Tıp Fakültesi öğrencisi doktor adayı . Hem aşırı seksi ve güzel bir hatun hemde doktor . Gerçekten muhteşem ötesi . Ayrıca instagram fenomeni . https://www.instagram.com/drberikademir/
Düne geleceğe takılmadan yaşamaktır . Ölümün ne zaman geleceği belli değil bazı şeylere çok takılıp hayatı kaçırmamak gerek . Anı yaşamak hayatı kaçırmadan izlemeden yaşamaktır .
Bilim insanlarının yaptığı araştırmaya göre yakın gelecekte pek çok çocuk ve genç sürekli bilgisayar ya da cep telefonu ekranına baktığı için kör kalma tehlikesi ile yüz yüze. Rotterdam Erasmus Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Caroline Klaver gün boyu telefon, tablet ya da kitaba yakından bakan çocukların doğal göz yapısının bozulduğunu normalde yuvarlak olan göz bebeklerinin, oval şekle dönüştüğünü aktardı.Göz yapısının değişmesiyle birlikte gözün arkasında ışığı yakalayan hücreler hasar görüyor. Hollandalı Profesör, bunun "geri dönüşü olmayan bir süreç" olduğunu söylüyor. Klaver, duyarlı hücrelerin kaybı konusunda hiçbir şey yapamadıklarını vurgulayarak, "Bu hücreler kaybolursa kişi görme engelli olacak. Okuyamayacak, artık yüzleri tanıyamayacak" diyor.
ibadetlerin başlangıcı için arınma temizlenme . “Şüphesiz ki benim ümmetim, kıyamet gününde, abdest izlerinden dolayı yüzleri nurlu, elleri ve ayakları parlak olarak çağrılacaktır. Yüzünün nurunu artırmaya gücü yeten kimse bunu yapsın” (Buhârî/Vudû-3)
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu : "Sabah namazının iki rek`at sünneti, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır." Müslim, Müsâfirîn 96
Gelişmiş ülkelerin kullanımını bıraktığı lakin Türkiye de hala devlet hastanelerinde kullanılan insan vücuduna içerdiği civadan dolayı zararlı dolgu çeşidi .
Eğer kalbin hala temiz ruhun temiz kalabilmiş ise neden hayatında yeni bir sayfa açamayasın ki . Eğer hala az ta olsa merhametin vicdanın varsa hala hayattan azda olsa bir beklentin . Aç o yeni sayfayı . insan bazen kararlarından doğar .
Biliyor musunuz Alyoşa, o saate dek yaşar, ya da o zaman dirilirsem, çocuğunu köpeklere parçalatan canavarla kucaklaşan anneyi görüp ben de herkesle birlikte "Haklısın Tanrım" diye bağırırım belki, ama bağırmak istemiyorum. Henüz zaman varken, kendimi sıyırmaya çalışıyorum, bu yüzden de sonsuz mutluluğu kesinlikle reddediyorum. O pis kokan yerde öcü alınmamış gözyaşları dökerek, "Allah Baba" sına yalvaran, küçücük yumruğuyla göğsünü yumruklayan bir çocuğun gözyaşına bile değmez o sonsuz mutluluk! Değmez, çünkü karşılığı verilmemiştir bu gözyaşının. Oysa verilmelidir! Yoksa sonsuz mutluluk diye bir şey olamaz. Ama neyle, nasıl vereceksin? Olacak şey midir bu sanki? Öcü alınarak mı? Ama ne yapacağım öcü? Başkalarına acı çektirenler için cehennem mi yapacağım? Zavallılar acı çekmişler bir kez, cehennem neyi düzeltecek? Hem cehennem varsa, sonsuz mutluluk olabilir mi hiç: Bağışlamak istiyorum ben, kucaklamak istiyorum, daha acı çekilmesin istiyorum. Çocukların çektikleri acılar da gerçeğin öğrenilmesi için gerekli olan acıyı tamamlamak içinse, önceden şunu söyleyeyim ki, gerçek değmez buna. O annenin, çocuğunu köpeklere parçalatan canavarla kucaklaşmasını da istemiyorum! Bağışlamamalı onu! Canı isterse varsın kendisi için bağışlasın, sınırsız ana acısını bağışlasın varsın. Ama köpeklere parçalatılan zavallı yavrusunun acısını bağışlamaya hakkı yoktur, çocuk bağışlasa bile o bağışlayamaz canavarı, bağışlamamalı! Öyle olursa, bağışlamazlarsa sonsuz mutluluk nerede kalır? Dünyada, bağışlayabilecek, buna hakkı olan bir yaratık var mıdır hem? Sonsuz mutluluğu istemiyorum, insanları sevdiğim için istemiyorum bunu. Öcü alınmamış acılar arasında kalayım, daha iyi... Haksız olsam bile, öcü alınmamış acım, yatışmamış öfkem içimde kalsın, razıyım... Evet, bu sonsuz mutluluğa pek büyük paha biçmişler! Bizim kesemize göre değil ona giriş. Bu yüzden, giriş biletini geri vermek için acele ediyorum. Dürüst bir insansam elden geldiğince acele etmeliyim. Ben de yapıyorum bunu. Tanrıyı inkar ettiğim falan yok Alyoşa, yalnızca biletimi saygılarımla geri veriyorum o kadar...
Alyoşa, başı önünde, durgun,
- Bu, Tanrıya baş kaldırmadır, diye mırıldandı.
- Baş kaldırma mı? Böyle bir sözcüğü duymak istemezdim senden. Baş kaldırarak yaşayabilir mi kişioğlu? Ben istiyorum yaşamayı. Açık açık söyle bana, sorumu yanıtlamaya çağırıyorum seni: Tutalım ki, sonunda insanları mutlu etmek, onlara barış, huzur vermek amacıyla kişioğlunun kaderinin yapısını yükselten sensin, bunun için yalnızca bir küçük yaratığa, sözgelişi yumrukcuklarıyla göğsünü yumruklayan çocuğa acı çektirmen, onun öcü alınmamış bu gözyaşları üzerine de bu yapıyı kurman gerekse, böylesine koşullar altında bu yapının mimarı olmayı kabul eder miydin? Cevap ver, yalan da söyleme!
Yaşı 15-29 arasında bulunan gençlerin yüzde 25.5'i ne eğitimine devam ediyor, ne çalışıyor. 2016 verilerine göre Türkiye, OECD'ye üye 34 ülke içinde, 15-29 yaş arasında yüzde 28.4'lük oranla işsiz ve eğitimsiz genç sayısında lider . Yaşı 15-29 arasında bulunan gençlerin yüzde 25.5’i ne eğitimine devam ediyor, ne çalışıyor; deyim yerindeyse boşta geziyor. Bu oran erkeklerde düşük; yüzde 12.4. Ama kadınlarda ne okuyan, ne çalışanların o yaş grubundaki nüfusa oranı tam yüzde 38.9’a ulaşıyor.