evet arkadaşlar malum çalışan yazarlarız. günün yorgunluğunu stresini bir nebze olsun atabilmek için her fırsatta sözlüğe giriyoruz bazılarımız. bende müdürüm olmadığı bir zaman sözlükte takılıyordum. duvarın dibinde olduğum için, bilgisayar duvara doğru bakıyor. o yüzden çoğu zaman kimsenin görmesi mümkün değil. bir gün yine sözlükteyim. müdür aniden içeri girdi. ben kapatmadım tabiki görmez diyerek. masamın önünden geçip gidiyordu çünkü. derken bir anda arkasını döndü ve benim masaya geldi. bende panik halinde interneti kapatmaya çalışmak yerine cool davranıp herşey normalmiş gibi yapmanın daha mantıklı olacağını düşündüm. ama kafamdan aşağı kaynar sular dökülüyor. müdür bana birşeyler anlatıyor ben sözlük açık müdürü dinliyormuş gibi yapıp kafa sallıyorum. ondan sonra müdürün bana bakışları değişti. bir hafta sonra benim pozisyonum için bir iş ilanı verdiklerini gördüm. herkes başka birini daha alacaklardır diyor ama burda başka masa yok lan !!!
Saçlara jöle, tırnaklara oje, sürülemez, spor ayakkabıyla okula girilemezdi.
Erkekler kravat, kızlar fiyonk takmadan, yaka ve tırnak kontrolü yapılmadan derse girilemezdi.
Sabahları bahçede sıra olunur, pazartesi sabah Cuma öğleden sonra müdür konuşma yapar, özel günlerden biriyse saygı duruşu yapılır ve gerçekten saygıyla durulur, istiklal Marşı okunurken dik durulur, konuşulmaz, saygı duyulurdu.
Öğretmenlerle dalga geçilemez, veli toplantıları aileye korkarak bildirilir, okulda "konuştuğun" (sevgilin) varsa sadece bahçede yan yana yürünürdü.
Forma ile okula gidilir, eve gelene kadar forma çıkarılmazdı. Gömlekler pantolonların - eteklerin, içine sokulur, okul renkleri dışında bir renk giymek yürek isterdi.
Küpe, kolye, yüzük, bilezik hafta sonları takılır, saçlar erkeklerde tıraşsız, kızlarda 3 boğum örgüsüz ise disipline gidilirdi.
Cep telefonu yoktu, internet de yoktu ama yine de öğrenciler birbirleri ile haberleşirdi.
Biyoloji dersinde üreme konusu anlatılırken utanılır, aruz ölçüsü ezberlerken delirilir, milli güvenlik hocaları askeri disipline sokmaya çalışırdı.
Okul kitapları üzerinde sevilen sanatçı resimlerini olduğu klasörlerde taşınır, ders yılı başında mutlaka kap kâğıdıyla kaplanır, etiketler yapıştırılır, etikete adı-soyadı- sınıfı- hangi dersin kitabı olduğu yazılır, o derse ait defterler de kolaylık olsun diye aynı desen kap kâğıdıyla kaplanır, ders sırasında yanında kitabı olmayan azarlanırdı.
Sınıflar kalabalık olsa da çıt çıkmadan ders dinlenir, boş derslerde sınıftan çıkılmaz, ders saatlerinde okul sınırlarını ihlal etmek isteyenlere acınmazdı.
Ödevler mutlaka yapılır, dönem ödevleri için kütüphaneler, meydanloueres, ana ya da temel britanikalar taranır, ödevler elle ve mutlaka dolmakalemle yazılırdı.
Yat denince yatılır, sabah okula servis yerine otobüsle gidilir, bazen çanta yoklaması yapılır, okula yasak bir şey getirilemezdi.-okulun herhangi bir yerinde sakız çiğnenemez, derslerde bir şey yenemez, su içmeye gitmek için izin istenirdi.
Birine uyuz olduysak öğretmene şikâyet eder, asla kendimiz sopayla, bıçakla girişmez, çeteleşmez, okul dışında bile kavga etmezdik. Bilirdik ki kavga edersek evde ya da okulda bi posta daha dayak var.
Kızlarla erkekler birbirine mesafeli durur, el şakası yapmaz, küfürlü konuşmaz, efendilik bozulmazdı.
Yerli malı haftası sınıf pikniğine döner, her tür yiyecek bulunur ve biz bu yemekleri paylaşırdık.
Kitap okurduk örneğin, ödev bile olsa okurduk. Değiştirip kitapları öyle okur, kütüphaneden kimlik çıkartır kütüphanede okurduk.
Biz öğrenci gibi öğrenciydik. Saygılıydık, tertipliydik, edepliydik...
Biz çok güzel öğrencilerdik. Çok zor da olsa o dönemlerde hayat, şimdikiler gibi kayıp kuşak değildik. Hayatın bir anlamı vardı ve biz bunu bilmesek bile hissederdik...
haramidere, yenibosna, sancaktepe ve esenboğa da şubeleri olan alışveriş mağazalarıdır. adından da anlaşıldığı gibi ucuz olduklarını insanın gözüne gözüne sokmak için hem eskici hem de bit pazarı isimlerini kullanmışlardır. 'bizde kazık yok' sloganıyla da animality, fatality ve bilumum kombo çeşitlerini yaparak halkayı tamamlamışlardır. sanki alışveriş yapınca üstüne para veriyorlar gibi bir his oluştuyor adamda.
Orjinal adı Wreck-It Ralph olan insanı çocukluğuna götüren çok güzel bir animasyon film.
--spoiler--
Atari oyununun bina yıkan 'kötü adamı' rolündeki Ralph, hem yıllardır aynı işi yapmaktan sıkılmış hem de oyunun iyi adamı tamirci 'Felix' gölgesinde kalmaktan bıkmıştır. Bu arada da tüm övgüleri Felix toplar. Ralph artık iyi bir kahraman olmak ister ve diğer video oyunları arasında gidip gelmeye başlar. Fakat oyundan oyuna atlarken yol açtığı bir kaza Sugar Rush oyununu tehlike altında bırakan bir düşmanı serbest bırakır. Şimdi kahraman olma fırsatı onda mıdır?
Rich Moore'un yönetmenliğini üstlendiği yapımın Türkçe seslendirme kadrosunda ise Engin Alkan, Aysun Topar, Harun Can, Özden Ayyıldız ve Sait Seçkin gibi tanıdık ve yetkin isimler yer alıyor.
Walt Disney'in imzasını taşıyan bu eğlenceli animasyonu 3D'nin nimetlerinden de faydalanıyor...
--spoiler--
normal boyundan farklı olarak, yer yer kızarıklıklar hatta morluklar olan boyundur. malum sebeplerden dolayı oluşan aşk ısırığı niteliğindeki morluklar, bu bölgelerin gözükmesi halinde sizi utandırır ve rahatsız eder.
battal gazi filmlerindeki unutulmaz replik. 'hanginiz battal?' sorusuna bütün halkın teker teker verdikleri cevaptır. hepimizin içinde bir çocuk ve bir battal yokmudur zaten? bence yok değil. battal gazi benim diyerek az kardeşimi dövmüşlüğüm yoktur.
ispanya La Liga'da Real Madrid'in, Celta Vigo'yu 2-1 mağlup ettiği maçın ardından Celta Vigo'lu bir oyuncuyla formasını değiştiren Real Madrid'li Mesut Özil daha sonra soyunma odasına giderken formayı fırlatmasıdır. mesut özil e hiç yakışmayan bir harekettir.
otobüste açılmayan camı açıp karizma yapmak isteyenlere tavsiyelerdir.
denemeden önce cam mekanizmasını iyice inceleyin. kuvvet uygulayacağınız yerleri ve hangi parmaklarınızı kullanıcağınızı iyi belirleyin.
az tv de gs nin şampiyonlar ligi maçlarını beklerken maçtan önce çıkan 90 lı yılların trt sini andıran sizi alıp maziye götüren programları izlemektir.
''Kayseri Şeker Fabrikası'' ile ilgili dinleme kayıtlarıyla gündeme gelen rüşvet aldığı iddialarına karşılık TBMM Başkanvekili Mehmet Sağlam'ın meclisteki kendini savunma cümlesidir.
iki kekliğin bir kayada ötmesinden sonra 'ötmede keklik derdim bana yetiyor' deme sorunsalıdır. çünkü türküde iki keklik ötmektedir. biri sussa bile öten bir keklik daha olucaktır. adamın derdi, ızdırabı devam edicektir. diğer yandan adamın bir keklikle konuşup dertleştiğini gören diğer keklik daha acı acı ötmez mi? ötekileştirilip, örselenen, kuş yerine konmayan keklikle, adamcağız daha fazla dertlenmesin diye susan diğer kekliğin arası açılmaz mı?
keklikler: cik cik cik ciks.
adam : ötmede keklik derdim bana yetiyor
muhattap alınan keklik: tamam abi sustum. sen dertlenme yeterki. buna yanık sevda derler abim, tez geçer aldırma sen.
ötekileştirilen keklik: ' vay a.q kekliği. böyle mi olduk şimdi. git lan bu kayadan. kayaları ayırıyoruz.
muhattap alınan keklik: türkücü kankam var oğlum artık, senin kayana kalmadım. öt öt nereye kadar.
