raymond
356 (ağır abi)
dördüncü nesil yazar 1 takipçi 64.80 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    josey wales

    1.
  1. zam biya

    1.
  2. yılmaz özdil'in (06.01.09) hürriyet gazetesi'ndeki köşe yazısı.

    Açıklamalar munta'zam...

    Benzine okkalı zam yapılıyor.

    "Azıcık" diyorlar.

    Mazota kocaman zam yapılıyor.

    "Ufacık" diyorlar.

    Köprüye yüklü zam yapılıyor.

    "Minicik" diyorlar.

    Sigaraya kalın kalın zam yapılıyor.

    "incecik" diyorlar.

    içkiye irikıyım zam yapılıyor.

    "Küçücük" diyorlar.

    Elektriğe sert zam yapılıyor.

    "Yumuşacık" diyorlar.

    Doğalgaza ağır zam yapılıyor.

    "Hafifçecik" diyorlar.

    Suya büyük zam yapılıyor.

    "Minnacık" diyorlar.

    Otobüse vapura zam yapılıyor.

    "Birazcık" diyorlar.

    *

    E benden günah gitti...

    Memura zamcık yapıldı.

    *

    Emekliye hüz'zam.

    *

    (Adam, patronun odasına hışımla dalmış, "Maaşıma zam istiyorum" demiş... Patron "Neden sana durup dururken zam yapayım ki?" diye sorunca,"Valla siz bilirsiniz, peşimde üç büyük şirket var" demiş, "TEDAŞ, iSKi, iGDAŞ!"

    *

    Bu ni'zam inti'zamla bakarsak...

    Muaz'zam bi yıl olacak.

    Muaz'zam.

    http://www.hurriyet.com.t.../13392046.asp?yazarid=249
    0 ...
  3. mikrotik

    1.
  4. MikrotikLs firması tarafından geliştirilen Yönlendirici işletim Sistemidir (RouterOS). Çekirdeği Linux üzerine inşa edilmiş, güvenlik sunucusu olarak da kullanılabilinen bir işletim sistemidir.

    ayrıntılı bilgi sayfaları:

    http://mikrotiktr.blogspot.com
    http://www.mikrotik.com.tr
    http://www.oguzhan.info
    1 ...
  5. 5 parmak

    1.
  6. özgün adı "5 fingers" olan, Joseph L. Mankiewicz'in yönetmenliğini yaptığı 1952 filmi.

    iki de oscar'ı vardır. imdb puanı 7.8'dir.

    (bkz: çiçero)
    0 ...
  7. çiçero

    27.
  8. yılmaz özdil'in (25.12.2009) hürriyet gazetesi'ndeki köşe yazısı. (çok ilginç bilgiler.)

    ilyas...

    Asıl adı, Elyesa'ydı.

    Kosova doğumlu.

    Arnavut.

    Türk vatandaşı.

    *

    Sene, 1943.

    Dünya savaşıyor.

    Yer, Ankara.

    *

    Çankaya Köşkü'ne komşu ingiliz Büyükelçiliği'nde uşak olarak işe başladı ilyas... Büyükelçi Sir Hugessen'a banyoda sırtını keseleyecek kadar yakındı. Ama aslında, nefret ediyordu ingilizlerden; babasının ölümünden sorumlu tutuyordu onları... Bi gün, Almanya Büyükelçiliği Müsteşarı Jenke'nin kapısını çaldı, "Özel ve gizli bilgilere ulaşabiliyorum, isterseniz satarım, fotoğraf çekerim, rulo başına 20 bin sterlin alırım" dedi. Müsteşar, konuyu Büyükelçi Von Papen'e açtı, Papen vaziyeti Berlin'e bildirdi, 29 Ekim 1943 gecesi, Cumhuriyet Bayramı törenlerinden dönüşünde, Berlin'in cevabı gelmişti: "Deneyin..."

    *

    Trafik başladı. ilyas ötüyor, parayı alıyordu. Doğru mu söylüyor, yalan mı, henüz belli değildi. Ocak 1944'te, "Sofya bombalanacak" dedi, "Hadi canım" dediler, Sofya bombalandı! ilyas kendini kanıtlamıştı... Güzel güzel konuştuğu için "Çiçero" kod adını verdiler ona.

    *

    O günlerde; Ankara'daki Alman Büyükelçiliği'nde Nele isimli bir kız çalışıyordu; sekreter... Babası Almanya'nın Sofya Konsolosu&'ydu. Savaş öncesinde liseyi ABD'de okuyan Nele, Nazilerden nefret ediyordu. ABD'de yaşamak istiyordu ama, Alman olduğu için imkânsızdı. Bir gün dişi iltihaplandı, hayatı değişti... Dişçi, Yahudi bir Alman'dı, laf lafı açtı, "istersen, seni Amerikalılarla tanıştırırım" dedi. Amerikalılar, 'Alman Büyükelçiliği'nde çalışan Amerikan sempatizanı sekreter'in üstüne atlamıştı doğal olarak... Buluştular.

    *

    'Rastgele' diye atılan olta, büyük bir balık yakalamıştı...

    Çok büyük bir balık.

    *

    Çünkü, daha ilk randevuda şunları anlattı sekreter: "Sizden bir söz istiyorum, vereceğim bilgi işinize yararsa, lütfen bana sığınma hakkı verin... ingiliz Büyükelçiliği'nde bizimkilerin Çiçero dediği biri çalışıyor. Çiçero aradığında bizim elçilikte büyük hareketlilik oluyor, düşük rütbeli görevliler, sekreterler filan dışarı çıkarılıyor. Nazilerin
    kulağı bu Çiçero."

    *

    Amerikalılar, derhal ingilizleri uyandırdı, tüm personel tek tek sorgulanıyordu. Çiçero enseleneceğini anlamıştı. Almanlara sığındı, istanbul üzerinden Almanya'ya kaçırıldı.

    *

    Tabii Naziler de uyanmıştı... Çiçero'yu kim ispiyonladı? Sorgu başlayınca, sekreter kız, Amerikalılara yalvardı: "Hayatım tehlikede..." Amerikalılar sözünü tutacaktı. Ancak, ciddi bir sorun vardı. Türkiye tarafsız ülkeydi. Köstebeğin ABD Büyükelçiliği'ne sığınması olacak iş değildi... Sekreter gizli bir eve yerleştirildi, bir hafta saklandı, sarı saçları siyaha boyandı. Naziler fıldır fıldır takipteydi, istanbul'a götürülmesi çok riskliydi. Karayoluyla izmir'e götürdüler, gemiyle Kıbrıs'a
    geçip Mısır'a, savaş bittikten sonra ABD'ye...

    *

    ilyas, Münih'e yerleşti. Hayatının garantide olduğunu düşünüyordu. Ancak, Almanların kendisine ödediği 300 bin sterlinin, ingiliz ekonomisini batırmak için bastıkları sahte paralar olduğu anlaşıldı. Kazığı yemişti... Yalvar yakar, bir emekli maaşı bağlandı. Gece bekçiliği yapmaya başladı, 1970'te sefalet içinde öldü.

    *

    Hayatı film oldu ilyas'ın, Hollywood'da... Anılarını "I Was Cicero, Ben Çiçero'ydum" başlığıyla kaleme alıp, Stern Dergisi'ne satmıştı. Yönetmen Joseph Mankiewicz, bu anıları
    '5 Fingers, 5 Parmak' ismiyle sinemaya uyarladı, 1952'de... ilyas rolünü, o dönemin efsane aktörü James Mason oynadı. ilyas'ın hayatı, biri yönetmen, iki Oscar aldı.

    *

    Sekreter Nele ise, savaştan sonra kimliği değiştirilerek, California'ya yerleştirildi. Garsonluk yaptığı, evlendiği, bir çocuğu olduğu iddia edildi. Sonrası bilinmiyor.

    *

    Demem o ki...

    Ankara böyle bi yer.

    *

    istihbaratçıların savaş alanı.

    *

    Ve, şurası kabak gibi belli oldu ki, suikastçı diye yakalanan albayla binbaşı, Genelkurmay içindeki Çiçero'nun peşinde...

    O halde ne yapmak lazım?

    Ne yapıp edip, albayla binbaşıyı açığa çıkarmak lazım ki, Çiçero araziye uysun.

    *

    izleyelim bakalım, gazete manşetlerinden yazılan senaryoların Oscar'ını kim alacak...

    http://www.hurriyet.com.t.../13302634.asp?yazarid=249
    4 ...
  9. işte size devlet adamı fotoğrafı

    1.
  10. yalçın doğan'ın (25.12.2009) hürriyet gazetesi'ndeki köşe yazısı.

    okunmaya değer bir yazı, görülmeye değer bir fotoğraf:

    http://www.hurriyet.com.t...r/13302576.asp?yazarid=91
    2 ...
  11. ağzında lokma varken suikast yapılmaz

    1.
  12. yılmaz özdil'in (23.12.2009) hürriyet gazetesi'ndeki köşe yazısı.

    Suikast krokisi subayın ağzında.

    Albay krokiyi çiğnerken basıldı.

    Binbaşı krokiyi yutmaya çalıştı.

    Isırırken kroki koptu.

    Krokiyi boğazından çıkardılar.

    Suikastçı krokiyi yedi.

    *

    Yersen...

    *

    "Valla biz vurduk" demelerine rağmen, şakır şakır asker vuranların PKK'lı olduğuna inanmıyorlar, suikastla suçlanan yarbaylar onuruna yediremeyip kendi kafasına sıkıyor... Bunlar hâlâ mahalleden geçen subayların peşinde.

    *

    Bakın, neymiş o suikastçının adı?

    E.Y.B.

    Olsa olsa, Embesil Yani Bu'nun kısaltılmış hali herhalde!

    *

    Çünkü, sanırsın, Mısır piramitlerinin gizemli dehlizlerinde yaşıyor Bülent Arınç, nerde oturduğu bilinmiyor... Halbuki, o mahalleye her gün önünde arkasında vaiyynn diye bağıran eskortlar, korumalarla geliyor, kapısının önünde de polis kulübesi var, anaokulundaki
    çocuğa sor, aha şurası diye göstersin... Ama bizim albay suikastçı, elinde krokiyle
    adres arıyor iyi mi!

    *

    (Kestane ağacına sırtını ver, 20 adım yürü, pastane var orda, dön ordan, ver sırtını pastaneye, 20 adım yürü, kestane ağacı göreceksin, arkasına sotalan filan.)

    *

    Üstelik, manifaturacıda Kalaşnikof var, sokağı tarıyor; bu arkadaş albay olmuş, suikast yapacak, tabancası bile yok.

    *

    Şöyle bi diyalog mesela...

    - Kimi vurcaz komtanım?

    - Arınç'ı.

    - O kim?

    *

    Reflü olduk gari, her Allah'ın günü gazete mutfaklarına kurulan darbe marbe ziyafetlerini kimse yemiyor... N'aapsınlar, tatlı niyetine, mahalleden geçen subayları "Kroki yiyen suikastçı" diye servis etmeye başladılar... Yerseniz artık.

    http://www.hurriyet.com.t.../13280485.asp?yazarid=249
    1 ...
  13. provokatör ile tanışalım

    1.
  14. can dündar'ın (13.12.2009) milliyet gazetesi'ndeki köşe yazısı.

    Aslında kendisini tanır gibiyiz. Uzaktan... Arada çıkagelir. 'Arada' dediğim, kendince gerekli gördüğü zamanlarda... Genellikle sular durulmaya, silahlar susmaya başladığında...
    Bazen belinde bomba, bazen elinde roketatarla...
    Çarşafla, cübbeyle veya poşuyla...
    Meclis'te, otobüste, kampüste, cemevinde ya da dağ başında...
    Bir çöp bidonuna bıraktığı ses bombasıyla ya da bir devriye pususuyla...
    imzasını kanla atar.
    Kurbanlar, cinayet mahalline celladının adını kanıyla yazar:
    'Provokatör!'

    || devamı için: http://www.milliyet.com.t...ID=75&Date=13.12.2009
    0 ...
  15. cümleten hayırlı açılımlar

    1.
  16. yılmaz özdil'in (13.12.2009) hürriyet gazetesi'ndeki köşe yazısı.

    Yunan açılımı yaptık.

    Bankalar gitti.

    Kıbrıs açılımı yaptık.

    Rum AB'ye girdi.

    Irak açılımı yaptık.

    Çuval geçirdiler.

    Arap açılımı yaptık.

    iETT garajı gitti.

    Lübnan açılımı yaptık.

    Telekom gitti.

    ingiliz açılımı yaptık.

    Telsim gitti.

    Gürcistan açılımı yaptık.

    Rusya işgal etti.

    Rus açılımı yaptık.

    Boru döşediler.

    iran açılımı yaptık.

    Bi boru da ordan döşediler.

    italyan açılımı yaptık.

    Boruları onlar döşedi.

    Çin açılımı yaptık.

    Hızlı treni döşüyorlar.

    Filistin açılımı yaptık.

    Gazze'yi yerle bir ettiler.

    israil açılımı yaptık.

    Limanlar gitti.

    Hindistan açılımı yaptık.

    Bomba'y patladı.

    Fransız açılımı yaptık.

    Çimento fabrikaları gitti.

    Soykırım kanunu geldi.

    Afrika açılımı yaptık.

    Sudanlı soykırımcı geldi.

    Afganistan açılımı yaptık.

    Eli verdik, kolu istiyorlar.

    Almanya açılımı yaptık.

    Çifte vatandaşlık gitti.

    AB açılımı yaptık.

    Giremeyeceğimiz kesinleşti.

    Obama açılımı yaptık.

    Ermeni kapısı gitti.

    Ermeni açılımı yaptık.

    Azerilerle papaz olduk.

    isviçre açılımı yaptık.

    Adamlar minareyi yasakladı.

    Meksika açılımı yaptık.

    Hepimiz gribiz.

    *

    Kürt açılımı yaptık.

    Kürt partisi kapatıldı.

    *

    Vatandaş olarak rica ediyorum...

    Gözünüzü seveyim açılım maçılım yapmayın artık, kurban olam yani.

    http://www.hurriyet.com.t.../13185695.asp?yazarid=249
    2 ...
  17. sihirbazın çırağı

    1.
  18. özgün adı The Sorcerer's Apprentice olan, yönetmenliğini Jon Turteltaub yaptığı, yapımcılığını ve başrolünü nicolas cage'in üstlendiği fantastik film.

    ayrıntılı bilgiler:
    http://www.sinemalar.com/.../26431/Sihirbazin-Ciragi/
    http://www.imdb.com/title/tt0963966/

    fragmanı: http://www.youtube.com/re...&aq=0&oq=the+sorc
    1 ...
  19. rtük başkanı na nazar değmesin

    1.
  20. yalçın doğan'ın hürriyet gazetesi'ndeki (10.12.2009) "Beyaz araç turuncu araç" köşe yazısının alt başlığı.

    RTÜK'ün başında yeni bir başkan var. Hazrete nazar değmesin, bir atıyor pir atıyor.

    Davut Dursun geçenlerde

    Etiler'de oturanların değerleri ile toplumun milli ve manevi değerlerini tartıyor. Elinde terazi var, sosyal değerleri iyi tarttığı gibi, hiç kaçmaz,
    iyi de değer biçiyor.

    Hazret şimdi bir başka bomba patlatıyor. "Ruhat Mengi'nin programını hiç izlemem, Mümtaz Türköne'nin milliyetçilikle ilgili yorumunu merak eder ve izlerim."

    RTÜK Başkanı olarak söylediği bu söz, RTÜK Yasası'nın 4. maddesindeki tarafsızlık ilkesinin ihlali. Zaten

    CHP Konya milletvekili Atilla Kart bu nedenle RTÜK'ten sorumlu Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a, Davut Dursun'la ilgili nasıl
    bir işlem yapacağını soruyor.

    Ne işlem yapacak, dersiniz.

    || tamamı için: http://www.hurriyet.com.t...r/13159873.asp?yazarid=91
    1 ...
  21. danıştay ın yök ün itirazını reddetmesi

    1.
  22. danıştay'ın yök'ün katsayıları kaldırılması yönünde aldığı kararı bozması, bunun üzerine yök'ün reddedmesiyle gelişen olaylarda gelinen nokta.

    http://www.hurriyet.com.t...ndem/13164477.asp?gid=229
    0 ...
  23. emlak vergisine yüzde 250 zam olur mu

    1.
  24. yalçın bayer'in hürriyet gazetesi'ndeki (09.12.2009) köşe yazısı.

    "BAŞAKŞEHiR Belediyesi, 2010 bütçesinde emlak vergilerini % 250 oranda arttırmış.

    Bu artışa göre Başakşehir'de bir evi olan vatandaş 2009 yılında 650 lira vergi öderken, 2010 yılında belediyeye % 250 zamlı haliyle 1.700 TL gibi şok bir vergiyle karşılaşacak. Buna çevre, temizlik vergisini de eklerseniz toplam 2.000 TL olacak vergiler. Belediye konut ve arazilerin tespit işini özel bir firmaya yaptırmış. Bedelleri yüksek bulanlar karşı dava açamamışlar. Hükümet yaptığı yasa değişikliğiyle vatandaşın bu hakkını elinden almış. Bu hak sadece değer tespiti yapmaya yetkili olan komisyondakilere verilmiş. CHP Başakşehir ilçe Başkanı Özgür Karabat"Yani mahallelerde halkın hakkını belediyeye karşı savunma görevi muhtarlara bırakıldı. Bu hakkı kullanarak emlak vergisi artışlarına karşı dava açan tek muhtarımız var o da Güvercintepe Mahalle Muhtarı'dır. Diğer mahalle muhtarları yapılan artışları kabul ettiler. Ama gelecek yıl herkesin canı yanacak, hele arsası olan daha yüksek zamla karşılaşacak" diyor.

    || yalnızca ilk alt başlığı veriyorum, devamı için: http://www.hurriyet.com.t...r/13149191.asp?yazarid=42
    1 ...
  25. mahmet

    1.
  26. anteplilerin mehmet boğumlaması (telaffuz). (diğer yöreleri bilmiyorum.)
    0 ...
  27. esta piti piti

    4.
  28. kadı kızım

    1.
  29. tüm tabuları perişan ettim. çözüme ulaşmayı bekleyen denklem gibiydim. bilinmeyenimi öğrenmeliydim.

    rahmet okudum hissettiklerime.

    kutuplarını reddeden şarj edilebilir bir pildim. kaç kez daha şarj edilebilirdim?

    haftalarca geri dönüşüm kutusunda unutulan "yeni metin belgesi"ydim.

    arka bahçemde, örümcek ağına teslim olmuş bi' pirkettim.

    ^^^

    analog fotoğraf makinesinden çıkmış gibiydin. (filmlerini yıkayıp çıkartmama izin verecek miydin?).

    önce y'i, sonra x'i verdin.

    bir dua da sen ettin hissettiklerime.

    aldın beni, cilası çıkmış eski bir oyuncağın içine yerleştirdin; "son sürat dön" dedin, "kendine".

    üzerimde sağ tıklayıp 'geri yükle' dedin. sonra adımı değiştirdin.

    ağacın dibinde bulduğun kireç taşıyla boyadın beni; eline geçirdiğin ilk kömürle tırtıklı yüzeyimde gidip geldin.

    ^^^

    x'ten ve y'den çıkan sonuçla bölünemeyeceğimizi öğrettin.

    kendi dinimizin kendi tanrı(ça)ları, kendi peygamberleri ve kulları olmamız için dua ettin.

    girdin içime; bir bayram telaşıyla sıraladın ibadetlerimizi ve kaydedip kapattın metin belgesini. *
    tırtıklı yüzeyimde gezdiğin kömürle tebessüm ettin; (:
    0 ...
  30. bülent çiziyor

    1.
  31. bülent düzgit

    1.
  32. başlığın açılmamış olması çok düşündürücü demekle başlamalıyım.

    hürriyet gazetesi'ndeki "bülent çiziyor" adlı köşenin çizeri.

    şu da bugünki karikatürü:
    http://www.hurriyet.com.t...r/13116839.asp?yazarid=49
    0 ...
  33. gıdasını almak

    1.
  34. eğlenmek, gülmek, gülmekten yarılmak, zevk almak ve türevi anlamlarda kullanılan, derebucak'a has söyleyiş.

    kullanım:

    "geçen gün bir film izledim gıdamı aldım laa"
    1 ...
  35. nişlen

    1.
  36. "n'apan" anlamına gelen, benim derebucak'ta duyup öğrendiğim amma ege bölgesinde kullanıldığı yönünde duyumlar aldığım kelime.

    bir anısı:

    kantinde otururken ortama yeni giren kıza sorulur:
    raymond: nişlen
    e: ne? michelin (mişelin) mi?
    2 ...
  37. msn i örtmek

    1.
  38. torosların kıyısında küçük bir ilçe... derebucak. bayram ziyareti için gidilmiş, zaman geçmeyince internet kafeye gidilmiştir... kafenin bezgin ve boğuk ortamı, oyun oynayan çocuklar vee bir sees! "yav sen msn'i örtmedin mi?"

    internet türkçesine armağan olsun.

    tanım: msn'de oturumu kapatmanın derebucakcası.
    3 ...
  39. ahmet türk izmir in kaymak tabakasındandır

    1.
  40. yılmaz özdil'in (25.11.2009) hürriyet gazetesi'ndeki köşe yazısı.

    hadi yine izmirlilere gelsin. (ne zaman antalyalı bir yazar çıkıp böyle laflar savuracak!)

    Ahmet Türk diyor ki:

    "Sivil faşistler izmir'de saldırdı."

    *

    Vay canına!

    *

    izmir'den Çeşme Otoyolu'na gir, topukla, Çeşme'desin, Ilıca'ya sap, Ildırı levhasını takip et, Ildırı'ya gelince, şahane Gerence Koyu önünde, Günkent Sitesi'ni sor... Eski adı, 18'inci Dönem Parlamenterler Sitesi, helikopter pisti var, müstakil, bahçeli, tripleks, almaya kalk, 300 milyar lira.

    *

    Ahmet Türk'ün
    yazlığı orda.

    *

    Dalyanköy'de çipuraları kalamarları götürürken, 'fıstık&', işine gelmeyince 'faşist' öyle mi?

    *

    Bitmedi...

    *

    Ahmet Türk'ün "Türkiye" isimli üvey annesi, kocasının kuma getirmesi üzerine, kaçmış, Necimoğlu Aşireti';ne sığınmıştı. Ahmet Türk'ün ağabeyi, gitti, annesini vurdu. Bu cinayet yüzünden, iki aşiret arasında kan davası başladı. Bi ondan, bi bundan, 34 sene devam etti, 40 kişi öldü. Baktılar ki, olacak gibi değil, Mardinli bu iki aşiret, barışmak için, bir "barış şehri" seçti... Restoran kapattılar, buluştular, sarıldılar, barış yemeği yeyip, kan davasını bitirdiler.

    *

    Neresi o seçilen barış şehri?

    izmir!

    *

    Milletvekili olduğun memleketin Mardin’in Derik ilçesi'ne 34 sene giremeyeceksin... Kan davalılarınla barışmak için, 81 vilayet içinde izmir'i seçeceksin... Sonra "faşist" öyle mi?

    *

    Doğma büyüme izmirliler bile, izmir'in nimetlerinden Ahmet Türk kadar faydalanmamıştır.

    *

    Gözünü seveyim Ahmet Türk, şunun şurasında üç beş kişiyiz, birbirimizi biliriz... Bak, DTP Milano Milletvekili Sırrı Sakık'ın hiç sesi çıkıyor mu? Onun da yazlığı orda!

    http://www.hurriyet.com.t.../13034754.asp?yazarid=249
    1 ...
  41. izmir de noluyor

    1.
  42. yılmaz özdil'in (24.11.2009) hürriyet gazetesi'ndeki köşe yazısı.

    hiç fena bir gözlem değil.

    Malum arkadaşlara oy vermiyorlar diye "gâvur" demişlerdi, şimdi de, malum arkadaşları kovaladılar filan diye "faşist" diyorlar...

    *

    Gâvur faşist yani!

    *

    E üç gün önce savaş gemisiyle gelen Amerikalı askerlere de yumurta attılar izmir'de... Conilere yumurta atanlar da, "gâvur" ve "faşist" miydi? Yoksa "komünist" midir izmir?

    *

    "Etnik gömlek" de giydiremezsin izmir'e; 81 vilayetin, 81'inden de vatandaş yaşar orada... Bitlisli, Hakkârili, Diyarbakırlı, detaya girmeyeyim, 122 bin Mardin doğumlu yaşar mesela izmir'de, biri benim Girit'ten savrulan anam... PKK'nın koyduğu bomba hariç, herhangi bir izmirlinin Kürt, Alevi, Musevi, italyan olduğu için burnunun kanadığını görmedim.

    *

    Milletvekilleri desen, çoğu Egeli bile değildir; Erzurumlu, Ankaralı, Elazığlı, Bursalı, Gümüşhaneli, Mardinli, Erzincanlı, Malatyalı, Konyalı, Kayserili, istanbullu, Diyarbakırlıdır... Büyükşehir Başkanı, Tokatlıdır.

    *

    Yani? Anlatayım...

    *

    Sene, 1954.

    Türkiye'de genel seçimi hangi parti kazandı? Demokrat Parti... izmir'de kim kazandı? Demokrat Parti... Var mı bir anormallik? Yok.

    *

    1957... Aynı.

    *

    1961.

    Darbe oldu, Türkiye'de genel seçimi silme CHP kazandı...

    izmir'in galibi kim?

    Adalet Partisi!

    *

    Bugün 'darbeci' diye suçlanan izmir, "darbeye karşı duran"; şehirdi...

    Teslim olmamıştı.

    *

    Sapma olmuştu...

    Örtüşmemişti Türkiye'yle.

    işte buraya dikkat...

    1965'in Türkiye genelindeki galibi kim? Adalet Partisi... izmir, bir önceki seçimde ne dediyse, Türkiye'de de o oldu.

    *

    1969, Türkiye AP.

    izmir AP.

    1973, Türkiye CHP.

    izmir CHP.

    1977, Türkiye CHP.

    izmir CHP.

    *

    1983.

    Darbe oldu, Türkiye'de genel seçimi silme ANAP kazandı... izmir'de? Halkçı Parti!

    *

    Sapma olmuştu gene...

    Ve, bu sapmanın izmir için "özel bir durum"u vardı... Çünkü Turgut Özal, bir önceki seçimde izmir'den, Milli Selamet Partisi'nden milletvekili adayı olmuştu. Türkiye, bu durumu hiç önemsemedi... izmir ise, unutmadı, tedirgindi. Vermedi Özal'a oy... Sonradan, Özal'ın "milli görüş" çizgisinde biri olmadığı ortaya çıkınca, izmirli rahatladı. ANAP'a da oy verdi.

    *

    1987, Türkiye ANAP.

    izmir'de de ANAP.

    1991, Türkiye DYP.

    izmir'de de DYP.

    *

    1995.

    Türkiye'den Refah çıktı.

    izmir'den DSP.

    Sapma oldu.

    Dikkat isterim...

    1999, Türkiye DSP!

    *

    Tarih tekerrür etmiş, izmir bir önceki seçimde ne dediyse, Türkiye'de de o olmuştu.

    *

    2002, Türkiye AKP.

    izmir'de CHP.

    2007, Türkiye AKP.

    izmir'de CHP.

    Duble sapma var.

    *

    Tarihimiz boyunca, ilk kez, bir sonraki seçimde izmir'in dediği olmadı. Ama, olanı değil, olacağı gören izmir, kararında ısrarlı... Şimdilik 2-2, demokrasi derbisi devam ediyor.

    *

    Demem o ki:

    "Gâvur" sıfatı, yobazların kastettiği manada iltifattır izmirliye, Levanten cennetidir, ırkçı değildir... Tablo yukarda, sağcı değildir, solcu değildir, darbeci değildir, hatta ahali tırsarken darbeye karşı durmuştur, çünkü, tatlı su demokratı değildir.

    *

    81 vilayetten toprağı izmir'de yapıştıran "Atatürk çimentosu"dur... Ve, "Son günlerde n'oluyor orda" dersen, fiziki müdahaleyi tasvip etmek mümkün değil; ancak, her zamanki gibi "öngörü alarmı"nı çalıştırıyor, olacakları gösteriyor, 'uyarıyor' izmir.

    http://www.hurriyet.com.t.../13025143.asp?yazarid=249
    2 ...
  43. hesap sorulsun

    1.
  44. oktay ekşi'nin (14.11.2009) hürriyet gazetesi'ndeki köşe yazısı.

    'Demokratik Açılım' isimli projenin 'ön görüşmesi'nin TBMM'de yapıldığı 10 Kasım günü, konunun esasına gelinceye kadar -deyim yerindeysesabah olmuştu. O yüzden başka konuyla karşınıza çıkmıştık. Bu defa öyle değil. Hem konu erken ele alındı hem de esasına girildi.

    Ama başka birşey oldu:

    Devletin yapısında ve işleyişinde akıl havsala almayacak bir rezalet ortaya çıktı:

    Bizzat Adalet Bakanlığı, başında bulunduğu yargı dünyasına meğer, "hayatını adalet dağıtmaya adamış insanlar&"; diye değil; bir, "potansiyel kriminaller topluluğu" diye bakarmış.

    Aksi söz konusu olsa Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanvekili Kadir Özbek,'Yargı savunma konumunda' demek zorunluluğunu duyar mıydı?

    "Savunma" sizden benden değil, 'bir nedenle itham edilenden' alınır.

    Nitekim bizzat Adalet Bakanı'nın açıklamasına göre, şimdi TBMM Başkanı sıfatını taşıyan Mehmet Ali Şahin'in Adalet Bakanlığı zamanında, hem 'herkesin dinlenmesi için' genel nitelikli hem de içlerinde istanbul Cumhuriyet Başsavcısının da bulunduğu 59 hakimin telefonlarının dinlemesi amacıyla özel nitelikli kararlar alınmış ve uygulanmış.

    Böylece tüm yargı sistemini darmadağın edecek, istisnasız her hakimi ve savcıyı korku içinde bırakıp iktidarın emrine sokacak çok ağır bir tertip tezgahlanmış.

    Söyler misiniz bu tertibin, şimdi yargı konusu olan Ergenekon olayının sanıklarına yöneltilen suçlamadan ne farkı var?

    Onun 'hükümeti' yani 'icra gücünü' hedef aldığı ileri sürülüyordu. Bunun 'yargıyı' hedef aldığını inkar edebilir misiniz?

    Ötekinin zanlıları veya sanıkları ellerinde bir devlet yetkisi olmadan bu tertibe girmiş gösteriliyorlardı. Buradaki eylemlerin 'devlet yetkisine' dayanıyor olması, faillerini sorumluluktan kurtarmaya yeter mi?

    Öyle ya... Devlet size yetki verir ama 'onu amacının dışında kullanırsanız sorumlu olacağınızı' da öğretir.

    Şimdi somut olaya dönelim ve en çarpıcı olan üzerinden konuşalım:

    Bir kimse hakkında yetkili mahkemenin “dinleme” kararı verebilmesi için Ceza Muhakemesi Yasası çok açık koşullar koyuyor. Örneğin;

    hedef olan kişinin, 'suç işlediğine ilişkin kuvvetli şüphe' olmasını ve 'başka suretle delil elde edilmesi imkanının bulunmamasını' temel koşul olarak sayıyor. Onunla kalmıyor. Yani durum böyle olsa bile her suç nedeniyle mahkemenin 'dinleme' kararı veremeyeceğini söylüyor. Örneğin, 'göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti' gibi veya 'uyuşturucu veya uyarıcı imal ve ticareti' gibi bir suç söz konusuysa (yer darlığından tek tek yazmadık ama hepsi çok ağır cezayı hak eden suçlar sayılıyor) 'dinleme' yapılmasına izin veriyor.

    Siz istanbul Cumhuriyet Başsavcısının veya Yargıtay'daki yüksek dereceli yargıçların böyle bir suç işledikleri yolunda 'kuvvetli şüphe'nin varlığından söz edebilir misiniz?

    Ortadaki sadece bir skandal değil, aynı zamanda 'görevi kötüye kullanma' suçudur. ihbar ediyoruz. ilgilileri göreve çağırıyoruz. Bu suçu işleyenlerden hesap sorulmasını talep ediyoruz.

    http://www.hurriyet.com.t....asp?yazarid=1&gid=61
    0 ...
  45. ergenekon savcısı zekeriya öz ün gizlenen 4 yılı

    1.
  46. tuncay güney ve ruh hastası bir subayı baz alarak ergenekonu piyasaya süren devletin; resmi belgeleri, çine'de yaşayan iş adamlarını, avukatları, halkı pipisine takmaması neyin ishali?

    eminim ki bok atan birçok arkadaşın, hazırlanan belgeselleri izlemişliği yoktur. (mustafa belgeselini izlemeden eleştirenler gibi.) yine eminim ki hiçbiri fethullah amcalarının kitaplarında hukuk adına yazılanlardan haberdar değillerdir.

    bırakınız gelsinler, bırakınız sksnler. (ne de olsa giden kurum gitti.)

    düzelt: yahu ben bu yazıyı yazarken böyle bir başlık vardı?!

    bir belgesel.

    şurada da görselleri:

    2 ...
  47. ister gülün ister düşünün

    1.
  48. Mehmet Y. YILMAZ'ın hürriyet gazetesi'ndeki köşe yazısı.

    milli gazete yazarı Mevlüt Özcan'ın köşe yazısını ele almış. herkesin bu köşe yazısıyla biraz daha aydınlanması ümidiylee:

    BUGÜN sizlere Mevlüt Özcan'ın, Milli Gazete'de yayımlanan köşe yazısını aynen aktaracağım.

    Amacımın tembellik olmadığını yazıyı okuyunca anlayacaksınız.

    Bu yazıyı okurken ben çok güldüm. Eminim ki sizler de güleceksiniz.

    Dileyenler de biraz güldükten sonra, hurafelerin dini inanış kılığı altında masum Müslümanlara nasıl dayatıldığını da düşünebilirler. Bilim dışılığın, dünya gerçeklerinden kopukluğun yetkin bir örneği çünkü bu yazı!

    Sizi Mevlüt Özcan'ın "insanlara domuz eti yedirenlerin akıbeti" başlıklı yazısı ile baş başa bırakıyorum. Yazım hataları da dahil olmak üzere metin üzerinde hiçbir değişiklik yapmadığımı, kısaltmadığımı, aradan bölüm çıkartmadığımı bir kez daha söylemiş olayım:

    ¡ ¡ ¡

    "Biyolojik olarak insan, ortalama 150 yıl yaşayabilir.

    Günümüzde domuz eti ve diğer kısımları yenmiyen yerlerde meselâ, Kafkasya'da 130-150 yaşlarında sihhatli insanlar yaşıyorlar.

    Domuz mamullerinde grip virüsünün mevcudiyetinden şüphe yoktur. Günümüzde bu 'domuz gribi' olarak çok yaygındır. Kim domuz mamullerini doğrudan veya yiyeceklere katılmış olarak yerse (ki, bunlar her çeşit sucuk, salam ve sosislerde mevcuttur) otomatik olarak grip virüsünü de almış olur. Bu virüs vücutta en müsait olan akciğer dokularına gider ve yerleşir. Orada gelişmesi için müsait bir ortam buluncaya kadar bekler. Meselâ ilkbaharda vitamin eksikliği sebebiyle hastalık çoğalır, grip salgını her tarafta kol gezer.

    Domuz mamullerinin tam bir insan zehiri olduğu isbat edilmiştir. Domuz denilen zehir vücuda alınınca, vücudun normal zehir atma organları tarafından atılması mümkün değildir. Yani urin, nefes yolları, dışkı, ter ve deri yollarından bu zehir atılamaz. Bu zehir sadece hastalık şekillerinden iltihaplar, iç ve dış iltihaplı hastalıklar gibi yollarla insan vücudundan atılabilir. Çünkü insan vücudu, domuz etinde ve diğer kısımlarında mevcut olan zehiri tabii yollarla atabilecek bir durumda yaratılmamıştır. Vücut derhal zorlanarak akıl almaz hastalıklara düçar olur. Bu hastalıkları daha sonraki yazılarımızda inşaallah ele alacağaz.

    Domuz mamullerini yiyen insanlarda domuz melaneti vücuda yerleşir. Böylece zamanla o insanlar domuza benzemeye başlarlar.

    Biliyor musunuz?

    Domuz ve saksağan eşcinseldir. Dünyada sadece bu iki hayvan eşcinseldir. Bir de özellikle son yıllarda insan neslinden eşcinsel olanların sayısı tahminlerin üzerinde bir düzeyde seyretmektedir. Bugün Avrupa ve Amerika gibi ülkelerde eşcinsellik tahmin bile edilemez miktarlara ulaşmıştır. Bu ülkelerde eşcinsellerin birbirleriyle resmi evlilikleri devletlerce kayıt altına alınmaktadır. Bunun domuz mamullerini yemekle çok yakından alakası vardır.

    Ülkemizde de durum hiç iç açıcı değildir. En küçük kasabalara varıncaya kadar umumi helâların kabin kapılarının arkasına yazılan ilanlar durumun vehametini göstermektedir. Her ne kadar bunlar görmezden gelinse de yakın bir zamanda büyük patlamalara sebebiyet vereceği açıktır. Ülkemizde de bu kasırganın, domuz mamullerinin ne kadar çok tüketildiğinin ve meydana getireceği belânın boyutlarını göstermektedir.

    Hükümet domuz mamullerinin kasaplarda, market reyonlarında satılmasına izin vermekle, 2 domuzu olana domuz yetiştirme kredisi açmakla, domuz çiftliklerini çoğaltma zemini hazırlamakla ülkemizin idam sehpasını kurmuştur. “Domuz gribi” bu sehbanın başına geçen celattır. Bu cellat kimlerin ilk elde ipin çekecek, ömrü olanlar buna şahit olacaklardır. Şunu da ifade etmiş olalım: Domuz yetiştirilmesine kolaylıklar sağlayanlar, yetiştirenler, milletimize bu hayvanın mamullerini habersizce yedirenler dünya ve ahirette bunun bedelini çok ağır ödeyeceklerdir.

    Bunun böyle olması da Allah (CC)'ın adaletinin sonucudur."

    Aşı yaptırmayı neden istemiyorlar?

    MEVLÜT Özcan'ın bu yazısı islamcı kesim için tekil bir örnek sayılmaz.

    Kendisini siyasal islam davasına adamış herkes, akla ve bilime aykırı bu tür palavraları kolayca atabilir ve hatta daha da kötüsü kendisi de gerçekten buna inanıyor olabilir!

    Başbakan'ın "domuz gribi aşısı yaptırmama" kararının arkasındaki nedenlerden birinin de bu olduğunu düşünüyorum.

    Domuz gribinin, domuz eti yemekle yayıldığına ve domuz gribi aşısında domuz hücreleri bulunduğuna inandırılmış kitlelerin tepkisinden de çekinmiş olmalı.

    Elbette bunun da bir üst vahamet derecesi var: Başbakan da aynı şeye inanıyor olabilir!

    En sevdiği gazetelerdeki, en sevdiği yazarlar bu kafada olduğuna göre, Başbakan’ın farklı düşüneceğini varsaymamızı gerektiren herhangi bir dayanağımız da yok demektir.

    Ama yine de haksızlık etmemek için, Başbakan'ın bu tavrının bu tür yazılarla beyni zehirlenmiş kitlelerin tepkisinden çekinmek olduğunu varsaymak istiyorum.
    0 ...
  49. sscey3

    1.
  50. uzun zaman sonra yeni bir yazarın başlığına açacak olmanın gereksiz sevincini yaşıyorum.

    başındaki ss'nin hitler'lerle ilgili olmamasını dilediğim, "cey cey okacha" sloganlarını hatırlatan altıncı nesil yazar.

    haydi sözlük yazarı, düşüncelerden korkma! savun aklında ne varsa!
    0 ...
  51. ayıkla taşını

    1.
  52. melik aşık'ın (25.10.2009) milliyet gazetesi'ndeki köşe yazısı.

    recebimin tayyibimin çelişkisine de dokunmuş, bakmak gerek:

    http://www.milliyet.com.t...A%C5%9F%C4%B1k&ver=42
    0 ...
  53. 8 yıllık temel eğitim virüsü

    1.
  54. yılmaz özdil'in (25.10.2009) hürriyet gazetesi'ndeki köşe yazısı.

    http://www.hurriyet.com.t.../12772453.asp?yazarid=249

    düzeltme: biri eksi verdiğinde düzeltme yapmayı o kadar çok seviyorum kiğ, olacak o kadar! yorumsuz, olduğu gibi sözlüğe yansıtmışım. buraya aktarılmasından mı çekiniyorsun? insanları düşünmeye ittiğinden mi? mümtaz ağğbiyi mi ekleseydim? apocuk seniiğ!
    2 ...
  55. ülker in ağlayarak okuduğu yazı

    1.
  56. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük