"Hep yanlış zamanlarda doğru yerde, doğru zamanlarda yanlış yerdeydik. Hep kıl payı kaçırmıştık birbirimizi. Gerçeği yakalamaya hep birkaç santim uzakta kalakalmıştık. Bence işin özeti bu. Bir dizi kaçırılmış fırsat. Bütün parçalar ta baştan beri ortadaydı, ama kimse onları nasıl birleştirip bütünleştireceğini bilemiyordu."
paul auster
Geçmişin ardından gözyaşı dökmek de manasızdı, adına dövüşmek de.
Ve geçmişi sıla belleyenler ömür boyu gurbette yaşamaya mahkum olduklarına göre,
ya hafızayı hatıralardan uzaklaştırmak lazımdı ya da hatıraları ait oldukları zamandan.
Aksi takdirde, acıtırdı geçmiş; boş yere yaralanırdı insan.
Ben seni kırmak için yaratılmadım. Uzun zamandır seni planlıyorum haksızca; cezalandırılacak kadar mı yabancı, tanınmaz ve suç yüklüydüm? ! Belki; seni çok yıprattığımın, bıraktığımın elbette farkına vardım, ama herşey mi benim aleyhte varoluşumla açıklanabilir? ! Beni, başta sana olmak üzere kimliklere karşı saldırganlaştıran koşulları tek başıma ben mi oluşturdum?
Alıntıdır: (bir sebebi yok yanlızca öptüm/KÜÇÜK iSKENDER)
o zamanlarda mevcut camiler kadar, ilk ve orta öğretim kurumumuz ve o zaman mevcut din görevlimiz kadar eğitimcimiz olmuş olsa idi bugün teknoloji, sanat, bilim, sağlık alanlarında şimdi dünya devi olurduk.
yüz yıllardır var olan o camiler bu topluma ne kattı gerçekten merak ettiğim sorudur.
hergün haber okuyan gündemi takip eden biri olarak inandığınız dinde yasaklanmış men edilmiş her türlü faliyeti hergün artan bir yüzsüzlükle icra etmektesiniz. bu mudur sizin ahlak anlayışınız yaşam tarzınız
her sabah açıp haber başlıklarını okusanız beni anlayacağınıza inanıyorum.
BEKiR COŞGUNUN iLGiLi YAZISI ALTTADIR. veriler tuikten alınmıştır.
.cumhuriyet.com.tr
ONUNCU KÖY
BEKiR COŞKUN
Normalde Uçmamız Lazım...
Türkiye;de 4 kütüphaneciler derneği, 1 opera derneği, 10 heykel, 18 resim, 18 sinema, 38 tiyatro derneği var;
Cami yaptırma derneği kaç tane?..
35.000
*
Hastane sayısı; 1220..
Sağlık ocağı sayısı; 6300
Cami sayısı; 85.000
Her 350 kişiye 1 cami, ama her 60 bin kişiye bir hastane düşüyor;
Doktor sayısı 77.000, din görevlisi sayısı 90.000
*
Kütüphane sayısı; 1200
Kuran kursu sayısı; 4000
içişleri Bakanlığı’nın bütçesi 783 trilyon, Ulaştırma Bakanlığı bütçesi 678 trilyon, Kültür Bakanlığı bütçesi 632 trilyon, Çevre Bakanlığı bütçesi 404 trilyon
Diyanet işleri Başkanlığı bütçesi; 2.7 katrilyon
*
Bu olanaklarla normalde uçmamız lazım.
Ama uçamıyoruz.
Çünkü din; inanç sömürücülerinin elinde toplumu kandırmanın sadece bir aracı&
işte; Türban dine girişin şartı değil; diyen, kurban kesmenin bu ilkel halden çıkartılmasını isteyen, kadın eli sıkmayı dine aykırı görmeyen&; Hele hele ;Atatürk&;ün Diyanet;e verdiği önemi şimdiye kadar hiçbir zaman görmedik&; diyebilen, herkesin sevip-saydığı, çağdaş bir din adamı olan Prof. Bardakoğlu&;nu Diyanet işleri Başkanlığı;ndan aldılar gece yarısı;
iktidar sahibi türbana tutunmuş uçarken, sen kalk &;türban şart değil; de;
Eeee, olmadı&
*
Ben en çok; bilgili, akıllı, yürekli Müslümanların, yüreklerindeki o yüce dini, bu sahtekârlıklardan kurtarmayı ne zaman düşünmeye başlayacaklarını merak ediyorum&;
gece uçuşu yapabilen kuş türleri ülkemiz coğrafyasında çok sınırlı olduğu için gerçekleşme ihtimali düşük eylemdir.
bu sebeple yıldız tercihinde tereddüte düşülmesine mahal yoktur.
en önemli sebeplerinden başlıcaları şunlardır: arap hayranı olmaması, bir hukukçu olarak anayasal sistemi çok iyi bilmesi ve laik cumhuriyet anlayışının savunucusu olması, Atatürk ilke ve inkılaplarının savunucusu olması, vatansever olması daha sayılabilecek nice kötü tarafı varda ben başlıcalarını yazarak tembellik yapmaktayım affınıza sığınırım.
ANITKABiR' e gidildiğinde kütüphane bölümününün gezilmesi ve fransızca kitapların dahi altının çizilmiş olmasının görülmesiyle ortadan kalkacak olan yanılğı, cahilce söylem.
ingilizcede gibraltar, ispanyolcada estrecho de gibraltar türkçede cebeli tarık olarak geçen, arap komutan tarık bin ziyadın adı verilen bogazın, yıllardır neden adının türkçe olduğunun merak edilmesidir.
Şaşırtıcıdır. ( adı geçen boğazın isminde türkçe hiç bir kelime bulunmaması ise yukarda ki düşünceye sahip bireyin düşünce yapısını şiddetle kınamama sebep olmuştur.)
elf diyarından katılımın beklenmediği, bu hayırlı remazan gününde neşeli ve şen geçmesi yaradandan niyaz edilen zirvedir. tüm katılanların şen olması dileğiyle...
yüce şehitlerini kelle olarak görenleri muhtemelen kendisini yönetmesi için siyasi lider olarak seçmiş sığ kapasitelinin, bir topluma 1000 yılda bir gelme olasılığı olan dehaya ve onun düşüncelerine yaptıklarına çamur atma çabasıdır.
neyse ki anılan karakter tiplerinin zekaları ancak bu sığlıkta ve basitlikte kalıp mantık çerçevesinde ifadeler kuramadıkları için küçümseyici bir gülüşle geçiştirilebilecek bir durumdur.
her toplumda şu anda var olduğu gibi sosyal akıl gelişerek birlikte yaşama kuralları oluşurdu aynı zamanda oluşan yeni kurallar sadece insan faktörü üzerinde şekillenmiş olacağından en büyük değeri insana verirdi.
aynı zamanda bu başlık bu dünyada dinler varda neler oluyor sorusunu çağrıştırmaktadır. dünyada ki en kanlı ölümler dini motivasyonlarla gerçekleştirilmedi mi.
insanlar içinde ki hırsı, öfkeyi, aç gözlülüğü, haksız kazanç elde etmeyi dinleri kullanarak yapmıyorlar mı, günümüzde gerçekleşen insan ayrımlarının en baskın etkeni dinler degil mi.
bulunmuş olduğu durum ve düşünce yapısına uygun hareket eden, kararlı, yanılgı içinde olmayan kimselerdir.
eğer sorun aramak gerekirse oruç tutmak gibi bir çok dini fiil ve motifi yerine getirip kendi inancını sorgulayamayan bilinçsiz kimselerin durumlarını incelemek gerekir.
Şöyle ki; bir kimse yaptığı eylemin ona ne katacağını veyahut ne kazandıracağını bilmelidir, hissetmelidir.
eğer ki eylem düşünce sistemine bişey katmamışsa, basit en düşük düşünce kırıntılarıyla bile çözülebilecek (bu başlığı örnek verebiliriz )paradoksları hayatı boyunca yaşayacaktır.
anı değerli kılacak diğer bir kişinin eksik, yok olma durumundan ibarettir aslında,
tercih olma durumuna gelince, arasında olması beklenen, istenenin bulunmadığı bir seçenekler gurubu üzerinde verilen seçme kararıdır.
kış hâlâ duruyor olduğu yerde... ben duruyorum
sen yanımdan hızla geçiyorsun uzaklara .
oysa bilmiyorsun ben uzaklara yollanacak bir mektubu taşıyorum içimde
yazılanlar çoktan yazıldı... yaşandı ve bitti olric...
yazılanlar çoktan yazıldı bitti...
asla yinelemeyeceğiz bir daha!
nereye gitsem yabancıyım
kış hâlâ duruyor olduğu yerde... ben duruyorum
sen yanımdan hızla geçiyorsun uzaklara .
oysa bilmiyorsun ben uzaklara yollanacak bir mektubu taşıyorum içimde
yazılanlar çoktan yazıldı... yaşandı ve bitti olric...
yazılanlar çoktan yazıldı bitti...
asla yinelemeyeceğiz bir daha!
nereye gitsem yabancıyım
oyun yeni baştan başladı,
tüm kağıtlar yeniden dağıtıldı, tüm hesaplar yapıldı, kaybedeceğimizin farkındaydık ama var olduğumuzu gösterdik ve kaybettik.
biz hiç bir zaman iyi bir oyuncu olamadık.
hani o kadar sessizce ve aniden çıkmıştınya hayatımdan, hani ben ne olduğunu bile anlayamamıştım,
hani aklımda olan tek sendin hani söylemiştim ya sana, ama sen umursamamıştın hani,
hani ben sana seni merak ettiğimi söylemiştim ya, sen boşver demiştin.
Hep seni boşverecek kadar güçlü olmayı diledim ancak boşverebildiğim görmezden geldiğim sadece kendim oldum, şimdi aynadan yansıyan bana benzemiyor artık,
Ama demiştim ya sana, hiç yokken sevebilirim demiştim bir insanı, bir şehri, bir anı.
işte öyle sevmiştim seni. Ama sevgi tek başına, taraf yönünden eksik olunca acıdan çok farklı olmuyormuş hissettim.
çok yakında hayatımda kalan sana ait ne varsa söküp atacağım, artık kuracağın hiç bir cümlenin, beni daha fazla yaralamaktan öteye gitmeyeceğini anladım ve ben yeteri kadar yaşadım acıyı.
sana ait olan herşey, her anda, acının tonu daha sert daha karanlık kusura bakma taşıyamıyorum artık.
hazırlan şimdi, artık dünyanın iki ucunda yaşayan insanlar kadar uzak olacağız seninle ve belkide aynı dili birkez daha konuşmayacağız.
adalet kavramı insan oğlunun en büyük paradoksudur.
biz her konuda adil olmaya çalışsak dahi hayat kendi düzenine müdehale niteliğinde olan sonuçların ortaya çıkmasına hiçbir zaman izin vermeyecektir.
yazgımız hiç bir zaman kendi elimizde olmayacaktır.
ve eğer bunun farkında iseniz hep bir yanınız eksik ve eksik olan yanınız acıyacaktır.
orta okuldayken arkadaşım serkana taktığım armonik telafuzlu ender isim.
çok sonraları öğrendim ki ona muhittin dediğime bir kaç defa şahit olan annesi, her kızdığında serkana muhittin dermiş...
insan aslında hep imkansızı ister evet ama, senle yürümek bulutlarda..
hayali bile güzel geliyor işte. olmayanı oldurmak bana mı düştü? bana mı düştü geceyi gündüze kavuşturmak? düpedüz ahmaklık bu işte..
senli hayal kurmak, rüyalara kavuşmak senli..
ahmaklık hepsi. şimdi bana ait olmaman düşüncesinin ağırlığı beynimde ve yağmurlar hep gözlerime gözlerime yağıyor.
bir ıslık dudağımda, ellerim buza kesmiş, yürüyorum..
yürüyorum bir başıma ve yürüdükçe yağmura karışıyorum.
kızamıyorum hiç kimselere.. ne sana ne de herhangi üçüncü şahıslara..
oynalınan oyunda figuran olmak ağırıma gidiyor, basıp tekmeyi hayallerime, kendime küfretmeye başlıyorum..
kış mevsiminde karanfiller açmaz hiç. bahar kokmaz ortalık, her taraf kar altında.. ahmaklığım geliyor aklıma.. ve kendimden başka hiç kimseye kızamıyorum.
hani bir gün sormuştun ya bana, "daha ne kadar bekleyeceksin beni?" diye..
cümle bile kuramamış, üç nokta koymuştum hani..
işte öyle üç noktalar koyuyorum yaşadıklarımın sonuna..
bilinmezlik her tarafta, tamamlanmamış hiçbir şey, eksik hep ne varsa.. böyle melankolinin koyusunda olmak hiç hoşuma gitmiyor.
doğrulup dizlerimin üzerinde ayağa kalkmak için delice çabalıyorum..
ama birden bir şarkı isleniyor aklıma, "ellerimde ellerin yerine yağmur. dudağımda dudağın yerine yağmur. vur yüzüme hadi, vur yüzüme.."
öylece kalıyorum, kalkamıyorum.. ve lanetler yağdırıyorum herkese, her şeye..
bir sana kızamıyorum ama..
ağır bir kabülleniş sarıyor bedenimi, gerçekler acı hep, ürperiyorum. bir parça umut kalmıştı ellerimde, usulca bırakıyorum yere.. ve basıp üzerine yürüyorum sessizce, ayaklarım yağmura karışıyor öylece..
en yoğun acının, yivli bir silahtan çıkan kurşunun saplandığı herşeyin içini paramparça etmesi gibi, gögüs kafesinde içerde bir yerlerde kalbini, ruhunu, yaşantını paramparça etmesine sebep olan, kendisine yüreğinden, çok daha büyük, çok daha önemli, çok daha çok anlamlar yakıştırılmış kişinin seni yok sayması, yaşanmış olan herşeyden aklayarak zihnini senin yokluğunu tek taraflı olarak kabul etmesi eylemidir.
ve artık tek bişey vardır,
cezmi ersöz den alıntı yaparak,
Sevmek diye birşey yoktur aslında
dillerin ve yüzlerin altında başıboş yalnızlıklar
dolaşır
uydurulmuş anılar,sahte öyküler,hiç
kullanmadığım
yerlerimi bıraktım onlar
yine de son kapıma dayandılar
kapının ardı karanlık deniz
denizde masum,tetikteki sızım,son inancım
gördüler onu
Artık şimdi o karanlık denizde
'binlerce hiçkimseyim'
iki karanlık orman birbirini sevse ne olur,
sevmese.
black: hint yapımı sanjay leela bhansali filmi
doğuştan kör ve sağır olan (yani algıları neredeyse olmayan) bir çocuğun alkol bağımlısı, aynı zamanda alzheimmer hastası bir öğretmenle tanıştıktan sonra azimle devam eden hayat hikayesini anlatır.
Yaraları kapatmak mı boşver kanasın yada bırak yüreğin ağlasın ...Başkasımı durduracak acılarını başka avuntularmı yaşayacaksın ,bile bile lades olana kadar .Çok ilgi belki yaraları kapatma telaşı yada bir daha kaybetmeme duygusu gidenlerin arkasından...Koyu gri akşamlarda cekilen nefeste yaralarını acıtıyor yaraya tuz basmak misali, gözyaşları gecenin süsü sadece ...Arama kimse dolduramaz boşlukları çapı belli olmayanların dünyasında .Çekip git yaraların kanarken ,koyu gri geceleri arkanda bırak .Kafanıda kaldır sayma yerdeki siyah kaldırımları ,göz yaşların ıslatmasın artık sil gözlerini...
Soru sorma kalbine bırak mantığın kazansın kısa zaferini.Bunu biri için söylemiyorum sadece senin için .Çok uzun sürer sana olan sözlerim şuan anlamazsın ama her okuduğunda acıların dinsin ve sabır et bırak aksın küçük derelerden gecen büyük nehirler...(alıntıdır.)
benim için hala tutkuyla sigarayı ve sigaralı günleri sevip, ancak sigara içme eylemini yerine getirmeme durumunda bulunma halidir.
Karasal iklimin soğuk sabahını sıcak öğlenine terkedeceği saatlerde sigara paketini, içinden çıkardığım son sigaramı yaktıktan sonra şık bir bilek hareketi ile 1 metre mesafeden çöp kutusuna fırlattım.
aklımda olan tekşey gidip yeni bir paket almaktı.
elimde ki sigaradan son nefeslerimi alırken, diğer elimi cebime atıp kağıt, bozuk ne varsa tüm paramı aldım avcuma, tam da bir paket sigaranın fiyatına denk geldiği için sevinçle uzattım elimi büfeciye ve bir paket sigara istedim.
büfeci parayı alıp tam sigarayı uzattığı anda " abi zam geldi" dedi.
içimden ne kadar daha vermem gerektiğini sorma ihtiyacı hissetmedim. sigarayı bıraktım elimi uzattım parayı geri aldım.
karşımda duran eczaneden bıkkın gözlerle caddeyi kesen kıza yaklaşıp sigarıyı bırakmak istediğimi söyledim. sevinçle ilaç kutusuna benzeyen bir kutuyu uzattı bana ve gülümsedi. hiç sormadım ne olduğunu sadece gülümsemesini seyrettim. kredi kartımdan bedelini çektirip dışarı çıktıktan sonra paketin üzerini inceleye inceleye eve döndüm. NiKOTiN SAKIZI imiş.
Kullanmaya başladığım ilk günlerde tat alma duyum çok daha fazla algı elde etmeye başladı, ilk bir hafta sakız çiğnerken çokça dilimi ısırıp yaraladım ve sakızı bıraktım, ilk 2 ay sürekli yemek yeme içgüdüsü ile yaklaşık 10 kilo aldım.
ikinci aydan sonra bedenimde ki değişimin ancak farkına varıp bir şeyler yapmam gerektiğini hissettim.
alternatiflerim arasında en iyisi olan yürüyüş çok etkili oldu 4~5 kilo kadar zayıflatım ve ideal formuma alıştım.
1 sene sonrasında artık sabahları kalkarken hiç zorlanmıyor, çok uzun mesafeleri yürüyebiliyor, eğimli yerleri yada dik merdivenleri nefes nefese kalmadan çıkabiliyor, bedenime çok daha fazla güvenebiliyorum.
aşk var dediler geldik, kalp kırıklığının o buruk tadını almadan ve başkalarına aldırmadan uzun bir süre şen olmasını, şenlik olmasını dilediğim yazarın ruh halidir.
ileri demokrasinin beşiği olan ülkedir.
yazılmamış kitapların suç unsuru oluşturduğu tek ülkedir.
yazarlarının itham edildikleri suçlarda, delil yetersizliğinden dolayı yıllarca hapiste tutulduğu ülkedir.
artık çocuk ve ergen olacak yaşı çoktan geçmişim, bütün okulları bitireli çok olmuş, yarın sabah beş senedir gitmek zorunda olduğum işe yine gitmek zorundayım, görmezden geliyorum ama artık yüzüme hayatın armağan ettiği çizgileri görebiliyorum, 29 yıl önce doğduğum gün en çok sevindiğini tahmin ettiğim kişi: annem yine yanımda değil, aşk uzun zaman önce suları çekilmiş denizin üzerine kurulan lskelede beklemek gibi birşey şimdi ve bütün bunlardan sonra hadi kutlayalım şimdi nede olsa benim doğum günüm.