yine bildiği dine inanırdı.
Hele mezhep, hiç bizim gibi algılanmazdı. Biz aynı memlekette, alevi-sünni kardeş olmamıza rağmen birbirimize neler diyoruz; 30 yıl savaşlarında 18 kere mezhep değiştirip, eski müttefiklerine saldıran prens var.
Antik çağ bittikten sonra dünya nasıl ki, geriye doğru cinsel devrim yaşadı, ortaçağ sonrasında da ben, çok ilginç bir biçimde geriye doğru dinsel devrim gözlemliyorum.
Mesela şüphelenip, soru soruyor diye adamı ateist, deist falan ilan ediyoruz ama itikadi mezhepler, “şüphe iyidir, aklı ön planda tutar, imanı samimileştirir” diyerek konuyu kapatmışlar.
Bu da böyle bir yarı epistemolojik tartışma olsun, gece gece..
Mehmet öz’e de gelince.. uzayan kol bizden olsun. Kızkardeşi de, bildiğim kadarıyla abd federal hükümetinde üst düzey bürokrat. Müsteşar yardımcısı falan olması lazım.
iş ki, arada vatan toprağını akıllarına getirsinler.. yoksa abd’li bakanların yarısı her dönem yahudi.. hepsi elini incil’e, ayağını israil’in yoluna çıkanlara basıyorlar.
liderlikten değil..
1. arap turist, bizim harcadığımız gibi para harcamıyor. bize gelen turist gibi de para harcamıyor. bize gelen 8.5 euro'ya kebap kemirmeye geliyor, giden de 12 euro'ya brüksel usulü peynirli pide yiyor, gelirken lindt likörlü çikolata ve magnet getiriyor. onlar felaket para harcıyor ve tamamı lüks tüketim ve eğlence sektörü.
2. avrupalı, yine "türkler barbar" falan filan der ama avrupa'da 10 milyon türk asıllı var, erasmus'la giden toplam bir milyon öğrenciyi ve uzunlu kısalı turistik seyahat yapanları saymıyorum. avrupalılar da en az bir kere türkiye'ye gelmiştir. aramızda bir aşinalık ve inkar etmek istesek de, bir bağ var. arap'a karşı bize davrandıkları gibi davranmıyorlar. herif 1 milyon dolar da harcasa yine köpek gibi muamele görüyor.. onun için araplar da b.k var gibi uzungöl ve istanbul'dan başka yere gitmiyor. buraya yemek olarak da alışıklar; dini vecibeler yönünden ve gördükleri muamele açısından da mutlular ve burada rahat rahat kudurabiliyorlar... yoksa isviçre'ye git, bizim uzungöl gibi 100 taneyi alıp satan bir doğa var ama buradaki kekoluklarını avrupa'da yapmaya kalksalar yöre halkı isyan çıkarır. yani, kaç tane arap avrupa'ya gider ki?
diplomaside bazı hareketler "nezaketen" yapılır. yani aslında bir şey vermek istemezsin ama iyi niyet gösterip, taltif edersin.. mesela ne yaparsın, adama mütekabiliyetinin bir seviye üzerinde bir karşılama ve ağırlama protokolü uygularsın; adam büyülenir ama bunun devletine hiç bir faydası yoktur..
arabistan, dünyanın tartışmasız en önemli petrol üreticisi.. avrupa birliği zannediyor ki, ben böyle jestler yaparak, olası dünya savaşında arabistan'ı yanımda görürüm.. veya belki başka bir hesapları vardır, onu da yakında görürüz.. ama benim nazarımda arap dediğin adam sana "şugraaan, şukran" yapar, gidip abd'den 600 milyar dolarlık silah alır, o silahla bir b.k yapamayacağını bildiğinden, g.tü sağlama almak için gidip türkiye'nin uçak projesine yatırım yapmaya kalkar.. işte bunlar hep dans..
bana mesela bu schengen hamlesi, ekstra belirteçleri olmadan benim nazarımda sadece, ab'nin dış politikada cılız ve korkak hamleler yapma alışkanlığının bir göstergesidir..
mesela bu ara bize çok saldırıyorlar; yunanistan'ı sıkıştırarak, deniz mekansal planlama haritası kabul ettirmeye çalışıyor ve tabiri caizse üzerimize salıyorlar.. bu bilek güreşinin sonunu da gerçekten merak ediyorum. hatta bu b.ktan schengen hamlesine göre esas onu bekliyorum, zira bize orta asya'dan çok çok büyük bir gol attılar.. biz o gölü orta asya devletlerinden illa kanırta kanırta çıkartırız da, hoş olmadı hakikaten.. yoksa o belgeyi imzalayan kırgızistan daha iki sene önce tacikistan'la neredeyse harbe giriyordu da, g.tlerini biz kurtardık.. gelecek sefere bakalım, iran kırgızistan'a "kucak, kucak" yaptığında ab gelip kurtaracak mı? belki türkiye yardım eder, yersen..
Mersin’de büyük ev modasının ilk temsilcilerinden olan, bir daire almıştık. 263 metrekare, düz ayak..
Apartmana ilk biz yerleştik, arkamızdan da bir sürü mardinli taşındı, 6 çocuklu olana kısır muamelesi yapıyorlardı..
Fakat komşular felaket zengin, birbirlerini bilip, aynı apartmandan daire alan adamlar. Bazen 2 kasa coca cola, bir tırla apartmana geliyor. Yok böyle bir ihtişam..
Üstte var 9 çocuk, tabii paldır küldür.. annem apartman toplantısında komşu amcaya durumu şikayet etti.. ne beklersin? Vay efendim çocuktur demesini.. yok. Para b.k gibi.. adam bir gün sonra evine çift kat halıfleks kaplattı, çocuklar yine fıldır fıldır, ama bizim ruhumuz duymuyor.. bu arada evin yemyeşil gözlü ablasıyla da, balkona ne hikmetse hep benzer vakitlerde çıkıyoruz. Ya da, birbirimizi kolluyoruz, diyelim..
Bir gün, bir nüfus memuru kadın geldi, apartmana.. 18 daire.. biz 3 kişi, karşı 2 kişi.. kadın sevindi, “oh oh, apartmanı büyük görünce korkmuştum ama yarım saate bitiririm ben burayı” dedi.. biz annemle kadının arkasından sırıtıyoruz.. her evde minimum 10 nüfus olmasından hariç, yarısı türkçe’yi bile konuşamayan sevgili komşularımızın sayılması, havanın kararmasını bulmuştu… kadına hala acırım..
Yöresel yemek yaparlardı, ben okuldan gelmeden önce kapıyı çalıp, bırakırlardı.. eve geliyorsun, kibe, eve geliyorsun, çiğ köfte..
Mercedes bu entry’nin neresinde? Her yerinde.. komşular felaket zengindi.. bizim c200 falan fason kalıyordu.
ortada bir realite var ki, bazı yazarlarımızın sözlüğe yaklaşımı çok talihsiz.. bir iki kere sevimli oluyor da, her dakika cinsel içerikli entry ve görsel görmek gerçekten iç bayıcı.. ve sözlüğün itibarını yerle bir ediyor.
bizim bro, bizim kuresel'e yangın gibi duruyor... öyle daire maire olayının sonu, "2+1 bahçe katı daireye yerleşelim, önce imam, sonra zamanla belediye nikahını zorlarız. benim emekli var, edirne şartlarında adam olana servet" teklifine falan dönmesin de...
Aslında sanatsever ibrahim’dir. Getirdiği parçalar bir kaç yönüyle muazzam özelliklere sahiptir (antik çağ sanatından epeyce anlarım):
- kondisyonları yüksek,
- bilindik figürlerin heykelleri,
- tam takım, yani 3 güzelden ikisi falan değil,
- kadın heykeli (daha nadir ve kompozisyon itibariyle girinti-çıkıntısı daha fazla),
- hareketli (mermerde hareketi vermek çok zordur, bir kere bütün bir bloğu tek seferde, her detayı düşünerek kesersiniz),
- çıplak (proporsiyon hatası yapamazsınız. Göğüs, kalça, boyun, kaval kemiği, ayak parmakları.. her detay diğeriyle uyumlu olacak),
Adam bulunmaz eserler getirmiş ama bizimkilerde o kafa nerede.. halifelik davası güden müslüman bir ülkenin sadrazamı, hristiyanlık’tan islamiyet’e döndükten sonra 3 tane taştan yapılma çıplak kadın görünce putperest olacak.. 200 kişilik haremi yok çünkü, bu adamın).
Sisi ailesinin, nasıl desem, gazze’den turist olarak mısır’a gidebilen şanslı bir takım insanlar konusunda ciddi sıkıntıları var. Bu da sisi’yi,
- mültecileri kabul etme,
- trans east-med projesi konusunda israil’e ve abd’ye karşı çok zayıf bırakıyor.
Abd trans east-med konusunda türkiye’yi “o derece” kırmayabilir diye düşünecek olursak, türkiye de mısır’ın elini rahatlatmak konusunda o derece mecbur değil.