soru şu: eğer izlanda ve finlandiya maçları kazanılsa bu adamlar bu kadar konuşulacak mıydı?
cevap : tabiki de hayır. sadece oyundan çıkarken gülen arda ve sahada sefilleri oynayan arkadaşlarını yer ile yeksan etmek için bir araç olarak kullanıldı bu kahraman oyuncular. medyanın bu riyakar tavrı, reyting uğruna beyaz tv ekranlarına bu kardeşlerimizi çıkarıp duygularını reklam malzemesi yapmaları kanıma dokundu.
yıllardan beri doğu ile batı arasına sıkışıp kalmış ülkem insanlarına söylenmesi gereken önemli bir tavsiye.
yıllardır deniyoruz . batılı olalım istiyoruz. ama ne yaparsak yapalım bir tarafımız doğulu ya da asyalı. olmuyor olduramıyoruz. büyük bir dilemma haline geliyor konu. özellikle gençlik çağlarında. batının neyini, doğunun neyini alalım, nasıl bir sentez bizi mutlu eder diye çırpınırken, kim olduğumuza karar veremeden geçip gidiyor yıllar.
ben konya'da, araplarda (varoş bir mahalle olur kendisi) doğmuş büyümüş, tandır ekmeği ile sinide yemek yiyerek gençliğini geçirmiş bu günse 35 yaşına gelmiş evli ve iki çocuk babası bir adamım. etnik olarak bir türk evladıyım. dinim ise islam. yıllarca birilerinin dayattığı başka birisi olma gayesi peşinde koştum durdum. daima doğru olanı, beni mutlu edeni aramakla geçti ömrüm. her şey aslına rücu eder diye çok sevdiğim bir laf var. şaşalı mutfak masaları asla müstakil evimdeki sininin yerini doldurmadı. arayışlarım sonunda kim olmak istediğime karar verdim ve dedim ki; ben müslüman bir türk evladıyım. ve tüm söylenenleri kulak ardı edip zaman zaman yobazlık ve çağdışılıkla suçlanma pahasına hayatımı müslüman bir türk evladı olarak yaşamaya karar verdim. çünkü ancak böyle mutlu olabbiliyordum. bence gençler sizde acilen kimin ne dediğine bakmadan bir karar verin. kimsiniz siz ?
sözlükte gezinirken okuduğum bazı başlıklar ve entryler sonrası, söz konusu yazarları, bir odaya kilitleyip bağıra bağıra söylemek istediğim cümle. trollükle falan açıklanabilecek bir durum değil bu. gerçekten gençlerimizin bu kadar sorgudan uzak, bu kadar bağnaz, bu kadar yönlendirmelere açık oluşu beni çok üzüyor. az evvel içinde "kapandırmak" diye bir kelime geçen bi başlık okudum. yazar arkadaşa saygımı kaybetmek istemem ama. arkadaşlar lütfen yapmayın. azıcık gayret.
Kore'de düzenlenen 3 bant bilardo dünya kupası. Milli sporcumuz Tayfun Taşdemir, çeyrek finale kalma mücadelesinde ev sahibi oyuncu Sung-Won Choi ile karşılaştı. Mükemmel bir oyun sergileyen Taşdemir maçı 9 ıstakada bitirdi. Taşdemir bu ortalaması ile bir önceki tur Semih Saygıner'e karşı 9 ıstakada 40 sayı çeken Jae Ho Cho'nun en yüksek ortalamasına ortak olmuş oldu. Yarı final rakibi is usta oyuncu Frederic Coudron oldu. Umarım 2. kez dünya şampiyonu olur Tayfun ve ay yıldızlı bayrağımız seremonide dalgalanır.
27 ocak 1968 doğumlu Belçikalı dünyaca ünlü bilardo sporcusudur. 3 bant disiplini dendiğinde akla gelen ilk isimlerdendir. sayısız başarılarına yenilerini ekleyen usta bilardocu aynı zamanda samimi ve sempatik davranış biçimiyle bilardo hayranlarının vazgeçilmezlerindendir.
en büyük işkence çeşitlerindendir. zaman zaman, içinde bulunulan ortamın gereği olarak, nasıl başlayacağını hatta nasıl devam edip nasıl biteceğini bildiğiniz bir hikayeyi, sıkıla sıkıla dinlemek zorunda kalırsınız. bitsin istersiniz bitmez. bazen allah vergisi bir yetenek olarak anlatıcı inanılmaz derecede sıkıcıdır. aksiyon dolu bir hikayeyi bile o kadar berbat anlatır ki; monolog biter bitmez kurban kesesiniz gelir.
güzel ilimiz Konya'da pek çoğu Suriyeli olmak üzere 30.000 mülteciye karşı, hizmette sınır tanımayan halkımızın, kendi fakirleri ile ilgili aynı hassasiyeti göstermemesi maalesef üzüntü vericidir. yetiştirme yurdundaki yaklaşık 150 çocuğun ihtiyaçlarına cevap vermezken mülteci evlerine led tv den mobilyaya her şeyi alan hemşehrilerim acaba kendi fukaraları aç yatarken nerede idiler. elbette ensar gibi onlara kucak açmak bizim vazifemiz. ayrıca bu tavırlarından dolayı tebrik ve takdiri hak ediyorlar ama. yanı başlarında çöplerden ekmek toplayarak hayata tutunmaya çalışan insanları unutmuş olmaları gerçekten düşündürücü. aslında sosyal bir hadise bu. uzun uzun konuşulmalı. biraz derinleştirince konuyu kapitalist sistem, ben merkezli yaşam anlayışı falanda giriyor işin içine.
son zamanlarda sıkça kullandığım giriş cümlesi. ya günümüzde sahip olduğumuz onca şey beni mutlu etmediği için, ya da yaşadığım güzel diyebileceğim ne varsa hepsi geçmişte kaldığı için her gün bir önceki günü özlemekle geçiyor. 80'ler ve doksanlarda sanırım daha mutluyduk. belkide ondandır.
son yaşanan siyasi olaylar sonrası, fırsatçı vatandaş eylemidir.
iLANEN DUYURULUR. SAHiBiNDEN SATILIK OY.
1. ELDEN HENÜZ KULLANILMAMIŞ 50 ADET OY... SEÇiM AREFESiNDE PARAYA OLAN iHTiYAÇTAN SATILIK. TÜM SiYASi LiDERLERE DUYURULUR. ÖYLE KÖMÜRLE MAKARNAYLA GELMEYiN LÜTFEN. BU OYLARI DAHA EVVEL NE DEMiRELLER NE ECEViTLER iSTEDi. HATTA iNÖNÜ GÖRMÜŞLÜĞÜ VAR BAZI OYLARIN...
O NEDENLE SADECE CiDDi ALICILAR ARASIN LÜTFEN. OY ALABiLMEK iÇiN TAŞINMASI GEREKEN ŞARTLAR.
1- STATÜ OLARAK EN AZ BELEDiYE BAŞKANI OLMAK.
2- ADAM OLMAK.
3- DÜRÜST OLMAK
4- ÇALIŞKAN OLMAK. (BiLiYORUM ŞANSIMI ZORLUYORUM. BÖYLESi PEK YOK. O NEDENLE 2.3.VE 4. MADDELER PAZARLIĞA TABiDiR.)
son dönemde başladı böyleleri türemeye. algılarını tamamen gündeme endekslemiş ve buradan yaptıkları çıkarımlarla sürekli kendi içinde çelişen adamlar görmeye başladım etrafımda. artık kimin ne olduğunu anlamakta gerçekten güçlük yaşıyorum. doğrusu yerel seçimlerin sonucunu merak içinde bekliyorum.
Türkiye'deki pek çok cemaat liderine sorulması gereken önemli bir sorudur. zira pek çok cemaatte asıl amaç olan paraya ulaşabilmek için maalesef allah rızası bir araç haline getirilmiştir.
Mizahi zekasına saygı duyulması gereken bir eleman tarafından kullanılan twitter hesabıdır. Darısı diğer belediyelerin başına.
Hesap fake midir gerçek midir bilmiyorum ama eğer gerçekse ilgili personelin bir an evvel ödüllendirilmesi gerekir. adam süper iş çıkarmış.
başka birinin sahip olduğu huya gıpta ile bakma durumudur. kötü olan sizin ona asla sahip olamayacağınızı bilmenizdir. çünkü bu özellikler kişiye doğuştan verilir ve sonradan sahip olmak imkansızdır. bazen bir başkası kadar vurdum duymaz olmak istersiniz. ama bilirsiniz ki bu imkansızdır.
uzun ramazan günlerinde sahurun muhteşem ikilisidir. lezzetli olması bir tarafa oldukça da tok tutar. bu aralar ayıla bayıla tükettiğim ikilidir. tahinli pidenin cevizlisi şiddetle tavsiye olunur.
günlerdir sükunetimi muhafaza etmeye olayları tarafsız bir gözle izlemeye ve olan bitenleri kendimce yorumlayıp anlamlandırmaya çalışıyorum.
efendim gerekçemiz neydi? söz konusu parkın kapitalist sermayeye peşkeş çekilmesi. ısrarla bu eylemin belirli bir ideolojinin ekseninde oluşmadığını ve halkın her kesiminden insanların desteğiyle çığ gibi büyüyen bir eylem olduğu vurgulanıyordu. türbanlı kızlarımızın açıklamaları ve farklı ideolojiden insanların söylemleri bunun bir kanıtı gibi idi adeta. bir taraftan, evet son 10 yılda hükumete karşı biriken sinir öfke ve kinin, farklı ideolojiye sahip akp karşıtlarını ortak bir paydada topladığını da gördük.
peki tüm yaşananlardan nasıl bir sonuç ortaya çıkıyor ve biz bu olan bitenden ne anlamalıyız. bu konuyla ilgili benim acizane görüşüm şu.
gelinen son noktada ortaya kuvvetle muhtemel üç tane sonuç çıkıyor ortaya.
1- bu gerçekten bağımsız sivil bir harekettir.
2- sandıkta yenilemeyen akp'nin darbe ile yenilmesine zemin hazırlamak için birilerinin organize bir işidir.
3- antep ve reyhanlı saldırıları ve pkk ile ilişkiler nedeniyle son zamanlarda ciddi güven, prestij ve oy kaybeden akp'yi yeniden güçlendirmek için oynanan bir oyundur. bu oyunla akp, yine mazlumu oynayacak ve oylarını artıracaktı.
açıkçası birinci olasılığı gerçekçi bulmuyorum. beni düşündüren 2 mi 3 mü acaba sorusu. sosyal medyada ve günlük yaşamda olan bitenler de çok net ışık tutmuyor. ama toplumda ciddi bir kesim var ki alternatifi olmadığı için istemeye istemeye akp'ye oy vereceğini söylüyor. buda beni sanki üçüncü olasılık daha güçlüymüş gibi düşünmeye itiyor.
süreç boyunca içime sinmeyen şu iki şeyi de paylaşıp son vereceğim sözlerime.
1- fırsat ganimetçisi provakatörlerin polise saldırması kamu mallarına ve özel mülklere zarar vermesi.
2- ruhunu ve bedenini yıllar öncesinde kapitalist güçlere satmış ve çapulçuluğundan zerre kadar şüphe duymadığım sanatçıların ön saflarda yer alması.
basın dün neyse bugün o. bir evrimleşme falan yok. güç nerede, basın orada. bu bundan sonrada böyle olacak. muasır medeniyet dediğiniz avrupa ülkeleri dahil durum bundan ibarettir.
doğru yazılışı münkariz olan, dilimize Arapça'dan giren, bitmiş,nesli tükenmiş, soyu kırıma uğramış anlamındaki kelime.
eski neslin sıkça kullandığı ama zamanla unutulmuş kelimelerdendir ayrıca. babaannem çok kullanırdı bu kelimeyi ve zannedersem ondan sonraki kuşağa aktarılamadı.
ekonomik problemler ve buna bağlı ahlaki deformasyondur. cezai müeyyidelerin caydırıcı olmayışı ise başka bir tartışma konusu.
hemen hemen her gün;
- kadına
- sağlık personeline
- emniyet personeline
- yalnız yaşayan yaşlılara
- anne-babaya
- kişilerin bizzat kendilerine uyguladıkları akıl almaz şiddet olaylarına tanıklık etmekteyiz. pek çoğunun altında ekonomik nedenler bulunmakta. işin kötüsü günbegün medyada bu tarz haberlerin yer alması olayları normalleştiriyor.