bir parti eğer seçim sonuçlarını çarpıtıyorsa, kazanmadığı seçimi, kazanmış gibi gösteriyorsa bu resmen vatana ihanettir. halkı keriz yerine koymaktır, arkasından hançerlemektir.
"7 Aralık 1945'te, CHP'den birlikte ihraç edildikleri arkadaşları Celâl Bayar, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan ile Demokrat Parti'yi kurdu. 1947'de yapılması gereken seçimler CHP tarafından bir yıl öne alındı.[4] Bu seçimleri CHP %85 oy oranı ile kazandığını ilan etti ancak seçimlerde "açık oy gizli tasnif" usulü uygulandığı için seçimlerin şaibeli olduğu iddia edildi.[5] 1946 seçimlerinden sonra muhalefet ve iktidarın arasında şiddetli kavgalar görülmeye başladı. DP ve CHP'nin arası günden güne geriliyordu. Ancak cumhurbaşkanı ismet inönü, 12 Temmuz 1947'de yayımladığı 12 Temmuz Beyannamesi ile CHP içindeki sertlik yanlılarını durdurdu. Muhalefete karşı sert bir tutum takınan başbakan Recep Peker istifa etti. Demokrat Parti genel başkanı Celal Bayar da, dönemin "Milli Şef"i ismet inönü'nün demokratik seçimlere izin vermesini sağlamak için "Devr-i Sabık yaratmayacağız" dedi (yani iktidara geldikten sonra yapılan yanlışların ve yolsuzlukların hesabını sormayacağız).[kaynak belirtilmeli] Bunun üzerine bazı DPliler partilerinden istifa ederek, 19 Temmuz 1948'de Mareşal Fevzi Çakmak önderliğinde, Osman Bölükbaşı ile birlikte Millet Partisi'ni kurdular.
1950 yılında seçimlerden önce Seçim Yasası da değiştirilerek seçimlerde yargı güvencesi ve "gizli oy - açık tasnif" sistemi getirildi.[6] 14 Mayıs 1950'de yapılan seçimlerde DP %52, CHP ise %40 oy aldı."
ne zaman bu başlığa yolum düşse, elimde olmadan gözüme çarpıyor arkadaş. yani "uzun zamandır sevişmiyorum, çok yalnızım ühühü" tarzı sevimli abazalıklarla, "bu darbeyi unutamam :(" gibi ezikliklerle bir yere varabileceklerini sanıyor bu arkadaşlar. mazluma ilgi gösterilir ya hani... en kısa zamanda bu yanlış yoldan dönmelerini temenni ediyorum.
valla iktidarda olmamalarına rağmen, ülkeye iktidar partisinden daha fazla zarar vermelerini şaşkınlıkla karşılıyorum.
ülke adına yapılan her gelişimi, her yenilik projesini anayasa mahkemesine taşımalarının başka bir açıklaması olamaz. bugün akpartinin elinde sihirli bir proje olsa, ve projeyle işsizlik yüzde yüz çözülebilse. yani ülkede bir tane işsiz kalmayacağını, herkesin mutlu mesut yaşayacağını bilseler, sırf akp seçimi bir kez daha kazanmasın diye mani olmaya çalışır, mahkemeye taşır bunlar. yalan mı?
geçen gün çok samimi bir arkadaşımdan, bilgisayar başında sözlükte gezinirken duyduğum tespit. aslında tam manasıyla cümleyi bu şekilde kurmadı ama böyle bir başlığı formata daha uygun bulduğum için, bu şekilde girdim. aslında arkadaşım "amma çoluk çocuk, yeni yetme faşist varmış bu sitede yahu" dedi.
üstüme alınmadım bir şey tabii ki. sonuçta yaşımı başımı almış adamım. hem "nihal atsız" başlığı altına "başbuğum" diye methiyeler düzen ben değilim. herhangi bir karşıt görüşü duyunca ağzımdan salyalar saçarak, yaratıcılık ve bilgelik yoksunu, klişe-popülist zırva entryler giren de ben değilim. bunları bu liseli ulusalcılar yapıyor işte. arkadaşım haklı.
dünyadan, daha da kötüsü türkiyeden bihaber olma durumu. bir insan cumhuriyet halk partisini duyduysa, neye benzediğini de az çok bilir, haliyle de oy vermez. ama chp'ye oy vermek için pusulanın üzerinde "ya şundadır, ya bunda" taktiğiyle oylama yapmak gerekir. tesadüfen anlayacağınız.
kafayı "zamana yolculuk" ile bozmuş adam. derin araştırmaları ve ön kuramları vardır zaman makinesiyle ilgili. en büyük hedefi ölen babasına kavuşabilmekmiş.
sadece uludağ sözlükte değil, bütün sözlüklerde geçerli bir durum bu. rutin şeyler neyse de, artık sıçtığı boka bakıp "en iyi bok rengi" diye başlık açacak kadar aşırıya kaçanlar var.
Dadaizm akımının en iyi örneklerinden biri olan şiir.
Faşistler bokla beslenir
Mideleri geniş, kıçları semiz
bir kere de şu iğrenç şeyi yemeseniz
yurtta sulh cihanda sulh diye bir laf var bildin mi?
ağzına sıçayım senin keriz
çünkü faşistler bokla beslenir.
bir elin parmaklarını geçmez. hepsi taa seneler evvel terk ettiğimiz o üstünü kalemle kazıyarak ismimizi yazdığımız lise sıralarını kalemleriyle kazıyarak ismini yazıyor. ve ya tuttuğu takımı.
maalesef birçoğu liseyi bitiremediği için hala o derse girmektedir hala ve ne yazık ki yine birçoğu uludağ sözlükte yer almaktadır. keşke elimizde bir sihirli değnek olsa da şunlara değdirsek ve mutasyona uğrasalar.
bir yandan kafa tasını test ettirmek zorunda kalmayacağı için mesut olan; bir yandan da aynaya bakarak "ulan bir sike benzemiyoruz ama neyse" diye hayıflanan garip insandır bu.
önce insana benzemesi istenilen faşistcik alınır. suratına bir güzel tükürülür. sonra (bay-bayan farketmez) pantolonu açılır ve yüzü koyun yatırılır. Sonra poposu kan kırmızı olana dek tokat atılır. tokat atılan yanağın yeterli kıvama geldiği düşünüldüğünde diğer yanağa geçilir. 25-30 dakika boyunca bu vardiyalı olarak tekrarlanır. En son "tamam mı lan, insan oldun mu?" diye sorulur. Eğer hala aynı faşizan sloganları ahmakça atmaya devam ediyorsa tekrar aynı işlemler bu sefer aşırı dozda uygulanır.
Eşek değil ya, sonunda insan olur.
küsüratlı rakam vereyim de salladığım anlaşılmasın ekolünün bir ürünü olarak ortaya atılmış hikaye. böylece hem atatürk'e saygı törenleri mesai saatinin başlangıcına denk getirilerek, yapılacak törenleri mecbur kılmış; hem de zorunlu anma'yı bütün güne yaymak hedeflenmiş. düşünsenize atatürk'ün sabah 06:00 da öldüğü söyleniyor... o saatte kim uykusunu bölüp, çapaklı gözlerle bir yandan yırtık pijamayı düzeltip, bir yandan saygı duruşunda bulunacak? ve ya akşam 22:00 de almış millet eline birasını, çerezini falan götünü yaya yaya film seyrediyor, birden ayağa kalkıp muhafız mı kesilecek? yapma arkadaşım...
hürriyet'in bugün "atatürk'ü ölüm yıl dönümünde internet sitelerinde anmadıkları" için "vefasızlık"la suçlayıp, hedef gösterdiği futbol kulüpleri. hele kullandıkları başlık müthişti: ata'ya büyük saygısızlık
uludağ sözlüğün kurucusu arkadaş şuna benzer bir şey diyordu: "sözlüğü sözlük yapan içindeki yazarlarıdır. onlar yazdıkça sözlük büyüyor."
kesinlikle haklı. şimdi çıkıp ben burada "en kalitesiz sözlük uludağ sözlüktür." desem bunun sebebi sitenin coder'ı değildir. ha belki yönetici olduğundan sebep "neden düzeltmiyorsun?" sorusuyla suçlanabilir. ama bu soru olayın o püf noktasına işaret etmez, dolaylı bir suçlama olur. elbetteki bir sözlüğün kalitesiz oluşunun asıl kaynağı bünyesinde bulundurduğu yazarlarıdır, siteyi kodlayan, hazırlayan, şu anki teknik halini almasına katkıda bulunan ekip değil. "kardeşim sizin elinizde, düzeltin işte, hıyar yazarları yollayın gitsin" demek ne derece doğru olur. bu söylenenlere kulak asmaları da o "kalitesizlik" gerçeğini maalesef değiştirmez.
e haliyle yazarlar, bir sözlük platformunun seviyesini, taslağını, profilini oluşturan organizmalarsa ortaya "en kalitesiz" kategorisiyle ilgili çıkacak bir sonuç vardır:
girdikleri seviyesiz, bilgi içeriksiz, klişe, rastgele entryleriyle,
yaş ortalamasıyla,
eğitim seviyesiyle,
yaratıcı zeka yoksunluğuyla,
faşizan, sığ entryleriyle
dışkıya saldıran sinek sürüsü misali çokluğuyla,
en kalitesiz yazarlar uludağ sözlük bünyesindedir, haliyle en kalitesiz sözlük uludağ sözlüktür. ama bunun suçu müdahale etmeyen yönetimde değildir.
not: faşizan dedim. bir insan dünyanın faşist, en kafatasçı, en ilkel ideolojisini savunabilir. eğer başarılı, teorik, bilimsel bir şekilde savunabilirse ne ala. başımızın üstüne yeri var, helal olsun deriz. ama ancak ilkokul seviyesinden yontma bilgisiyle ve mantığıyla pat küt konuşunca insan tiksiniyor. konuşuyor dediğime bakmayın. iki kelimeyi bir araya zar zor getirip, kıvranıyor işte.
son zamanlarda gördüğüm en yarıcı video. http://webtv.hurriyet.com...mp;bid=1&hid=12901775
Hürriyet "işte en içten ve karşılıksız atatürk sevgisi" başlığıyla haber yapmış. devamında ise şu ifadeler yer alıyor: "Küçük Elif Atatürk için bakın nasıl ağlıyor.!! Küçük Elif'in gözyaşları büyük önder Atatürk için aktı."
Video'yu izleyince benim de gözlerim yaşardı. Ama gülmekten... Bu kız kağıda "atatürk" yazmayı bile beceremez yahu.
"Barakada yaşıyordu. Muğla'nın Milas ilçesi'nde oturan Kore gazisi Muharrem Topçu (80), terk edilmiş bir restoranın baraka benzeri bölümünde ölü bulundu. Kimsesiz Kore gazisinin üç gün önce yaşamını yitirdiği anlaşıldı. Bir deri bir kemik kalan gazinin, açlıktan, takatsiz kaldığı için ölmüş olabileceği belirtildi. Milas- Bodrum Karayolu'nun 3. kilometresindeki terk edilmiş bir restoranın baraka benzeri kısmında yaşamını sürdüren Kore gazisi Muharrem Topçu, günlerdir maaşını almaya gitmeyince arkadaşları eve giderek buldu"
Olayın özeti bu. Koskoca Türk Silahlı Kuvvetli kore'ye gönderdiği askerini aradan 50 sene geçtikten sonra unutup gidiyor. Şu vaziyete bakar mısınız? Nihal Atsız bunları görseydi epey üzülürdü herhalde.
şimdi gel de "bu savaşta benim atalarım canını ortaya koydu" diyenlere şukela verme...
Yıllardır maruz kaldığımız bu kemalist propagandanın önceki zırvalıklarını geçtim, yalnızca şu son iki gündür olanlar bile olayın ne kadar cılkının çıktığını göstermeye yetiyor.
önce bir cumhuriyet paneline katıldık arkadaşlarla. video gösterimi falan oldu, slaytlarla, filmlerle, ses kayıtlarıyla, şiirlerle Atatürk'ün ne süper bir milliyetçi, laik, anti-irticacı falan olduğu anlatıldı. "cumhuriyet" yani bağımsızlık, milli mücadele zaferi, istiklal başlığı altında yapılan bu gösterimde kullanılan ve konuşulan tek bir figür, tek bir isim vardı, o da atatürktü. aynı google'ın 29 ekime özel tasarladığı logo gibi. bir at üzerinde ki atatürk'ün neler yaptığı anlatılıyordu. sözlükte nihal atsız beyinlilerin etrafa atatürk ismini ağızlarına alarak salya saçmaları gibi.
sanki bugün cumhuriyet'in doğum günü değil de, atatürk'ün doğum günü. sanki atatürk tek başına asmış, kesmiş, hiç yoktan bir ülke var etmiş. ben böyle konuşuyorum ama harbiden de öyle diyorlar. atatürk milli mücadeleyi tek başına başlatmış diyorlar. ülkeyi tek başına kalkındırmış. düşmanla tek başına savaşmış. demokratik devlet düzenini sağlamış, hatta bir de tek başına sağlamış. cumhuriyeti o tek başına kurmuş.
yani demokrasi, cumhuriyet, milli mücadele vs. fasa fiso. cumhuriyeti, istiklal zaferini kutlamayacaksın, konuşmayacaksın. yalnızca atatürk var konuşulması, biat edilmesi ve kutlanması gereken. atatürk yoksa neyleyim ben cumhuriyeti,milleti. koy şeyine gitsin. bana atatürk gerek atatürk. çünkü o hepimizin tanrısı.
ulan dünyanın hangi ülkesinde böyle bir dığlık var. bu halk neler çekti, bu topraklar. milli mücadele döneminde, çanakkalede... batıda, doğuda, güneyde, kuzeyde... dünyada sahip oldukları en değerli şey olan şerefleri, vatanları için, en değerli şeylerinden olan canlarını feda ettiler. ki bunu yapana kadar cehennemi yaşadılar. sen gelmiş cumhuriyeti, şerefli insanımızın çektiklerini konuşacağına, "atatürk de atatürk" deyip hıyarlıktan zerre ilerleyemediğini bizlere ilan ediyorsun. elbette atatürk konuşulacaktır ama senin yaptığın gibi değil işte. sözümüz meclisten dışarı.
her çelişkili ayete bahane bulan müslüman başlığını görünce, objektivist bir tepki olarak kendiliğinden doğmuş serzeniş. insan bu tarz tartışmalara şahit olunca, ister istemez ortaya sunulan argümanlarında temelini anlama ihtiyacı güdüyor. lakin ateistlerin bu yersiz, sıradan, klişeleşmiş, yok olup gitmek üzere olan taktikleri de üzüyor bizleri. bu batılı ateistlerin etkisinde fazlasıyla kalan, bizim ateistlerin uyarlamada, yaratıcılıkta ne kadar yetersiz kaldıklarının da göstergesi oluyor haliyle. yani bu ayetlerle ilişkili olan her tez'in hazırlanışı "buldum - düşündüm - kulp taktım - açıklayamazsın - açıklasan da kabuletmem" rezilliğine dayanınca ve haliyle ortaya, "aha fatiha 5: 'Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz.' çelişkiye bak, insanlar peygamberlerden de yardım dilemiyor muydu!" şeklinde komiklikler çıkınca, insan aksini düşünmeden edemiyor.
aslı için bakınız: domuz gribi tehlikeli değil diyenlerin domuz gribinden ölmesi
hastalıklar furyaya dönüşüp, her sene ayrı bir tanesi gündeme düşünce klişeler de ardı ardına geliyor. şimdi de her fırsatta "domuz gribi abartılıyor" "gripten taha tehlikesiz, ilaç satmak için yapıyorlar" "bakın kimse ölmüyor ehehe" tarzında domuz gribi haberlerine muhalif olan bir kitle oluştu. işte bu kitle fertlerinin otobüste ayakta durabilmek için tutundukları tutacaktan h1n1 virüsü kapmaları ve sonucunda ölmeleri durumu anlatılıyor. hele bir de sözlük yazarlarının tek tek hakkın rahmetine kavuştuğunu düşünsenize. adam domuz gribi başlığı altına "amerikalı ibneler aşı satacak, milletimizi zehirleyecekler. kanmayın alt tarafı grip işte" diye entry giriyor. pat bir bakmışsınız akşama kalmadan nalları dikmiş. ne enteresan olurdu.
filistin eski baş müftüsü, yahudilerden nefret eden antisemitist.
osmanlı ordusunda topçu subayı olarakta görev yapmış, 1936 yılında filistinde çıkan arap ayaklanmasının liderliğini yapmış, yahudilere toprak satışını, filistine yahudi göçünü engellemeye çalışmış zat.
hatta bu yahudilerin tehlikesini o kadar sezimlemiş ki almanyalara gitmiş. Reinhard Heydrich, Heinrich Himmler ve Adolf Eichmann gibi büyük ss komutanlarıyla irtibata geçip hitlerle görüşme bile ayarlamış. Hitler'e almanyayı desteklediğini ve filistin için yardım isteğini iletmiş. Himmlerle görüşmesinde balkan müslümanlarıyla almanya için bir birlik oluşturabileceğini söylemiş. boşnak ve hırvat askerlerinden 13. SS Waffen Dağcı Tümeni Handschar adlı bir tümen oluşturmuş. Almanya 2. dünya savaşından yenik ayrılınca ingiliz-yahudi birliklerinden kaçarak beyrut'a gitmiş ve 1974 yılında vefat etmiş. kanımca çok sağlam bir din adamıydı.
1948 ilk üretimini yapan fotoğraf makinası şirketi. japonyada kurulmuş. 1958 yılında da Widelux model makinayı piyasaya sürmüş lakin sonralardan tutulmayıp, kaybolup gitmiş.
sadece kısa süren istanbul belediye başkanlığı döneminde sorunlara köklü çözümler getiren hizmetleridir.
"37 Katlı Kavşak ve Alternatif Caddeler Yaptırdı
1995 civarı yıllarda, istanbul'da yolculuk eden insanlar, yolların yoğunluğunu gördüklerinde çözümün şerit sayısının artırılmasında olduğunu düşünüyorlardı.
Tayyip Erdoğan'ın yaptırdığı analizlerde ise, yolların kesişme noktalarında yavaşlayan arabaların oluşturduğu kuyrukların yolları tıkadığı sonucuna varılmış. Kavşakların yapılmasıyla aynı sayıda şeride sahip yolların kapasitelerinin kat kat artacağı hesaplanmış. Bu öngörü doğrultusunda kendi görev süresi içerisinde istanbul'un en öncelikli noktalarında yapılan 37 kavşak ile trafik çok rahatladı. Daha önceden bulunan toplam kavşak sayısı ise 15'ler civarındaydı.
Trafiği rahatlatan ikinci çözüm ise, ara caddelerin yapılması oldu. Örneğin eskiden Tuzla'nın bir mahallesinden diğer mahallesine gidebilmek için mutlaka E-5'i kullanmak gerekiyordu. Tayyip Erdoğan'ın zamanında E-5'in kuzey ve güneyine yapılan alternatif yollar sayesinde, her aracın E-5'i kullanma zorunluluğu kalktı ve trafik rahatladı. Boğaz'daki sahil yollarına dikey inen caddeler de genişletildi. Böylece eskiden mecburen sahil yolunu kullanan araçların bir kısmı yeni açılan ara caddelerden istedikleri yere ulaşabildikleri için sahil trafiği de rahatladı.
iski nasıl kurtuldu?
iSKi Nasıl Kurtuldu?
Recep Tayyip Erdoğan'dan önceki belediye başkanı Nurettin Sözen döneminde, iSKi genel müdürü Ergun Göknel'in yolsuzluğu ortaya çıkmış ve iSKi Skandalı meydana gelmişti.
O yıllarda istanbul'da tıpkı benzin istasyonları gibi su satış istasyonları kuruluyor ve sayıları her geçen gün artıyordu. insanlar tepelerin eteklerindeki çeşmelerde su alabilmek gece uykusuz kalıp 24 saat çeşme başında bekleyerek su almaya çalışıyorlardı.
Recep Tayyip Erdoğan belediye başkanı olduktan sonra çıkan istanbul Bülteni ve iSKi Bülteni dergilerinden öğrendiğime göre, önceki dönemde günde 600.000 metreküp su verilebiliyor, bunların çoğu boru çatlaklarında kayboluyor ve vatandaşlar faturalarını ödemediği için iSKi çok az para tahsil edebiliyormuş. Tayyip Erdoğan'ın yönetimindeki iSKi çalışmaları sonucunda verilen su miktarı 1.800.000 metreküp'e çıkarıldı, borular yeni teknoloji düktil font borularla değiştirildi, vatandaşlar faturalarını düzgün ödemeye başladıkları için de iSKi'nin gelirleri kat kat arttı ve bir çok yeni yatırıma olanak doğdu.
Eskiden su, barajlardan evlere kadar sadece kalından inceye azalan borularla geliyordu. Arada hiç bir aktarma organı yoktu. ilk defa Tayyip Erdoğan zamanında bir çok terfi merkezi, su haznesi ve isale hattı yapıldı. Böylece su önce, 2-3 metre çapında çelik borularla terfi merkezine geliyor, oradan orta çaplı borularla su haznelerine geliyor, orada bir miktarı depolanıyor ve yeni döşenen borularla evlere geliyor. Bu yapılanmadan sonra evlerdeki sular ilk defa tazyikli akmaya başladı.
-----------------------
istanbul suya kavuştu - verilen su 600.000 m3'ten 1.900.000 m3'e çıktı. Toplanan faturalar da arttı. iSKi verimli bir yapıya kavuştu.
Haliç temizlendi. Şimdi de kültür merkezi haline getiriliyor. 10 yılda 500 milyon dolar bütçe ile kültür merkezi haline getiriliyor.
30 tane katlı kavşak yapıldı. istanbul'un transit yol trafiği kesintisiz akmaya başladı. Bazı yerlerde ilçe içlerine de kavşaklar yapıldı.
istanbul Bülteni çıkarıldı, halk gelişmelerden haberdar edildi. - Demokrasinin en önemli şartlarından biri, halkın yapılanlardan haberdar edilmesidir, bu sağlandı.
iSFALT ve iSTON kurularak belediye kendi asfalt ve beton ihtiyacını kendisi karşılamaya başladı. Beton ihraç etmeye başladı. iSTON dünyanın 500 büyük sanayi şirketi arasına girdi.
Hemen hemen her ilçeye bir spor salonu yapıldı. iki yeni şehir tiyatrosu binası açıldı. Hemen hemen her ilçeye iSKi hizmet binası kuruldu.
Atıksu arıtma tesisleri çevreye çok faydalıdır.
-------------------------------
Metro inşaatı %17'den %99'a ilerletildi. Taksim - Aksaray inşaatına başlandı.
Sahil yollarına dikey yolların düzenlenmesiyle sahil yollarının tıkanıklığı giderildi. Ara yolların düzenlenmesiyle E-5 yollarının trafik yükü azaldı ve sıkışıklığı kayboldu.
istanbul - Yalova ve istanbul - Bandırma hızlı feribot seferlerine başlandı. iDO gemileri lüks servislikten belediye hizmetine dönüştürüldü. Gemi sayısı artırılıp, bir gemi Türkiye'de inşa edildi. istanbul Bandırma üzerinden Varan Turizmle Yunus yolu Ege seferlerine başlandı.
Mahalle arası yolların genişlikleri sabitlendi ve eğimleri yağmura göre düzenlendi. Baca yükseltme uygulanmasına başlandı. Mahalle içi trafik hızı arttırıldı.
istanbul Özürlüler Merkezi vardır. Florya'da özürlüler tatil kampı geliştirilerek hizmete açılmıştır. Görme özürlüler için kokulu ağaçlardan oluşan park yapılmıştır.
ikinci ve daha yüksek kapasiteli Darülaceze yapılmıştır.
istanbul Büyükşehir Belediye Spor, yeterli imkanlara sahip olamayan pek çok sporcuya gerekli imkanları sağlamaktadır. Olimpiyatlarda kazanılan madalyaların yarısından fazlasının sahipleri istanbul Büyükşehir Belediye Spor sporcularıdır.
Bağcılar Badmington olimpiyat tesisi kuruldu.
istanbul'un sahildeki ilçelerinin çoğuna ve boğazdaki önemli noktalara deniz otobüsü iskeleleri yapıldı. Hemen hemen her ilçeye bir kapalı spor salonu yapıldı. Hemen hemen her ilçeye iSKi hizmet binası kuruldu.
Tuzla, Pendik, Ümraniye, Gaziosmanpaşa gibi yerler de büyükşehir standardına hizmet anlayışına kavuşturuldu. - Eskiden Kadıköy, Bakırköy, Maltepe gibi yerlere öncelikli hizmet götürülürdü. - Bu bölgeler ilk defa "mahalle arasında asfalt"ı gördü.
Hastane ihtiyacında büyük açık olan bölgelere belediye hastaneleri ve doğumevleri yapıldı.
Şehir tiyatrolarının seyirci sayısı 1.5 - 2 kat arttı. Çok sayıda oyun kapalı gişe oynamaya başladı. 2 yeni sahne açıldı.
Mercedes marka, çevre dostu otobüsler - halka ne kadar değer verildiğini gösteriyor.
Göztepe gül araştırma bahçesi ve Süleyman Demirel üniversitesiyle işbirliği yapıldı. Fidanlıklar kuruldu.
---------------------
Merkez Yönetimcilik başarıları :
ilk defa zamanında teslim edilen inşaat işleri yapıldı.
Belediye personellerine ve yöneticilerine hizmet içi eğitim, ingilizce ve bilgisayar eğitimleri verildi.
Belediyenin gereksiz giderleri önlendi. Tüm giderler gerekli işlere harcanmaya başladı.
Kurumların güçlendirilmesi - iSFALT, iSTON, iSTAÇ gibi BiT'lerin teknoloji ihraç edecek duruma gelmesi.
Yurt dışı büyükşehirlerle kardeş şehirlik. Yurt dışı sular idereleriyle ortak çalışmalar.
Beyaz Masalar kuruldu.
Sahil Yolu, istanbul'un %100'ünde bitirildi. Böylece belediyenin bir sorunu olmaktan çıktı.
iSTON ve iSFALT'ın çok iyi olması sebebiyle, "kaldırımlar" bir sorun olmaktan çıktı. Belediyelerin, yandaş müteahitlerine para aktarmak için kaldırım işi verme imkanı yok oldu.
Denizin her noktasından haftalık sürekli ölçümlerle, bilimsel açıdan çok önemli olan su istetistiği veri tabanı oluşturuldu.
Uzaktan algılama sistemleri ile deniz temizliği, çarpık yapılaşma gibi konuların denetlenmesine başlandı.
Hastanelerin tıbbi atıkları ayrı toplanmaya başladı.
Topkapı kavşağındaki karmaşa yok edildi. Tüm kavşak yerlatına alındı ve kesintisiz, trafik ışıksız bir akış sağlandı. Surlar ve mezarlık duvarları arası bütünleşik bir görüntüye kavuşturuldu. Önümüzdeki yıllarda şehir parkı haline getirilecek. - Topkapı bölgesi suni bir aktarma ve pislik merkeziydi.
iski Haliç çevre:
Atıksu kanalları döşendi ve arıtma tesisleri kuruldu. Arıtılmış atıksu oranı %10'lardan %70'lere ulaştı.
Yıldız derelerinden su getirildi. isale hatları, su hazneleri kuruldu. Baraj suları korumaya alınarak temizlendi.
Oxford-Cambridge-Boğaziçi kürek yarışları Haliç'te yapıldı.
iSKi müşteri şikayet oranı %33'lerden binde birlerin altına düştü.
iSKi personeli başka şehirlerdeki bazı doğal afetlere yardımcı oldu.
Adalar'a su boru hattı götürüldü.
Yeşil alan miktarı 5.2 milyon metrekareyken, sadece Haliç çevresine 4 milyon metrekare yeşil alan yapılacaktır.
Artık şehir içinde kalan pek çok çöplük kapatılarak şehir dışında 3 büyük çöplükte birleştirildi.
Haliç Feshane binası sergi sarayı haline getirildi. Karşısındaki Sütlüce Mezbahası Kültür Merkezi haline getiriliyor. Kadıköy Gazhane gibi başka bir kaç yer de benzer şekilde kültür merkezlerine dönüştürülecek.
Miniatürk hazırlıklarına başlandı.
Haliç su sporları merkezi haline gelmek üzere. Sahillerin temizlenmesinin en büyük faydası Kalamış koyu ve Kadıköy kıyıları temizlendiğinde ortaya çıkacak. Bu bölge dünyanın en önemli su sporları merkezlerinden birisi olabilir.
Bölge halkı yüzmeye başlamıştır. 23 türlü balık yaşamakta ve yavrulamaktadır. - Eskiden arabanın atık yağı görünümündeydi ve torakla dolarak suni adacıklar oluşmuştu.
istanbul'un korularındaki köşkler restore edildi ve Bel-Tur şirketi ile iyi şekilde işletilmeye başlandı.
Karayolları Genel Müdürlüğüyle yapılan protokolle karayollarının temizlenme görevini belediye aldı ve karayollarının kirlilik problemi ortadan kalktı. istanbul'un her yerindeki caddeler özel araçlarla düzenli olarak süpürülmeye başlandı.
Çöpten gübre üretme - kompost tesisine başlandı.
Haliç Alibeyköy bölgesi dere ıslahları, büyük park, orman ve fıskiyelerle tamamen değişti.
Otobüs durakları ve park oturma grupları, şehir mobilyası anlayışıyla düzenlendi.
E-5 kenarları ağaçlandırıldı ve kavşaklar çiçeklendirildi. Yolculuklardaki stresi azaltmak için."
otobüse binen her insan evladının, hayatında en az bir kere yaptığı aktivite.
otobüs camları bir ayna özelliğinde olmasa da yansıyan ışığı muhafaza etme hususunda başarılıdır ve kişinin kendini yarım yamalak görebilmesini sağlar. hatta bazen baktığınız cama otobüsün yanından geçtiği bir nesne ve yahut bir yolcu gölge ederse o zaman fevkalade olur. bazen de güneş ışığı net görüntüler almanızı sağlar.
böyle kulakta kulaklık, kafada bin bir türlü fantazi kurarken, bir yandan da cama bakıp açın, sakalın, kıyafetin uyumuna bakarsınız. eğer dikkat çekici bir bozukluk varsa insan içine karışmadan hemen düzeltirsiniz. ama bakarken yolculara yakalanmamak lazım "amma megaloman ibneymiş" diye serzenişte bulunmasınlar diye. gerçi onların da sıklıkla içinde bulunduğu bir durum lakin insan evladı bu, çiğ süt emmiş.