Tipik Türkiye manzarasıdır. Solun önüne tampon olsun diye her köye bir camii, her yere imam hatip açtıran 12 Eylül rejimi, şimdi de mirasçıları aracılığıyla laiklik elden gidiyor diye bağırıyor. Hizbullahı örgütleyen ordu değil miydi? Laikliğin dinin manipülasyonu olduğunu kim söyledi size? diye sormak gerekiyor.
Karşısındakinin konuşmasına müsade etmeyerek en basit görgü kurallarından birini çiğneyen; her konuya "önceden beri araştırırım", önceden beri bilirim" gibi cümlelerle giriş yapan adam.
(bkz: yorucu insan)
Cunta geleneğinin bir sonucudur. Cunta ile hesaplaşamayan ülkelerde böyle yırtık dondan çıkar gibi iki de bir gündeme müdahale etmeye çalışan askerler gözükür.
Tek hücreli deniz canlısı olmasaydı insanlık da olmazdı, ama Atatürk´ün insanlığın gelişiminde böyle bir role sahip olduğunu düşünmüyorum. Atatürk olmasaydı bir başkası olurdu. Ortalık Mustafa dolu nitekim.
Türkiye'nin dünyaca tanınmış halkbilimcisi Prof. Pertev Naili Boratav'ın 40 yıllık bir emek ürünü olan "Nasrettin Hoca" incelemesinden bir iki fıkra. Çocukların eline tutuşturduğumuz o sözde şirin ak sakallı dedenin ne mal olduğunu anlamak için yararlı olacaktır:
"Nasrettin Hoca'nın avradı hamama gider. 'Hoca ben gelinceye kadar oğlanı avut' der. Avrat hamama gitdükleyin oğlan ağlar. Bir çanakta yoğurt varımış. Kalkup zekerini bulaşdurup oğlanın ağzına koyup yedirmiş. Oğlan rahat olup uyumış. Avrat hamamdan çıkagelür. 'Aferin hey koca' demiş. Nasrettin Hoca, 'Ben ana gelince dokuz zeker yoğurt yedürüp dururın, eğer sendahi yesen uyurdun' demiş".
Bir başka fıkrası:
"Nasrettin Hoca'ya bir gün avradı 'Ben gelinceye şu oğlanı avut' demiş. Bu gidecek, oğlan ağlar. Görmüş ki olmaz, zekerini eline vermiş. Bu hinde avradı gelmiş. 'Bre mağbum olacak, nedir bu' demiş. Hoca da 'Bre ...cük! Eline bıçak vereyim de elini mi kessin' demiş".
Türkçeyi özenli kullanmaya çalışmasıyla, nezaketiyle dikakte çeken, ama her şeye rağmen saldırılara maruz kalmasından dolayı olsa gerek, "hassiktir" biçiminde patlayan örnek belediyeci.
Yurt dışında etkinliği olan her Türk´ün diplomat yerine konulması sebebiyle, "bu bizi temsil edemez gibi" saçma bilinçaltı bir mantıkla, önce sözel lince uğrayan, sonra da yavaşça kabullenilen sanatçı.
Bir zamanlar kırmızı koltuk programıyla saldırgan tutumundan rahatsız olduğum (koltuğun renginden de olabilir saldırganlığı, çok emin değilim), şimdilerde yazdığı köşe yazılarıyla toplumun vicdanı olan yazardır.