Bir yerli hayvan üreticisinin avrupa yakasına hayvan geçişinin yasak olması ile ilgili gayet içten söylediği söz. Sözlükte aynı havayı oluşturması mümkün değil fakat televizyondaki bu masumane isyan beni çok güldürdü.
dün işimden istifa ettim. öyle böyle bir iş de değildi hani. 13 yılımı vermiş ve kurumdaki en mühim ikinci adam olmuştum. iş yoğunluğu dışında her şey yolundaydı ta ki son üç haftaya kadar. son üç hafta da iş yerinin birinci adamı ve çok güvendiğim mesai arkadaşlarımda kendi işlerinden kaynaklanan sıkıntılar ve asabiyet, alay, nezaketsizlik başladı.(aslında bunlar için söylenecek ve durumlarını tek kelimede özetleyecek küfürler var lakin benim küfür dağarcığım yok.) neyse efendim. birinci hafta psikolojilerine verdim. olsun canları sıkkın insanlık hali geçer dedim, ikinci hafta güldüm geçtim, üçüncü hafta artık dayanamadım alın işinizi başınıza çalın dedim. verdim istifamı çıktım. aman Allah'ım o ne hafiflik, ne rahatlık, ne mutluluk ve o ne "gurur". işimi, geleceğimi, maddiyatımı, hayat düzenimi bir anda yerle bir ettim lakin gururluydum. eğilmemiştim ve arkadaşlarımın asla yapamayacakları bir şeyi yapmıştım. bendim bu. ben. ben. ben harikaydım.
ilk önce serbest iş yapan bir arkadaşımın iş yerine gittim. çay içtik, güldük eğlendik. sonra biraz çarşıda dolaştım falan. sonra saate bir baktım henüz 2,5 saat geçmiş lakin bana yıllar geçmiş gibi geldi. iş yerim, masam, bilgisayarım, dinlediğim müzikler, çaylarını beğenmediğim çaycılar bile gözümde tütmeye başladı. ne yapacağımı bilemedim, bırakın gelecek günleri o günü bile planlayamadım. içime çöreklendi mi bir sıkıntı. cep telefonu da kullanmıyorum ki işyerinden bana ulaşsınlar durumu öğreneyim. aklıma birden masamın kenarındaki antika dolabım geldi. o havayla işyerinden çıkarken dolabı unutmuştum. bu merakımı dindirmem için bir bahane oldu. hemen en güvendiğim arkadaşımı aradım. "ne olur gel, Allah aşkına gel. senin işler bana kaldı" dedi. baktım zavallı çok zor durumda. "tamam" dedim.(aslında Allah Allah diyordum iş yerine gitmek için) kurum amiri(birinci adam) istifamı almış lakin işleme koymamış. yavaşça yerime geçtim. hemen bir çay söyledim ve işime büyük bir şevkle devam ettim. üç haftadır burnumdan getirenlerin burnu sürtülmüş. yine de laf aramızda asıl burnu sürten ben oldum. öfke baldan tatlıdır demiş atalarımız ama sonrası çok acı.
Tüm bunlara rağmen yine de diyorum ki istifa etme duygusunu hayatında herkes mutlaka bir kere tadabilmeli aslında. hakikaten çok muhteşem bir duygu lakin çok iyi düşünmek lazım.
Çok var böyle insan. pek büyük bir kısmı da ne yazık ki, kültürlü, olgun, nazik, görmüş geçirmiş, hoş görülü bir profil çizer. sanırsınız ki bu özelliklerinde samimiler. bu nedenle de rahat olur düşüncelerinizi samimi bir şekilde ifade edersiniz. işte o an birden bire bu müspet kişilik metamorfoza uğrar. siz de neye uğradığınızı şaşırırsınız. gözünüzde büyüttüğünüz, erdemleri olduğuna inandığınız o büyük insan birden tahammülsüz, aksi, asabi olmuş. böyle insanlarla karşılaşa karşılaşa aaa bir de bakarsınız ki bu insanlar bu özelliklere (olgun, görmüş geçirmiş, hoş görülü vb.) aslında sahip değiller. böyle görünmek için inanılmaz bir çaba sarfetmişler ve büyük ölçüde de başarılı olmuşlar. siz de saf saf bunlara kanıp yine art niyetsiz olarak kendinizi ifade etmiş ve neye uğradığınızı şaşırmışsınız.
bir de hakikaten eleştiriye tahammülü olmayan insanlar var ki bunlar zaten yüz ifadeleri ile 10 metre mesafeden "mazeretim var. asabiyim ben" diyor. böylelerine hiç diyeceğim yok. adam istikrarlı. öyle veya böyle. benim derdim ilk olarak anlatıklarımla.
Reklam olarak değil de tamamen hayatın bir parçası olarak izlediğim görüntülerdir. Filmde; geleneksel bir Edirnekari ustası atölyesinde bülbül motifi üzerinde çalışırken görülüyor. Usta kalkıp boyalarını alırken fenalaşıyor ve koltuğa yığılıyor. O sırada bülbülün gözünden yaş aktığı görülüyor. Kaybolmaya yüz tutmuş bu geleneksel el sanatının son ustasının da kaybedildiği düşünülürken, usta yavaş yavaş kendine geliyor ve bu sanatı yeni nesillere öğretmeden bir yere gitmeyeceğini söylüyor.
bankacılık, sigortacılık gibi mevzuulara soğuk bakan birisi olmama rağmen çok kaliteli bulduğum bu çok detaylı, ince düşünülmüş görüntüleri büyük bir zevkle izliyor ve hem görüntüleri hem de projeyi hazırlayanları tebrik ediyorum.
konvoyuna yapılan saldırı sonucu bir polisin şehit olup, bir polisin yaralanması haberini almasına rağmen başbakanın "seçim" mitingine devam etmesidir. şehide hürmet edip, mitingi ertelemesini beklerdim. neticede o polis kendisini korumakla görevli iken şehit olmuştur. anlamak çok zor.
Formata uygun olmadığını biliyorum lakin çok da merak ediyorum. cahilliğimi hoş görün. ara sıra da olsa seyrettiğim yaprak dökümü dizisinde Necla'nın eski eşi Cem'in yattığı mezarlıkta bir tane bile ağaç yok. yeni bir mezarlık desem her yer mezar taşı dolu. hiç olmazsa bir iki fidan olması gerekmez mi? Mezarlıklarda yer tasarrufu ile ilgili bir uygulama mı var acaba?Çok ciddiyim belki yeni bir yasal uygulama vardır.
HÜLya Küçük'ün yeni çıkan kitabıdır. Sultan Veled'in halka ve müridlerine vaaz ve öğütlerini içeren bir eserdir. Mevlana ve etrafındakiler hakkında da bilgiler içerir. ben çok merak edip aldım. dili konusuyla alakalı olarak ağır fakat sıkıcı değil. çok sakin bir ortamda sakin kafayla okumanızı öneririm.
Güftesi selim aru, bestesi şerif içli'ye ait huzzam eser. Müzeyyen Senar fevkalade yorumlamış.
yine bir sızı var içimde akşam oldu diye
gözüm acıyor ağlarım hala bilmem niye
istemem geceyi onda mehtab gam oldu diye
gözüm acıyor ağlarım halâ bilmem niye.
nedense bu iki sözcük hep karıştırılır. gazi deyince savaşta kalıcı hasar almış, sakat kalmış kişi akla gelir halbuki savaştan her sağ dönen kişi gazidir ama malul değildir. kanun, yönetmelik gibi resmi kavramların dışında harp malulüne kısaca malul dediğimiz için gazi malul birbirine karışır. velhasıl her gazi malul değildir ama her harp malulü gazidir.
ceviz, şeker ve çöven otuyla yapılan helva. yerken dişe yapışır. bundan 15-20 yıl öncesine kadar ege ve marmara bölgesine sokaklarda satılırdı. özellikle Balıkesir'de " ceviz helvaaa, koz helvaaa. Helva var helva" diye bağıran sokak satıcıları vardı. şimdi sayfiye yerlerinde yuvarlakları satılıyor. tadı tuzu yok o yüzden ekseriya dondurma ile yeniyor. gerçek koz helvasını kuruyemişçilerde ve mahalle bakkalarında bulmak mümkün. büyük marketlerin kuruyemiş reyonlarında da bazen gözüme çarpıyor.
Yaşar Kemal romanlarında çok geçen yöresel adı basur otu, mayasıl otu olan dik ya da yatık gövdeli, çok yıllık, otsu bir bitkidir. Genellikle kayalıklarda yetişir. Beyaza kaçan çiçekleri dal uçlarında kürecikler şeklindedir. Gövdesi ve yaprakları beyaz tüylerle kaplıdır.
Söz Çiğdem Talu, müzik Melih kibar ve bir nil burak parçası. aynı zamanda 1977 yılı'ndaki plağının da ismidir. Sözleri dramatik gibi gelebilir ama dinleyince çok neşeli bir parça.
Bir gölge miydi geçen gözlerimin önünden
Yoksa sen miydin gelen karanlıklar içinden
Bir ışık mıydı yanan uzak bir pencereden
yoksa sen miydin bakan bana neşe içinde
bilmiyorum hangisi ama bir şey vardı ki
O gün orda, o anda, dünyamı yıktı geçti
Bir rüzgar mıydı esen yaprakların ardından
yoksa sen miydin gülen karşılaştığımız an
söyle sen miydin seven bana belli etmeden
yoksa ben miydim seven sevdiğimi bilmeden
bilmiyorum hangisi ama bir şey vardı ki
O gün orda, o anda, dünyamı yıktı geçti
güftesi Refik Ahmet Sevengil'e bestesi Münir Nurettin ŞELÇUK'a ait sultani yegah şarkı.
ay gökte hayale hisse kaynak
gül çehrede ince gaze yaş bak
baştan başa bekliyor boğaz bak
mehtaba sarıl da gel bu akşam
baştan başa bekliyor boğaz bak
mehtaba sarıl da gel bu akşam
ay şimdi sularda bir gümüş dal
söler ki bir name yüklü bir sal
beylerbeyi sahilinde saklan
mehtaba sarıl da gel bu akşam
beylerbeyi sahilinde saklan
mehtaba sarıl da gel bu akşam
paşabahçenin el yapımı altı büyük bir daire şeklinde geniş, boynu uzun ve dar cam tıpalı sürahisidir. 1960'lı yıllarda daha çok hastane, okul, askeriye gibi devlet dairelerinde kullanıldığı için bu ismi aldığını düşündüğüm bu sürahi yine el yapımı olarak üretilmeye başlanmıştır. nostalji sevenler cüzi bir fiyata temin edebilir.
hACI aRiF bEY'iN nihavend makamındaki eseridir. Zeki müren yine çoşmuştur.
Söyle nedir bâis-i zârın gönül
Yâre mi açtı sana yârin gönül
Bilmedin mi halini zârın gönül
Yâre mi açtı sana yârin gönü