polis ithal etmiyoruz; ama, amerikan polislerinin kullandığı son kullanma tarihi geçmiş biber gazlarını ithal ediyoruz; daha ne olsun? şeklinde cevaplanabilecek olan soru.
"bu gece erken uyuyacağım" diyerek düzene sokulmak istenen; şiir okurken zamanın akıp geç olması sonucu sağlanamayan düzendir.
bu gece de şiir okumaktan geç uyuyacağım.
şairlerin de payı yok değil bunda.
geçen yıl, tam bu tarihte yaşanan "soma maden faciası"na sessiz kalmayan, bahar şenliklerini iptal etme kararı alan üniversite.
bu gün 13 mayıs 2015. soma maden faciası'nın üzerinden tam 1 yıl geçmiş. ama ösem binasında, o maden faciasının duyuruluşu, o görüntüler, soma çocukları... dün yaşanmış gibi.
ne zaman "soma" dense bir yandan da bu okulu hatırlarım.
facianın görüntülerini izlediğim ilk yer.
bugün, günlerden soma.
bugün, rant için insan canını hiçe sayanlar yüzünden yaşanan can pazarının 1. yıl dönümü.
bugün, zırhlı araçlarla, yoğun can güvenliği önlemiyle gezenlerin, işçilerin can güvenliğini umursamayıp "ölmek, bu işin fıtratında var" diyenlerin, yine en ufak bir sorumluluk kabul etmeyeceği gün.
gerçi söylüyoruz ama boşuna.
ne kadar ne söylesek de anlamayacaklar; anlayışsızlık onların fıtratında var.
türkiye genelinde elektriğin kesik olduğu bir günde, çok da kolay basılır.
belki, bu, önceden planlanmış bir baskındı ve elektrik kesintisi bile bu baskının bir parçasıydı.
"turnikeler, dedektörler varken silahları nasıl soktular?" sorusunun cevabı da işte burada:
elektrikler kesildiğinde güvenlik kameraları, turnikeler ve dedektörler devre dışı olduğu an, bir anlık boşukta girmiş olabilirler.
jenaratörler devreye girip dedektörler, güvenlik kameraları çalışıncaya kadarki o boşlukta da ne olduysa olmuştur.
bu da böyle bir komplo teorisi.
önceki entrym'de de yazdığım gibi, adliyenin içine, yer altından tünel kazarak basılır.
1- kendi evlerinin içindeen adliyenin içine açılan bir tünel kazılır.
2- tünelden adliyenin içine açılan kısıma açılır kapanır bir kapak tasarlanır ve bu kapak, adliyenin içinden bakıldığında, kapak olduğu anlaşılmayacak kadar iyi kamufle edilmiştir.
adliyenin içinden bakılınca kapak gibi görünmez, yer ile bütünmüş gibi görünür.
3- tünelden girdikleri için, turnikeden ve dedektörden geçmezler ve silah ile adliyeye giriş yaparlar.
4- savcıyı da, adliyenin içine açılan tünelden kaçırıp evlerine götürürler.
bu da benim hayal ürünüm. ki, bu alengirli bir yöntem, belki çok daha pratik şekillerde de adliye basanlar vardır.
not: bence tünelin ucunu direkt savcının odasına açmış olabilirler, o şekilde daha kolay kaçırmışlardır.
"silahları nasıl soktular?" diye soranlar olduğunu gösteren olaydır.
hemen açıklıyorum: adliyenin içerisine açılan bir tünel kazdılar ve kazdıkları tünelin adliyeye açılan kısmına silahı yerleştirdiler. tünelin adliyeye açılan kısmını da kapak gibi yaptılar ve adliyenin içinden bakılınca, o kısım kapak gibi görünmüyor, yer ile bütün gibi görünüyordu. bunu sadece tüneli hazırlayanlar biliyordu ve o kapağı işaretlemek için saksı gibi bir nesne yerleştirerek işaret koydular. saksıyı kaldırınca ve saksının altındaki, tünele açılan kapağı kaldırınca silahları aldılar. savcıyı da o tünelden kaçırdılar, bir kişi de tünele açılan kısmı kamufle etti.
bu da benim hayal ürünü komplo teorim.
yoksa kesin bu kadar uğraşmamışlardır.
"su içme"nin türkiye'de hakaret anlamına gelmesi.
içecek sipariş edilirken "su" seçtiğinizde bu yanlış anlaşılıyormuş ve hakaret gibi bir anlama geliyormuş. ben de en çok "su" sipariş ederim hep; meğer, hakaret oluyormuş bu.
ben, bugün, bunu öğrendim.
manisa'nın yerlilerinden duyduğuma göre, önceleri spil dağı'nda çok sayıda bulunan fakat gelen turistlerin(!) her gelişinde bu çiçekleri bir alet ile koparıp köküne de bir kimyasal madde(!) dökerek azalttığı çiçek türü.
tebrikler türkiye, doğal güzelliklerine çok iyi sahip çıkıyorsun!
akp mitinglerinde bolca bulunan insan modelidir. miting alanı, yerlere attıkları türk bayrakları ile doludur, bir de utanmadan üzerine basarlar. işte akp'lilerin bayrak sevgisini, saygısını gösteren tablo, tam da budur.
insanı misafirlik olayından soğutandır. evet, insanları severim ama kimileri var ki, uygun olup olmadığınızı hiç umursamadan gelir, hiç sormadan sizde kalmaya karar verir, siz umurunda değilsinizdir, önemli olan onun isteğidir. işte istenmeyen misafir modeli, tam da budur.
hiç haber verme gereği duymadan şehir dışından gelir, bir güzel yayılır, gitmeniz gereken yer vardır, o yayıldıkça sinirler tavan yapar ve "falan ne yapıyor nerelerde?" diye size sorduğunda: "iyi işte okulu var, biz şuraya gidecektik, o da birazdan okula gidecek, bizi de bırakacak." dersiniz, uygun olmadığınızı anlamasını umarak. orada birsürü akrabası vardır nasılsa birine misafir olur diye düşünürsünüz ama o pişkince: "iyi siz gidin, ben de biraz gezerim, akşam gelirim." der. siz de "belki müsait değiliz?!" diyerek diyaloğu sonlandırırsınız. "haa, müsait değil misiniz, neyse ben gideyim öyleyse." der, kalkar.
özel hayata saygı denen bir şey vardır.
ben kimseye misafirlik konusunda emrivaki yapmam, rahatsızlık vermek istemem, doğal olarak insanlardan da aynı hassasiyeti beklerim. haddini aşana da itinayla haddini bildiririm, önceleri kibarca ima etmeye çalışıyordum ama bazı insanlar gerçekten kibarlıktan hiç anlamıyor, onların dilinden konuşmanız gerekebiliyor.
sonra "kovdun." oluyor.
oysa ben de o şekilde davranmak istemem kimseye, keşke biraz empati yapsalar da tüm bunlara gerek kalmasa.
obama ile tokalaşırken oturan gençler "terbiyesizlik yapmak" ile suçlanmaz ancak rt geçerken sigara içenler terbiyesizlik yapmak ile suçlanır. Rt geçerken kimse kayıtsız kalmamalı, takla atıp ıslık çalmalıdır.
Obama, fastfood mekanına girip gençlerle tokalaşıyor, oturup yemek yiyiyor; rt olsa önce mekanı 1500 korumasına boşalttırır, keyfince bir yer seçer, gönül rahatlığıyla yemek yerdi. Çünkü halktan korkuyor. Obama ise halktan korkmuyor çünkü halkından korkacak birşey yapmadı.
Obama, whitehouse'da yemek, içmek, kişisel temizlik masraflarını kendi karşılar, diş macununa kadar her ihtiyacının ücretini öder ancak rt bizden kesilen vergileri keyfince har vurup harman savurur. kendine uçak alır, saray yaptırır.
abd'nin türkiye'deki vatandaşlarına, o bölgedeki karışıklık nedeni ile yaptığı uyarıdır. o bölgede yaşamakta olan vatandaşlarına da taşınmalarını tavsiye etmiş.
benim canım gitmek istedi şimdi güneydoğu'ya ama duyanlar bu haberler yüzünden "deli misin ne işin var orada bu zamanda..." diyor.
bir ülke düşünün ki, vatandaşı gönül rahatlığıyla kendi toprağında gezemiyor...
merak ediyorum şu an gerçekten, gaziantep'te vs. yaşayanlar, oraları nasıl, gerçekten de gelinmeyecek halde mi?
gidip geldikten sonraki edit: gitme uyarılarına rağmen bu entry'den bir kaç gün sonra gitmiştim, gayet de huzur ve barış ortamı vardı, 1 tane bile terörist de yoktu.