ben bu başlığı açan insanın fakülte bitirdiğinden şüpheliyim diyerek tanım yapma gereği duymadım.
--entry de basettiğiniz entellektüel hiç kimse insanları bu kadar aşağılayıcı bir başlık açmaz...
yenilen sağlam bir kazığın acısının,kazığı yemiş olduğun organdan vücuttaki kimyasal reaksiyonlarla diğer bir organa aktarılmış halidir.
-belirtileri gözlerde yaşarma,anlamsız bakışlar,malca çevreyi süzmeler v.b.
206 modelinin devamı diye düşünülen fakat tasarımı,iç hacmi ve diğer özellikleri açısından farklı yeni bir sürüm olan peugoutun yeni modeli...araba almayı düşünenlere bu modeli incelemelerini tavsiye ederim...
Geç Neolitik dönemde yaşanan yangınlardan sonra ileri üretici dönem denen Kalkolitik dönem başlamıştır. Bu dönemin en önemli özelliği taş aletlerin yanısıra bakırın da kullanılmaya başlamasıdır. ikinci belirgin özellik ise özgün bezemeli kaplardır. Kalkolitik Çağın ilk evresi olan Erken Kalkolitik'te nüfus artışıyla birlikte yerleşim yerlerinde de bir artış görülmektedir. Önemli yerleşim yerleri arasında Hacılar, Kuruçay, Can Hasan, Köşkhöyük, Yümüktepe, Tülintepe, Norşuntepe, Korucutepe, Samsat ve Tilkitepe sayılabilir.
Bu dönemin en önemli yerleşim merkezini oluşturan Hacılar, Geç Neolitik'te geçirdiği yangından sonra tekrar kurulmuştur. Oldukça kalın kerpiç duvarlardan oluşan dikdörtgen planlı evler ilk kez kapı ve pencerelere sahiptir. Duvarları bezemeli, nişli, içinde dikili taşlar bulunan ortak kutsal mekanlar tekrar ortaya çıkmıştır. Yerleşme dışı gömülere rağmen ev içi gömülerin son temsilcilerine de yine burada rastlanmaktadır. Tüm cesetler hoker durumunda gömülmüştür. Gerçek anlamdaki mezar hediyelerine de bu gömülerde rastlanmıştır. Hacılar'a ait en karakteristik özellik açık renk zemin üzerine yapılan kahve yada kırmızı renkli geometrik desenlerle bezenmiş kaplardır. Bu keramikler tüm Yakın Doğu ve Ege'nin en özgün sanatının ürünüdür.
Geç Kalkolitik
ikinci evreyi oluşturan geç kalkolitik dönem kabaca M.Ö. 4. bine tarihlenir. Anadolu bu dönemde büyük olasılıkla Boğazlar üzerinden gelen göçlere sahne olmuştur. Buna bağlı olarak nüfus artmış ve yeni yerleşim yerleri ortaya çıkmıştır. Artık Anadolu'nun bütününde homojen bir kültürden söz etmek söz konusu değildir. Göçlerle gelen etkiler sonucu eski ince kap formlarının yanında onlardan tümüyle farklı, siyah zemin üzerine beyaz boya ile yapılmış çizgilerle bezenmiş yeni kap çeşitleri ortaya çıkmıştır. Daha önceki gerçekçi Anatanrıça figürinlerinin aksine son derece soyut, fakat yine Ana tanrıçayı ifade eden, mermerden yapılma idoller yaygınlaşmıştır.
Küçük kutsal alanlardan başka ortak tapınaklar bulunmamaktadır. Genel olarak sadece bebekler ev içlerine gömülmüştür. Yetişkinler ise yerleşim dışına gömülmektedir. Halk tarım ve hayvancılıkla yaşamını sürdürmekte, zaman zaman avcılık ve balıkçılıkta yapmaktadır. Maden kullanımıyla ilgili olarak ticaret oldukça yaygınlaşmıştır.
Yunanca bir kelime olup kadınlardan nefret eden ya da kadın düşmanı anlamına geliyor.
bu tür kişiler hergangi bir sorunda sorunun sizden kaynaklandığını düşünür ve sorumluluk almaktan kaçınırlar..
Yüzölçümü : 8.000 km2
Nüfusu : 650.000
Başkenti : Vladikafkas
Kafkasların kuzeyinde , Rusya Federasyonuna bağlı özerk bir cumhuriyettir. Oset dilinde "Alan", Gürcüce "Owsethi", Rusça "Osetinski" ve Almanca "Ossen" diye adlandırılan Osetler, M.Ö. 7-8.yy.dan itibaren Hunların baskısı üzerine Kafkasya'ya sığınmış bir topluluktur.
Çinlilerin Aso dedikleri Alanlar (=Alen'ler=Osetinler) ilk asırda Doğu Avrupa'ya girmişler ve Don Nehri'nin şarkında yani, Alanya Sarmatiyesi'nde yerleşmişlerdir. Sarmat'lara dahil olan coğrafyada Alan'lar Don Nehri'nin şarkındaki Sarmat kabileleri arasında gösterilir. Buna nazaran Alan'ları Sarznat camiasına mensup bir unsur olarak kabul ve Sarmatların bir kademesi telâkki etmek uygun düşer.
Zamanla Alanlar iç Kafkasya'yı (yani Kuban Nehri ile Hazar Denizi arasındaki bölgeyi ) kaplayan bir genişlik ve nüfuz kazandı. Fakat sekenesinin büyük kısmını yabancı (Alan olmayan) unsurlar teşkil eden Alan'lar ve müstakil bir idareye kavuşamadılar. Bu sebeptendir ki, seyyahların ve muharrirlerin Alan'ların mıntıkaları, vaziyetleri ve mahiyetleri hakkındaki müşahedelerinde ve bundan mütevellit kanaatlerinde farklı değerlendirmeler vardır.
Fakat Alanların Kafkasya'da yerleşebilmiş olan kısımları varlıklarını muhafaza ettiler. Bugün bir Kafkas unsuru olarak Kafkasya'da yaşamakta olan Digur'leri Alan'ların(Osetlerin) bir bakiyesi olarak kabul edebiliriz. Kuzey Osetya'daki Rus yerleşimi 1784'te Vladikafkas kalesinin işgal edilmesinden sonra başlar.Bugün Kuzey Osetya'da 6 şehir ve 6 küçük yerleşim alanı vardır. Ülkenin özellikle alçak yamaçlarında ve Mozdok yakınlarında yapılan sulama ile buğday, mısır, patates, kenevir ve meyve yetiştirilmektedir. Daha yükseklerde ise koyun ve sığır besiciliği yapılmaktadır.
Fizikçiler artık uzaydaki enerji düzeyi negatife düştüğünde, ışıktan hızlı yol alınabileceğini öne sürüyor.
Görecelik kuramına göre ışık hızının üstüne çıkmak olanaksız. Görecelik kuramı da bugüne kadar bu konuda geçerli sayılıyordu. Messachussetts, Menford'daki Tufts Üniversitesi'nden Ken Olum ışık hızının üstüne çıkmak için olası bir yol buldu. Olum değişik yollardan geçen sinyallerin geçiş zamanlarını karşılaştırarak işe başlıyor. Eğer ışık bir uzayı geçerken kütleye sahip ise, yerçekim gücü onu yavaşlatacaktır.Eğer pozitif kütleye sahipse, yerçekimi etkilidir& diyor Olum. Bu durumda bir sinyali ışıktan hızlı kılan, kütlesinin sıfırdan az olmasıdır. Olum'a göre negatif kütle, negatif enerji anlamına gelir.
Hiç kimse negatif enerjinin büyük miktarlarıda olup olmadığını bilmiyor, fakat küçük miktarlarda var olabilir. Benzer olarak uzay boşluğu pozitif ve negatif enerjiler olan sanal partiküller içeriyor ve bunları toplamlarının sıfır ettiği düşünülüyor. Birbirine yakın yerleştirilen iki metal plaka arasında pozitif kütleli sanal partikülerlerin aradakı boşluğa karıştığı, bu kopmanın negatif enerjiyi açığa çıkarır. Bu metal plakayı içe doğru büker. Bu olaya Casimir etkisi adını veriliyor. Çalışmalarını Casimir etkisi ile ilişkilendiren Olum, kuramını açıkladığı makalesini şu yorumla bitiriyor: Henüz hiç kimse negatif enerji uzayına giren bir kütleye ne olduğunu bilmiyor.
dişliler kullanılarak yapılmış ilk mekanik hesap makinesi ve yaylı bir mekanizmayla çalışan bir araba,kriptex,kendine özgü bir yazı karekteri(aynadan bakılarak okunabilir), dört kişi tarafından çalıştırılabilen bir helikopter ,hafif bir hang glider da bulunan çeşitli uçan makineler, makineli tüfekler, zırhlı tank, bombalar, paraşütler, denizaltı,güneş enerjisi vasıtası ile içbükey aynalar yardımıyla suyu ısıtacak bir tasarım yapmıştır.
Etrüsklerin tarihi ile ilgili onlar tarafından yazılan metinlerin olmayışı ve Roma döneminde yazılanların da çoğunun kaybolmuş olması Etrüskler hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olmamızı engellemektir.
Aslında Etrüsklerle ilgili gizem daha Etrüsklerin adından başlıyor . Etrüsklerin kendilerine Rasena demelerine rağmen Romalılar onları Tusci ya da Etrusci , Grekler de Tyrhennes diye adlandırıyorlar.
Etrüsklerin yaşadığı ve Etruria adı verilen bölge Orta italya da kuzeyden güneye 250 km. , Doğuda batıya da 150 km tutan bir yerdi.
Etrüsklerin buraya nereden gelip yerleştikleri bilinmiyor. Bu konuda değişik varsayımlar var .
Bunlardan birincisi Etrüsklerin italya kökenli ve Villanova kültürünün devamı oldukları . Bu tezin savunucuları , haklı olarak , Etrüsk kültürünün erken dönemleri ile Villanova kültürünün son dönemleri arasındaki benzerliğe dikkat çekiyorlar.
Fakat burada dikkat çekici olan Etrüsk uygarlığının gelişim evrelerini çok hızlı yaşayıp bir anda ortaya çıkması.
En çok kabul gören görüş Etrüsklerin buraya sonradan yerleştikleri. Fakat Etrüsklerin nereden geldikleri konusunda bugüne kadar fikir birliğine varılabilmiş değil. Bu konuda ilk fikir beyan edenlerden biri de Herodotos'tur ve Etrüsklerin aslında kıtlıktan kaçıp yeni yerler bulmak üzere Etruria'ya göç eden Lydialılar olduklarını söyler :
'Kendileri anlatırlar ki , bugün gerek kendi ülkelerinde , gerekse de Yunanlılarda oynanan oyunları türetenler de kendileridir ve bu Etruria'nın koloni haline getirildiği zamana rastlar bakınız ne anlatıyorlar bu konuda . Manes oğlu Atys zamanında kıyıcı bir kıtlık sarmıştı bütün Lydia'yı . Bir süre dişlerini sıktılar Lydialılar , sonra kıtlık sürüp gittiği için , çareler aradılar , her biri kendince bir çare sürdüler ileriye . Bu oyunlar , zar , aşık (kemiği) ve top oyunları ,tavladan gayri , hepsi o zaman ortaya çıkmıştır; zira Lydialılar tavlayı biz bulduk demiyorlar. Bunları bulduktan sonra bakınız ne yapıyorlardı açlıklarını bastırmak için yiyecek peşinde koşmayı unutmak için , iki günün birini oyuna veriyorlardı ertesi gün oyunu bırakıp yemek yiyorlardı. On sekiz yıl boyunca böyle yaşadılar. Ama kötülük , azalacağı yerde kırımını büsbütün arttırınca kral Lydialıları ikiye ayırdı , 'Kim kalacak , kim gidecek kur'a çekilsi'dedi , kaderin kalmak üzere ayırdıkları gene kendi hükmü altında bulunacaktı. göç edecek olanlara da oğlunu veriyordu kral olarak , ki adı Tyrsenos'du. Böylece ülkeden çıkmak için üzere ayrılmış olanlar izmir'e indiler , orada gemiler edindiler , işlerine yarayacak şeyleri yüklediler , bir yurt ve yaşama çaresi peşinde kıyı kıyı dolanıp sonunda Umbria'ya yanaştıkları güne kadar denizlerde gezdiler orada kentler kurdular ve torunları bugün de orada oturmaktadırlar. Lydialı adını değiştirdiler, kendilerini yola çıkaran kral adını aldılar yeni adları olan Tyrsenler sözünü onun adına göre üretmişlerdir.'
Herodotos bunları MÖ beşinci yüzyılda yazmıştır. Ondan sonra gelenler için de de bu görüşü benimseyenler çoğunluktadır. Aslında günümüzde de Etrüskler'in Anadolu'dan göçtükleri tezi çok yandaş toplamaktadır.
Etrüsklerin Anadolu'dan göçtükleri tezini savunanların gösterdikleri en önemli kanıt Lemnos (Limnii) mezar stelidir. Etrüsklerin göçünün Herodotos'un anlattığı gibi olduğunu kabul edersek , aynı kavimden başka toplulukların da Anadolu'da kaldığını da kabul etmemiz gerekir. ( Bunların mutlaka Lydialılar olması gerekmez.) Antik kaynaklarda adı geçen Tyrrhenlerin bu geride kalan topluluk olduğu düşünülmektedir. Tyrrhenler Lemnos Adasını da zaptetmişlerdir. 1885 yılında Limni adasında , Kaminia köyünde bulunan bir mezar steli bir anda dikkatleri bu teoriye çekmiştir. Stelin üzerinde bir savaşçı resmi ile Etrüsk yazısına çok benzeyen bir yazı bulunuyordu. Bu stel MÖ yedinci yüzyıla tarihleniyordu ve adanın Atinalılar tarafından MÖ 510 senesindeki zaptından çok önce idi.
Bunun dışında Etrüskler'in ölü gömme adetleri (Örneğin ahşap odalar) , toplumsal hayatları (Örneğin kadına verdikleri önem) ve sanatları Anadoludaki başka toplulukları hatırlatmaktadır.
Etrüsklerin Kuzeyden geldikleri , Hint-Avrupa'lı bir kavim oldukları yolunda teoriler de olmasına rağmen çok fazla yandaş bulamamışlardır.
Etrüskler hakkında bir ilginç tez de Etrüsklerin Türk oldukları yolundadır. Atatürk'ün tarih tezi doğrultusunda Etrüsklerin de Etiler ve Sümerler gibi Türk kökenli olduklarına inanılmıştır. Atatürk'ün nezaretinde yazılan Türk Tarihinin Ana Hatları adlı kitapta bu konuya da değinilir :
Özet şudur : Etrüskler , Türsenler , Türkalar Ege adalarında , Anadoluda önceden oturmuş kavimlerdir. Bunlara Akalar , Ekeler , Etiler denildiğini biliyoruz.
Bu kavimlerin Türk kökenli oldukları ise daha önceden belirtilmiştir.
Adile Ayda da babası , Atatürk'ün yakın çevresinden Sadri Maksudî'nin yolundan giderek Etrüsklerin Türk oldukları yolunda pek de yabana atılmayacak deliller sunar.Buna göre Latin dilinde etimolojisi açıklanamayan bir çok sözcük de Türkçe'den gelmektedir.
Bu arada Tyrrhen sözcüğü Yunanca'da Turrhnoi şeklinde yazılır ve h'nın eskiden a sesi verdiğini hesaba katarak Turan adı ile bir ilişki düşünebiliriz.
x cismini, y cisminin x cismi icin hazirlanmiş olan kismina itelemek ya da benzeri momentum veren aksiyonlar suretiyle yerleştirme eylemine verilen isim.
örnek: fişi pirize sokar mısın.
argoda ise, erkek cinsel organını keyfi olarak herhangi bir yere yerleştirme eylemine verilen ad. *
örnek: sokarım beyinciğine, sokarım kapına, sokarım a.mına, soktuğumun kapısı, eline ayağına sokayım vb..
yurdum dolmuş şöförlerinin her üçünden ikisinde bulunan,dolmuşun arka tamponunda yada güneşlik gibi yerlerin üzerine yazılı olan cümleler..
-kalbinde yer yoksa ayaktada gideriz..
-liseim benim..
-tek rakibim türk hava yolları..
-şöförsün dediler vermediler..
-benim için yanan tek şey cigaram..
bir mağzaya girdiğinizde almanız için söylenen gerçeklik derecesi düşük olan,hatta gerçekle ilgisi bile olmayan laflar.
-yoo kot dar değil zaten bunlar iki,üç hatta dört beden genişler..
-beden oturduysa sorun yok gerekirse biz boyunu uzatır yada kısaltırız.
-valla bundan çok sattık ondan dolayı tek kaldı,zaten kimse almazsa ben alacam.
-düsündüğünüz bir şey var mı yoksa ben sizin yerinize de düşünim mi...
yenilen sağlam bir kazığın acısının,kazığı yemiş olduğun organdan vücuttaki kimyasal reaksiyonlarla diğer bir organa aktarılmış halidir.
-belirtileri gözlerde yaşarma,anlamsız bakışlar,malca çevreyi süzmeler v.b.