bazı yönleriyle katılsam da, genel olarak katılmadığım beyanat. hoca'nın sahte bir turizm ikonuna dönüştürülmüşlüğünü düşünerek gerçekten böyle bir insanın varolduğu konusunda halen şüphelerim ve belli noktalarda tarihe güvenmemezliklerim var. diyelim ki gerçekten böyle biri vardı-ki çok da önemli değil- konuşmaya başladığı günden itibaren kimseyi gülmekten altına sıçtıracak bir tarzı olmadığına eminim. bu karaktere yüklenen ve onda ön plana çıkan meziyet komiklikten ziyade nüktedanlıktır. kara mizahtır. kendisinden şoparlık bekleyenlerle bir nebze taşak geçmedir zaten hodja'nın işi. eşeğe ters binen de, göle maya çalan da, parayı veren düdüğü çalar diyen de aslında topluma ayar veren o gerçek anti kahraman tavrıdır.
sadece uyuşturucu satışı yoluyla değil, ayrıca yıllık büyümelerde paralel giden bütünleyici endüstrileriyle (yemek endüstrisi, eğlence endüstrisi, sağlık endüstrisi) de hollanda'yı kalkındıran politika.
gençliğin hapsolduğu o payidar açmazları, tuz basılmış o buruk gönül yaralarını, her gün birbirlerine karşı biraz daha başkalaşan aile fertlerini irdeleyen güzide koko bestesidir. sözler de gene seçkin kent ozanına aittir. kendisi için bir dakikalık saygı duruşu.
sözleri şu şekildir:
anam evde yolum gözler
etrafımda kem gözler.
yarim benden selam bekler
anneannem patlıcan közler.
bridge
söyle bunlar yakıştı mı,
aaaah bunlar yakıştı mı
verse
yakıştı mı...
yakıştı mı?
saksıda kola yakıştı mı?
söylesene be ahmedim
çay ocağa yapıştı mı?
renç koçibey yarıştı mı?
bir tuhaf heyecan, alındaki boncuk boncuk ter damlacıkları. ilkokul iki. ilkokul beşe meyledecek kadar mangal yürekliyim. utanmasam "aynı ilkokulda nefes almak bana yetiyor" diyecek kadar da fütursuzum. servis güzergahını lifo-fifo yöntemiyle irdeleyip pınar'ın evine tümdengelmişim. benden iki durak önce. eli boş gidilmez. bir de resim yapmışım ki, sayfasız kalan o küçük resim defterimin karbon kağıdına. kırışmasın diye iki elimle gergin tutuyorum. öyle top elma ağaçları, kare pencereli evlerden değil. bisiklete binen düz sarı saçlı, tokalı, temiz önlüklü pınar. ilkokul aşkım. kapısının önünde okul çıkışından akşam ezanına kadar bekledim. gelmedi. düşünüyorum da hala aynı şeyi yaşıyorum. aslına bakarsan kaybediş şu başlığın son iki kelimesinde gizli. şükür ki dokuzunda belli etti kendini.
anti-kahraman, insanlığın varlığından beri aslında "kahraman"dır. kısacası başlıbaşına bir kavram karmaşası, zihin devridaimidir. toplumun normlarına uyan davranışlarla tartıldığında "kahraman" kavramına kıyasla daha bir hayatın götüne koyvermişlik halindeki karakterdir. batman,superman,örümcek adam ekolüne atılan en büyük tokattır. hollywood ve dizi sektörünün keşifleri anti kahramanı yavaş yavaş pasif kahramana doğru sürüklemiş, kahramanın rolünü de tereyağından kıl çeker gibi kapmıştır. son yıllarda izlediğimiz dizilerin alayında da ister katıl,ister katılma bu mevcut.
al bundy,homer simpson,southpark cartman,seinfeld kramer, perihan abla sakar şakir. öze dönelim; gerçekçiliği öğreniyoruz artık. dünya yansa bir kalbur samanı yanmayacak, koy götüne rahman gitsinci karakterler artık kahraman.doğru yolu bulduk,sonuna kadar destekliyorum.
hayatımda duyduğum en yoğun fiil. hele ki hakkını vererek yüklem yapıldığıda tadından yenmiyor.öyle günübirlik falan değil bir kere, zaman istiyor. sıfatı bile narin.
(bkz: türkçeyi seviyorum)
temel matematiği dimağdan atabilmekle eşdeğer durum. gene de insan alışıyor en nihayetinde. ezberden ya da telefondan silmeye gerek kalmadan da aramamayı öğretiyor bünyeye. efendi gibi büyüğünü deviriyor. telefona da elini sürmüyor.
jeff beck'in insanlığa armağan ettiği enstrümantal şaheser. yalın ve manidar gitar partisyonlarıyla taze ayrılanların hassas yüreklerinde biçerdöver etkisi yaratır. geç saatlerde alınması halinde gece tarifesine geçer bir buçuk dozaj sarsar bünyeyi.
yakın geçmişteki oyunlarda görülen yaptığı işe aşırı odaklanan karakter. örneğin sims'teki karakter duvarın sonuna varıp hala yürümeye zorlanırsa bu şekil kitleniyor.duvarın bitiminde hala yürümeye kasıyor, eller kollar sallanıyor.olduğu yerde kıt'a duru duymamış asker edasıyla saymalar.yön tuşuna bir elinde sigaraya biraya falan dalmışken basılı unuttuğunda oluyor genelde.
başka oyunlarda bir de bunun 180 derece dönenleri var. çok seviyorum bunları.hayatımın pek çok alanında feyzalıyorum.tebamdaki insanlar böyle olsun daha ne isterim.
halkımızda ciddiyet, seviyelilik, ağırdan satma sembolüne dönüşmüş melodi. son model telefonlarda bilinçli biçimde tercih edenler 3'e ayrılır:
1) mobil amishler: o el kadar aletin her bir bokunu ezbere bilse de "telefonu hayatta kurcalamam, melodi yüklemem. benim için arasın yeter" ayağına ekmek yeme yolunu seçenler.
2) yeni iş mensupları: "geçmişte öyle veya böyle fingirdek melodilerle takıldım.hani ergendik, gençtik ama artık iş hayatına atıldık. şoparlığa son. artık ciddi bir adamım" ayağına ekmek yeme yolunu seçenler.
3) klasik müzikte hayat buluyorumcular : nadir rastlansa da yabana atılamazlar. "beni anlatan tarz klasik müzik üstadım. geçmişten günümüze gelen bir tarih patlaması, asırlık bir coşku, sanat hezeyanı" ayağına ekmek yeme yolunu seçenler.
saftan ziyade iyi niyet elçisi olarak düşünülebilecek insandır. bir türk ile ne tip bir zemin-fon ilişkisi içerisinde ve hangi ihtiyaç seviyesindeyken karşılaştığına bağlı olarak değişir. yurtdışında sadece aynı ülkede doğduğun için varını yoğunu sana verebilecek bir türk ile dolapdere'de sabaha karşı 4'te tuttuğunu sikebilecek türk aynı tadı vermez. iyilikten kasıt saygı, hoşgörü ve anlayış ise topluluk halinde hareket eden her zürriyet azınlığa karşı benzer tutumu sergiler. cimrilik, kıskançlık, birbirinin iyiliğini çekememe diye yakıştırılmış davranışlar insanlığa özgüdür, insanlığın mayasındadır.
her tür genellemeye karşıyız.
bir dönem bolca rastlanan teknik direktör alt kategorisi. yenilen golden sonra yedek kulübbesine dayanır, efkardan ciğerlerini paralardı. hatta rasim karanın şaha kalkıp bir de yardımcı antrenöre çay söylediği efsanesi günümüze kadar gelmiştir.
hasır küfenin içinde yaşamasından ve susam sokağı gibi güzelim muhitte esnafla olur olmaz zamanlarda laf dalaşına girmesinden sokrates'ten etkilenildiği ileri sürülen susam sokağı karakteri. o göt kadarcık küfenin içinden sürekli birşeyler çıkarır, çocukların kafasında soru işaretleri bırakırdı.
bir dönem prime time'da show tv'nin mütemadiyen ekrana dayadığı filmdir. başından götünden kese kese en son kırkbeş dakkaya indirmişlerdi filmi. geçenlerde tekrar gündeme getirilen bir de kült soundtrack parçası vardır yazoo - don't go deyin.
uzun yıllar midemde hüküm süren pizza mücadelesini bugün itibariyle nakavtla nihayetlendirip tahtı kapmış lezzettir. ayrıyetten evden açık hesap çalışmayı kabul ederek finansal bir rahatlık imkanı vermişlerdir.
gerçek koyu bira tadıyla pek bir alakası olmasa da kendine özgü bir doyumluk ve aroma yakalamış kara biradır kendisi.hakikate varmak isteyenlere "killians red" önerilir.
en piyasa parçaların akorlarını ciltletip bastırarak köşeyi dönen müzik adamı. her kumsal gitaristinin hayatında bir döneme temas etmiştir.adına bakarak zürriyet tahmini yapmak olasılıksızdır.