bir insanı bir nevi manevi olarak öldürme, o insanla hayallerinin asla gerçekleşmeyeceğini anladığın dönemdir. bazen rüyalarına girer, bazen sokak ortasında yürürken, hiç umulmadık bir yerde, hiç umulmadık bir sohbetin arasında, en sevdiğin işi yaparken, ayakkabılarını bağlarken... yanına gidemezsin, sözcükleri toparlayıp iki kelime bir şey söyleyemezsin, yazamazsın. seni beklediğini belli eder, gitsen belki her şey değişir. ama gidemezsin. sadece gidemezsin. belki edip canseverin dediği gibi ''anılar, anılar, belki hepsi bir kelime.''
durup dururken aklıma düşürdüğünüz durumdur. yıllar sonra sözlüğe bir bakalım dedik, hemen gömdünüz. bir mesaj atın da uyuyalım ankara soğuğuna karşı. **
en büyük keyfim; akşamları arabamla tek başıma, ferah ve yeşil bir parka gidip çimlerin üzerinde yarı uyanık gözlerimi kapatmak. üstelik bugünler de esiyor başkent.
yakında yerleşeceğim şehir. doğma, büyüme, okuma, yazma, görme ankaralı birisi olarak söylüyorum ki artık buralardan gitme vakti geldi. yolda ölmek, ceset toplamak istemiyorum. gidip sıfırdan başlayacağım, stockholm de yaşayanların mesajını bekliyorum. *
10 gün oldu babam aramızdan ayrılalı. tam 10 gün. az önce eşyalarına baktım, dokundum. ama elimden bir şey gelmiyor. aylar sonra buraya girdim sadece bu duyguyu paylaşmak için. çünkü benimde babamında hataları oldu hayatımızda. bunlar özel şeyler bunlara değinmeyeceğim. değineceğim şey ise; en yakınlarından birinin birden yok olması. evet durup dururken. aniden. günlerdir kapalı ortamda zor duruyorum, saatlerce ankara sokaklarında dolanıp duruyorum. başka yerlerde kendimi buluyorum. aklımda tuhaf bir dalgınlık, pis sakalım, zorla dinlediğim insanlar... gecen gün arkadaşım balkonda kızının yaramazlıklarını anlatarak benim aklımdakileri unutturmaya çalışıyordu, gülüyordum ama aklımdan balkondan aşağı uçup çakılmak geçti. sonra numarama devam ettim. bu aralar böyle. aslında acır gözle bakıyorlar, belki de canımı gerçekten sıkan bu. gerçekten yanıma gelip bu yara üzerinden ilişkilenmeseler belki daha çabuk alışacağım ama o bakışları çok kötü. artık sende çaresiz bir eksiksin der gibi bakıyorlar. daha çok umursuyorlar. daha çok ilgililer. çünkü sen eksiksin. bundan böyle de öyle olacak. sıcak bir avuç içinin yokluğuyla ve başarılarına gururla gülümseyecek, gözleri dolacak bir kişinin eksikliği ile hayatına devam edeceksin. hayatının sonuna kadar çekeceksin, başka bir yolu çekeceğiz.
''Bu geç vakit bu sonbahar gecesinde
kelimelerinle doluyum;
zaman gibi,
madde gibi ebedi,
göz gibi çıplak, el gibi ağır
ve yıldızlar gibi pırıl pırıl kelimeler.
Kelimelerin geldiler bana,
yüreğinden, kafandan, etindendiler.
Kelimelerin getirdiler seni, onlar : ana,
onlar : kadın ve yoldaş olan..
Mahzundular, acıydılar, sevinçli, umutlu, kahramandılar,
az önce izlediğim kim milyoner olmak ister yarışmasında pinokyo masalın sonunda idam edildiğini duydum. içime bir ağırlık çöktü. meğer sonunu değiştirmişler. orjinalinde idam ediliyormuş. pinokyo mu yalancı, insanlar mı?
''kulak tırmalamaktan başka bir işe yaramayan vasat şarkıcı'' zannedenlerin, itü türk musikisi devlet konservatuvarından fahri doktor ünvanını kendileri için dürüp lümpen akıllarına sokacağını bilmeleri gerekiyor.
''sevdiğimiz zaman aşk, o kadar büyüktür ki bir bütün olarak içimize sığmaz; sevdiğimiz insana doğru yayılır, onda kendisini durduran, başlangıç noktasına geri dönmeye zorlayan bir yüzey bulur; işte karşımızdakinin hisleri dediğimiz şey, kendi sevgimizin çarpıp geri dönüşüdür; bizi gidişten daha fazla etkilemesinin, büyütmesinin sebebiyse, kendimizden çıktığını fark etmeyişimizdir.'' **
''Bir sıkıntıyı anlatmak istedim. Ama bir şeyi başka bir şeye benzetmekten başka bir şey gelmedi elimden. Kaybettiği savaştan sonra yakıp yıkarak geri çekilen ordular gibi. Mağlup olduğu oranda zalim. Trajik hatamız: Kendimizle ilgilenmeye alıştık, başka bir şeyle ilgilenemiyoruz artık. Sen çocuk yap kurtul istersen bu dertten bana da bir bira söyle giderken.'' *