2. veya 3. sınıfın yaz tatili köydeyiz.
benim o yaşlarda "dışarıda kaka yapamama sorunsalı"m var, öyle temiz olduğumdan falan değil, sümüklünün tekiydim. ama yapamıyorum işte.
köydeki 2. günümüzde şu an kim olduğunu hatırlayamadığım bi piç tarlaların orada mangal yapma fikrini ortaya atıyor.
ben de 2 gündür kaka yapamıyorum.
biniyoruz 10a yakın kişi eniştemlerin göt kadar arabasına.
sıkış sıkış, otobüsten beter bir ortam, gidiyoruz gündüz gece.
yapıyoruz mangalı, bi güzel yeyip içip, biniyoruz yine arabaya.
biz 3 çocuk, koltuklarda yer kalmadığından, oturanların ayaklarının üstünde yerde gidiyoruz, oturanların kucaklarında da bebekler var.
annem çaprazımda, ben bana göre sağdaki camın dibindeyim, annem sol tarafta koltukta kucağında kuzenimi tutuyor. yani böğürmeden ona fısıldayıp derdimi anlatmam imkansız.
daha yolun başındayken, kakam geliveriyor.
ama öyle böyle değil, kasmasam bırakacam dona.
anneme fısıldıyorum anne diye, ama o yanındakilerle milletin dedikodusunu yapmakla meşgul olduğundan feryadımı duyuramıyorum.
kasmaktan artık gözümden yaş gelecek duruma gelmişim resmen.
ve dayanamıyorum, bırakıveriyorum.
osurmamak için de zor tutuyorum kendimi.
yolculuğumuz bitiyor, köye girmişiz, herkes inmiş uyuşan bacaklarını eski haline döndürmeye çalışırken, ben süklüm püklüm, ha ağladı ha ağlayacak, dolu dolu gözlerle oturmaya devam ediyorum.
annem geliyor, "insene davetiye mi bekliyosun çocuk".
inemiyorum.
annem bişeylerin ters gittiğini anlamış olacak, yanıma geliyor, "karnın mı ağrıyor" diyor.
keşke öyle olsa.
"kakamı kaçırdım" diyorum, yaşlı gözlerimi ondan kaçırarak.
ve kakamı tutamadığım gibi göz yaşlarımı da tutamıyorum artık, kakamı saldığım gibi böğüre böğüre salıyorum göz yaşlarımı.
annem olayı dayıma aktarıyor, derhal olay yerinden uzaklaştırılıp, kimsenin göremeyeceği, bizi bulamayacağı ağaçlık bir yerde kuzenlerimden birinin çiçekli taytını giydiriyor bana dayım, annem söve söve donumu yıkıyor, ağaca asıyor.
ve evimize giden yolun kalan kısmını o çiçekli taytla yürüyorum.
ağlamaktan gözümde yaş kalmamış artık.
annem kolumdan çekiştiriyor, dayım gülmekten mafolmuş, hala bana bakıp bakıp basıyor kahkahayı.
ve bu kabus gibi olay ne ilk ne de son oluyor.
not: burada kaka olayını anlattım, çiş vukuatlarım falan da olmadı değil yani.
allah belasını versindir.
sonlara doğru kesik kesik sesler çıkarmaya çalışıyor, debeleniyor kurtulmak için, başlarım fantazine vahşet lan bu!
yeminle bunlara orospu çocuğu falan demek hem orospulara hem orospu çocuklarına hakaret.
babamın en sevdiği arkadaşının adıymış. gençken birbirlerine söz vermişler eğer erkek çocukları olursa birbirlerinin isimlerini koyacaklar.
bana o arkadaşın ismi konuldu ama o arkadaş oğluna bubamın adını koymadı.
illa birini kurtarmam gerekiyorsa kürdü kurtarırım.
bugüne kadar abartısız, bir tane düzgün arap görmedim. tanıdıklarımın hepsi öeehh insanlardı.
kürtlerin en leşi bile araplardan bin kat iyi.
ha, kurtarmama gibi bir lüksüm varsa kenarda oturur izlerim amk ne diye tehlikeye atcam kendimi.
türkçeye yamulmuyorsam ilham perisi olarak çevrilmiş, glee'nin kurt hummel'ı olarak bildiğimiz chris colfer'ın senaryosunu yazdığı 2012 yapımı film.
henüz ne olduğunu çözemediğim, filmin bir ayağının aksamasına neden olan eksiklikler var filmde.
yaklaşık 90 dakikada en fazla bu kadar saçmalanabilirdi heralde.
85 yaşında olup 46 yaşında karısı olan, ufacık çocukların hayatını mafetmiş insan.
39 yaş fark!
bundan sonra çocuk düşünmüyormuş.
he, bi de düşünseydin amk.
iki eşten toplam 15, muhtemelen hayatları boyunca sürünecek çocuk..
lan bu kadar çok yapınca göğe mi erdi başın?
çocukla senin işin ne, azrail kapıda, 85 senin yaşın!
sen yarın öbür gün öteki tarafa gidecen, peki nolacak bu çocukların hali hiç düşünmüyor musun?
okulu mokulu geçtim, besleyebilecek misin bu çocukları, sen ölüp gidince ne yapacak ufacık çocuklar?
düşünen yok.
yazık o çocuklara.
cidden yazık.