fransız yazar maxime chattam'ın, portlan celladı üçlemesinin ilki olan polisiye roman. aynı zamanda yazarın da ilk romanıdır. olay akışı, ilerleyişi ve kurgusu, dili, içeriği ve sonu (özellikle bir yazarın ilk kitabına göre) çok iyi. yazar adli tıpla ilgili bazı sahnelerde detaylı bilgiler veriyor (bu sizi sıkabilir zaman zaman ama ilgim olduğu için ben sıkılmadım) ve bunun sebebi yazarın, roman yazmaya başlamadan önce krimonoloji eğitimi almış olması. ana karakter olan dedektif joshua brolin'e çabuk ısınacaksınız zira iç dünyasında hepimiz gibi biri ve her ne kadar başarılı bir dedektif olsa da hatalar yapabilmesi karakteri gerçekçi ve bize yakın kılıyor.
türü sevenlerin kesinlikle okuması gerektiğini düşünüyorum. nefes kesici ve etkisinden bir süreliğine çıkamayacağınız bir yapıt ve bitirdiğinizde hissettiğiniz tek duygu şaşkınlık olmayacak. son 100 sayfayı nasıl okuduğumu hatırlamıyorum bile.
türkiyedir. gördüğümüz üzere her takım eksiklerini analiz etmiş, kafa yormuş ve bir oyun oynuyor. bu arnavutlukta da böyle almanyada da. bizim oyun felsemiz de 'saldım çayıra mevlam kayıra'. ilk 11'de ve oyun planında akılcı değişikliklere gitmezsek bizim için iyi olmaz. sonunda işi buraya gelmek bile başarıydıya getirmesinler de.
leonardodur. michalengelo'nun tam aksine cool ve babacan bir karakter olması favori tosbağamın leo olmasını sağlamıştır. ayrıca kılıç, yayla birlikte en sevdiğim savaş teçhizatıdır.
mükemmelliyetçi olmak bunlardan biridir. ben de muzdaribim bu durumdan ama mükemmelliyetçilikten kastım 'çok güzel, çok zeki ve çok kültürlü kız' değil. kendime göre mükemmelliyetçiyim yani. kafamızın uymadığı ve duyguyu hissetmediğim insanla sevgili olup ne kendi vaktimi ne karşımdakinin vaktini boşa harcamak isterim.
gün boyu etkisini gösteren, insanın tadını kaçıran istektir. iki yıldır yakamı bırakmıyor ve en boş günümde bile beni ele geçirmiş durumda. kaç saat uyursam uyuyayım, hangi saatler arasında uyursam uyuyayım yorgun uyanmak da cabası. uyku düzeni, vitamin vs denedim kar etmedi. hala daha çözüm aramaktayım.
mobil strateji oyunu. bir zamanlar oynardım fakat oyun kendini çok tekrar ediyor. 15 gün bir bina geliştirme için beklemek de can sıkıyor ve aslında o kadar da strateji istemiyor. fakat muadillerinden önde olduğu da bir gerçek.
şu ana kadar turnuvanın en zevkli maçı. italya yine tipik özelliklerini konuşturdu ve tecrübe yine ağır bastı. lakin italyanların ortasahasında sıkıntılar var. bu ortasaha ile final ihtimali yüksek değil. belçika adına da özellikle fellaini ve origi kötü isimlerdi.
mükemmel bir anonim türkü. birçok sanatçı tarafından çok güzel şekilde yorumlanmıştır. en güncellerinden biri cem adrian yorumudur ve türkü onun sesine çok yakışmış ve başka bir boyut kazanmıştır.
hemen hemen herkesin hayatında mutlaka en az bir iki kere yaşadığı andır. insana direk harekete geçme, durumu değiştirme dürtüsü verir ama nafile. sadece insanı derin ve dipsiz bir düşünce çukuruna iter. genelde de bu duruma neden olan şey şartlardır.
cahil yazarın verdiği yanlış bilgidir. fatih'in ölüm sebebi hakkında kesin konuşmak en azından şuanlık mümkün değildir. fakat biliyoruz ki fatih ağır gut hastasıdır. zaten son zamanlarında vücudu ve bacakları oldukça şişmiştir. hastalığın sebeplerinden biri deniz mahsülü ağırlıklı beslenmedir ki fatih güvercine ve deniz mahsüllerine düşkün birisidir. diğer bir sebep ise sürekli at üstünde olmak, dolayısıyla savaş eşyalarını (zırh, çizme vs) üstünde fazla bulundurmaktır. bu yüzden bu hastalığa mareşal hastalığı da denir.
çoğu kişiye göre türkiye'nin en iyi komedyeni. bu adamla ilgili anlamadığım nokta sürekli birileriyle karşılaştırılmasıdır. şahanla karşılaştırılacak kadar seviyesi düşük değildir, atalay demirci ve ata demirer'e göre de tarzı farklıdır. adam şahsına münhasır bir komedyen iken neden herkes (işin kötüsü daha kötü komedyenlerle) karşılaştırıyor adamı anlayamıyorum.
faydalı paylaşımlar yapan bir youtuber. kesinlikle dolu bir adam. yayınladığı hemen hemen her şeyin kendisinden çıktığı belli. ruhi çenet gibi arak paylaşımlar yapmıyor. bir şeyleri merak eden herkesin takip etmesi gereken biri. umarım hak ettiği kitleye ulaşır.
dünyanın en güzel olayı da olabilir, bir felaketin başlangıcı da. bu tamamen seçimlerle alakalıdır. yüzde yüz duygusallıkla gerçekleşecek ve yönetilebilecek bir müessese değildir ve zaten bazı duygular zamanla kaybolur. bir evliliği ayakta tutan yegane şey saygıdır. birisiyle ne kadar süredir birlikte yaşarsanız yaşayın, onun da insan olduğunu unutmazsanız, bencil hırslara kapılmazsanız ve aynı karşılığı görürseniz bu evlilik adına yapacağınız en güzel şey olur.
özellikle böyle bir ülkede doğruluk payı artan önerme. ezberlemişler bir 'müşteri haklıdır' her durumda çalışan insanı ezmeye çalışırlar. en ufak bir şeyde kendilerinde bağırıp çağırma, ortamdaki herkesin tadını kaçırma, çalışana hak etmediği hakaretler etme hakkını kendinde görürler böyleleri. hiçbir zaman garsonluk, kasiyerlik vs yapmadım ama bazı anlara şahit oldum ki o insanların sabırlarına hayran kaldım.