mart itibariyle istanbul, ankara, izmir ve diyarbakır başta olmak üzere birçok şehirde bulunabilecek bir fanzin çıkaracak edebiyat blogudur. özellikle miraç ağca'nın hikayeleri okunasıdır.
Yani biz Fenerbahçe ile maç yapan takımlarız bu gerçeği buraya koyalım.
Çünkü yüzyıl geçti hâlâ Fenerbahçe'yi yenmek bayram, neşe... Herkes toplanıp Fener'i yenmek için bir araya geliyor. Türkiye ligi her ne kadar 34 haftadan oluşuyorsa da, aslında bir sezon boyunca her takımın iki kere Fenerbahçe ile karşılaştığı bir süreçtir.
işte bu yüzden Fenerbahçe’siz bir lig ne Galatasaray'a ne Beşiktaş'a ne de Trabzon'a yakışır. Dahası Fenerbahçesiz bir lig hiçbir takıma gerçek bir lig gibi gelmez.
iddialar ağır.
Fenerbahçe yönetimine karşı savcılık resmen şike ve rüşvet suçlamasıyla bir soruşturma yürütüyor.
Ben savcılığın da durduk yere elinde hiçbir kanıt olmadan Fenerbahçe gibi bir takımın yönetimine karşı böyle bir soruşturma başlatacağına inanmam.
Bu durumda geriye iki seçenek kalıyor:
Eğer savcılık iddialarını ispat ederse bu Fenerbahçe camiasına kara bir leke, birinci lig için de;öksüz bir sezon demektir.
Çünkü Fenerbahçe’siz bir lig, öksüz kalmış bir ligdir.
Eğer iddialar boş çıkar ya da Aziz Yıldırım başta olmak üzere Fenerbahçe yöneticileri aklanır serbest kalırsa bu defa da haksız yere atılmış bir lekenin izi kalacaktır.
çelişkinin dik alasıdır amınakoyim.
şimdi bu şike davasını zekeriya öz yaptı.
kim bu adam? ergenekon iddianamesini yazan adam.
bu ulusalcılar kendi adamları içeri alınınca çarşaf çarşaf zekeriya öz'ü boka batırdılar (ki haklılar da o konuda)
şimdi fenerbahçeli olmayan ulusalcılar "davanın üzerine gidilsin" diye götlerini yırtıyor.
hayır, zamanında liberal yazarlar "ergenekon'un üzerine gidin" dediklerinde bunlar liberallere "faşist orospu çocuğu" demedi mi?
titreyin ve egonuzu bi kenara bırakın ibneler.
sırf takım tutuyorum diye kişiliğinizden ödün vermeyin.
az önce okuyup vay amınakoyim dediğim kitap pasajıdır. *
--spoiler--
IV. Murat 1638 yılında Bağdat seferine çıktığında Sakarya dolaylarında Derviş Ahmet adında biri, bağlı olduğu dergâhın şeyhini öldürüp "ahır zamanda ortaya çıkacak mehdi benim”…diyerek isyan etti. Etrafına topladığı müritleri gittikçe çoğaldı. Eskişehir Kadısı durumu padişaha bildirince iki kez bastırılması için asker gönderildi ise de, mehdiye inanan cahiller gittikçe artmaya başladı; öyle ki mehdinin çevresine biriken sekiz bin kişilik kuvvet Osmanlı Ordusunu yendi. Epey kan döküldü, bazı paşalar şehit oldu. Sonunda Şeyh Ahmet, ala düşürülüp yakalandı, padişahın huzuruna getirildi. Bu Şeyh Ahmet’in göğsünden ve omuzlarından ince ince derisi yüzüldü, parmaklarını mafsal mafsal kestiler. Fakat Şeyh Ahmet bu arada bir tek "of" bile demedi. Hatta Şeyh Ahmet, Cellât Kara Ali'ye seslenerek, "acele etme cellât ağa, evme"; deyip asla boyun eğmeyeceğini ve işkenceyi önemsemediğini gösterdi. izleyenleri de kendine hayran bıraktı. Başında büyük bir imame ve sarık olduğu halde, bir eşeğe çırılçıplak bindirilerek şeyhi ordu içinde dolaştırıp ibret olsun diye gösterdiler. Sonra da burnunu, kulaklarını, ellerini ve ayaklarını kestiler. Ordunun içine bıraktılar. Böylece can verdi.
Günümüzün artmakta olan sahte peygamberlerini de siz sayınız. Toplumu, demokrasiyi bu tür hastalıklı sahte peygamberlerin sakatlamasını istemiyorsak, insanlarımıza biat düşünceli hurafe ile değil, bilime, laik ve hür düşünceye dayalı bir eğitim vermeliyiz. Aksi halde, bilimsizlik, hurafe ve cehaletle Osmanlı nasıl yıkılmışsa, sonumuz kaçınılmaz son olur; en azından çağdaş dünyadan geri kalır, emperyalist ülkelere muhtaç yaşarız.
--spoiler--
hayvan gibi içmiş ama hala sızamamış ev arkadaşının "kanka evde ekmek yok mu yeaa" demesini anlamayan bünye, uykulu kafayla o kişiyi cin min yecüc mecüc sanabilir.