karnımın guruldaması. ama öyle gurr deyip de geçen cinsten değil, ritm tutan, şarkılar söyleyen, susmak bilmeyen, açlık tokluk fark etmeyen o lanet guruldaması.
çelik ile olan münasebetimi kendisine bir hayli dert edinmiş olacak ki;uykuları kaçmış, yemeklerden kesilmiş, bir haftada 5 kilo birden vermiş bu yazar kişisi. buradan soruyorum kendisine:
aşk acısı çekerken geceleri yorgan altından gizli gizli hercai dinleyen,
ateşteyim şarkısı ilk çıktığında o dansları yapmaya çalışan,
apartman merdivenlerini ah sevdaa ahsevdaaa öyle yaman sevdaaaaa nağmeleriyle inleten,
hele ki! hele kiiiiiiiiii dongi dongi şarkısı çıktığında farkında olmaksızın televizyon izlerken, okula giderken, odasını toplarken, üstünü giyinirken içinden içinden dongileyen acaba tam olarak kendisi değildi de kimdi???
sosyal medyada yayınlanan çeliğin çıplak pozları ile ilgili bitmek bilmeyen paylaşımlarını esefle takip ediyoruz.
demezler mi adama hadi o cesareti göster sen ver o pozları diye he demezler mi!?
neyse sinirlerime hakim olacağım. bu entryi okuduğu andaki surat ifadesini düşünerek şahsımı avutacağım. nihihihihi.
dipçe : aradan yıllar geçse, araya yollar, mesafeler girse de kendisiyle uğraşmaktan vazgeçmeye hiç niyetim yok. onun da yoktur bilirim. çok severim pek severim. selam eder gözlerinden öperim cancazım. *
genelde öğrenciler başlarından geçen olayları anlatır öğretmenlerle ilgili ama bir öğretmen olarak ben kendi kendimi rezil edeceğim bugün burada.
özel ders verdiğim teog öğrencisi ile ingilizce etkinlik yapıyoruz. yaklaşık 10 kere geçmiştir 'feed' kelimesi. her defasında da söyledim anlamının beslemek olduğunu. sonra bir etkinlikte çıktı yine karşımıza.
söyle bakalım söylemiştim bunu ne diyor burda dedim feed the cat cevap vermesi gereken kelime.
kız korkudan ya da heyecandan kediyi yemek dedi!
tutamadım kendimi bastım kahkahayı. kız tabi kızardı bozardı önce ne dedim ben diye kendisi de şaşırdı ama iş işten geçti bir kere ben girdim krize.
devam edemiyorum, iki kelime anlatıp bırakıp gülüyorum. su istedim yavrucak getirene kadar sakinleşeyim dedim olmadı. lavaboya gittim daha çok gülerek geri döndüm. devam etmeye çalıştıkça gözlerimden yaşlar gelerek gülüyorum. kafamda sadece o iki kelime var kediyi yemek. dayanamadı kız da katıldı bana en son biz gülmekten ders işleyemiyoruz. arada özür diliyorum kızdan sana gülmüyorum diyorum ama nafile o da sıvama bölümü tabi.
kendi ekmeğimle oynadım resmen. haftaya ders yok diye ararlarsa şaşırmam.
o değil de kızın özgüvenini zedelemesem bari. cevap vermeye korkacak yavrucak öğretmen güler mi diye.
velhasıl kelam hayvanlarımıza sahip çıkalım arkadaşlar yemeyelim onları besleyelim, koruyalım.
tecavüze uğramak? benim bedenimin benim isteğim dışında, hatta zorbalıkla bir başkasının hazzına yem olması.
evet, ben tecavüze uğramadım ama bu bahsettiğim olayı yaşadım.
paylaşmalıyım ki birileri belki ders çıkarır. belki o şerefsiz bu yazıyı okuyan birinin tanıdığıdır. belki onun gibi şerefsizler vardır bu yazıyı okuyan ya da birileri onlara bu yazıdan bahsedeceklerdir.
paylaşalım ki ders olsun, paylaşalım ki ses olsun. birileri artık dokunmasınlar kadınların masumluklarına. paylaşalım ki anneler, babalar evlatlarını, gözlerinden sakındıkları yavrularını gözleri arkada kalmadan çıkarabilsinler hayvanlarla dolu bu toplumun içine. paylaşalım ki ıslah olsunlar, yapmasınlar!!!!!!!!
üniversite 2. sınıf öğrencisiydim. okul harçlığımı kendim çıkarmak zorundaydım, o gün de istanbul sultanbeyli de bir tanıtım işi vardı. iş bitiminde çalışma arkadaşlarımla beraber dönerim hep, o gün beni durağa bıraktılar başka işleri olduğu için ayrıldılar yanımdan. saat akşam 9 civarı. bekleyelim bindirelim dediler yok ya siz gidin otobüs gelecek bineceğim zaten merak etmeyin dedim. nerden bilebiliriz ki, nerden aklımıza gelsin ki otobüs durağında bi hayvanın tacizine maruz kalacağım?
otobüs gelecek ben de binip gidecektim yurduma. etraf sessiz sakin dükkanlar kapanmış. oturdum beklemeye başladım. otobüs yerine gözlüklü, kır saçlı bi adam geldi durağa ben bi ucuna o bi ucuna oturdu bekliyoruz. otobüs onun oturduğu yönden geleceği için o tarafa dönmek zorundayım. ama adamın bakışlarını hissettiğim için eğdim kafamı önüme gelince fark ederim nasılsa otobüsü diye başım önümde bekliyorum. gözlerini unutamıyorum mesela. o aç, o hayvani bakışları nerde görsem tanırım.
otobüs gelmek bilmiyor, içten içe korkuyorum ama kalkıp da gidemiyorum hayatımda ilk defa gittiğim bir yer sağa gitsem kaybolurum sola gitsem kaybolurum. birden adamın değişik sesler çıkardığını duydum kafamı çevirmemle elini eşofmanının içinden hareket ettirdiğini gördüm. gördüğümü anlayınca daha da hızlandı şerefsiz. ben kalkıp durağın yan tarafına onun beni göremeyeceği bir yere kaçmakta buldum çareyi. otobüs şimdi gelecek ve ben binip buradan defolup gideceğim diye bekliyorum sabırsızlıkla. ama pislik henüz tatmin olamamış olacak ki durağın ön tarafından gelip tam karşımda durdu ve devam etti eylemini gerçekleştirmeye.
kımıldayamadım. hareket edersem üzerime gelir bana doğru bir adım atar bana dokunur diye nefes bile alamadım, kafamı kaldıramadım, sesimi çıkaramadım sadece otobüs gelsin ve ben defolup gideyim oradan istedim. o sesler çıkararak bu yaptığından haz alarak devam ediyordu bense titreyerek otobüsü beklemeye devam ediyordum. bi cesaret yürüdüm aşağıya doğru ve otobüsün geldiğini gördüm uzaktan. o da görmüş ve korkmuş olacak ki kaybolmuş ortalıktan. otobüse adım attığım gibi ağlamaya başladım. kimse gelip sormasın diye en arkaya geçip sessiz sessiz ağladım. yurda geldiğimde hala elim ayağım titriyordu oda arkadaşlarım sağolsunlar toparladılar beni.
20 yaşındaydım. çalışıp kazanıp harçlığımı çıkarmaya hakkım yok mu benim. üzerimde iş kıyafetlerim. kot pantolon siyah boğazlı kazak. kış ayları hava buz gibi elimde eldiven kafamda bere var kalın uzun bir mont var üzerimde. ne teşhir ne tahrik söz konusu. adamın zihniyeti bozukken hiç bir önemi yok ne giydiğinizin ne sürdüğünüzün ne taktığınızın.
ben tecavüze uğramadım. ama benim özgürlüğüm tecavüze uğradı o akşam.
benim korkusuzluğum, cesaretim tecavüze uğradı.
o ve onun gibi iğrenç mahluklara sesleniyorum. birkaç dakikalık bir haz için bir kadının, bir genç kızın kendine güvenine tecavüz etmeyin. bırakın çalışalım, kazanalım, bırakın toplumda yer alalım, bırakın biz de varız diyelim. bırakın sesimiz çıksın. kahkaha da atabilelim, gülelim. hatta istediğimiz gibi giyinelim.
ben bir öğretmenim şu an o şerefsiz gibiler yetişmesin diye elimden geleni yapıyorum kendimce. sevgiyi, sarılmayı, öğretiyorum. öpüyorum öğrencilerimi, başlarını okşuyorum. anne babasından görmediyse belki benden gördüğü sevgi şevkat verir ona, içini yumuşatır diye. kız erkek ayrımı yapmadan birbirine vuran öğrencilerin tenefüsünü iptal ediyorum. şiddete alışmasınlar diye. ben onunla oturmam diyenleri özellikle kız erkek oturtuyorum, yarın öbürgün bir kızla yan yanayken aklı başından uçmasın diye.
ne bileyim işte siz de anlatın siz de elinizden geleni yapın. böyle bir olay gördüğünüzde tepki gösterin sessiz kalmayın ne olur.
evet, ben tecavüze uğramadım. şanslı mıyım? hayır, bu ülkede kadına yönelik bu eğilim devam ettikçe hemcinslerim özgürce korkusuzca yaşamaya başlamadan şanslı değilim. hala tehlike içerisindeyim. her an başıma bir şey gelebilir. dolmuşla evime dönerken kaçırılabilirim mesela. defalarca bıçaklanıp, levyeyle darbeler alıp sonra ellerim kesilebilir ve yakılıp bir nehire atılabilirim. şaka gibi değil mi ülke gündemimizdeki olaya bakın.
lütfen sosyal medyada dikkat çekmekten fazlasını yapın. elinizden ne geliyorsa onu. ama bir şeyler yapın.
evet, ben tecavüze uğramadım,
ama bil ki canım ülkem bu ve bu gibi olaylarla her gün defalarca ırzına geçiliyor senin, benim, bizim.
az önce kütüphaneden eve geldim sözlük. bak bunların hepsini aynı cümlede kullanıyorum. az önce diyorum, kütüphane diyorum, gelmek diyorum tüylerim tiken tiken oldu oyşh. bu bünye bu günleri de mi göreceğidi.
ya denizin maviliğiydi
teslim olurcasına atlamama sebep,
ya da;
kuşlar çok güzel kanat çırptığı için uçtum.
o kadar hırçındı ki dalgalar
ya gökyüzüne savruldum,
ya derinliğine boğuldum.
ya o şarkının sözleriydi çığlığım,
ya da;
suç işlemiş çocuğun masumluğuydu
sessizliğim.
o kadar içtendi ki şarkı
ya kendime bağırdım,
ya sana sustum.
ya o ormanın ıssızlığıydı
ruhum.
ya da;
pazaryerindeki cümbüş.
o kadar tenhaydı ki orman
ne kendimi buldum,
ne sende kayboldum.
gerekli tanım: karşılaşılan bu dumur edici olay karşısında dile getirilen ironik söylemdir.
çok içimden geldi; bunun gibi orospu çocuklarını * yaşatmaması bile gerekirken, bir de bu şerefsiz adamın cezasında indirim isteyen adalet sistemini siksinler. bunu isteyenlerin karılarını analarını çocuklarını bütün adalet bakanlığı sıradan geçirsin!
hasta ve 18 yaşında ulan bu kız! öz babası bak bir başkası demiyorum onu dünyaya getiren öz babası yapıyor bunu! o ibneyi gebertmek varken basit istismar diye indirim istiyorlar hiç rahatsız olmadan, hiç vicdanları sızlamadan. sizin karakterinize, kalıbınıza sıçayım! aynı adam aynı istismarı senin kızına uygulasa yine indirim ister miydin lan pezevenk!
anket başı beş tl civarı bir parayla çalışan anketörlerdir. karşıdan gelenleri insan suretinde değil, 5 tl suretinde gördükleri için yapışırlar aslında. bir de kendilerine artistlik yapıp beyle triplere giren insanların arkalarından fena giydiriyorlar haberiniz olsun, en azından kibarca reddedin.
5 yaşındaki cici kuzenle minibüste yaşanan diyalogtur.
k: kuzen, r: rapsodik.
k: çişim geeedi
r: altında bez var yapsana.
k: tuvalete yapıcaağğmm.
r: tamam ablacım birazdan eve gidicez ya orda yaparsın olur mu?
k: hı hı.
15 dk sonra:
k: yapsodik çişim çok geliyo eheeüüeeeğğüüee
r: zeynep yapsana güzelim bezine tutma karnın ağrır eve gidince atarız bezi hadi bebeğim.
k: hayııııyyy, istemiyoyuummm.
r: tamam hadi birlikte yapalım aynı anda olur mu, ben de altımdaki beze yapıcam sen de tamam mı?
k: senin de aytında bez vay?
r: evet ben de bağladım altımı evden çıkarken minibüste çişim gelir diye. *
k: tamaaaaaaaam.
r: hadi aynı anda biiiir ikiii üüüüüççç. ooooohh yaptım ben seninki bitti mi?
k: evet bittiiii, eve gidince atıcaaaaz?
r: evet atıcaz gerizekalııııııı yerim seni ben. ehe. salak kuzen ya. *
yer yön, sağ sol, arka ön, ileri geri gibi dertleri olmayan insanlardır.
hayattaki en büyük korkularımdan birisi sokaktaki birinin aniden beni çevirip adres sormasıdır. o an aklıma saçma sapan her şey geliyor, masa, kitap, ıspanaklı börek, voleybol topu, ilkokul öğretmenim, sümüklü nuri, adnan oktar hoca ve maşallahcı kızlar, bülent ersoy, vuvuzela vb. bir çok şey. ama sağım neresi sol tarafım nereye kayboldu, nerdeyim ben ne yapıyormla ilgili hiç bir şey canlanmıyor kafamda. hani sordukları yer evim olsa orayı dahi adam gibi tarif edemem. nedir nedendir bilmiyorum, ancak onlardan biri de benim, evet.
sözlüğümüzün nadide yedinci nesil yazarlarından biri olmasına rağmen niçin henüz nickaltının oluşmadığını merak ettiğim yazar kişisi. alsın tepe tepe kullansın bakalım. hayrını görünüz efendim. *
mado'nun açılımı maraş dondurmasıymış, evet bildiğin maraş dondurması lan. mado deyince kulağa böyle elit, sofistik, cafcaflı, güllü, dallı bir şey geliyor ama bildiğin halis muhlis maraş dondurması'nın kıslatmasıymış. bütün havası söndü şimdi gözümde. daha da mado'ya gelmem!
kuchi kuchi hota hai ( bir şeyler oluyor ) filmi de kajol ile shah rukh khan' ın oynadığı 1998 yapımı izlenmeye değer hint filmlerinden biridir. filmin en beğenilen sahnesi de linkte mevcut.
''bi film öner de izleyelim lan'' şeklindeki isteklere, izle de gör dünyanın kaç bucak olduğunu şeklinde önerdiğim, izlerken tabir- i caizse müstakbel ebenizle cinsel ilişkiye giren bir filmdir.
günlük bir iş için bağdat caddesindeki beymen' de çalışıyordum. kız ile annesinin konuşmasını aynen aktarıyorum:
k: yaaağ anneeeew olmaz ammaağğ sana da alalığğğğmmm indirimde hem 500 liğraaa.
a: vıdıvıdı.
k: tamammmm, sana 38 bana 36 alıyorum birer taneğğğ hihi. başka bir şey istiyo musuuuun?
a: bıdıbıdı.
k: öptüüüğm bayy baaaağğy.
sanki manavdan domates alıyo anasını satayım bu ne lan. iki kot pantolona 1.000 tl verip gitti öküz. ve ben o mağazada 12 saati 50 tl için çalıştım. üzerimdeki kot pantolon da 25 tl amk. ulan içime öyle bir oturdu ki, hala küfürle anıyorum kendilerini.
hayatım boyunca mideme bir parçasını bile sokamadığım bu sebzeyi, üniversiteye başladığım ilk yıl açlıktan gebermek üzere olduğum bir gün okul yemekhanesinde yemek zorunda kalmış ve ömrümün 19 senesini patlıcan denen o muhteşem lezzeti tatmadan geçirdiğim için başımı duvarlara vurmuştum. millet memlekete ailesini ziyarete gittiğinde mantı, sarma dolma, börek yaptırır ben patlıcan diye zırlıyorum.