şu pokemon çılgınlığı böyle devam ederse, önümüzdeki yıllarda evlerinizdeki muhafazakar nene, anne, teyze itemi olmaya aday olacak kelamdır.
oyundan soğutmak için o küçücük çocuklara yalanlar söylenecek.
tıpkı bizim zamanımızda commodor 64 (kara kutu) oynadığımızda evdekilerin bize yeter adaptör ısınmış, çok oynama televizyonun tüpü bitiyor demeleri gibi.
bilindiği üzere efsane dizinin son bölümünde iki üç ana erkek karakter yan rollere düştüler.
westeros ve essos tamamı ile kadınların kontrölüne girdi.
gariptir dikkatimi çekti dünya siyasetinde de dizi ile paralel doğrultuda bir ilerleme mevcut.
amerika'da hillary clinton cercei gibi takılıyor.
aşırı muhafazakar ve tutucu donald'ı saf dışı bırakması an meselesi.
sept patlatmasına gerek yok.
seçimi kazanması yetiyor.
almanya da merkel mormont adasının leydisi gibi.
parçalanmaya başlayan ab'yi ayakta tutmak için sağa sola gönderdiği 60 cavalierin, ülkeye aldığı mültecinin haddi hesabı yok.
ingiltere kaosdan kurtuluşu 2. demir leydi lakabı alan bir ablaya bıraktı.
tıpkı khalesi gibi, tüm diğerleri onu destekliyor.
zor bir zamanda dünya liderliğine oynamaya çalışacak.westerosla(belki hilary) kapışacak.
kuzeyde kralın kralcısı hain boltonların kökünü kazıyan stark/snow ortaklığında snow geriye çekilip sansayı ön plana çıkarmaya çalışmıştı.
kinf of the north.
türkiye de ise açıktan olmasa da gizliden gizliye hep akp yi tam destekleyen mhp'nin lord boltonu bahçeliye karşı, kurt beyleri ayrı ayrı aday göstermek yerine birleşip dişi kurt asenayı yani meral akşeneri öne çıkarırlarsa ve uzun vadede tabanın kontrolünü iyi yaparlarsa koalisyonla westerosun olmasa da türkiyenin ( gerçek dünyaya göre konum ingiltere uysa da kurt hikayesi en çok buraya yakışıyor) iron thron'una oturabilecek potansiyele sahip.
tabi önlerinde bolton bahçeli var.
bu durumda dorneli ve iron island'lı eksiğimiz var.
fransa (ki içkisi ile dorneye yakın) ve başka bir ülke daha kadın lider çıkartırsa bu iş artık tesadüften çıkar.
genel olarak tüm insanları düdükledikleri gerçeği açıkça olmasa da sinyalizasyon şeklinde ortaya çıkar.
dediğim gibi benzetilen ülkeler değişiklik gösterebilir (belki westeros ingiltere cercei de kraliçedir.yaşlı rahip de papa gibi)
ama tüm bunlar iki hikayenin birbirine çok yakın doğrultuda gittiği gerçeğini değiştirmiyor
malum ülkemizin içinde bulunduğu acı durumun baş mimarı.
acı bir tespittir.hemen hemen her ay periyodik aralıklarla ülkenin herhangi bir yerinde bir şekilde düzenleniyor.
bir ay içerisinde yeni bir patlama haberi duyacağız maalesef.
istihbaratın ve hükümetin hatta meclisin tamamının en büyük hatası olası eylemciyi yakalayamama değil (o zor iştir evet) istihbarat verileri sonrası vatandaşı "uyarmamasıdır" bu yüzden bile istifa etmelilerdi ama biliyorsunuz ki "fahişenin suratına tükürsen ya rabbim şükür dermiş" gibi bir sözümüz var.
bu noktadan sonra artık tüm vatandaşların sözlükteki tüm kardeşlerimizin kendilerini ve ailelerini kendilerinin koruması (koruyabildiği kadar) gerekmektedir.
-mümkün olduğunca kalabalıktan uzak durun arkadaşlar.
-yolda önünüze,yere değil uzaktaki insanlara da bakın.yüzlerine,tavırlarına,üst-baş larına bakın.
-toplu taşımaların büyüklerinden sakının (metro-otobüs-metrobüs)
-minibüs kullanın genelde.dolmuş.
-minibüs otobüs ve benzeri araçlarda cam kenarı yerine iç kısımda oturun (dışarıda bir patlama olalısılığına karşın)
-metro ve benzeri büyük/uzun toplu taşımalarda mecburi seyahat ediyorsanız baş-son ve orta kısımlar yerine ara yerlerde konumlanın.
-kalabalık meydanlarda daha temkinli olun.
-avmlerde mümkün olduğunca uzun sürelerde vakit geçirmeyin.
tüm bunlar bir şekilde saldırı kurbanı olmanızı engellermi bir nebze geciktirir diyebilirim.
ama terörün yapmak istediği şey korku ortamı yaratmaktır.prim vermemek adına sosyal hayatınızı yaşayın.
ölüm bilinciyle yaşayın.gezin tozun ama temkinli olun.
sevdiklerinizle mümkün olduğu kadar kırıcı diyaloglara girmeyin.üzmeyin.
zira o insanı son görüşünüz olabilir.
"korkusuzca yaşayın" evet ama "tedbiri elden bırakmayın" dostlar.
x bir durakta otobüs beklerken yakılan kaçamak sigarayı ağız ucuyla içmek gibi değilde,
bir rıhtım kenarında göğse yenilen poyraz ile dumanı ciğerlere kadar çekmek gibidir.
tek başına lüks bir pastahanede yenilen çikolatalı kek gibi değil de,
değer verdiğin ile beraber paylaşıp yediğin bir kuru ekmek gibidir.
"oduncu yunus" dergahtan şeyh'i tarafından odun toplamaya gönderilir.
yıllarca getirdiği odunlara bakan şeyh'i çok garip bir durum sezer
odunların hepsi dümdüzdür.
artık dayanamayıp sorar.
-ya yunus ormanda bir tane bile eğri odun yokmudur ki senin getirdiklerinin hepsi düzdür" diye sorar.
yunus ise burası öyle bir hak ve doğruluk kapısıdır ki , buraya değil eğri adam eğri odun bile giremez demiştir.
oduncu yunus aslında (bkz: yunus emre)dir arkadaşlar.
buda burada dursun istedim.
yıllardır abd uşağı dediğimiz halde kimseye inandıramadığımız adamın (rte)
bu cuma namaz çıkışı ypg'yi telafuz etmesi.
eypici ne lan.
tövbe estağfurullah.
(bkz: )http://haber.sol.org.tr/t...-edisini-konusuyor-146430
bunları boş keseden sallayarak değil,
geçen onca sürecin sonunda giderek,gezerek,görerek,yaşayarak,izleyerek anladım.
herkes hafızasını çok az tazelerse parçalar birleşecek zaten.
çok fazla algı oyunu yapıldığı için konu karışıyor unutuyoruz.
aslında mevzu çok derin anlatılacak çok fazla şey var ama
çok kısa örnekler ile anlatmaya çalışacağım.
abdullah öcalan denen adamın "strateji eğitimini" mit'ten alması durumu.
mit'in çocuğu.evet resmi olarak hemde.
yakalanması ve teslim edilmesi dahi abd ile yaptığı ırak pazarlığının sonucu gerçekleşti.
çok net hatırlıyorum.
baba bush zamanından bu güne abd ırak'a girme derdindeydi,bir türlü alamıyordu.
çünkü içerideki askeri gücü ve iç çatışmayı devam ettirebilecek sağlam bağlantılar bulamıyordu.
barzani ve talabani ile (ki onlardan birisi daha türkiye cumhuriyeti yetiştirmesi hangisiydi unutuyorum hep) denese de başaramadı.(uzun mevzu başka zaman anlatırım)
apo kenya'da abd ile anlaşma yaptı.
asılmaması durumunda onlara ırak'ı vaad etti.
biliyorsunuz ki ırak son yıkıldığında oradaki kürt nüfusun ve peşmergelerin inanılmaz katkısı oldu.
onlar sayesinde amerika reel olarak toprağa hükmedebildi.
öyle yada böyle canı veya kişisel çıkarları doğrultusunda sözde mücadelesini yaptığı halkının bekasını satmış oldu."kahraman apo" !!!
uçakla getirilirken yarbay/albay'ın
iyimisin sorusuna
-ben devletime hizmet etmeye hazırım
benim annemde türk zaten diyerek açılış yaptı.
bunu göremeyen,görmeyen kürt kökenli vatandaşlar maalesef bunları bilmiyorlar.
mit'ten strateji eğitimi almış diplomalı bir devlet çocuğu olduğunun farkında değiller yazık.
yıllarca hep içimi kemirirdi acaba tam olarak nasıl hizmet ediyor bu devlete diye düşününce çorap söküğü gibi gelmeye başladı herşey.
şuan açıkca söylüyorum o coğrafyayı insanları ve örgütü çok iyi bilen birisi olarak hadi gerçek anlamda "sol görüşlü" bir oluşum gitsin ve doğuda halkı savunmak istesin.
gerçektende halkı savunmak iste.izin vermezler.
pkk anında çöküyor tepene.anında.canlı örneğini çok gördüm o sözde özgürlükçü hevallerin halk bekası düşüncelerinin ne olduğunu.onlar varya onlar.
ha aralarında gerçekten sosyalist görüşte olanlar yok mu var elbet.
onlarda diğer kandırılmışlar maalesef.
hemen çok yakın geçmişe dönelim.
bir suikast gördük.
(bkz: tahir elçi) suikastı.
hatırlıyorsunuz değil mi?
cadde üstünde araçla iki polisi vuran 2 ydgh üyesi (bkz: tahir elçin)in açıklama yaptığı sokağa girmiş
sokakta sözde çatışma çıkmış ve açıklamalara göre tahir elçi iki ateş arasında kalıp ölmüştü.
4 ayrı kamera görüntüsü var.
polisler kuru sıkı mermi atıyor üzerilerine koşarak gelen iki ydgh'le bunlardan bir tanesi elindeki silahı polise doğru atıyor koşarken.
o arbedede polis çaktırmadan yerdeki atılan silahı alıp beline koyuyor.
köşeye doğru ilerliyor.
sonrasında yerde tahir elçinin cesedi görülüyor.
yapmacıktan sağa sola ateş ediliyor kameramanlar ateş altında kalıp görüntü alamasınlar diye.
tamamı görüntülerde var.
koşanlara sıkılan plastik mermilerin adamlardan sekmesi.
kaçanlara polisin birisi dur diye bağırırken çapraz açıda kapının içinde mevzilenmiş pardesülü bir polisin adamlara kaç kaç işareti yapması.
hepsi gözümüzün önünde oluyor.
sonra tam "bunu mit düzenledi bu görüntülere bakılırsa ydgh'li gösteriliyor heralde" derken
ydgh'den,pkk'dan vs açıklama geldi.
sokağa girenler bizimkiler diye.
hoop babalar buyrun cenaze namazına.
herşey gözümüzün önünde yapılıyor anlayacağınız.
işid konusundaki tavrı anlatmama dahi gerek yok.
tamamen fransız sineması çeviriyor pezevenkler gözlerimizin önünde.
kaybedeni sadece ölen askerler,doğuda ölen bebekler,anneler,amcalar vs vs vs oluyor.
kazananı malum.
herkes piyon.
oynanan açık seçik oyunları görüp sosyal mecralarda birbirinizi yememeniz temennisi ile baboşlar.
tüm devletler kabul edin yada etmeyin maalesef katiller.
ortada ayyuka çıkmış bu kadar acı gerçek var iken bir tarafın ağzı ile konuşmak kandırılmaya teslim olmuş beyinlerin talihsiz istikametleridir.
çalışmaz o beyinler.
düşünemez.
ayrıştırmaktan,arkası boş nefret kusmaktan zevk alır.
güce tapar.güçle yaşarlar.
korkaktır ama kitlelerle cesaret bulurlar kendine.
herkese sevgiler saygılar baboşlar.
yemyeşil doğası bulunan artvin'in cerattepe yöresinde bir zamanlar "bu milletin a... koyacağız diyen" bir hükümet yandaşı yavşağın maden ocağı açma planına yöre halkı karşı çıkmış izin vermemiştir.
maden yapılmasını istemeyen artvinlilere jandarma ve polis sert müdahalede bulununca orada olanlar daha çok dikkat çekip tüm artvin'lileri ve türkiye'yi öfkelendirmiştir.
artvinde günden güne artan öfke durulmuş değil.
söz konusu öfkeye sebep olan güvenlik güçlerinin sert müdahalesi hiç ders alınmadan devam ediyor.
artvin'lilerde bu olaydan sonra acı bir şekilde kolluk kuvvetleri'nin vatandaşın değil yandaş para babalarının yanında olduğunu tecrübe ediyorlar.
şu başlık altında bu müzik dalını seven arkadaşları bir göreyim.
bir gün yapılacak bir etkinlik için lazım olabilir.
edit: safkan rock,metal vs vs olmasına gerek yok.
türkçe yada yabancı olmasıda önemli değil.
rock ve grup müziğini sevsin yeter.
sokakta iki çocuğun ağız dalaşında duyduğum yaratıcı tehdit.
lan 10 yaşındasınız evladım bu nasıl bir duygu durumudur.
birisi diğerine
-"aklını alırım olum senin aklını" diyerek tehdit ediyordu.
diğeride böyle dalga geçer gibi sürekli makamlı bir şekilde
-"beni benden alırsan seni sana bırakmam" diye bağırıyordu.
en son bunların yanında geçip gittim
tamda bunların menzilinden çıkarken , o gıcık sesli çocuk yine tekrardan
"beni benden alırsan" derken diğeri "seni sana sokarım" deyince.
arkamı dönüp o işin mimarına bakma ihtiyacı hissettim.
herkes susmuştu o gıcık çocukta öyle.analiz etmeye çalışıyordu.
yaşımdan başımdan utanmasam alkışlayarak gidip elini sıkıp tebrik edecektim.
ama sonra çocuklardan pek hoşlanmadığım aklıma geldi çok itici buldum.
devam ettim.
fakat ne zaman o parçayı bir yerlerde duysam aklıma bu veletin söylediği gelir.
keşke bir çukulat falan alaydım çocuğa bakkaldan.
az önce gördüm.
bir anketle oylamaya sunmuşlar.
anketten aldıkları sonuçlar sağlam bir ders niteliğindedir.
ilk önce o gereksiz hükümet yanlısı yazar kadrosunu,ırkçı ve saldırgan tutumda bulunanları,kafa tasçıları ve aptal trollere çözüm bulmanız gerekiyor.
sonra istiyorsanız hem sesli hem görüntülü entry'i özelliği eklersiniz.
kolonileri çok büyük zorluklar bekliyor evet ama az önce kafama takıldı
müslüman olanlar ne yapacaklar,orada işleri daha zor.
islamın en önemli şartlardan birisi olan "namaz kılmak" olayı nasıl olacak.
"kıble ne tarafta" sorusunun cevabının olmaması nasıl bir şeydir allahım.
şimdi çıkmaza giren konuyu sadece "mühim olan niyet etmektir" ile geçiştiriyorum.
bu arada diğer olmazsa olmaz hac ziyareti sorunsalı var birde.
iş sıkıntı.
(1718?, maraş - 29 nisan 1809, istanbul), 18. yüzyılın dîvan şairlerindendir. asıl adı mehmet'tir.
doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, 1789 yılında şeyhülislâm mehmet kâmil efendi için yazdığı kasidenin bir beyitinde, yaşının yetmişe ulaştığını ifade ettiğinden yola çıkarak, doğum tarihi 1718 olarak tahmin edilmektedir.
tarihi kaynaklar, mezarının istanbul edirnekapı dışında olduğu üzerinde birleşirler, ancak yeri belli değildir.
1775 yılında i. abdülhamid tarafından iran'a elçi olarak gönderilmiştir. buradaki görevi sırasında bağdat valisi ömer paşa ile aralarındaki anlaşmazlık abdülhamid i'e ulaşır. ömer paşa'nın padişaha ulaştırdığı olumsuz rapor üzerine vehbî'nin idamına karar kılınır. ancak çok yakın dostlarının kendisine önceden ulaştırdığı haber üzerine vehbî, gizlice bağdat'tan istanbul'a gider. yine yakın dostlarının yardımlarıyla padişaha kendisini affettirir ama uzun bir süre işsiz kalır. sonunda dönemin sadrazamı halil hamit paşa'nın yardımıyla tekrar kadılık görevine döner.
vehbî, bir süre rodos kadılığı yapar, sonra avusturya seferi sırasında ordunun kadı vekilliğine atanır. ordu ile birlikte edirne, sofya ve niş bölgelerinde dolaşır ve ardından 1788'de eski zağra kadılığı görevini üstlenir. burada şair arkadaşı sürurî'de kendisine kâhyalık görevinde bulunur. eski zağra'da görevli olduğu sırada çok kötü olaylar yaşamış, hatta bir süre tutuklu kalmıştır. bu arada sürurî ile arası açılır ve onun yazdığı bir hiciv sonrasında vehbî görevinden alınır. ancak dönemin padişahı iii. selim'e sunduğu dîvan sonrası affedilir, önce manisa'ya sonra siroz'a kadı olarak atanır.
divan edebiyatı şairlerinden olan sümbülzade vehbi, " (bkz: rücu)" şiirleriyle de ayrı bir ün yapmıştı. bir gün padişah vehbiyi yanına çağırır ve
"bana öyle bir şiir yaz ki ilk mısrayı okuyunca içimden seni öldürmek, ikinciyi okuyunca ödüllendirmek gelsin" der ve ortaya şöyle bir şiir çıkar!
azm-u hamam edelim, sürtüştürem ben sana,
kese ile sabunu, rahat etsin cism-u can.
lal-u şarap içurem ve ıslatıp geçirem,
parmağına yüzüğü, hatem-i zer drahsan.
eğil eğil sokayım, iki tutam az mıdır?
lale ile sümbülü kakülüne nevcivan.
diz çökerek önüne ılık ılık akıtam,
bir gümüş ibrik ile destine ab-ı revan.
bağdat doğumlu kerküklü türkmen asıllı ortadoğulu muhteşem ses.
bir kaç gün içinde fiziksel albümü sürülecek piyasaya.
etnik tarz seven arkadaşların kaçırmaması gereken bir ses.
yıllarca yurt dışında jazz müzik yapmış.
2-3 albüm sonra ben avrupa'nın değil anadolunun,mezopotamyanın ezgilerini yapmalıyım diyerek kendi topraklarının kokusunu veren bir albüm düşünmüş.
albüm içerisinde kalitesini ve sesini net olarak görebileceğiniz birsen tezerin istanbul parçasının muhteşem bir coverını sunayım sizlere.
(bkz: )https://www.youtube.com/watch?v=XKn2GBW441Y
gözlemlerime dayanarak ve gün gün takip ederek gördüğüm acı gerçek.
şu an sol frame bakın allah aşkına.
burası artık beyinsiz ve haysiyetsiz güce tapan yığınların hep beraber mee lediği,hülooooğladığı yerden başka birşey değildir.
ne bir tanım girişi var,ne bir durum tespiti başlığı var.
tıpkı beyinleri gibi bomboş.
tüm bu olanlara sözlük mod'larının izin vermesi ise hepimizin derin bir ciddiyetle düşünmemiz gereken konuların başında geliyor.
buralar bozdu artık.
demedi demeyin.
uzun kirlimsi açık renk paltosuyla tüm dünya ve türkiye'de ortalığı kasıp kavuran efsane dizinin baş abisi.
kolombo abimiz.
onun yüzünden kim evde kayıp anahtarını arasa lan kolombo gibi ne arıyorsun denirdi.
pardesü giyene kolombo geliyor denirdi.hey gidi hey.
türkiyede oyuncuyu sevdiren en önemli faktörlerden biriside kuşkusuz seslendirmesini tiyatro sanatçısı savaş başar'ın yapmasıdır.
bir aralar ondan önce oynayan petroçelli dizisindeki petroçelli abimizin eşi bunda da columbonun eşimiydi,manitasımıydı orda o görünmezdi burda diğeri falan.iki diziyi birleştirmişler gibiydi.öyle bir şey hatırlıyor gibiyim.
netleştiren eklesin babalar.
ülkemizde trt tarafından 1977 ve 1979 yılları arasında “söz savunmanın” ismiyle yayınlanmış efsane dizinin baş kahramanıdır.
anne annem bile bana bazen arkadaşımı övdüğümde,yada birini onaylayıp desteklediğimde sen avukat petroçellimisin derdi.
sonradan baktım herkes birbirine petroçelli petroçelli deyip duruyor.
meşhur petroçelli dayımızın kaybettiği efsanevi dava vardır bile hikayesi şöyle efendim.
ünlü bir futbolcu eşini öldürmek suçuyla mahkemeye çıkartılıyor ortada ceset yok vs.
petroçelli savunması hazırlıyor.
sonra “sayın jüri, müvekkilimin suçsuz olduğuna yürekten inanıyorum. buna az sonra sizlerde inanacaksınız. neden mi??? bakın, şimdi 1’den 10’a kadar sayacağım ve müvekkilimin öldürdüğünü iddia edilen karısı bu kapıdan içeri girecek.1,2,3,4,5,6,7,8,9,10..“. diyor.
içeri kimse girmiyor tabi.tüm jüri dikkatlice kapıya yöneliyor ama sonra kimse içeri girmeyince gözler tekrar petroçelli dayıya dönüyor.sonra bizim dayı
“bakın, siz de kadının öldüğüne inanmıyorsunuz. çünkü hepiniz içeri girecek diye kapıya baktınız. işte karar! buna güvenmenizi talep ediyorum.“ diyor ve çocuğu koydum edasıyla dik dik dururken jüri toplantı yapıyor ve ünlü topçunun karısını öldürdüğünü oyluyor.
onu suçlu buluyorlar.
şaşıran petroçelli
” 10’a kadar saydığımda siz de diğer üyeler gibi kapıya bakmıştınız. neden böyle bir karara imza attınız?” diyor.
bu kez jüri başkanı işte asıl çocuğu biz koyduk dercesine
“siz dersinizi çok iyi çalışmışsınız petrocelli. ancak aynı şeyi müvekkiliniz için söylemeyeceğim. o anda hepimiz kapıya yöneldik. mahkeme salonunda kapıya dönmeyen sadece bir tek kişi vardı. o da müvekkiliniz.” diyor ve petroçelliye naaaberrr diyor.
ulan efsane diziydi harbiden ya.
ülkemizde trt tarafından 1977 ve 1979 yılları arasında “söz savunmanın” ismiyle yayınlanmış efsane dizinin baş kahramanıdır.
anne annem bile bana bazen arkadaşımı övdüğümde,yada birini onaylayıp desteklediğimde sen avukat petroçellimisin derdi.
sonradan baktım herkes birbirine petroçelli petroçelli deyip duruyor.
meşhur petroçelli dayımızın kaybettiği efsanevi dava vardır bile hikayesi şöyle efendim.
ünlü bir futbolcu eşini öldürmek suçuyla mahkemeye çıkartılıyor ortada ceset yok vs.
petroçelli savunması hazırlıyor.
sonra “sayın jüri, müvekkilimin suçsuz olduğuna yürekten inanıyorum. buna az sonra sizlerde inanacaksınız. neden mi??? bakın, şimdi 1’den 10’a kadar sayacağım ve müvekkilimin öldürdüğünü iddia edilen karısı bu kapıdan içeri girecek.1,2,3,4,5,6,7,8,9,10..“. diyor.
içeri kimse girmiyor tabi.tüm jüri dikkatlice kapıya yöneliyor ama sonra kimse içeri girmeyince gözler tekrar petroçelli dayıya dönüyor.sonra bizim dayı
“bakın, siz de kadının öldüğüne inanmıyorsunuz. çünkü hepiniz içeri girecek diye kapıya baktınız. işte karar! buna güvenmenizi talep ediyorum.“ diyor ve çocuğu koydum edasıyla dik dik dururken jüri toplantı yapıyor ve ünlü topçunun karısını öldürdüğünü oyluyor.
onu suçlu buluyorlar.
şaşıran petroçelli
” 10’a kadar saydığımda siz de diğer üyeler gibi kapıya bakmıştınız. neden böyle bir karara imza attınız?” diyor.
bu kez jüri başkanı işte asıl çocuğu biz koyduk dercesine
“siz dersinizi çok iyi çalışmışsınız petrocelli. ancak aynı şeyi müvekkiliniz için söylemeyeceğim. o anda hepimiz kapıya yöneldik. mahkeme salonunda kapıya dönmeyen sadece bir tek kişi vardı. o da müvekkiliniz.” diyor ve petroçelliye naaaberrr diyor.
ulan efsane diziydi harbiden ya.
bu arada evet italyan mevzuları bunlar.
bu arada bir aralar petroçellinin karısını komiser kolombonun manıtası olarakda izledik ama dur bir hatırlamaya çalışayım.
70 yılların efsanevi brezilya dizisidir.
türkiyede 85 den 90 ların başlarına kadar yayınlanmıştır.
türkiyede yayınlanmış ilk brezilya dizisidir.
o gün bu gündür halk dilinde tanımlara bile vesile olmuştur.
işte"saçımı süpürge ettim köle izahura/izaura/isaura gibi çalışıyorum" denir.
5 yıla varan aramalarım sonunda "birinci" basımına ulaşabildiğim bir zamanlar dünyada ve özellikle türkiyede yasaklı olan kitap.
asıl ismi "le matin des magiciens" 1960 yılında basılmıştır.
uzun uğraşlar sonucunda türkçeye büyücülerin sabahı,yada cadıların sabahı olarak girmeye çalışsa da yasaklanmış.
sonraları doğan hızlan tarafında "evrenin sahipleri" adıyla piyasaya sürülmüş efsanevi felsefe ve gizli ilimler derlemelerinin bulunduğu eserdir.
l. pauwels - j. bergier ikilisi tarafından kaleme alınmıştır.
(bkz: )https://fr.wikipedia.org/wiki/Le_Matin_des_magiciens
5 yıla varan aramalarım sonunda "birinci" basımına ulaşabildiğim bir zamanlar dünyada ve özellikle türkiyede yasaklı olan kitap.
türkçeye büyücülerin sabahı,yada cadıların sabahı olarak girmeye çalışsa da yasaklanmış.
sonraları doğan hızlan tarafında "evrenin sahipleri" adıyla piyasaya sürülmüş efsanevi felsefe ve gizli ilimler derlemelerinin bulunduğu eserdir.
L. Pauwels - J. Bergier ikilisi tarafından kaleme alınmıştır.
Tüm bilimsel yasalara karşı amansız bir savaş açan Hitler, acaba bu gücünü nereden almaktaydı?. Bu büyülü ve gizemli gücün adı, Thule Örgütü idi. Bu örgütün kurucularından, şair ve gazeteci, Dietrich Eckart, 1920’lerde, mimar Alfred Rosenberg ve Karl Haushofer ile birlikte, Hitler’e, mistik Doğu’nun gizemlerini öğretmiş ve Hitler’in, o yıllarda bu örgüte katılmasını sağlamıştır. 1923 yılında kurulan Milliyetçi Sosyalist Parti’nin yedi kurucu üyesinden biri olan Eckart, aynı yıl içinde öldüğünde, elindeki tüm bilgi birikimini Karl Haushofer’e bırakır. Vasiyetinde ise, şöyle demektedir: “Hitler’i izleyiniz. Dans edecektir; ancak müziği ben yazdım. Onlarla temasa geçmesi için gerekli araçları kendisine verdik. Bana da sakın acımayın. Tarihi herhangi bir Alman’dan daha fazla etkilemiş olacağım.”
Örgüt, adını “Thule Kornen”den almıştı. “Thule”, izlanda efsanelerindeki batık bir kıtanın adıdır. Ayrıca, Grönland’ın batısında, halen bir Thule kenti bulunmaktadır. “Kornen” ise, hem yarımada, hem de “boynuz” anlamına gelmektedir. “Thule Kornen”, Thule Yarımadası anlamına gelmekle beraber, Thule kentinin gerçek adı Qaanaak'tır. iki ismi beraber okuduğumuzda “Zülkarneyn” kelimesi açıkça görülmektedir (Aiberg, yaptığımız konuşmada bu konuya değinmişti). Thule Örgütü’nün sembolü, çift boynuzlu Viking miğferidir. Kökleri, kayıp kıta “Mu” uygarlığına dayanan bu öğretinin temel taşları, insan psikolojisinin bilinmeyen yanları ve zaman boyutları idi. Amaçları, “zamanda insan ve taşıt naklini” gerçekleştirerek, Dünya‘nın kaderini değiştirip üstün bir ırk meydana getirmek ve “üst zekalılarla” diyologa geçmekti.
Vladimir Terziski tarafından hazırlanan “The Secrets of The Third Reich” (Üçüncü Reich’ın Sırları) isimli video filminde, Nazi Thule ve Vril Örgütü üyelerinin, Dünya dışı canlılarla telepatik temas kurduklarını ileri sürülmüştür.
Thule Örgütü’nde, Güneş, “Aryan”ların kutsal sembolü olarak bilinirdi. “Aryan”ın lügat anlamı, “Ari Irk” ve Hint-Avrupa dilini konuşan tarih öncesi kavim (Hint-Avrupalı) demektir. Bir Tibet efsanesine göre, üç-dört bin yıl önce, Orta Asya’da, Gobi’de çok büyük bir uygarlık vardı. Bu uygarlık, bir felaket, belki de bir atom savaşı sonucu yıkılır; Gobi bir çöle dönüşür. Bu felaketten canını kurtarabilenler, Kuzey Avrupa’ya ve Kafkasya’ya göç ederler (Bu olay, tarih kitaplarında okuduğumuz, Orta Asya’daki kuraklık ve göçler konusu ile uyumludur).Thule Örgütü’nün ermişleri, bu Gobi göçmenlerinin, insanlığın temel ırkını (ari soyunu) oluşturduğuna inanmaktaydılar. Haushofer, “kaynaklara dönmeyi”, yani Doğu Avrupa’yı, Türkistan’ı, Pamir’i, Gobi’yi ve Tibet’i ele geçirme gereğini savunmaktaydı. Ona göre, bu bölgeleri ele geçiren Dünya’ya egemen olurdu.
Hint-Tibet mitoslarında, “uzay üstü uzay”a çıkıp zaman yolculuğu yapan “Dhurakhapalam”a, “Vaidor”; UFO benzeri uçan disklere de “Vimana” denilmekteydi (D68). Hint esatirinde, Vaidor’ların, Turan Dağı’nda; Vimana’ların ise, Tor Dağı’ında bulunduğu, daha doğrusu inip, çıktıkları yazılıdır. Hatta, Çinliler’in, Fransızlar’ın (Kont Sédir) ve Ruslar’ın (Çar Nikola) büyük paralar harcayarak kurdukları ekiplerle Dhurakhapalam’ı arattırdıkları söylenir. General Haushofer’in de, Tibet’te bu konuda araştırmalar yaptığı söylenmiştir. Diğer taraftan, Tibet’teki Lama rahiplerinin ağızbirliği ile sakladıkları bir sırra göre, Dhurakhapalam’ın, saklandığı kutsal beldeden çalındığı ileri sürülmüştür.
Bu konu ile ilgili olarak, Aiberg’in kitaplarından birinde, satır aralarında sadece şöyle bir cümle yer alıyor: “G’nin bu aygıtı bularak, Rusya üzerinden Grönland’a taşıması ve Paul Kamenberg isimli birini zamanda iki yıl geri göndermesi ile ilgili olarak süper devletleri şok eden deneyler”.
Burada sözü edilen “G”nin, Gurdjieff olduğu anlaşılıyor. Ancak ne yazık ki, Aiberg’in kitaplarında bu konu ile ilgili daha fazla bilgi bulunmuyor.
Thule Örgütü, 1943 yılına kadar Tibet’le yakın ilişkiler içersinde olmuş, karşılıklı heyetler gönderilmiştir. Hatta, 1926 yılında, Berlin ve Münih’e, küçük bir Hindu kolonisinin yerleştirildiği bilinmektedir (Ruslar’ın Berlin’e girişi sırasında, ölenler arasında, Himalaya ırkından gelme, Alman üniforması giymiş, üzerinde kimliği ve rütbesi bulunmauyan bin kadar cesede rastlanmıştır). Nazi’lerin “Odessa” adlı bilim örgütünde de, üst rütbeli Tibetli’lerin çalışmış olduğu saptanmıştır. Tibet kökenli “Yeşil Ejder” adlı bir örgütün de, Thule Örgütü ile bağlantılı olduğu bilinmektedir.
Thule Örgütü’nün merkezi, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, istanbul’a taşınmıştır. Örgütün başkanı, Hitler tarafından istanbul’a gönderilen, ancak daha sonra istanbul’da intihar süsü verilerek öldürülmüş olan (Türk literatüründe “Gizli Müslüman Baron” diye anılan), “Baron Rudolf von Sebottendorff” (diğer adıyla, “Rudolf Glauer”) dir. Araştırmacı yazar Jason Bishop, Baron Sebottendorff’un, islam mistizmi ve süfizmini tüm ayrıntıları ile çok iyi bilen ve tarikatlarla doğrudan teması olan bir kişi olduğunu belirtmektedir.
Baron Sebottendorff, 1933 yılında yayınlanan, “Before Hitler Came” (Hitler’den Önce) isimli kitabında, Nazi liderlerinin gizemli çalışmalarını konu almış ve kitap, bu nedenle Gestapo tarafından yasaklanmıştır.
Haushofer ve Hanussen ile birlikte, Gurdjieff de Müslüman olmadan önce bu örgüte mensuptu. Diğer bir örgüt üyesi olan Rudolf Hess’in de Müslüman olduğu ileri sürülmüştür. Hitler’in, Thule Örgütü’ne 1920 yılında katıldığını daha önce belirtmiştik. Zig-Zag Grubu ile bir süre bağıntılı olarak çalışan Thule Örgütü’nün Hitler tarafından Nazi’leştirilmesinden sonra, Zig-Zag Grubu bu örgütle ilişkisini kesmiştir.
En büyük hedefi, zaman yolculuğunu gerçekleştirerek Dünya’nın kaderini değiştirmek olan Thule Örgütü’nün, bu amaca ulaşacak teknolojiye erişebilmek için, tarih öncesi üstün Aryan uygarlığının yaşadığı Hindistan ve Tibet’e kadar uzandığını görüyoruz Hazreti Hızır’ın öğrencisi olarak zaman yolculuğunun sırrına eren Mevlana Halid-i Bağdadi’nin de, Mekke-i Mükerreme’de kendisine söylendiği üzere, Hindistan yollarına düştüğünü ve Cihanabad’da irşad edildiğini daha önce belirtmiştik.
Dolayısıyla, görüyoruz ki, zaman yolculuğunun sırrı, her iki taraftan da Hindistan veTibet taraflarına doğru uzanıyor. Diğer taraftan, Gurdjieff ve Haushofer’in hem Thule, hem de Zig-Zag mensubu olmaları, Thule Örgütü’nün, Bağdadi’nin zaman yolculuğu etkinliğinden haberdar olduğunu akla getiriyor. Zig-Zag Grubu’nun, Thule Örgütü ile ilişkisini kesmesi, belki de Nazi’lerin, zaman yolculuğu teknolojisini siyasi amaçlarla kullanmak istemelerinden kaynaklanmıştır.
L. Pauwels - J. Bergier ikilisinin, yukarıda belirttiğimiz “Le Matin des Magiciens” (Büyücülerin Sabahı) adlı kitabında , Thule Örgütü ile ilgili daha ayrıntılı bilgiler bulunmaktadır. Ayrıca, Türk arşivlerinde de, bu örgütle ilgili bilgiler bulunmaktadır.
dietrich eckart'ın (alman işçi partisi kurucularından)
alt yapısını bizzat kendisinin oluşturduğu karanlık işler peşindeki örgüt.
adolf hitler döneminde tamamen nazileştirilmiştir.
karanlık ilim ve felsefeye sahip olan örgüt zig-zag örgütünden ilim öğrenme gayretindeyken zig-zag çılar tarafından işin rengi anlaşılıp temas kesilmiştir.
son baronluğu istanbuldadır.(baronu asgard adlı gemide yahudi ajanlarca öldürülmüştür)
eckart bir sözünden "gün gelecek herkes hitlerin şarkısını dinleyecek,ama o şarkının bestesi bana aittir" demiştir.
inandığı dinin gereğini yerine getirmeyip ilk emir olan "oku"yu ve diğer büyük emir olan "öldürmeyeceksin"i es geçen cahil insandır.
bunun dışında derin manaları bulunan bir kitaptan ölüm ve öldürmek ile ilgili bir bölümü kendince yorumlayıp empati yoksunluğu sınıfına girebilecek olan islam uygulaması cihat kafalarına girenleri,yozlaşmış olanları,baskı uygulayanları,dini kullanarak sapkınlık yapanları son dönemlerde sık sık görmekteyiz.
dinler tarihine baktığımızda bu konuyu hemen hemen tüm dinler için söyleyebiliriz.
orta çağ avrupası,papanın önüne gelene engizisyon uygulaması,haçlı seferleri,öldürülen insanlar
bu gün islamiyet uğruna yapılanların geçmişteki net örnekleri.
aynı şeyin farklı renklisi kısaca.
şuan iman eden arkadaşlara saygım var ama bir yere kadar.
hangi dine mensup olursa olsun farketmez.
fakat sonuç ne yazık ki dinler insanlığın vebasıdır durumu var şuan.
bir gün insanların öldükten sonra kendilerine her hangi bir vaadi olmadığı halde içten gelerek iyilik yapma olgusuna ermeleri temennisi ile.
insanın doğruyu,iyiyi yapmak için büyük bir güç tarafından korkutulmaya yada teşvik edilmesine gerek yoktur tüm bunları gerçekten bu bilince sahip olduğu için yapmalıdır düşüncesindeyim.
adana.
iyi-şalgam,şırdan,kebap,bici,taşköprü,kış ve bahar.
kötü-misafire karşı bizi mahçup eden hep kavga hep gürültü a.q kısaca meşhur cinayetleri ve yaz sıcağı.
suudi arabistanın iranın yemendeki büyük elçiliğini vurmasıyla tansiyonu anlaşmazlıktan öte savaş durumuna sokmuş olmasıdır.
bugünü baz alırsak ileride savaşın muhtemelen bu sebepten dolayı çıktığını yazacaktır tarih kitapları.
sık sık başıma gelen olaydır.
sözlükte o kadar troll,o kadar saçma sapan başlıklar ve devam entryleri varken uygulanan aptalca mod politikasıdır.
donarak ölen bebekler varken diye başlık açıp.
altına insanların nutellalarının donduğu için verdiği tepkiyi ve duyarlılığı o insanlara göstermedikleriyle ilgili bir yazıyı silen bir sözlük!!!
ne oluyor lan! diyerek sözlükten artık ufak ufak nefret etmeme sebep olmuştur.
siz hangi ideolojiye,hangi boktan fikir mekanizmasına saahipsiniz olum dedirten durum.
illa trollük mü yapalım,akp seviciliğimi yapalım,namus,din çatışması veya ırkçı başlıklarmı açalım.
e bir sktirin gidin lan!