rene garcia mericsoy
93 (enerjik)
beşinci nesil yazar 0 takipçi 7.70 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    akplilerin sık kullandığı cümleler

    13.
  1. seviyorum seni

    23.
  2. yüzyıllar boyu çıldırmış şairlerin şiirlerinde en çoşkuyla yazıldı bu iki kelime. bazende bizlerde bu kelimenin büyüsüne kapılıp sayıklar dururuz.

    şiir azeri türkçesinde yazıldığı için bazı kelimelere alışık olmaya bilirsiniz.

    dünya haritasının her hangi bir yerinde
    bütün bir birini seven insanlar kimi sevirem seni.
    mübarizesiz, mübahisesiz bir o kadar sade
    gönülle, hevesle, hüzurla doya doya sevirem seni.

    neruda şiirinin en ateşli mısralarından
    çıkan sözler tek çılgınca sevirem seni.
    nazımın yıllar boyu mahbusluk mektuplarından
    çıkan yakarışlar tek hasretle sevırem seni.

    ayı, günü, suyu, torpağı seven gibi
    anasını seven bir balaca tek sevirem seni.
    anamı, hayatı, her kesı seven gibi
    sade ama bir o kadar derin hisslerle sevirem seni.
    1 ...
  3. yazar nicklerinin bir alt versiyonları

    40.
  4. sevgiliyi terkettikten sonra yapılacak ilk şey

    10.
  5. kino

    5.
  6. arabasında geçirdiği kaza sebebiyle vefat eden viktor tsoyun kurduğu inanılmaz bir müzik grubu.
    Bu rock grubu gerçek anlamda protest müzik yapıyordu.

    çok meşhur şarkılarından bir kaçını sıralayacak olursak.

    zvezda * yıldız.
    skoro koncitsya leto * kısa zamanda yaz bitiyor.
    pechal * hüzün.
    0 ...
  7. uzak doğu lu kadınlardaki batılı erkek hayranlığı

    1.
  8. gerekli olanın boyutuna göre şekillenmiş hayranlık.
    0 ...
  9. basliga gore oy vermek

    1.
  10. (bkz: başlığa göre oy veren zihniyet)
    (bkz: başlığa göre oy veren çoluk çocuk)
    (bkz: başlığa göre adamı celebrity yapan kitle)

    ve saire gibi bakınızlarla desteklenmesi gereken mesele.

    Aramaya inanmam sebebiyle durumu iş bu başlık altında izah edeyim.

    Ben bugün bu sözlükte bunu gördüm.

    (bkz: zaman in en iyi gazete olmasindaki 10 etken)
    (bkz: rte nin halk tarafindan cok sevilmesinin 7 nedeni)

    iki tane çok hoş ve spoiler olan başlık açdım.

    Sebep?

    başlık sayım artsın, entry çoğalsın, dikkat çekeyim, sazan avlayayım, oyların bollaşsın, celebrity olayım, çoluk çocuk şenlensin, herkes rte veya zamana ayar versin ben oh çekeyim, beyinsel orgazmın nirvanasına tırmanayım, turnosol kağıd olayı kimin ne olduğunu çözeyim, hemen bir genelleme yapayım.... falanlar filanlar.

    aklınıza ilk gelenlerdir.

    Ama değil.

    Sırf pazar pazar eğlenmek maksadıyla kaynak gösterilerek açtığım başlıklardı.

    Velhasıl güzelde oldu. Emin olun herkese artı oyu basdım. Nickaltı ayarmatorlere bile artı oy verdim. Çünkü maksat eğlenmekti.

    Bu ahval içinde bir durumun farkına vardım.

    Dilim varmıyor fakat uludağsözlük kaliteden çok yoksun. Ve durmadan yazar alımı ve durmadan ya şu ekşiyi rakamsal olarak geçsek falan furyası başlıkları ve entryleri nitelik olarak çok düşürüyor.

    üzgünüm ama bu gerçek.

    Farkına vardığım başka birşey çoğu arkadaşımız başlığa göre o başlığa tıklıyor.

    arthur schopenhauer gibi birbaşlığa yıllardır en fazla 60 entry girilmişken.
    ben 5 dakikaligina gizemli yazar olalim kampanyasi kreş oyunları tadında başlığa topu toplam bir saat içinde 60 dan fazla entry girildiğini bilirim.

    Vesaire vesaire...
    bunların tek sorumlusu kapıları enine boluna açıp herkesi içeri alan yönetimde.
    Misal ben. Vakti zamanında tek bir günde eskiden meskiden yazdığım 10 adet entrymi copy paste ettim ve ahanda sabah yazar oldum.
    insan biraz naz yapar yahu.

    (bkz: Kız evi naz evi)

    son tanım: #4140000 entrymde de belirtiğim gibi bildiğin yazarcık(can)lara ev sahipliği yapan bildiğin kreşde yapılması pek muhtemel fiil.

    (bkz: böyle başlığa böyle entry)
    0 ...
  11. evrenin ilksizligi ve sonsuzlugu

    1.
  12. belirsizdir.

    Kesinlikle çünkü ilksizliği ve sonsuzluğu ispatlanmış olsa veya ilkli ve sonlu olduğu ispatlansa zaten başlı başına tanrının varlığını veya yokluğunu ispatlamış olacaksınız.

    (bkz: agnostisizm)
    1 ...
  13. turk solunun recep tayyip erdogan i benimsemesi

    1.
  14. * --spoiler--
    insanlari umutlandiran bir durum. zira bugun baktigimizda muhafakazarindan ulusalcisina kadar her kesimden insan artik recep tayyip erdogan'in politikalarini benimsiyor ve kabul ediyor. simdilerde daha guzel bir gelisme var. jonturk diye kabul ettigimiz turk solu da artik rte'yi benimsemeye baslamis durumda. aciktan veya gizliden verilen destekler bunu gosteriyor. bu milletimiz tarihinin en buyuk gelismelerinden biridir. zira ilk kez turkiye'de sol kesim sag-muhafazakar bir lider catisi altinda toplanma belirtileri gosteriyor. haydi insallah ya
    --spoiler--
    0 ...
  15. zaman ın en iyi gazete olmasındaki on etken

    1.
  16. * --spoiler--
    1. dogru ve guvenilir haber sunuyor olmasi
    2. tarafsiz olmasi
    3. kaliteli icerik
    4. kaliteli yazar kadrosu
    5. kaliteli okur kitlesi
    6. bir konuya degisik acilardan yaklasimcilik
    7. design
    8. uluslararasi standartlar
    9. yayin politikasi
    10. kulturune ve degerlerine saygi
    11. kultur vasitasiyla ulasip cesitliligi kutlamasi yani abonelik sistemi

    diger gazetelerde de gordugumuzde turkiye'nin daha iyi yerlere geleceginin mujdecisi 10 etken. aslinda daha cok ama 10 net bir rakam oldugu icin oyle dendi.

    simdi artik tiraj almis basini gidiyor 1 milyonlarda. japonya'daki gibi. ben japonya'yi yakin zaman icinde gececez derken bu tur seyleri de kastediyorum ama bilader nerde bu alt metinleri kavrayacak kivrak zeka heyhat!

    sozluk yazarlarinin bildigim kadariyla cogu da zaman okuru. onlar da goruslerini yazarlarsa burda bir sinerji yaratmis oluruz.
    --spoiler--
    12 ...
  17. rte nin halk tarafından çok sevilmesinin 7 nedeni

    1.
  18. * --spoiler--
    aslinda "halklar" diyecektim ama sınırdan dolayi olmadi. zira bu cografyda yasayan ne kadar halk varsa genel itibariyle recep tayyip erdogan'i cok seviyor. bunun nedenleri uzerine uzun uzun dusundum aklima 7 onemli etken geldi:

    1. karizmatik olmasi
    2. tum irklara, halklara, ideolojilere esit mesafede bulunmasi
    3. insanlara guven veren bir karakteri olmasi
    4. dis ulke liderleriyle cok iyi ikili iliskileri...silvio ile kankaligi mesela...
    5. siyasi bir dahi olmasi
    6. futbol meraki
    7. kriz yonetimi

    bence bunlardir recep tayyip erdogan'i anadolu halklarinin gonlunde yasatan baslica sebepler, 7 buyuk neden.
    --spoiler--
    2 ...
  19. lenin merkez camii

    13.
  20. hütbelerinde das kapitaldan kısımların okunduğu camiidir.
    0 ...
  21. zaman kac yasinda

    3.
  22. eğer ki zamanın başlangıcı bing bangle hesaplanmış olsa bunun yanıtı çok basittir.

    Fakat zaman denilen şey aynı zamanda görecelidir.

    Bu sebeple en basitinden verilen şu milyarlı rakam doğru olmayada bilir.

    Mekanın ve maddenin haline - şekline göre zamanın akışı farklılık göstere bilir.

    O değilde. Sıfır hacim sonsuz kuvvete sahip birşeylerin oluşması için zamanın varlığı gerekmiyormuydu?

    netice sıfır hacim sıfır bile olsa mekandır. Sonsuz kuvvet veya enerji zaten bir maddedir. Sonsuz kuvvetin hissedilir birşey olmayacağını kimse söyleyemez.

    Bu sebeple zaman gerçek anlamda göreceli kavram olduğu için zamanın yaşı belirnemez.
    1 ...
  23. tarih

    52.
  24. tarih bir din değildir.
    tarihçi hiçbir dogmayı kabul etmez, hiçbir yasağa saygı göstermez...
    tarihçinin kınama veya yüceltme rolü yoktur, sadece izah eder!
    tarihçi, çağdaş ideolojik şemaları geçmişe yapıştırmaz, bugünün hassasiyetlerini geçmiş olaylara yerleştirmez!
    özgür bir devlette parlamentolar ve adli merciler gerçek tarihi tanımlayamaz!
    2 ...
  25. dokuzu beş geçe siren çalmayı unutmak

    1.
  26. olay ayyuka çıkarsa hatta atatürk düşmanı bile ilan edilebileceğiniz fakat en ucuz atlatma olarak işten çıkarılmasınız netilenecek bir olay.

    (bkz: vurun kahpeye)
    (bkz: laik türkiye de kahpeye vurmak)

    http://www.radikal.com.tr...11.2008&categoryid=77
    0 ...
  27. arthur schopenhauer

    50.
  28. hiç dogmamıs olmak, dogmus olmaktan çok daha iyidir diyerek kantla başlayan alman idealizminin tek kötümser temsilcisidir.

    unutmadan söylemek gerekiyor. nietzscheyi etkilemesine etkilemiş fakat üstün insan kavramıyla tanışan nitçe artık kesinlikle burda şopenhaurdan ayrılmıştır.

    aynı zamanda kendileri bir doğu felsefesi hayranıdır.

    efendiler kısaca bu yazıda özellikle filosofun acımak erdemi üzerine geliştirdiği düşüncesini açıklayacağız.

    ve sırf acımak erdemi üzerine sistematik şekilde bir felsefi eğitimin nasıl gerçekleştiğini göreceksiniz.

    öncelikle kendileri , acımak erdemini budist töresinden almıstır. budizmin töresel ilkesi acımak ve sevmektir. budist töresinin son sözü de vazgeçmedir. her türlü isteklerden, tutkulardan, gerektiginde de yasamaktan vazgeçme.

    bu vazgeçis, budisti sonsuz mutluluga kavusturmakta, nirvana'lastırmaktadır.

    schopenhauer, hıristiyanlıgı da bu açıdan elestiriyor ve onu dogu'dan aldıgı bu ilkelerden ötürü dogru, yahudilikten aldıgı ilkelerden ötürü yanlış buluyor.

    evet kesinlikle çok güzel bir ayrıntı. cümle çok açık.
    fakat tanrıtanımaz arthur özellikle islamiyyeti nasıl görüyordu. çok merak içindeyim.

    hiç dogmamıs olmak, dogmus olmaktan çok daha iyidir, diyor schopenhauer.

    var olmak, acı çekmek anlamını tasır. olumlu mutluluk sonsuz bir kuruntudur. olsa olsa olumsuz bir mutluluga kavusabilir insanlar, bu olumsuz mutluluk da acılarının kısa sürelerle azalmasından ibarettir.

    acı çekmek özgürlükse özgürüz ikimizde.
    bütün düşüncesini acı erdemi üzerine oturtan bir düşünür mutluluk denen kavramı bu kadar basite indirgemesi beni hayalkırıklığına uğratıyor. şöyle ki bir şey ya siyah yada beyaz değildir. hele sırf kara hiç değildir.

    parmagınıza bir igne batar, acı duyarsınız. igneyi çıkarır, acınızı dindirerek sevinirsiniz. mutlulugunuz bu kadarcıktır, daha
    çogunu beklemeyin. bin bir yeni bela sizleri hiçbir zaman rahat bırakmayacaktır. o belaları birer birer yok 'etmeye
    çabalamakla geçecek ömrünüz. birini yok edince de, ardında ikincisinin sizi bekledigini düsünmeden, mutlu sanacaksınız kendinizi.

    buraya kadar konunun gelişimi normal fakat işte size düşüncenin nirvanası.

    bu yüzdendir ki cinsiyeti yaymak büyük bir kötülüktür. bilinciniz bu kötülügün utancını tasır.evlenmek, kendini yenmek gücünü
    gösteremeyenlere acımadan ötürü verilmis bir izindir.

    öncelikle arthur kesinlikle iradenin olmadığını düşündüğü için evliliği yapanları izin aldığını düşünür. fakat aynı arthur evlenmeme seçimini iradenin varlığı olarak görmez.

    peki bu irade insanın kendisinde yoksa kimdedir?

    bu konuda alman idealist düşünürleri ile aynı düşüncededir. kantın fenomenler - numuneler düşüncesini benimser. fakat ayrıldığı tek nokta güc denilen şeyin amaclı değilde amacsız olduğunu düşünmesiydi.

    peki amacsız ve kişiliksiz olan bu güc insanoğlunu nereye sürüklüyordu. işte nereye sürüklediği konusunda tam olarak fikir sahibi olmadığı için artur karamsardı ve gittikce nihilist bir duyguya kapılıyordu.

    evlilik konusunda düşüncesini şöyle tamamlar. isa'nın babasız dogusunun ince anlamı da buradadır. çünkü isa, böylesine utanç verici bir kötülügü isleyen bir adamın oglu olamazdı.

    ve son olarak aşkın metafiziği bir çok düşünürü derinden etkilemesine rağmen değil metafizik gerçekliğinden hatta bilimsellikten uzak bir meseledir. fakat o günün şartlarında bu mükemmele yakın düşünceydi.

    yine de bana kalırsa aşkın metafiziği peşinden gidilecek bir düşünce değil sadece felsefe tarihi olarak öğrenmemiz gereken bir meseledir.

    son olarak kendileri insanoğlunun felsefe yolculuğunda önemli kilometre taşı olarak bilinmesi gereken bir düşünürdür.
    6 ...
  29. kibbutz

    12.
  30. geçen düşünüyorum da bizim sözlüğün ben gibi komünistlerine daha güzel yaşam için ne tavsiye ede bilirim ve o an aklıma gelen israilde bulunan muhteşem köyler.

    eğer ki kavram kargaşası içindeyseniz.
    sosyalizmin bin bir halini - komünizm - anarşizm - aşkın metafiziği - nitşe - chomsky - çav bella falan gibi kavramları veya işte meseleri aynı şey zan edip karman çorman hayallerdeyseniz ben size dokunmayayım.

    ama en azından komünizmin hiç bir zaman olmadığını kavraya biliyorsanız ve bütün bilimsel düşünce dahilinde hiç bir zaman olmayacağını akıl ede biliyorsanız ben size yine de bir istisna vermek istiyorum.

    fakat lütfen bu dediğim yeri pankartlara yazıp taksim meydanına çıkmayınız.

    neyse efendiler. isralin kibbutz denen köylerinde özellikle arap tarafına yakın köylerdir bunlar.

    acayip komünizm uygulanıyor.

    efendim komünizm neydi?

    toplumdaki bireylerin duzenli bir sekilde işbölümü yaptigi, herkesin eşit olduğu ve ne yaparsa komun için yaptigi sistemdir.

    ahanda burda onu yapıyorlar.

    maaş yok.
    ortak ev kullanımı.
    ortak çocukların kullanımı. çocuklar herkesin.
    eğitim tas tamam.
    çalışma tas tamam.
    bireycilik sıfır.
    ortak erzak birikimi.
    ortak kapital birikimi.
    eşit paylaşım.
    parasız aş.

    (bkz: güneş ufuktan şimdi doğar yürüyelim yoldaşlar)
    6 ...
  31. can yücel

    170.
  32. bir rivayetide benden olsun.

    vakti zamanında can baba genclikle muhabbetin en alasını yaparak kafayı çeker.
    velhasıl kafa bin bir haldeyken bir dolaşalım lan şu parkı demişler.
    parkın tam ortasında can yücel sırtı üzerine otlara serelenmiş ve göklere bakmış.
    gençlik işte can baba bir laf edecek bizde kapalım hevesiyle birazda matrakçana ne düşünüyorsun baba diye sormuşlar.

    tek ve güzel cevap.

    - başım dönüyor amına koyim.
    3 ...
  33. minsk grubu

    2.
  34. avrupa güvenlik ve işbirliği teşkilatı bünyesinde karabağ sorunu için özel olarak oluşturulan, şu anki eşbaşkanları matthew bryza (abd), bernard fassier (fransa) ve yuri merziakov (rusya) olan grup.

    (bkz: kime göre neye göre)

    bana göre: bildiğin uyku hapı grubu.
    1 ...
  35. can dündar

    183.
  36. bir çok kitabını okudum. araştırmacılığın hakkını vererek yaptığı belgeselleri veya belgesel içerikli programlarını izledim.

    öncelikle kesinlikle iyi bir jurnalist. bitirdiği okulun kalitesini taşıyor.

    özellikle araştırmacılığıyla yaptığı belgesel sunumlarıyla nebilden sonra beğendim kaliteli biri.

    fakat kötü bir yazar.
    iyi bir araştırmacı ola bilir, mesela yüzyılın aşkları ve buna benzer kitaplarında insana tek zevk veren olay araştırmasıdır. bundan ötesi yok. ayrıca romantik uslupla yazdığı bütün köşe yazıları kesinlikle kaliteden yoksun. belli yerden sonra mevzunun başını görüp gerisini kesin böyle yazmıştır diye düşünmeniz doğruyu bulmanıza yardımcı ola bilir.

    yani bir nevi hakan peker şarkılarını dinlemek gibi, cezmi ersözün şizofren aşka mektuplar cinsinden yazılarını okumak gibi, brayn adamsın only for wedding şarkılarını dinlemek gibi.

    aynı zamanda çok humanist bir adam. hakkaniyet tarafdarı. insan sevgisi merkezli bir hayat anlayışı var. o kadar ki bu yazım güzel bir insanı incitirmi diye belkide defalarca gözden geçirir.

    mustafa isimli belgesel - filmiyle gündeme gelmesi haklı bir gerçekliktir.

    velhasıl öyle veya böyle can gibilerine ihtiyacımız var.
    0 ...
  37. fethullah gülen

    870.
  38. #4213138 yorumsuz entrye ve bunca entrye cevap mahiyetinde.

    öncelikle şahsının tüm düşüncelerini benimsemiyorum.
    neleri benimsemediğim konusunda kendinin gerçek düşüncelerini (sizin ezbere bildikleriniz değil) bilen biriyle aklı selim şekilde tartışa bilirim.

    fakat zannımca bunca entry arasında fetullah gülen fenomenini daha derinlemesine algılayan birileri yok sanırım.

    ---spoiler---
    hala amerikanın sömürtme yoluyla elini pisliği bulamadan ülkemizi içten içe yok etme çalışmalarında kullanılmış bu adamın, kendisinde aynı zaman da elini pisliğe bulamadan ülkemizi içten içe yok etme çalışmların da kullandığı sakirtlerin de ellerinin pisliğe bulaşmaması beni hayret ettirmiştir.
    ---spoiler---

    daha önceki entrymde yaptığım ironide ezbere söylenen birkaç kelimeye gönderme yapmama rağmen bu ironi es geçilmiş.
    bazıları ezbere söylenenlerin ispatı anlamında olsun diye bilmem nerelerden dönmüş veya sömrülmüş şakirtlerin diyaloglarını buraya copy paste etmişler.
    oy ne hoş... bir kere şunu anlamak gerekir fetullah gülen bir sosyal olgudur. şahıs olmaktan çıkmıştır. o yüzden bu tip bir olguyu örgütten ayrılanların itirafları tipindeki şeylerle algılamak mümkün değil. hele yermek veya göklere çıkarmak daha bir aptallıktır.

    fakat okuyorumda koca prof.dr bile fetullah gülen konusunda saçmalamış. daha algılayamamış.
    sıralayalım...

    bank asya ve faiz geyiğini yapmış. bu şakirtlerin bize zorla kaset dinlettiriyorlardı geyiğinden daha bir geyik. bu olgunun ne olduğu konusunda hiç bir fikir vermez...

    türbana. çarşafa, peçeye alışmaktan söz ediyor. şaka yapıyor olmalı. çünkü fetullah gülen olgusunda ki gerçeklik türbana, çarşafa gerekirse uzaktır. olmazsa olmaz değildir. terkedile bilir birşey.

    oğulların gemilerinin olmasına. çocukların televizyon kurmasına. yakınların yolsuzlukları na. sevgililere alınan evlere : bu cümleyi kuran bir prof dr olamaz. olsa olsa eski malını mülkünü yitirmiş bir yanık burjuvazidir. lenin bu gibi proleterya yalakası kaybetmiş batık burjuvalara 'sizi ezik fareler' diye hitap ederdi. daha bir adam yerine koymazdı. yani kardeşim bu sermaye davasının sırf fetullah gülen olgusuyla hiç bir alakası yok. bu gün rene garcia mericsoy olgusu olsa aynısını yapardı. donunuzu bile alırdım. yani iş bu olguyu algılamak için yeterli göze sokmaca değil.

    kadınların ayrı ayrı oturmasına. ramazanda öğle yemeği verilmemesine. beyaz takkeyle gezenlere. hem de öyle alışırsınız ki size çok doğal gelmeye başlar demiş.
    ulan bu millet papyonla gezenlere alıştı onlarada alışır. bu nasıl bir olgu araştırmadır. bu ne uyarıdır. bu ne gocunmadır. bu ne taşıdığı ünvana saygısızlık ederek sadece subjektiv yazmacadır. anlamış değilim.

    gerisini okuduğumuzda hep ezbere laflar. bugün yıllar evvel che qevaranın bir konuşmasını bile youtube dan dinlediğimizde dünyanın öbür ucundan yıllar evvel aynu şeyleri söylediğini görürsünüz. gayet ciddiyim. bazı sivri zekalılar bir ispanyolcası eksikti falan diyerek attığımı ima edecekler ama olayın ingilizce tercümesi var yahu alt yazıda.

    şu uyuşturmuşlar kelimesi bile çok tanıdık geliyor ya. neyse.
    sanki komple teorisyeni mahir kaynakın toplum mühendisleriyle alakalı bir yazısında ki şeyden...

    velhasıl erdal ataberki kim prof yapmış bilmiyorum ama iyi bir halt yapmadığı bir gerçek. ya acayip gaza gelen biri yada acayip gaz veren biri.

    son tanım: fetullah gülen olgusunu basit bir iki şeyle algılamaya çalışırsanız en basitinden şu tip bir olay başınıza gelir.

    - adam sevseydi vatanına dönerdi...
    - ee yavrum adam vatanını sevmiyorsa bu şiiri yaza bilir mi hiç? sen yaza bilirmisin?
    - takiye lan bu.
    - hadi sende takiye yap.

    işte böyle bir kısır döngü. bu iş bir kısır döngü. bugün onun bir fenomen ve ayrıca bir olgu olarak algılamayan şahıslar yarın fetullah gülenin ölümünden sonra bu işlerin biteceği zanederler fakat nafiledir zira fetullah gülenin şahıs olarak yaşamasının veya ölmesinin önemi sadece kendisi açısındandır. anlayacağınız iş ondan çıktı.
    1 ...
  39. fethullah gülen

    869.
  40. prof. dr. erdal atabekin fethullah gülen hakkında yorumsuz yazısı.

    fethullah hoca, bu kadar dindarligina ragmen haci degildir. mekke'ye medine'ye gidemez. neden mi? seriat kanunlarina gore fethullah hoca şeyh statusune soyundugundan ve muritleri oldugundan suudi arabistan sinirlari icerisinde ele gecirilirse hemen katledilir. cunki; islamiyette seriatta ve kur'an da seyhlere ve/veya tarikat liderlerine yer yoktur. ozetle allah ile kul arasina kimse giremez!!

    bugünün yoğun gündeminde önemi daha da artti.
    uyandırın! korkmayın heryerde konuşun. konuyu siz açın, takside taksiciye konuşun apartmanda kapıcıya konuşun, sakallı gazete bayinize konuşun, eve gelen gündelikçiye konuşun. anlatın eğer fethullah dindarsa peygamber gibi ise neden amerika'da yaşıyor ? neden mekke'de kabe yakınlarında bir malikanede değil de amerika'da fbi çiftliğinde. söyleyin bu zat değilmiydi 25 yıl o cami senin bu cami benim salya sümük ağlayarak faiz haram diyen ? sorun kapıcınıza peki bank asya nedir ?

    önce alıştırmanız gerekir.
    görüntüye. seslere. hareketlere. sessizliğe. çevrenizde olup bitenlere. yavaş yavaş alıştırırsınız. alışırlar. türbana. çarşafa, peçeye. taşyapı'ya. oğulların gemilerinin olmasına. çocukların televizyon kurmasına. yakınların yolsuzlukları na. sevgililere alınan evlere. çokeşliliğe. erkeklerin, kadınların ayrı ayrı oturmasına. ramazanda öğle yemeği verilmemesine. beyaz takkeyle gezenlere. hem de öyle alışırsınız ki size çok doğal gelmeye başlar. bizde böyle deyip geçmeye başlarsınız. 'galiba demokrasi bu da biz mi anlamıyoruz?' diye kuşkulanırsınız. sonra da uyuşursunuz. yavaş yavaş uyuşursunuz. içinizden bile tepki duymaz olursunuz. 'en az üç çocuk yapın' derler, dinler geçersiniz. 'bizi azaltmaya çalışıyorlar' derler, gülme duygunuz bile kaybolmuştur. 'batı'nın ahlaksızlığını aldık' derler, öyle dinler durursunuz. uyuşturmuşlardır sizi. bir yandan çanakkale zaferini kutlarsınız. öte yandan çanakkale savaşını yıllar sonra kaybettiğinizi bile fark etmezsiniz. başbakanınız planlarını amerika'ya açıklar. siz burdan dinlersiniz. amerika ankara'yı işgal etmektedir. siz ingilizce öğrenmeye çalışırken durumu göremezsiniz.
    alışırsınız ve uyuşursunuz. geçmişe dalıp gitmişken, geleceği kaybetmekte olduğunuzu fark edemezsiniz. plan da bunun için yapılmıştır. önce alıştırma. sonra uyuşturma. yüzünüze demokrasi derler, arkanızdan gülerler. yüzünüze çokkültürlülük derler, arkanızdan bölerler. yüzünüze değişim derler, arkanızdan soyarlar. yüzünüze gelişim derler, arkanızdan bakarlar. alışırsınız. uyuşursunuz. tehlikenin farkında mısınız?
    önce alıştırma - sonra uyuşturma...
    1 ...
  41. atatürk ü sevmek zorunda bırakılan toplum

    41.
  42. sistemin çok şeyi sevmek zorunda bırakdığı topluma çokda koymayacak bir mesele.

    Öncelikle Atatürk, bayrak, millet, vatan, din, cami, tanrı vesaire onlarca sıralaya bileceğim sizler için artık sevmesi veya tapılması tabu olmuş kavramaları hep sevmek zorunda bırakıldınız.

    Yalnız kafanız şunu alması gerekiyor.

    Bu gibi şeyleri sevmek zorunda bırakılmanız ve bunu sizlere açıklanması bu kavramalara düşmanlığın neticesi değildir.

    Veya bu kavramlara düşmanlığın neticesi olarak böyle şeyler söyleniyorsa.

    Oda ayrı bir aptallıktır.

    Zira yukarda sıraladığım onlarca kavramlarla birlikte Atatürk ayrıca konuşulması gereken bir fenomendir.

    Fakat aynı zamanda onu sevmek zorunda bırakılmanızda başka bir gerçektir.

    akla karayı ayırınız.
    Tabu peşinden salya sümük koşmaya gerek yok.
    Her aklın yolunu göstermeyi ayar zanetmeyiniz.

    O kadar anlattık.

    (bkz: put/#3539423)
    0 ...
  43. hem kürt hem komünist hem alevi

    35.
  44. ola bilecek bir durumdur.
    zira bu kavramların aynı kişide olması en basitinden çelişki gibi gözüksede şunu iyi kavramak lazım çelişki insanın fıtratında var.
    Bu sebeple mesele ne kadar çelişkili bile olsa biri kalkıp ben böyleyim der ve bütün hayır olamaz hikayeleri yerin dibine batar.

    Çünkü olayda insan denen varlığın yadsınamaz etkisi vardır.

    bu kadar çelişkili bir insan bünyeye zarar mı değil mi sorusuna cevabımız cümleten evettir.
    0 ...
  45. besinci nesil yazarlari egitmek

    9.
  46. aklı başında olanların tepki vermeyeceği bir hoptiri.

    izah edelim. Öncelikle nesil üzerinden yazarın bin bir türlü özelliğini anlamak en basitinden yüzeysel insan olmanın başka bir görüntüsüdür.

    Nesil kelimesi konumuzda kesinlikle görecelidir.
    Bu görecelikte bu nesilden olanların nelere sahip olduğunu tahmin etmen kesinlikle ihtimal dışıdır.

    Bu nesilin veya şu neslin değil eğitime hatta sözlük için belli başlı kuralları için öğretilmeye ihtiyacı yokdur.

    Zira onlar 10 entry olayını yapmış ve moderasyon kontrolünden geçmiştir.

    Bu gibi hataları yapan birinin suçu kendisinde olduğu kadar moderasyonun kendisidinde ola bilir. Süzgeç meselesi.

    Hatta aynı moderasyon peşe peşe supersonic ötesi şirinler konulu başlıklar giren süper espiri yetenekli yazarlarıda buraya almıştır.

    Süzgec lazım. Vessalam.

    Her yazarın kendisinden mesul olduğu gibi. Kendini bilen birinin ağa ben şu nesildenim diyerek kendisini bir genelemeye sokamayacağı da kesindir. Fakat her kaidenin bir istisnası olduğu gibi burdada bu kaidenin istisnası birinci nesildir.

    işte bütün tilkilik burda. iş bu başlığı açan şahsın kendisini bu istisnaya dahil ederek ehem bir dakika arkadaşlar demesini bu sebepledir.

    Netice de pekfazla alınmaya değmeyecek önerme.
    1 ...
  47. karl marx

    120.
  48. en büyük alışkanlığı kütüphanelerde deli gibi kitap okumakmış ve bu ahvaldayken en büyük hastalığı olan yazma hastalığına tutulmuş düşünür.

    yazamama alışkanlığına tutulan biri için:

    (bkz: franz kafka)

    bitirmeden edit: yazamama alışkanlığına birşey sendromu diyorlardı. ama ne?
    0 ...
  49. din

    167.
  50. *4- karşıt ilkelere tapmak: kıyaslamalar insanları maddi anlamlardan manevi anlamlara geçirdiler. iyilik getiren tanrılara bilgi, temizlik,
    erdem melekleri; kötülük getiren tanrılara da cahillik; günah, kabahat zebanileri denilmeye baslandı. tanrıların özleri birbirlerine uymadıgından tapınma ikiye bölündü. iyi tanrılara yapılan sevgi ve sevinç tapınmasıydı, kötü tanrılara yapılan korku ve ıstırap tapınmasıydı.

    düşüncem: sosyal etkileşimin genişleşmesi sebebiyle insan davranışları artık iyilik - kötülük ekseninde değerlendirilmeye başlandı. bu sebeple sosyal bir etken olan tanrı düşüncesininde bu anlamda iyilik - kötülük ekseninde isimlendirilmesi de pek akla mantığa uygundur. özellikle bbu konuda avesta hatırı sayıla bilecek bir yer işgal etmektedir.

    5- mistik büyük yargıca tapmak : yolculuktan dönen fenike gemicileri, okyanusun öbür ucundaki ölümsüz bahar ülkelerini, kuzey bölgelerinin ölümsüz gecelerini anlata anlata bitiremiyorlardı. iste cennet ve cehennem düsünceleri bu hikayelerden dogdu.
    yüzyıllardan beri öldükten sonra ne olacagını kendi kendine soran insan, bu yerlerde yasayabilmek düsüncesinden hoslanıyordu. böylelikle sevgili ölülerini barındıracak bir yer de bulmus oluyordu. sonsuz bahar ülkesi çekiyor, sonsuz karanlık ülkesi korkutuyordu. su halde iyiler birinciye, kötüler ikinciye gitmeliydiler. bundan da tanrı tüzesinin (adaletinin) insanların tüzelerindeki yanlısları düzelttigi düsüncesi
    dogdu.

    eleştirim: öncelikle cennet ve cehennem gibi daha derinlemesine işlenmesi gereken bir olguyu bu kadar basite indirerek hikaye biçiminde bizlere sunmaları bilimsellikten çok daha uzaktır. yalnız okyanusun öbür ucunda bulunanların cennet ve cehennem olgusunu nasıl keşf ettiğini merak etmekteyim.
    bence yeterli bir düşünce değil.

    öncelikle cennet ve cehennem gibi bir olayın eski insanlık tarafından keşfedilmesi için ölümden sonra ki hayat denilen metafizik olaya inanclarının tam olması gerekir.

    6- evrene tapmak: insanlar giderek üstünde yasadıkları yeryüzünü tanımaya basladılar. dünyanın çapı ölçüldü. bu çap, bir
    kocaman pergel gibi göklere açılarak göklerin akıllar durdurucu, sonsuz yörüngeleri hesaplandı. dünyanın evren içindeki küçüklügü meydana çıktı. tanrı düsüncesi önce dünyadan, sonra günesten koparak bütün evrene yayıldı. evren tanrı, nedenle sonucu, etkenle edilgeni, güdücü ilkeyle güdülen seyi kendinde toplayan çok daha büyük, çok daha yaygın bir varlık olmalıydı.

    düşüncen: yani insanoğlu kosmosu keşetti. ve hala bugun bile evrenin sonsuz mu veya sonlu olduğu üzerinde tartışıyor. bingbang teorisine göre bu evrenin bir sınırı var ve bu evren büyümektedir. fakat aynı zamanda evrenin tabiri caizse duvara dayanmamız veya ulaşmamız onun sonsuz olduğunu göstermez. onun geirisi nedir? binlerce kilometrelik gazlardan oluşan duvar. ya o binlerce kilometre sorudan sonra ne var? sınırsız. herşey sınırsız.

    7- evrenin ruhuna tapmak: sonraları etkenle edilgeni, nedenle sonucu, güdücüyle güdüleni tek varlıkta birlestirmeyi dogru bulmayarak
    bunları birbirlerinden ayırdılar. her türlü kıyaslamaları ancak kendi varlıklarına bakarak yapabildikleri için, evrenin güdücü ilkesine cin, akıl, ruh adını verdiler. tanrı da, evrenin kocaman gövdesini hareket ettiren, bütün varlıklara dagılmıs yasama ruhu oldu. her varlık, büyük varlıgın bir parçasını tasımaktaydı. bu parça, ates ya da tözdü

    eleştirim: öncelikle evrenin ruhuna tapmak gibi basit ve çok derin anlam ifade etmeyen bir isim kullanmalı ancak bilincli empoze anlamı taşır.

    dünyanın büyüklüğü karşısında şaşkına dönen insanoğlu aynı zamanda metafiziğin farkındaydı. ruh kelimesi artık ona hiç yabancı değil. ve bu anlamda insanoğlu bütün bu evrenin yaradıcısının görünmez birşey olduğu konusunda hemfikir olmuş olmalı. fakat bu meta aleminde ki yaradana bir çok farklı isim verildi.

    8- büyük işçiye tapmak: matematik ve fizik gelisiyordu ama, insanların büyük çogunlugu bilgisizdi. bu yüzdendir ki bilginin getirdigi
    bilimsel deyisler, çogunlugun elinde bayagılasıveriyordu. böylelikle evrenin herhangi bir makineden baska bir sey olmadıgı ileri sürüldü. bir makine de kendi kendine yapılamayacagına göre, herhalde bunun bir isçisi olmalıydı.

    eleştirim: katıksız materyalist bir empoze yorumu. hangi devirde insantopluluğu makineleşmiş dünyaya ve büyük işçiye tapmaya başladı. yakın zamanalarda böyle bir düşünce sahibi topluluk varsa o zaman niçin maradona kilsesine tapmak gibi bir başlık açmadınız. zira maradona tarafdarıda az değil.
    2 ...
  51. din

    166.
  52. * kimine göre yaradanla insan arasında ki bir bağ, kimine göre toplumların afyonudur.

    bu yazıda sizlere nerdeyse bir şehir efsanesine dönüşen sovyetlerde inanc düşüncesi eğitiminin esasında nasıl olduğunu veya nasıl anlatıldığı açıklayacağım.

    1- fizik güçlere tapmak : etrafındakile kendisinden güçlü, kendisine üstündüler. tanrı düsüncesinin temeli budur. kimileri acı, kimileri tatlı etkiler uyandırmaktadırlar. acıyla etkileyenlerden korkuyor, onlardan uzaklasmak istiyordu. tatlıyla etkileyenlere umut baglıyor, onlara yaklasmak istiyordu. şu halde onlarda ( patlayan volkanlar, çakan şimşekler, güclü hayvanlar) da kendisininki gibi bir irade, bir zeka olmalıydı. işte tanrılık irade, tanrılık zeka düsüncesi böyle basladı.
    kendisine kötülük etmek isteyen bir soydasının önünde nasıl alçalıyor, ona nasıl yalvarıyorsa, ötekilerinin önünde de alçalabilir, onlara da yalvarabilirdi. iste ilk yere kapanıs, ilk dua. yoluna engel olan daga yer degistirmesi için yalvarırken onu düsüncesinde varlıklastırdıgının, ilk düsünce varlıklarını yaratmaya basladıgının farkında bile degildi. kendisinden güçlü, kendisine üstün olan bu düsünce varlıkları pek
    çoktular, su halde evren, sayısız tanrılarla doluydu (politeisme). bunların kimisi iyilik ediyordu, kimisi kötülük. iyilikle kötülük, iyilikçi ruhlarla
    kötülükçü tanrılar böylece dogdular. iste ilk insanların dini böyle basladı

    eleştirim: öncelikle bu tek başına doğru değildir. öncelikle bu varsayım doğru olması için evrim teorisinin ispatı gerekiyor. veya bunun yanlış olması için kutsal kitaplarda denildiği gibi adam ve havva cenneten hakikaten de kovulmuş olması gerekir. ki bu halde adem ve havva tanrını görmüş insan olarak patlayan vulkanlara tapacak halleri yoktu.

    fakat işin gerceği belirsizlik yani agnostizm olduğu için şimdilik sovyetlerdeki materyalist öğretinin diğer başlıklarını incelemeye bilmek için evrim teorisinin doğru ola bileceği düşünelim.

    2- yıldızlara tapmak: yeryüzünde ve insan düsüncesinde baslayan bütün bu ilkeler (üstünlük, korku ve umut, üstün irade ve üstün
    zeka, güçlünün önünde egilis, yalvarıs, düsünce varlıkları, bu varlıkların çoklugu, iyilikçi ya da kötülükçü varlıklar) insanların tarım gereksemeleri için göge yöneldiler. tarım, toplulukla yasamaya baslayan insanlar için bir zorunluktu. tarımı basarmak içinse gögün gözetlenmesi gerekiyordu. topragın gökle ilgisi belirmeye baslamıstı. bir yıldız kümesinin görünmesi, en yüksek yerine varması ve batmasıyla bir bitkinin gövermesi, büyümesi ve kuruması arasındaki ilgi, olanca açıklıgıyla insanların gözüne çarpıyordu. su halde yeryüzünü yıldızlar, bu gök varlıkları, önetiyorlardı. on bes bin yıl önce mısır'da yasayanlar yıldızlara tapmaya basladılar. bunlar, nil nehrinin yukarı kıyılarında yasayan zenci ırktan ilkel topluluklardı.

    - eleştirim: öncelikle gereklilik bu gibi keşifleri getirir fakat tapmak gibi garip bir duygunun insanın içinde varolması sebebiyle tarımın yıldızlardan etkilene bileceği üzerinde düşünmek yerine insanoğlu yıldızların tarımı etkileceyini düşünerek tapınma duygusunuda bu işe katmışlar.

    pekala iyi biliniyor ki eski mısırda envari çeşit tanrı bulunmaktaydı. peki bu kadar çok tanrının olması kutsal kitaplarda anlatılan adam ve havva olayına ters değil mi? yani tanrını görüp gelmiş insanlar nasıl olurda bunu mısırlara anlatmadılar. diye düşünmemek elde değil.

    fakat şöyle bir gerçek var. ya hafıza denilen şey kafalarından silindiyse. veya binbir türlü mesele. yani yaracının kudretinden ve hikmetinden sual edilmeyeceği gibi bunların da olmaması imkansız değildir. herhalde. ya arada ki bağ koptu. yada bu bir sınav. yada bu bir afyon. ama o zaman neden inanma dürtüsü var? anlayacağınız yine bir belirsizlik.

    3- putlara tapmak: insan bu yıldızlara birer ad takma geregini duyunca, bunlara yeryüzü adlarını yakıstırmaya basladı. tebli habes, ırmagın tasması sırasında görünen yıldızlara tasma yıldızları, sapan sürme sırasında görünen yıldızlara öküz ya da boga yıldızları, aslanların susuzluktan çölleri bırakıp ırmak boylarına geldigi sırada görünen yıldızlara aslan yıldızları, kuzuların ya da oglakların dogdugu zaman görünen yıldızlara kuzu ya da oglak yıldızları adını veriyordu. bu benzetmeler sayısızdı. artık kuzu, kıs mevsiminin kötülük eden ecinnisinden
    gökleri temizliyor, boga yeryüzüne bereket tohumları saçıyordu. insan dili böylelikle mecazlara alısıyor, gittikçe zenginlesiyordu. artık
    insan, gögün bogasından (boga adını verdigi yıldızlardan) bekledigi gücü, yeryüzündeki bogadan da bekler olmustu. yerden göge çıkan mecazlar böylelikle. gene yeryüzüne indiler. birtakım yanlıs kıyaslamalar basladı. öküz, balık ve daha bir sürü sey kutsallastı

    düşüncem: öncelikle göktürkler kesinlikle bu üçüncü etapı görmediler. hep yıldızlara yani göktanrıya inandılar.
    yalnız ben eski mısırı ve en önemlisi iki nehir arası olan mesopotomyayı özellikle seviyorum. çünkü hep arayış içindeydiler. dünyanın merkezi. pekala bu arayış neticeleri pek akıl dolu olmasada yine de insanlığın bu dramasında önemli yerleri var.

    şimdi niçin ilkel insan gibi volkandan korkarcasına göklere inanmışken bir daha putlara inanmaya başladılar. bana göre sebebi şudur.
    öncelikle artık insanın insana kul olma devri başlamıştır. sömrülme devri. yoksa volkan patlamasından korkmayan insan tanrıyı göklerde bulmuşken neden bir daha asla korkmayacağı putlara indirsin. çünkü artık dinin insan etkisinde yani dinin afyon özelliğini keşfetmişti. ve artık köle sistemi başlamıştır. hatta bana göre putlara tapınmakla insanların köleleştirilmesi nerdeyse aynı ana denk geliyor.

    bu konuda daha önce apocalypto başlığında düşüncelerimi izah etmişdim.

    artık gökden tanrıyı putlara indiren insan artık köleliği keşfettiği için putlara takmak din düşüncesini totem haline çevirdi. daha önceki etaplar kesinlikle bir keşif veya sığınma olarak karşımıza çıksalarda bu farklı bir durum.
    2 ...
  53. azerbaycan yarakli birlikleri

    12.
  54. Azerbaycan silahlı kuvvetlerinin böyle olduğunu sanmak cahilliğin başka bir nevidir.

    Öncelikle Azerice silahlı kuvvetler aynen şöyle yazılıyor.

    (bkz: Azerbaycan Silahlı Quvvetleri)

    Şimdi gördüğünüz gibi yıllardır Azerbaycan kelimesini Azerbeycan diye telafuz eden ve yazanların olduğu gibi silahlı kuvvetlere yaraklı kuvvetler denildiğini zanedenler de ola bilir.

    Fakat insan bir araştırmaz mı?

    Ama şöyle bir gerçek var. Onuda sizlere aktarayım.

    Azerbaycan dilinde silah kelimesinin sinomi olan kelimelerden biride yaraq kelimesidir.

    Ermeni yaraqlı desteleri şu köye ateş açtılar. Gibi cümlelerde kullanılan yaraq kelimesi burda silahlı grup anlamında kullanılmış.

    Sözün Doğrusu:

    (bkz: Azerbaycan Silahlı Qüvvetleri)
    2 ...
  55. uludağ sözlük

    3301.
  56. kopush ve ceyda bilmem ne oğullarının yazdığı iki tane saçma entrynin benim onca emek vererek yazdığım entryden daha çok hoş oy ve boş oy almasını sağlamış yazarcık topluluğu.
    * (bkz: kreş)
    17 ...
  57. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük