bu karakterlerden biri de çirkin ve şişko kızdır. genelde okul gazetesinde çalışır, esas kıza imrenir filan. ya da esas oğlana aşık olur. şişko ve çirkin kız yürürken 'kötü kalpli öğrenciler' ona çelme takar veya durmadan onunla dalga geçerler. o anda hemen esas kız/oğlan bunu kurtarır. işte şişko ve çirkin kızın dizide bulunma amacı budur : başroldekilerin ' iyi kalpli ' olduğunu seyirciye göstermek.
ne olursa olsun; birini tamı tamına sekiz dakika boyunca hiç durmadan, sallana sallana, ama akıcı bir şekilde anlatıp savunarak trajikomik bir şekilde takdirimi kazanmış bir kızın videosu. yıllar sonra bunu izleyince kendine kendine gülmek için sağlam bir anı hazırlamıştır.
(#11186620) hangi toplum, hangi politika, hangi hata ? diye sorulması gereken bir yazar. kendisi biliyor mu acaba, sadece o zamanki türkiye şartlarına en uygun ne varsa onun yapıldığını ?
sümeyye erdoğan'ın; ülkemizin %80'ini bidon kafalı olarak gördüğünü anlamamıza yardımcı olmuş mektup. tamam koyun diyorduk ama bidon kafalı da etkileyici bir benzetme olmuş tabi.
' türbanlı doktor ' cümlesiyle daha başından saçmalayan, haber niteliği taşımayan, amacı ortalığı karıştırmak olan 'haber'. biri çıkar ' türban taktığı için işten çıkarmışlar, bu nasıl özgürlük ' falan filan; sonra biri gelir ' iyi olmuş zaten türbanlı doktor mu olur ? ' der. hadi olayı biraz değiştirelim; doktorumuz türbanlı değil mini etekli olsun, gene tartışma konusu aynı saçma sapan laflar, aynı düşmanlık, aynı birbirini çekememezlik ile sürecektir. ' mini etekli olduğu için işten çıkartmışlar, bu nasıl özgürlük ? ' ile ' mini etekli doktor mu olurmuş ? ' denir bu sefer. kahramanlar değişik ama kafalar hala aynı, geri. dünya birbirine saygı göstermeyen, farklılıklara açık olmayan, başkasının ne giydiğine, neye inandığına kafayı takmış lanet olası insanlar yüzünden batacaktır. bu gibi şeylerin örneklerini sadece din, siyaset, futbol gibi, kişinin kendi zevkine, inancına, tercihine, düşüncesine kalmış ve başkasını hiç mi hiç ilgilendirmeyen şeylerde görmüyoruz ne yazık ki. gündelik hayatımızda, hemen yanıbaşımızda, geçmişimizde, belki de geleceğimizde gördüğümüz/göreceğimiz şeyler. bu ülkeyi bırakın; dünyanın sahip olduğu şu saplantılı düşünce ' farklı olanı taşlama ' sevgisi oldukça, türbanlı doktor işten çıkarılır, mini etekli sekreter tacize uğrar, ağabey kız kardeşini döver. ırkçılığın bile ana fikri budur, ve bence bu da bir tür ırkçılıktır. bağıra çağıra ' sanane ' deme hakkına sahip olunan şeylerin; sırf bir başkası o sığ kafasında kabullenemedi diye resmen memleket meselesi haline gelmesi, hatta gerçekten bunun bir memleket meselesi olması çok acıdır. şu haberle ilgili tartışma yaratan malum düşünce sahiplerine; her iki düşünceye de yazıklar olsun. insanlık adına ve ülkem adına üzülüyorum.
dünyanın en berbat şeylerinden biridir. sabah sabah alarmı çalan telefona, ağır çalışan kettle'a, kargalara, balkonun önünde bağıran serseri kedilere, caddeden gelen ve biraz sonra binilecek minibüse sövme ihtiyacı hissedilir. yine de insan ' hadi kalktık işte daha ne ' diyerek sıcak yataktan kalkmanın verdiği huysuzluğu üstünden atar. ta ki metrobüse biniş esnasında alınan bir omuz darbesine dek. ve gün; omuz darbesini atana söverken çoktan başlamıştır.
özlemek ve sabır konusunda insanı imtihan eden ilişki. genelde dışarıdan bakan insanların ' nasıl yürütüyorsunuz ' sorusuna maruz kalınır. oysa yürür, çok da güzel yürür. ama yürümesi iki tarafın da birbiri için ' aradığım insan bu ' demesi ve bundan emin olmasına bağlıdır. evet bazen gerçekten acıtır ama kavuşma anları o acıyı silip götürür. insanın hayal gücü resmen onu ele geçirir. ' şuraya gideriz, şunu yaparız ' diye planlar kurulur, olduğu ülkeye vize vermeyen konsolosluğa sövülür, gökyüzündeki uçaklara yüzde tebessümle bakılır. bir süre sonra özleme alışılır, ve özlemekten yaratılmış gibi hisseder insan..
bomba gibi bir dizidir, bir de gerçekliğine hayran olunası yapımdır aynı zamanda. dizide her ne kadar ' bip' ile sansürlense de, sinirlendiği zaman insanın küfür etmesi gayet olağandır. diğer dizilerdeki gibi ' küstah, terbiyesiz, aa ne münasebet, salak ' demeyiz genelde, doğruya doğru. küfür yüzünden eleştirilmesi saçmadır.
ömrünüzde hiç görmediğiniz ve belki de bir daha görmeyeceğiniz insanlarla aynı koltukta, aynı mekanda en azından bir 12 saat beraber olur, yer, içer ve uyursunuz. bu yolculuklarda illa tuhaf, yolculuğu kabusa çevirecek şeyler olur, yapacak bir şey yoktur. örnek vermek gerekirse;
iyi niyetli ama geveze yaşlı teyzeler
sapık muavinler
sapık yolcular
mola verildiğinde tüm aranın wc kuyruğunda beklemekle geçmesi
eğer en önde oturuyorsanız şöförün müzikleri ve karşıdan 4lüleri yakmış gelen arabalar
özellikle en arkada ve ortada oturmak
otobüsün klimasının çok veya az çalışması, akıtması, aksırması, tıksırması
ve diğer tüm kabuslarınız için;
(bkz: metro turizm)
hemen 'kıskanç, cinsellik düşkünü, kin tutan' diye sınıflandırılmaması gereken burcun insanı. bunun yükseleni var, ay burcu var, doğum haritası var. gerçi burcu akrep, yükseleni koç bir insanın iki burçlada alakasız davranışlar sergilediği görülmüştür. her zaman atak ve maceracı bir burç olduğu söylenen koçla, gizemli denilen akrep burcu karışımından; evinde oturan ve huzurdan yana olan, sıradan ama sadece biraz fazla hayalperest bir insan çıkabilmektedir. kısacası; her burç insanı aynı değildir, ama burcundan muhakkak birşeyler taşır belki, o doğrudur.
Küçükken oynanan ' sandalye kapmaca ' oyununun yetişkin ve daha vahşi versiyonuna ev sahipliği yapan araç. Kalabalık olması istanbul şartlarına göre normaldir, arıza yaptığı zamanlar hariç zamandan tasarruf yapar, vesaire vesaire..
Mecidiyeköy-Söğütlüçeşme hattını kullananlar..yapmanız gereken bir kaç basit taktikle günü kurtarabilirsiniz; ****
1- Aktarma yapın, Zincirlikuyu'ya gidin. Tercihen ilk veya son kapıdan binin, yanlız sağdan ve soldan yiyeceğiniz omuz darbelerini göze alın.
2- illa Mecidiyeköy'den binecekseniz, en arkadaki koltukların altında basamaklar var. işte o basamakları boş olan bir metrobüsü kollayın. Metrobüse bindikten sonra o basamaklara kurulun ve yolculuğun tadını çıkarın. Bol bol ayakkabı inceleme fırsatınız olacak ama ayakta durmaktan iyidir.
Bunların hepsini yaparken aklınıza hala şu soru geliyorsa, artık buna cevap aramaktan vazgeçin.
(bkz: Yahu bu kadar insan nereden geliyor)
gecenin bir vakti sigarasız kalmak insanı derin düşüncelere itebilir, içinde bulunduğunuz geceye göre sigaranın kendisinden bile zararlı olabilir. o an irade denen şeyden yoksun olduğunuzu anlarsınız. ve bir de alışkanlık denen şeyin hayatınızda ne kadar yer ettiğini.
minibüs çoğu insanın kullandığı bir toplu taşıma aracıdır.*. fakat bir minibüsü minibüs yapan unsurlar vardır ki, onlar olmasa minibüsün tadı olmayacaktır.
şöför - ana elemandır. başka minibüs şöförlerini sollamayı sever, onlarla camdan cama muhabbet eder, camdan cama küfür eder, sigara* ve bozuk para alışverişi yapar, müşterilerle kavga eder. cin gibidir, verilen parayı bir gözü yolda bir gözü elinde sayar. beğendiği bir müşteriye dikiz aynasından sırıtır, kavga ettiği müşteriye pis pis gene dikiz aynasından bakar. arabesk dinlemesi yaygındır, ancak pop ve rock dinleyenleri de vardır. yaptığı çok stresli bir iştir, ve bu stresi genelde dışa vurmaktan çekinmez.
şöförün yan koltuğundaki eleman - bunlar şöförün yakın arkadaşı veya sevgilisi olabilecekleri gibi, müşteri de olabilirler. müşteri kısmı, kendisini minibüsün sağ dikiz aynasından inceler, camdan dışarı bakar ya da minibüs şöförü ile muhabbet eder. eğer şöförün kankası ise, şöför meşgul olduğu zaman onları sollayan şöföre pis bakışlar fırlatan, durmadan bir şeyler anlatıp duran, parayı sayan, ' beyler ilerleyelim ', ' boş koltuklara oturalım ' diyen kişidir.
ön koltuklarda oturanlar - minibüsün şanssız insanlarıdır bunlar. genelde uzatılan paraları vermek zorunda kalırlar. fakat en arkadan para veren müşterinin dediği yeri, hiçbir zaman doğru söyleyemeyen kişilerdir. en arkadan uzatılan para, her koltuk atladığında değişim geçirir.
- küçükbakkalköy uzatır mısınız ?
- bi bakkalıköy
- ney..eeöö..bi kadıköy uzatır mısın
- bi bakırköy uzatsana
- ne?
uyuyanlar bir kısmı cama başını yaslayıp uyurken, bir kısmı yanındaki müşterinin omzunu yastık olarak kullanır. minibüs sallandıkça uyanan bu insanlar, gene de hiç istiflerini bozmadan uyumaya devam ederler.
yüksek sesle müzik dinleyenler - genelde gençlerden oluşan bu güruh, müşterilerin ' kıs şunun sesini ' çağrısına cevap vermeyebilirler. ya da kıstıktan sonra oflayıp puflayarak tepkilerini gösterirler.
yaşlı kankalar - genelde pazar yerlerinin önünden binerek minibüse dahil olurlar. ellerindeki torbaları cakalı cakalı yanlarına koyduktan sonra, torunları ve çocukları hakkında koyu sohbetlere girişirler, onlara yer veren gençleri lafa tutarlar, minibüs şöförü hızlı gidiyorsa onlara ' evladım ' ile başlayan cümlelerle girişirler.
gürültülü gençler - genelde en arka 4 lü koltuğu ya da ikinci ve üçüncü sıradaki koltukları kaparlar. okuldan veya eğlenceden gelen bu gençler, çok yüksek sesle konuşup güldükleri için minibüsten atılabilme veya diğer insanlarla kavga edebilme potansiyeline sahiptir.
minibüse yeni binen kişi - minibüse adım attığı anda tüm gözlerin döndüğü kişidir. bu kişi gözleriyle oturacak bir yer ararken, ona bakan insanları görmezden gelmeye çalışır. ilk dönemi beraber geçirmiş bir sınıfa, 2. dönem katılan öğrenci gibidir.
ayakta bekleyen kişi - durmadan içinden ' e biri insin artık ' diyen kişidir. eğer yaşlıysa böyle bir problemi olmaz, ancak eğer gençse, oturmakta olan bazı kötü niyetli müşterilerin kendini beğenmiş bakışlarına maruz kalabilir. eğer yanında ayakta bekleyen başka biri daha varsa, ilk boşalan koltuğu en çabuk nasıl kapabileceğinin planını yapar durur.
çocuklar - üç çeşittir; ayakta bekleyen çocuk, kucakta oturan çocuk, koltukta oturan çocuk. kucakta oturan çocuğun durmadan ağlama gibi bir huyu vardır, ya da arkasındaki kişiye gözlerini dikip onu izlemek. yaşlı kankalar ın ilgi odağı olur, durmadan yanakları sıkılır ve kesinlikle yaşı sorulur. koltukta oturan çocuk ise, ayakta bekleyen kişi nin baş düşmanıdır.' annesi kucağına alsa da ben otursam ' bakışlarına maruz kalır. ayakta bekleyen çocuk ise, genelde camdan kafasını, kolunu, veya dilini çıkartır*. annesi durmadan ona dikkatli olmasını söylerken, o eğlencesine devam eder.
kızların çekemedikleri hemcinslerine onlara yakıştırdıkları hakareti etmesi kadar normal bir durumdur. çünkü nedense insanların ettiği tüm hakaretler ve çeşitli küfürler belden aşşağıdır. genelde herkes bunu yapar, sadece erkeklere mahsus bir durum değildir.
bir şeye güleceği zaman ilk önce ' tıhh! ' demesi.
bir şey istediğim zaman ' bakarız ' demesi.
ve bilgisayarla ilgili bir sorunu telefonda anlatınca ' görmeden bir şey diyemem ' demesi.
kenobi fanıdır kendisi. çok hoş sohbet ve fazlasıyla içtendir. dert dinlemeyi de, anlatmayı da seven, iyi kalpli bir insandır.
ha bir de harika bir yazardır *
kendisini sithin tuzağına düşüren aşk değildir. kaybetme korkusu, kibir ve güvensizliktir. annesinin ölümünü engelleyememenin verdiği -kendince- bir yenilmişlik hissi, ve aynısının padme'ye olma olasılığı ilk darbeyi vurmuştur. zaten kendi itiraf etmiştir ' onsuz yaşayamam ' diyerek, aslında karısının ölümünün zararını çekmekten korktuğunu. ve böylece, kendi gücüne duyduğu sonsuz güven ile beraber, onu durmadan pohpohlayan sith, onu darth vader'a dönüştürür. aslında sade bir bilimkurgu değil de, çıkartılması gereken derslerle dolu bir film olarak izlenince, anakin skywalker'dan çok şey öğrenilebilinir, kim bilir.
'' ama '' sözcüğünün ardından gelen, aslında asıl söylenmek istenendir. örneğin;
öğretmen- sözlü notuna 75 veriyorum ama daha çok çalışman gerek
arkadaş- çok iyi bir arkadaşsın ama bazen benim sorunlarımla daha fazla ilgilenmeni istiyorum
sevgili- seni gerçekten çok seviyorum ama bazı huyların beni deli ediyor.
anne-tatile çıkıcaz ama karnen iyi değilse gelemezsin.
görüldüğü üzere bu tip durumlarda ilk söylenen değil, ama sözcüğünden sonra gelene bakılmalıdır.