Kim Milyoner Olmak ister adlı yarışma programına katılmıştım (o zamanlar sunucu Kenan Çetin) ve sözlük beni yazıyor.
Marmara Hukuk Fakültesi Devletler Umumi kürsü başkanı Ferit Hakan Baykal ile de o günlerde aynı evde kalıyoruz, bilgisayarımda sözlükte benim için açılan başlık açık kalmış. Sözlükte ben de yazarım ve benim adımdan Hoca bilmeyip yorum yazmış: "yüzü gibi kalbi de melek" vs vs bir sürü güzel söz, iltifat...
Acil sildiğim için detaylarını hatırlamıyorum.
Sabah bir uyandım, editörden bir mesaj: "sen neyin kafasını yaşıyorsun?"
Hocamı kaybedeli 5 yıl oldu. Geride bana bıraktığı hediyeleri: kızı ve eşi geçen hafta ziyaretime geldi, bu olayı anlattım, güldük. Hemen bunu yaz bir yere dedi, en yakışır yere yazıyorum: olayın geçtiği sözlüğe.
Bugün babamı kaybettiğimizin tam birinci ayı (oysa tam bir yıl gibi...).
insan ölümün ne olduğunu bu yaşına kadar öğrendiğini sanıyor ama en yakınından birisini kaybetmediyse ölümün ne demek olduğunu anlamıyormuş.
Taziyelerde en çok benim içimi okşayan, "yattığı yer incitmesin", "ışıklar içinde uyusun" dilekleri oldu.
Gerçekten de, babamı koydukları o küçük derin kuyuda babam incinmesin, üstüne attıkları o toprak, yattığı beton içini karartmasın...
insan sadece bunları mı öğreniyor? Neden evi doldurduklarını, acınızla sizi yalnız bırakmadıklarının anlamını öğreniyor: siz misafirlerle ilgilenirken, acınızda boğulmayın diye... inanmadığınız dini simgeler, dualar, sizin sığındığınız en anlamlı yeriniz oluveriyor. Artık babasını, annesini kaybetmiş kişiler sizin duygu ortağınız, kaybetmemişler konuyu geçiştirdikleriniz oluyor. Çünkü siz de onlardan biriydiniz ve sizin konuştuklarınız boşunaymış, ölümü yakınında hissetmeyenlerin empati yapması mümkün değilmiş, öğreniyorsunuz...
Az önce çalışmasına atıf yaptığım kişi: "Pir Ali Kaya. Çalışma Hukukunda Eşitlik ve Ayrımcılık: Karşılaştırmalı Teorik Bir Bakış. Ankara, 2019."
Çalışmasını takdirle karşılaşmış, akademik hayattan ismini bilmediğim ancak bu kadar güzel bir çalışma yapan kişi kim diye google'da aramışken, ilk olarak sözlük'te yazılanları okuyarak hayal kırıklığına uğradığım kişi.
Bir arkadaş grubunda türkü barda çıkan vokalistin ismi geçtiğinde, türkü dinlemeyen kızın konuya yakınlık kurmak için: " o benim arkadaşımın kuzeninin kocası" dediğinde verilen cevap.
14 şubatta bana bir çiçek almayan sevgilimin annesi, sevgilimin eski karısına çiçek almış. Kız kardeşi ise göndermiş.
Allahım, ne düşünceli bir aileye düştüm. Herkese nasip et.
Ankara Barosu Eğitim Merkezi ile YSK binası tam karşılıklı binalar olup, YSK'nın istanbul seçimlerini iptal kararına karşı Ankara Barosu tarafından kendi binasına asılan tam boy bu yazı ile tepki gösterilmiştir.
seksist yaklaşımdır. daha "kızlar" diye başlanması bu yaklaşımın en önemli örneğidir. Kaldı ki, kızların espri yapmadığı dayanaktan yoksun, temelsiz bir iddiadır.
her ne kadar yazar bu başlıkta gerçek düşüncesi olamayacak kadar abartsa da, toplum içerisinde bu kadar bağnaz, cahil ve gerçekten "Alevi'nin elinden yemek yenmez" diyen bir kesim olduğunu kabul etmek gerekir.
Bunun sebebini ise dini bir gerekçe ile, abdest almadıkları ile açıklamaktadırlar.
Bu dinine bağlı kesim Rus gelininin elinden çok güzel çay içerken, kendi topraklarının ve kültürünün insanı olan Alevi gelinin elinden evet, yemek yememektedir!
Bu nedenlerle Alevi aileler, kız vermeyi tercih etmezler.
Örneğin, Ankara Sincan Cezaevi'nde T, F (F1, F2), L (L1,L2) olmak üzere üç tip infaz kurumu bulunmaktadır.
15 Temmuz sonrası, T tipi infaz kurumunda 16 kişilik koğuşlarda 32, F tipinde 4 kişilik koğuşlarda 8 olmak üzere, kapasitesinin iki katında insan yerleştirilmiştir.
ilk ay ailelerle görüş izni verilmemiştir.
Yakınlarından haber alamayan ailelerin baskı ve istekleri sonucu kapılara sabah saat 7'den itibaren yığılan avukatlar, bu yoğunlukta görüş imkanı bulamayarak geri dönmek zorunda kalmıştır.
(Bu arada bir parantez açıp, avukatların 7/24 görüş hakkı olmasına rağmen, bu hak sınırlanarak sabah 9 ile 16.30 aralığında görüşme yapmalarına izin verilmiş olması ayrı bir vakıadır.)
Gelinen tarih itibari ile ailelerin 15 günde bir kapalı görüş ve 15 günde bir 10 dakikalık telefon görüşme hakkı dışında avukatlar açısından değişen hiçbir şey olmamıştır.
Sevgili olmalarındansa arkadaş kalmalarının daha sağlıklı olacağı anlaşılan ilişki modeli.
(bkz: "beni biçakladığında bile sana sarılarak uyudum be. ")
"Kürt çocukların Kürtçe ile imtihanı" bu başlığın bir başka yüzüdür, yeni nesil Kürt çocukları anadili olarak Türkçe, ikinci dil olarak ingilizce, Almanca veya Fransızca konuşabilirlerken kendi dillerini bilmemektedir. Çünkü kendi dilini unutturulmuş çocukların çocuklarıdır onlar.
Not: Kürtçe unutulmakta olan diller, Zazaca kaybolmakta olan diller ardasında yer almaktadır.
içerisinde 4.000'den fazla kimyasal madde olduğu ileri sürülen, dumanının solunmasının kişide pkolojik ve fiziksel bağımlılık yaptığı ispatlanmış ticari üründür.
Tarihsel süreç içerisinde, evlerde misafirlere ikram aracı olmuş, bebeklerin dahi yanında tüketilemesinde bir beis görülmemişken, günümüzde kullanımı yasaklanmış olmasa da, sınırlanmalar ve yasaklar getirilmiştir (örneğin, 18 yaşından küçüklere sigara satışının yapılamaması, üniversite kampüslerinde sigara satışının olmaması, kapalı alanlarda sigara içilememesi gibi...).
Sigara içerikli şiirler, şarkılar, filmler görmek mümkünken, bunlardan hafızalarda en çok yer eden sahnelerden biri Ağır Roman adlı filmde yer alır.