ralphh
549 (ordinaryus)
onuncu nesil yazar 155 takipçi 3065.64 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    anne

    1884.
  1. beni seven ilk kadın...

    benim sevdiğim ilk kadın...

    insanları sevmeyi, dünyayı sevmeyi, insanlığı öğreten ilk kadın...

    el kadar bebesin. altına falan yapıyorsun. doğru dürüst yürüyemiyorsun bile. malın önde gidenisin yani. kendi haline bıraksalar 24 saatte ölür gidersin yani. bokunda boğulursun.

    ama bırakmıyorlar işte. öpüyorlar. kokluyorlar. okşuyorlar. en soğuk günlerde bile sıcacık hissettiriyorlar sana kendini. aptalca gülümsemelerinin yegane sebebi oluyorlar.

    ilk defa geldiğin ve hiç tanımadığın bir gezegende her şeyi tanımak, anlamak, anlamlandırmak hepsi onların sayesindedir. en başta sevgiyi öğretiyorlar, sonra geriye kalan şeyleri... ellerinden geldiğince, kültürleri yettiğince... karınca kararınca yani...

    insan olmak ne demek eğer bu dünyada birileri bunu iyi anlamışsa bunun tohumlarını ilk olarak anneleri ekmiştir kalplerine. sevgisiz büyüyen insanların insanlıktan nasiplerini almamış olmaları tesadüf değil...

    anne olmanın ne olduğunu anlayamam hiçbir zaman ama tahmin edebilirim. ektiğim kıçı kırık bir tohumu sularken, onun büyümesini, fidan olmasını, ağaç olmasını, meyve vermesini izlerken heyecanlanıyorsam ve bu basit olay bile beni iyi hissettiriyorsa, bir annenin çocuğuna gösterdiği ilgi, şefkat ve değerin bunun milyonlarca katını olduğunu tahmin etmek zor değil.

    annelik kutsaldır diye bir klişe var ya. az bile söylenmiş. her anne bir tanrı sayılır. kadın olmak, kız olmak, dişi olmak, xx kromozomuna sahip olmak tanrının bir lütfu. tanrı yardımcısı gibi bir şeysin. dünyaya birilerini getiriyorsun.

    insan doğuruyorsun insan bunun daha ötesi olamaz... hatta bütün bunları idrak edememiş, kadınları ikinci sınıf olarak gören öküzleri bile...
    29 ...
  2. milliyetçilik

    903.
  3. türk milliyetçiliği ile türkiye milliyetçiliği çok farklıdır.

    siz türk milliyetçiliği yapıp, türkiyedeki yaşayan diğer insanları dışlarsanız birbirinize düşman olursanız o ülke kalkınamaz birbirleriyle didişmekten.

    türkü, kürdü, lazı, çerkezi ve daha tüm etnik kökenlileri türk bayrağı altında toplayıp türkiye milliyetçiliği yapmak gerekmektedir.

    bunun en güzel örneği amerika birleşik devletleridir. her milletten vatandaş tek bir bayrak altında toplanıp ülkesinin gelişmesine katkıda bulunuyorlar. almanyada türklerden tutun da bir çok farklı milletten insan alman vatandaşlığı alıp almanyanın en üst kurumlarında yöneticilik yapmakta, almanyanın gelişmesinde pay sahibi olmaktadırlar.

    bizim burada öz ülkücü dediğimiz insanlar ülkenin önündeki en büyük engellerden bir tanesi.

    bir çok konuda olduğu gibi milliyetçilik konusunda da başarısızız.

    sultanahmet meydanında çinli diye korelileri döverek milliyetçi olunmaz. en büyük milliyetçi ülkesine hizmet edendir.

    sokakları süpüren çöpçü bile eğer işten kaytarmıyorsa, doğru düzgün işini yapıyorsa o adam milliyetçidir. bir memur eğer mesai saatlerinde işten kaytarmıyor, kendi vatandaşlarının işlerini yapmak için çalışıyor, güleryüzlü bir şekilde insanlara hizmet ediyor, devletinden aldığı maaşı hak etmeye çalışıyor ise o adam da milliyetçidir.

    o yüzdendir ki aslında dünyadaki en çok milliyetçiyim diye geçinenlerin ülkesi olmamıza rağmen aslında dünyada en az milliyetçiye sahip ülkeyiz...
    10 ...
  4. 90larda çocuk olmak

    3.
  5. ben çocukken daha pokemon daha meşhur değildi. ash seni seçtim pikaçuuu diye bağıramıyordu. roket takımı ibnelik peşinde koşamıyordu.

    biz tom ve jerry ile, sevimli hayalet casper ile, şirinler ile, ninja kampumbağalar ile büyüdük. sonradan pikaçu çıktı, power rangers çıktı, mahallenin muhtarları çıktı, çılgın bediş çıktı, yılan hikayesi çıktı, ruhsar çıktı.

    hügo vardı bide. hügonun amk...

    90 lar...

    milyarlarca yıllık dünya tarihinin en güzel 10 senesi. tam bir efsane. 2000 den sonra boku çıktı tabi. dünyanın en güzel çocukluk geçiren nesli olarak 2000 den sonra sanki hayat bizden intikam aldı. her şey boka sardı.

    neyse biz güzel şeylerden bahsedelim...

    valla ne anlatayım bana götü boklu bir bisiklet almışlardı ben o an mutluluktan kalp krizi geçirecektim. o günkü mutluluğumu hayatım boyunca unutmayacağım ve bir daha öyle bir mutluluk hissedemeyeceğimi de biliyorum. büyüyünce araba aldım ama hiç umursamadım mesela. büyüyünce güzelliklerin bir çoğunu kaybediyor insan. çocukluk bir başka şey.

    48 li pastel boya takımım vardı. resim dersine onu götürüp millete hava atardım. yasemin vardı sınıfın en güzel kızı. bir tek onun kullanmasına izin verirdim boya takımımı.

    o gün uzaktan bana bakan bir arkadaşım başka bir arkadaşıma;

    ibnedeki havalara bak. altı üstü çöp adamı bizden farklı renklerle çiziyor. duyanda picasso sanacak pezevengi dese haksız sayılmazdı. ama naparsın çocukluk işte. olur öyle şeyler.

    mahalle maçı yapardık. boncuklu silahlarla savaş yapardık. taso biriktirir taso oynardık. bilye oynardık. sağda solda torpil patlatırdık. atari oynardık. süper mario da prensesi kurtarıp dururduk.

    daha internetin henüz çıkmadığı, internet kafelerin olmadığı dönemlerden bahsediyorum.

    ibne internet yüzünden sokakta oynayan bir tane çocuk kalmadı çünkü. hepimizi hapsetti içine.

    ilaçlama amaçlı duman sıkan arabaların peşinden koşmak vardı.

    sanal bebek beslerdik. şimdi o sanal bebeği düşünüyorum da ne kadar aptalca bir şeymiş. göt kadar aletin içinde noktacıklarla hayvana benzeyen saçma sapan bir şey var. ama onunla mutlu oluyorsun. çocukluk gerçekten güzel şey.

    tetris oynardık lan daha ne diyim ben... şimdiki bebeler i-phone x ile oynuyor.

    birbirinden güzel türk filmleri vardı... hangi birini sayim ki, hepsini en az 100 kere izlemişizdir. şimdikiler gibi değil. teknoloji yok belki ama sıcaklık var, samimiyet var... hababam sınıfı var lan daha ne olsun...

    güzel günlerdi güzel...

    bu arada 90 larda çocuklukla ilgili en güzel şeyi en sona sakladım...

    3310 diyip susuyorum. anladınız onu siz...
    15 ...
  6. bu benim öyküm

    5.
  7. herhangi bir müzik tarzını beğenmiyor olabilirsiniz, herhangi bir şarkıyı veya herhangi bir şarkıcıyı da beğenmiyor olabilirsiniz.

    zaten zevkler ve renkler tartışılmaz diye bu yüzden söylemişler. kimisi müslüm baba dinler, kimisi mozartın 1500. senfonisini. kimisi atilla taş dinler, kimisi frank sinatra. kimisi mihriban türküsünü dinler, kimisi bitch i am madonna dinler. kimisi piyano sesini sever. kimisi davul zurna sesini.

    herhangi bir tarzı sevdiği için hiç kimse geri zekalı diye nitelendirilemez.

    kimse kimsenin tarzını beğenmek zorunda değil. kendisinin beğenmediği bir müzik tarzını dinleyen insanlara gerizekalı demek şerefsizliktir(en kibar tabirle). sonuçta herkes aynı şeyleri beğenmek zorunda değil. insanlara saygı duymayı, hoşgörüyle yaklaşmayı öğrenebilseniz keşke sayın saygısız ibneler.

    neyse ki sözlüğümüzde böyle insanlar yok. *
    12 ...
  8. veganlardaki et yiyeni canavar gibi gösterme tribi

    14.
  9. doğadaki angut kuşları, ornitorenkler, hint kurbağaları, panda karıncaları, patagonya tavşanları, peygamber devesi çekirgeleri ve mavi ayaklı sümsük kuşları dahil olmak üzere tüm canlıların bildiği çok basit bir kural var.

    o da yaşamak,üremek ve neslin devamını sağlamak için öldürmek... bu çok basit bir kural.

    karıncayiyenler karıncaları öldürürler. aslanlar ceylanları, kaplanlar tavşanları, çakallar ise sincapları boğazlarlar. böcek böceği hüpletir, balık balığı gümletir...

    kısacası güçlü güçsüzü yer, ve evrim sadece güçlüleri ayakta tutar...

    siz veganlar şuan iskelet sisteminiz, kaslarınız, beyin hücreleriniz bu denli gelişmiş ise bu sizin et ve hayvansal ürünler tüketen atalarınız sayesindedir. eğer bizim atalarımız hayvansal ürünler tüketmeseydi bugün hepimiz hobbit gibi dolaşırdık ortalıkta. daha önemlisi zekasız insancıklar olarak yaşardık. einsteinin ataları et yemeseydi einstein öyle zeki olamazdı. çünkü beyni gelişmezdi. bu konuya yüzeysel bakmayın lütfen. çünkü evrim 1 kişilik ömrü değil, milyonlarca yılı kapsar. doğduğundan beri hiç et yememiş bir insan aptal olmaz belki, ancak şuandan itibaren hiçbir insan et yemezse, binlerce yıl sonra doğan bütün insanlar aptal olur. yavaş yavaş gelişim süreci eksiye doğru gider. yeni gelen her nesil biraz daha noksan olur.

    kısacası zevk için hayvanları öldürmek, katledip kürklerini kıyafet yapmak, ayıları öldürüp postlarını şömine başına sermek, geyik kafalarını tablo yapmak gibi caniliklere karşı olmak hepimizin boynunun borcu.

    ancak hayvanlar ile beslenmek zorundayız... örneğin balığın insana olan faydaları saymakla bitmez. balık tüketimimizi arttırmak zorundayız. özellikle gelişme çağındaki bir çocuğa sen hiçbir şekilde hayvansal gıda vermez isen o çocuk yeterince gelişemez. vücüdundaki hiçbir sistem düzgün gelişmez. anne sütü ne kadar önemliyse, anneden emmeyi bırakan çocukların hayvan sütü içmeleri de onları gelişimi için o kadar önemli. yumurta da çok önemli bir besin. içinde bir canlıyı oluşturan her türlü kaynak var sonuçta. aynı şekilde peynir, yoğurt, kaymak, tereyağ ve bir çok hayvansal gıda insanlar için çok önemli. sadece et değil mevzubahis olan.

    doğadaki en gelişmiş hayvanların etobur hayvanlar olmaları tesadüf olabilir mi? et ve diğer hayvansal gıdaları tüketmek insan neslinin gelişimi için son derece elzemdir.

    hayvanları kafeslere kapatmayalım, zevk için öldürmeyelim ama onları yemek zorundayız. bu konuda empati yapamayız. eğer bir antilop olsaydınız bir aslan sizi sorgusuz sualsiz yerdi. ben hiç duymadım antilopların yaşam hakkını savunan bir aslan.

    olaya hayvan hakları olarak bakacak olursak, bir kurbağanın kaptığı sineğin de yaşama hakkı vardır. ancak kurbağa, kurbağa neslinin devamı için o sineği kapmak zorunda...

    doğanın belli başlı kuralları var. bunu değiştiremezsiniz...
    7 ...
  10. nasıl nefret toplumu olduk

    2.
  11. refah içinde yaşayan toplumlara bak, orada kimse kimsenin dinini, dilini, ırkını, inancını önemsemez. onlar için önemli olan tek bir şey vardır;

    -iyi bir insan mısın?
    -yoksa kötü bir insan mısın?

    eğer iyi biriysen inancın, görüşün, ırkın ne olursa olsun kabul görürsün. ama kötü biriysen kendi öz kardeşi bile olsan dışlarlar seni.

    ancak bizde bu durum tam tersidir. onlarla aynı görüşteysen, dini falan da kullanıyorsan ne kadar kötü bir insan olursan ol seni kabul ederler içlerine. ancak farklı bir görüşteysen dünyanın en iyi insanı bile olsan düşman olurlar sana. bu da toplumdaki cehaletin en büyük göstergesidir.

    biz 1071 de bizans imparatorluğunu yendik,

    1453 te haçlı ordusunu yendik,

    1915 te bütün avrupayı yendik,

    ama 2018 de hala cehaleti yenemedik...
    19 ...
  12. boşanan erkeğin ömür boyu nafaka vermesi

    55.
  13. nafaka dünyadaki en iğrenç şeydir. belki kadınlar bunun farkında değil ancak bu nafaka işi kadınlığa edilmiş en büyük hakarettir. kadın ile erkeğin eşit olmadığı nafakadan bellidir. kadınlar aciz varlıklar mıdır ki nafaka alıyorlar erkekten? kendi çalışıp kendine bakamıyor mu kadın?

    işin içinde çocuk varsa o ayrı tabiki. adam kendi çocuğu için para vermeli mutlaka. kendi çocuğun sonuçta eşek gibi vereceksin. her türlü bakımını da üstleneceksin. ancak çocuksuz boşanmalarda nafaka akla mantığa aykırıdır.

    ben evlendikten 6 ay sonra boşanan ve 10 yıldır nafaka alan kadın tanıyorum. nafaka kesilmesin diye başka bir adamla evlenmiyor ama yıllardır beraber yaşıyorlar.

    adam 6 ay evli kalmış, 10 yıldır kadına nafaka ödüyor. başkasıyla evlenmiş mutlu bir yuvası olmuş, hatta ikinci evliliğinden çocukları da olmuş, ama hala 10 yıl önce yaptığı evlilikten dolayı yabancı bir kadına para ödüyor. kendi öz çocuklarının hakkı olan parayı yabancı bir kadına ödüyor.

    o kadın da hem evlenmiyor, hem de sigortalı bir işte çalışmıyor nafakası kesilmesin diye. yıllar önce 6 aylık evli kaldığı kerizin parasını alıyor sürekli. iğrenç bir adalet sistemi...
    7 ...
  14. özgecanın babası ve nihat doğanın yemek yemesi

    1.
  15. biricik kızı için üstelik vahşice öldürülen kızı için ağza alınmayacak sözler etmiş bir insan müsveddesiyle aynı masada bulunmaması gerekirdi. ailesine yapılan ayıp bir arkadaşın borç alıp geri vermemesi, ya da bir kiracının kirayı geç getirmesi gibi bir ayıp değil. yapılan ayıp yeryüzünde yapılabilecek en büyük ayıplardan bir tanesiydi. böyle bir ayıbın iyi niyet göstergesi falan olamaz.

    sikeyim böyle iyi niyeti, ölmüşünüzün namusuna hakaret eden biriyle barışmak nedir? hangi özür kapatır bu ayıbı? hadi diyelim ki insanlık ettin affettin. telefonda helalleşirsin, ben seni affettim allaha havale ediyorum der kapatırsın. pişmiş kelle gibi fotoğraf çekilip medyaya servis etmek nedir?

    nihat doğanın niyeti açıkça belli. özgecan üzerinden prim kasmak. hemen instagramında resmi paylaşıp edebiyat parçalamış. gündem yaratma çabası işte. toplumsal değer yargılarıma ve ahlak kurallarına en ufak bir saygısı olmayan bir adamdır kendisi. o yüzden onun bu görüşmeyi talep etmesini anlarım. ancak özgecanın babası adam değilmiş.

    senin kızın trafik kazasında ölmedi. senin kızına tecavüz edilerek vahşice katlettiler. kim bilir ne acılar çekti ölürken kızcağız... onun namusuna dil uzatan nihat doğanın karşısındayken suratına sağlam bir tokat atmadıysan benim gözümde adam falan değilsin sen mezhebi geniş baba müsveddesi...
    14 ...
  16. atamın duvardaki portresi

    1.
  17. yeni bir ofis açtığımda kalem bile almadan ilk önce atatürk portresi alırım ofisime. asarım en güzel köşesine. yalnız amaç onu putlaştırıp tapmak falan değil. zaten kendimi öyle kemalist falan diye kalıplara da sokmam.

    eski ofisim:
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1657025/+
    yeni ofisim:
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1657024/+

    ben sadece seviyorum bu adamın yüzünü görmeyi. yapacağım herhangi bir işte başarısız olma ihtimalimi düşündüğümde aklıma atatürk geliyor. atatürk neler başarmış sen boktan bir işi mi başaramayacaksın diyorum kendi kendime...
    8 ...
  18. dul bir bayanla bekar bir erkeğin evlenmesi

    75.
  19. gayet olabilir bir durum.

    şahsen ben bir dulla evlenirim eğer seversem. gerçekten seversem çocuğu da olsa evlenirim. hatta çocuğuna babalıkta yaparım. kendi çocuğumuz olursa birbirinden ayırmam çocukları da.

    dul olması kötü olduğu anlamına gelmez bir insanın. belki de şerefsiz bir kocası vardır ve boşanmış olabilir. geçmişte yaptığı hatalar, tecrübesizlikler, yanlış seçimler kimseyi kötü biri yapmaz. aksine o insanlar mutlu olmayı daha çok hak ediyor. insanları yargılamaktan bıkmadınız mı amk yobazları. azıcık insan olun artık.

    dünyayı iyilik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey demiş adamın biri. siz de artık gericiliği bırakın, insanları sevmeyi öğrenin. kimseyi sevmediğiniz için kimse tarafından sevilmiyorsunuz...
    13 ...
  20. erkekler neden bu kadar ahlaksızlaştı

    29.
  21. her şeyin başı seks...

    çok ciddiyim bak. seksi rahatça yapabilen toplumlara bak, bir de yapamayan toplumlara bak. seks yapamayan adamların aklı fikri seks olur. bir türlü aklından çıkmaz bu. kendini geliştiremez. okumaz, anlamaz, üretmez. varsa yoksa seks düşünür. aklı fikri odur. dikkat edin seks yapamayan adamlar kitap bile okumayan cahil insanlardır. bir adamın tek derdi seks olunca aklına eğitim, kültür, sanat, bilim falan gelmiyor doğal olarak.

    diğer taraftan seksin bir tabu olmadığı toplumlarda, seks yapan kadına orospu gözüyle bakmayan toplumlarda insanlar hem cinsel ihtiyaçlarını kolayca karşılar hem de diğer açılardan kendilerini geliştirirler.

    çünkü seks erkeğin dna sına kodlanmış. illa ki yapacak o seksi. yaparsa aklını başka alanlara yönlendirebilir. yapmazsa aklı fikri seks olur ve başka şey düşünemez...

    batılı ülkelerde hamile kadın gören bir insan o kadının çok hoş gözüktüğünü ve bir bebeği olacağı için çok şanslı olduğunu düşünürken, bizim ülkemizde hamile kadınlar sokağa çıkmasın tahrik unsurudur deniliyor. al sana ülkenin özeti...
    5 ...
  22. ernesto che guevara

    1125.
  23. hayatında gratis kataloğundan başka bir şey okumamış cahil ergenlerin eleştirdiği koca yürekli adam.

    ölmeden önce çocuklarına yazdığı veda mektubunda yazdığı tek bir cümle ile nasıl bir insan olduğunu özetlemiş adeta;

    'dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir kişiye karşı yapılan herhangi bir haksızlığı daima yüreğinizin en derin yerinde hissedin'.

    amerikayla savaştı bu adam. amerikanın en son istediği şeydi kübada devrim olması. yaptı. amerikaya rağmen hemde. küba devrimini yaptıktan ve ülkedeki huzuru sağladıktan sonra gözünü bolivyaya dikti. sırada bolivya devrimi vardı. çünkü orada bolivyalılara zulmeden bir diktatör vardı. oysa ki che ne kübalıydı ne de bolivyalıydı. kendisi arjantinliydi.

    kübada devrim yaptın. fidel castro sana bakanlık verdi. ömrünün sonuna kadar yetecek para, şan, şöhret. kübalılar sana tapıyor. kral gibi yaşayacaksın kübada. elinin tersiyle itiyor hepsini.

    bolivyaya gidiyor. kübada saraylarda yaşamak varken bolivya dağlarında sefalet içinde yaşıyor. halkına zulmeden bir diktatöre karşı gerilla mücadelesi veriyor. iyi direniyor hemde. ta ki amerika devreye girene kadar. amerika ikinci bir küba vakası istemiyor. kübayı kaybettikleri gibi bolivyayı da kaybetmek istemeyen amerika tüm gücüyle che ye saldırıyor ve esir alıyor. sonra da acımasızca öldürüyorlar zaten.

    kral gibi yaşamak varken sefalet içinde ölen, inandığı şeyler uğruna savaşan, ağır astım hastası olmasına rağmen asla pes etmeyen, dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir kişiye karşı yapılan herhangi bir haksızlığı kendi yüreğinin en derin yerinde hisseden bir adamdı.

    şunu bilin ki hiç birimiz onun tırnağı olamayız. eleştirmeden önce okuyun. öğrenin. bilginiz olmadan fikriniz de olmasın. onun hakkında ne zaman bir şeyler okusam gözlerim dolar. başka insanların yaşadıkları zulümlere sessiz kalmayıp, hiç tanımadığı ve hatta kendi halkından bile olmayan insanlar için canını feda eden büyük bir insandı...

    siz tanımadığınız insanlar için tırnağınızı feda eder miydiniz?
    8 ...
  24. çirkin kızlara tavsiyeler

    327.
  25. güzellik kavramı üzerine biraz düşünün. derin düşünün yalnız. güzellik ne işe yarar. güzel olmanın avantajları nelerdir. güzel olmadığım için ne kaybediyorum vs...

    sonra gidin aynaya bakın. kendi güzelliğiniz üzerine düşünün. güzel misiniz çirkin misiniz bunun tespitini yapın.

    sonuç çirkin çıkarsa izleyebileceğiniz iki yol var;

    birinci yol güzel olmaya çalışmaktır. bunun için doğru makyaj tekniklerini öğrenip, kaliteli malzemeler kullanmak, sosyal medyada paylaştığınız fotoğraflara 800 tane falan filtre uygulamak, saç boyatmak, el ayak bakım yaptırmak, solaryuma girmek ve hatta estetik ameliyatları yaptırmak...

    bu şekilde en azından suratınızda makyaj varken güzel olur, güzelliğe önem veren sığırlara kendinizi beğendirebilirsiniz. ancak siz naparsanız yapın sizin güzelliğiniz için sizin yanınızda olan sığırlar sizden daha güzel birini bulduklarında yanınızda bir saniye durmayacaklardır.

    ikinci yol benim tavsiye ettiğim yoldur. çirkin olup olmama konusunu siktir edin. güzel olmanın size sadece güzelliğe önem veren sığırların sahte sevgilerinden başka bir şey kazandırmayacağını bilin.

    mesela eğer birisi sizin paranız için sizinle birlikteyse, paranız bittiğinde o kişi yanınızdan gidecektir. güzellikte aynı para gibidir. birisi eğer güzelliğiniz için sizin yanınızdaysa, güzelliğiniz kaybolduğunda ya da sizden daha güzel birini bulduğunda sizin yanınızda asla durmaz. yani güzellikte para gibi sahte insanlar kazandırır sadece size.

    ama eğer birisi sizin iyiliğinizi, vicdanınızı, kalbinizi, aklınızı, karakterinizi yani kısacası insanlığınızı seviyorsa işte o zaman çirkin de olsanız her zaman kazanan siz olursunuz...
    21 ...
  26. imamhatipte istiklal marşının arapça okutulması

    1.
  27. bakın arkadaşlar bunlar türklükle başak geçmeye başladılar artık.

    küçücük çocuklar, hepsi de türbanlı. ama o gariplerin hiçbir suçu yok biliyorum. küçücük çocuklar ne bilsinler anayasayı, vatanı, milleti, türkçeyi, arapçayı, marşı vs.

    kaymak(am) bey izin vermiş, okul müdürü okutturmuş. kimse de sesini çıkarmamış. kardeşim bak bu anayasaya aykırı. istiklal marşımız türkçedir. anadilimiz haricinde okunmaz dememiş. sonra işte olanlar olmuş. yayında ve yapımda emeği geçen herkesin amk...

    bakın türk marşı bu. türklerin istiklal marşı. açlıktan, sefaletten insanlar ölürken, yurdun her yerinde zengin piçi devletlerin karnı tok, sırtı pek askerleri cirit atarken, halkının uğramadığı zulüm kalmamış bir milletin marşı. ne olursa olsun yılmamış, dişiyle, tırnağıyla ülkesini kurtarmış, ölüme koşarak gitmiş onurlu bir milletin marşı.

    zoru görünce araplar gibi ülkesini terk eden bir milletin marşı değil...

    anası, avradını, atasını, dedesini, aklını, beynini, şerefini, haysiyetini, gelmişini, geçmişini siktiğimin araplarının dilinde okunmaz türk marşı. okunamaz...

    hem anayasaya aykırı, hem akla, hem de vicdana...

    sadece arapların dilinde değil, hiçbir dilde okutulamaz. türkçe okunur, göğsünü gere gere, bağıra çağıra okunur...
    96 ...
  28. ya hak din budizm ise

    5.
  29. yine bir cahil beyanı daha.

    bizim milletimizin en büyük özelliği bilgisi olmadığı bir konuda fikir yürütme küstahlığıdır.

    öncelikle budizm bir din değil bir yaşam felsefesidir. buddha öldükten sonra cahil bir güruh buddha yı ilahlaştırarak, putlarını yaparak ona tapmaya başladılar. adam yaşarken ben sıradan basit bir insanım, bana tapmayın diye diye dilinde tüy bitti ama nafile.

    kısaca budizm şunu anlatır;

    yaşam acı ve üzüntüyle doludur. bunların en büyük kaynakları da insanların nefsi ve bencil istekleridir. isteklere, arzulara ulaşamamak insana üzüntü ve huzursuzluk verir. ulaşsan bile hep daha fazlasını isteyeceğin için bu huzursuzluk hep devam eder. eğer bir kişi nirvanaya ulaşmak istiyorsa tüm bencil isteklerinden arınmalıdır. her türlü aşırı istekten ilgisini kesen kimse üstün insandır ve nefsini terbiye ederek huzura ulaşabilir...
    6 ...
  30. hayatta en hakiki mürşit ilimdir

    24.
  31. ilim olmasaydı bugün insanlık çoktan yok olurdu. zamanında veba salgını nasıl insanlığın yarısını yok ettiyse geriye kalan insanlar ilim sayesinde vebadan kurtuldu. bugün esamesi bile okunmayan birçok hastalık ilim sayesinde ortadan kalktı. eskiden verem hastalığı bugünün kanseri gibiydi. yakalanan herkesi öldürüyordu. bugün verem gripten daha tehlikesiz bir hastalık. çünkü aşısı bulundu.

    belkide 50 yıl sonra kanser aşışı bulunacak ve kanser olan insanlar 5 dakikada kanserden kurtulacak. bunların hepsi ilim, eğitim, öğretim sayesindedir. ilimden uzaklaşan toplumlar yok olmaya mahkumdur.

    türkiyenin hali hiç iç açıcı değil bu bakımdan...

    osurmak orucu bozar mı?
    kaç yaşındaki kıza türban takmak lazım?
    kadınla erkek aynı asansöre binerse abdest bozulur mu?

    bizim hala tek ilgilendiğimiz şeyler bu saçmalıklar silsilesi. millet ameliyat yapan robotlar üretti, uzaya mekik gönderdiler. biz hala uygun adım yerimizde sayıyoruz...
    5 ...
  32. aldatmayan erkek

    444.
  33. adamdır, süperdir, helal olsun falan bunlar saçmalık.

    nasıl ki bir insanı adam öldürmediği için, banka soymadığı için, kimseye tecavüz etmediği için takdir etmiyorsanız, kimseyi aldatmadığı için de takdir etmenize gerek yoktur. zaten olması gereken normal bir şey yapıyordur kimseyi aldatmayarak.

    ayrıca aldatan erkek, erkeklerin bile arkadaşlık yapmaması gereken erkek türüdür. sevdiğine bu kötülüğü yapan normal arkadaşına neler yapmaz...
    32 ...
  34. türk kızlarındaki göt kalkıklığının nedenleri

    21.
  35. olm ufacık boyu var türlü türlü huyu var diye tabir ettiğimiz kızların etrafında köpek olan yüzlerce erkek olursa onlar da kendilerini bir şey sanar tabi.

    kezbanın biri çıktı yılaaaaan örümcek falan dedi 3 günde 500.000 abaza takip etti kızı... napsın şimdi götü kalkmasın mı?
    75 ...
  36. insanlığın en büyük sorunu

    66.
  37. sanırım çok fazla şey yazmak gerekecek buraya. çünkü insanlığın çok fazla sorunu var. ancak hepsini çözmenin tek bir yolu var. onun adı empati. evet empati bütün her problemin ve insanlığı kurtarabilmenin tek ütopik yoludur.

    ütopik dememin sebebi insanlık kavramını oluşturan insanların hepsinin aynı anda empati yapmasının imkansız oluşundandır. insanlar bireysel olarak empati yapabilirler. ancak her insan empati yapamadığı sürece bu yeterli gelmeyecektir.

    herkes empati yapabilseydi insanlık nasıl kurtulurdu? empati nedir, ne işe yarar görelim;

    öncelikle empati kişinin kendi bilincini başka bir bilincin yerine koyarak, karşısındakinin yaşadıklarını, duygularını, hissettiklerini, düşüncelerini denemeden ve/veya yaşamadan kendi bilincinde yaşatarak anlayabilme becerisidir.

    evet empati bir beceridir ve herkes yapamaz. zaten herkes yapabiliyor olsaydı dünyada tek bir sorun bile kalmazdı. bu dünyadaki bütün kötülüklerin asıl kaynağı empati yapamayan insanlardandır.

    ne kadar psikopat, hırsız, terörist, tecavüzcü, dolandırıcı, dedikoducu, düzenbaz, katil, terörist yani kısaca ne kadar kötü insan varsa bütün bu insanların ortak özelliği empati yapamıyor oluşlarıdır.

    örneğin hiroşimaya atom bombası atan pezevenk onu atarken empati yapabilseydi o bombayı atmazdı. şu anda ben orada olsam ve bir başkası benim ailemin bulunduğu yere bomba atsa, o acıları, o kaosu bize yaşatsa ne hissederdim acaba diye düşünse o bombayı asla atamazdı.

    empati yeteneği arttıkça vicdan beslenir. vicdan büyüdükçe kötülük düşünemez insan. çünkü insanın vicdanı kendisinin en büyük düşmanıdır. dünyadaki hiç kimseden korkmasa bile kendi vicdanından korkar insan. kimse ona zarar veremese bile kendi vicdanı çok büyük zararlar verebilir. yastığa kafasını koyduğunda beynini kemirir vicdan. uyutmaz, huzur vermez asla o kişiye. o yüzden vicdansız kişilerin böyle sorunları yoktur. kötülüklerini rahatlıkla yapabilirler ve kendilerine hesap sorabilecek bir vicdanları olmadığı için rahattırlar.

    birilerine kötülük yapan insanları düşünün. kötülüğün adı, cinsi, türü, boyutu fark etmeksizin sadece düşünün. bunun içinde küçücük zararsız bir dedikodu, ya da büyük vahşi bir cinayet hiç fark etmez. hepsi birer kötülüktür. ve bu kötülüğü yapan insanlar eğer empati yapabiliyor olsalardı yine de bu kötülüğü yapmaya devam edebilirler miydi?

    kötülük yaptığı kişinin o anda hissettiklerini düşünebilseler, çektikleri acıyı, içine düştükleri müşkül durumu hayal etseler, yaa ben bu kötülüğü yapıyorum ama başka birisi bana aynı kötülüğü yapsa ve ben bu kötü duruma düşseydim ne hissederdim diye düşünmek suretiyle vicdani bir muhasebe içerisine girselerdi hala kötülük yapmaya devam edebilirler miydi?

    kötü insanlar empati yeteneği olmayan insanlardır. dolayısıyla vicdan ve iyi niyet bulundurmazlar. hayatlarında hiçbir zaman iyiliği tatmamış, iyi bir insan olabilmenin verdiği hazzın bilincinden yoksunlardır. çünkü bu hazzı bir kere yaşamış bir insan asla bir daha kötü olamaz.

    her zaman söylerim bu dünyayı kurtarabilecek tek şey empatidir. aklınıza gelebilecek veya bugüne kadar yaşadığınız her türlü sorun ve haksızlığın çözümü empatidedir. empati becerisi olan bir insan ne vicdansız olur, ne adaletsiz olur ne de kimsenin hakkını yer. yani eğer herkes bu beceriye sahip olabilseydi yeryüzünde cenneti yaşıyor olurduk...

    ancak empati ve vicdan nakli henüz tıbben gerçekleşmediği ve muhtemelen gerçekleşmeyeceği için bu söylediğim ütopik bir hayalden ibaret olarak kalacaktır.

    ve maalesef içinde bulunduğumuz durum reel bir distopyadır...
    7 ...
  38. kadınların nedense ülke meselelerini konuşmaması

    8.
  39. bakın size empati nasıl yapılır öğreteyim. şuan bir kadın gibi düşünüp öyle bir entry gireceğim bu başlığa;

    -3 yaşındaki kız çocuğuna tecavüz edilen bir ülkede yaşayan bir kadınım ben. her yıl yaşım 1 yaş artıyor. ve yaşımın her artışında başıma gelecek taciz, tecavüz olasılığı da artıyor. büyüdükçe, olgunlaştıkça, güzelleştikçe daha da tehlikenin içindeyim. gece sokağa çıktığım için tecavüzü hak etmiş oluyorum. veya dışarıda kısa bir elbise giydiğim için tecavüzü hak ediyorum. yemeğin tuzunu fazla attığım için kocamdan dayak yiyorum ve polise bile gidemiyorum. sayın cumhurbaşkanımızın kadın ile erkeğin eşit olduğuna inanmıyorum dediği bir ülkenin kadın vatandaşıyım ben. çok afedersiniz ama sikmişim ülke meselelerini. benim kendi meselelerim bana yeter...
    13 ...
  40. sevgililer gününün saçma oluşu

    12.
  41. sevgililer günü de diğer tüm özel günler gibi saçma ve anlamsızdır.

    öncelikle yanlış anlaşılmasın insanın sevdiğine hediye alması kötü bir şey değil tabiki. sevdiğin insana hediye almak güzeldir. seviyorsun ve onu mutlu etmek istiyorsun bundan daha normal bir durum tabiki yok. ama bunu neden 14 şubatta koyun sürüsü gibi herkesle birlikte yapıyorsun? yılın herhangi bir gününde içinden geldiği bir zamanda yapsana! senin sevdiğin insana ne zaman hediye alıp, onu ne zaman mutlu edeceğine başkaları mı karar verecek?

    normal günde sevgilinle gittiğinde 100 liraya yiyeceğin bir akşam yemeğini sevgiler günü adı altında 300 liraya yiyorsan enayisin. 13 şubatta git 50 liraya ye. 15 şubatta git 50 liraya ye mesela. enayilik yapma mesela. 14 şubatta sevgilinle birlikte evde otur çekirdek çitle mesela. sistemin oyununa gelme mesela. pısırık olma bu düşünceleri sevgiline anlatırsan tepki alacağından korkma mesela. sevgilinin de böyle rasyonel düşünmesini sağla mesela. hayır illa hediye isterim diyorsa ya da kıytırık bir hediye için sana surat yapıyorsa onun seni gerçekten sevmediğini idrak et mesela.

    bir insanı sadece 14 şubatta mı seviyorsunuz? neden 13 şubat değil mesela? neden 15 değil?

    bir insanı sevmeye 1 ocakta başlarsın. 31 aralığa kadar seversin. sevgi dediğin bir gün değil, her gündür. tabi eğer gerçek bir sevgiyse.

    sittiri boktan 2 liralık güle 30 lira verip sonra da onu sevgiline verince onu gerçekten sevmiş olmuyorsun. sadece enayi gibi kazıklanmış oluyorsun.

    sevgi gülle, peluş ayıyla, pahalı bir pırlantayla ifade edilmez. sevgi dediğin şey yürekle ifade edilir. yüreğe de zaten paha biçilemez.

    paha biçilen her şey pahası bitene kadardır. paha giderse işte o zaman senin o paha biçtiğin sevginin yerinde yeller eser...
    6 ...
  42. özgecan

    9.
  43. gecenin o saatinde sokakta ne işi vardı? bu cümleyi hatırladınız mı?

    -özgecan
    -münevver
    -ceylin
    -helin

    bitmiyor. bitmez. bitmeyecek. ne ilkti ne de son olacak.

    insanlar değişmez. yasalar değişmeli. bu cinayeti türkiye cumhuriyeti işlemiştir. adalet sistemi işlemiştir...

    ingilterede bir parkta bir kızı sadece korkutan adama (dokunma yok, taciz-tecavüz yok) 7 yıl 7 gün hapis verildi. herkes bilir. korkutmanın cezası 7 gün, ingiliz kızlarının parkta dolaşma özgürlüklerinin engellenmesi 7 yıl... adam sadece korkuttu. elini bile sürmemiş kıza. hakim veriyor 7 yıl.

    -sen kimsin lan bir ingiltere vatandaşı bayanı korkutuyorsun? o kadın bir daha tek başına parkta gezmeye korkacak. bunun bir bedeli olmalı.

    yat 7 sene aklın başına gelsin. adam o yattığı 7 sene boyunca neler düşünecek dersiniz? ben sadece bir kızı dokunmadığım halde korkuttuğum için bu kadar ağır bir ceza alıyorsam, kıza kötü bir şey yapsaydım boku yerdim herhalde diye düşünecek. çıktığında ise süt dökmüş kedi olarak devam edecek hayatına. bir daha herhangi bir kıza selam bile veremeyecek korkusundan.

    ama türkiyede her gün duyuyoruz.

    - şortlu kadına tekme attı...
    - ramazanda sigara içen kadına yumruk attı...
    - bilmem ne yapan kadına bilmem ne yaptı...

    sonuç: serbest kaldı.

    adaletin bu kadar türkiye. nerede kadına değer? nerede insana değer?

    adam öldürürsün 20 yıl verirler. pişmanım dersin 15e düşer. mahkemeye takım elbiseyle çıkarsın 10 yıla düşer. neymiş efendim iyi hal göz önünde bulundurularak. sıçarım öyle iyi hale. takım elbise değil astronot kıyafeti giyse ne olacak o hayvan!!!

    sonra o 10 yılın 7-8 yılını yatar çıkarsın. neymiş denetimli serbestlik. ulan denetlesen nolacak? birine bir şey yaptı diyelim. o giden geri mi gelecek o hayvan herif kalan cezasını da çekince?

    sözün özü türkiyedeki adalet sistemi türkiyedeki adaletsizliklerin bir numaralı sebebidir. evet başka ülkelerde de oluyor bu tür olaylar belki. ama bu kadar çok değil. bizim ülkemizde artık böyle olay olmadan geçen bir güne şaşırır hale geldik.

    ben bir erkek olarak her bu tür olayda önce kendimden sonra hemcinslerimden utanıyorum. ve allahtan kız çocuğumun olmamasını diliyorum. çünkü onun başına böyle bir şey gelmeyeceğinin garantisini kimse veremez bana. hele ki böyle adaletsiz bir ülkede yaşıyorsan...

    bir ülke düşünün ki sabah evden çıktığınızda ölmeden, vurulmadan, kaza geçirmeden, tacize tecavüze uğramadan akşam eve dönebileceğinizin garantisi yok.

    eskiden böyle değildi bu ülke. yazık oldu. çok yazık...
    7 ...
  44. dinci zekası çalışma mantığı

    1.
  45. kadınların okutulmasına karşıdır. ama karısı kızı hastalandığında kadın doktor baksın ister.

    faize karşıdır. parasını bankaya yatırmaz. ama dolar alır. dolar arttığında paradan para kazandığında bu faiz değil der. emek harcamadan kazanılmış parayı faiz olarak görmez.

    haram olduğu için domuz eti yemez. ama kul hakkı yemede tereddüt bile etmez.

    islam hoşgörü dinidir der. ama kendi dininden olmayanlara salya sümük saldırır. hatta kendi dininden olan ama mehzebi farklı olanlara bile saldırır. hoşgörüsüzdür.

    kısacası dinciler dini kafasına göre şekillendirir. işine geldiği gibi davranır. kuranda şarap günahtır yazıyor. ben vodka içiyorum. kuranda vodkayla ilgili ayet yok diyeni gördüm ben.

    dinci ibadetinin reklamını yapar. dinden para kazanır. dindar kişi kendi haline reklam yapmadan çıkarsızca dinini yaşar.

    dindar insan dünyanın en güzel insanıdır. tatlı dillidir. güler yüzlüdür. hoşgörülüdür. dinde zorlama olmadığını bilir. herkesin görüşüne saygı duyar. kendi halinde sessizce dinini yaşar. dinci ise yobazdır. ibadetinin reklamını yapar. her türlü alavere dalavere ondadır.

    o yüzden dinci ile dindar kişileri ayırt edelim aynı kefeye koymayalım...
    6 ...
  46. kendini gerçekleştirmek

    14.
  47. doğduğumuzda öncelikle anne ve babamız olmak üzere birçok insan tarafından şekillendiriliriz. elbette çocukken bir kişiliğimiz olsa dahi kendi kendimize kendimiz olmamız mümkün değildir. çünkü henüz şuurumuz yerine tam olarak oturmamış, neyin ne olduğunu kavrayacak becerimiz gelişmemiş ve olayları akıl süzgecinden geçirerek mantıklı davranışlar sergileme yeteneğine sahip değilizdir. dolayısıyla biz başta anne babamız olmak kaydıyla diğer aile büyüklerimiz, öğretmenlerimiz ve diğer olgun kişiler tarafından şekillendirilir, yönlendiriliriz.

    elbette ki hiçbir çocuktan küçük yaşında ve henüz olgunlaşmamış aklıyla kendi doğrularını oluşturmasını ve kendi hayatını kendinin yönetmesini bekleyemeyiz. ancak bazı insanlar çocukluktan gelme bu alışkanlığından kurtulamazlar. büyüdüklerinde ve yeterli zeka seviyesine ulaştıkları halde yinede başkaları tarafından yönlendirilir, yaptıkları her şeyde başkaları tarafından onay ve/veya takdir görme beklentisi içerisindedirler. ve yapacağı şeyler gerçekten doğru olsa, kendi mutluluğu için önemli bir adım olsa bile eğer başkaları tarafından hoş karşılanmayacağını düşünüyorsa bu kişi kendi mutluluğundan ödün verecek ve başkaları tarafından eleştirilme korkusuyla bunu gerçekleştirmeyecektir.

    çok mutsuz olduğu halde eşinden boşanmayan, nişanlısından ayrılmayan bir insan buna örnektir. eşinden ayrılıp kendisine yepyeni bir hayat kurabilme şansı varken, kendisini mutsuz eden ve sürekli rahatsız eden eşini terk edip çok güzel olmasa bile eskisinden daha güzel olacağı kesin olan bir hayata başlayabilme şansını kaçırır. sırf alelem ne der diye çekindiği için kendi mutsuzluklarının sebebi olurlar.

    bir başka örnek ise yine kendi öz kişiliğinin ve özgür iradesi geçersiz sayılan, sırf ailesi istediği için bir üniversite bölümüne giden insanlardır. benim oğlum doktor olacak, benim oğlum mühendis olacak diye sırf kendi egoları için çocuklarını zorla istemedikleri bölümlere gönderen cahil aileler yüzünden insanlar mutsuz olmaktadır. mühendis olan çocuğun belkide resime, müziğe, spora yeteneği vardır ve hayatı boyunca mutlu olacağı mesleği yapma şansı varken sırf aileleri tarafından düşüncesizce şekillendirilen kaderi yaşamak zorunda bırakılırlar. ve bu çocuk okuduğu bölümü yarıda bırakmayı düşünemez bile. ailem ne der? elalem ne der? şeklinde düşünüp okumaya devam eder. ve sonuç mutlak mutsuzluktur.

    bak bilmemkimin oğlu avukat oldu, bak bilmemkimin kızı doktor oldu şeklinde saçma örnekler gösterilir. sanki herkes öyle olarak mutlu olacakmış gibi aptal bir mantık vardır insanlarımızda. bu yüzden de büyükler küçüklere seçme şansı tanımazlar. hatta düşünme şansı bile tanımazlar. onlar bizim yerimize düşünür, bizim yerimize seçerler. hatta bazen o kadar ileriye gider ki bu durum, evleneceğimiz insanı bile seçme haddini(hadsizliğini) kendilerinde görürler. kendi olamamış insanlar ise çocukluktan kalan büyüklerinin beklentilerini karşılama alışkanlığı bırakamamış insanlar olduğu için sürekli bu beklentileri karşılamaya çalışırken kendi beklentilerini gözardı etmek zorunda kalırlar.

    emin olunuz ki hayatınız boyunca hangi mesleği yapacağınıza, hangi insanla evlenip bir ömür boyu aynı yatakta kiminle sevişeceğinize karar verme yetkisi sadece sizdedir. sizden başka hiçkimsede değildir.

    kendi kendine kendi olabilmiş, bilinçli ve kendi doğrusunu başkalarının etkisi altında kalmadan, başkalarının kendisi hakkında ne düşüneceğini önemsemeden, çoğunluğun benimsediği bir düşünce doğrudur, azınlığın benimsediği bir düşünce yanlıştır şeklinde bir yanlış mantığı benimsememiş, kendi doğrularını oluşturabilmiş bir insana kendini gerçekleştirebilmiş insan denir.

    kendini gerçekleştirmek maslow'un ihtiyaç hiyerarşisinde de bahsettiği gibi insan için önemli bir noktadır. hatta doruk noktasıdır diyebiliriz. çünkü kendini gerçekleştirme bir insanın ihtiyaç duyacağı son şeydir. bütün ihtiyaç duyduğu şeylere sahip olan bir insan en sonunda kendini gerçekleştirmeyi de başarabildiğinde artık hiçbir şeye ihtiyacı kalmayacak ve hayatından memnun bir şekilde yaşamını sürdürecektir. bu yüzden maslow kendini gerçekleştirmeyi ihtiyaçlar piramitinin en tepesine koymuştur.

    kendini gerçekleştirmek için öncelikle kendimiz olmalıyız. başkaları tarafından yönetilip, yönlendirilmemeli, adımlarımızı elalem ne der diyerek atmamalıyız. tek ihtiyacımız olan şey mantığımızdır. mantık bizi her koşulda doğruya götürür. ve mantık elalemin ne diyeceğiyle değil sizin için en doğru olan adım ile ilgilenir. (#38200261)

    sözlerimi ünlü düşünür tarkan'ın çok sevdiğim bir sözüyle bitirmek istiyorum. 'başkası olma kendin ol, böyle çok daha güzelsin.'
    18 ...
  48. pempe otobüs istemeyen adamların amacı

    2.
  49. pembe otobüsün amacı ben bu ülkenin insanlarını eğitemiyorum, hayvanlaşmalarını engelleyemiyorum bari kadınları onlardan uzak tutayımdır.

    iki çocuğunuzdan birisi diğerine sürekli zarar veriyorsa çözüm o çocukları birbirinden uzak tutmak değil, agresif tavırlar sergileyen çocuğu insan gibi eğiterek sorun çözülmelidir. yoksa uzak tutulan çocuk hayatı boyunca terbiyesizliklerine devam edecektir.

    otobüsün rengini değiştirdin sorun çözüldü mü? kadınlar otobüste mi tacize uğruyor sadece? o şerefsizleri ya eğiteceksin, insan olmalarını sağlayacaksın ya da içeri tıkacaksın bir daha gün yüzü göstermeyeceksin. toplumdan izole edip, sadece düzgün insanların yaşadığı bir toplum haline geleceksin. yoksa pembeymiş, mormuş bunlar boş işler...
    20 ...
  50. evrimsel süreçte insanın geleceği

    1.
  51. Geleceğe dair bir teori üretmek için öncelikle geçmişin incelenmesi gerekir. O yüzden öncelikle geçmişte atalarımızın nasıl yaşadığına bakıp, hangi evrelerden ne şekilde geçtiklerini, hangi koşullarda hangi yöntemlerle hayatta kaldıkları verilerine sahip olmamız gerekir. Bu yüzden eğer elimizde insanın evrimsel geçmişinin kanıtları olursa, o zaman insanın evrimsel geleceğine dair teori üretmek daha kolay olacaktır.

    Yaşayan bir çok canlı türünün evrimsel süreçte her türlü uzuv, organ ve fiziksel yapısının değişime uğradığı arkeolog ve bilim adamları tarafından kanıtlanmıştır. Örneğin ateş icat edilmeden önce atalarımız hayvan etini çiğ çiğ yiyorlardı. Bu durum onların çenelerinin, bağırsaklarının, midelerinin ve hatta dişlerinin bile modern insandan çok daha büyük ve kuvvetli olduğunu gösterir. zaten arkeolojik kalıntıların da gösterdiği bu yöndedir. Modern insan şu anki biyolojik yapısıyla çiğ et yiyerek bir ömür yaşayamaz. Muhtemelen bağırsaklarında çıkacak hastalıklardan dolayı ölür. Ölmese bile sürekli modern tıbbın tedavi yöntemlerine başvurmak zorunda kalır. Ancak atalarımız bu şekilde ömürlerini sürdürdüler. Dolayısıyla on binlerce yıl önce yaşamış insanların bizden çok daha farklı yapısal özelliklere sahip oldukları bir gerçektir.

    Onlar her ne kadar kas gücü ve fiziksel yapı bakımından bizden üstün olsalar da, bizim onlardan üstün tarafımız beynimiz olsa gerek. Atalarımız beyinlerini kullanmak için çok fazla gereksinim duymuyorlardı. Düşmanlarından korunmak için hayatta kalmak, açlıktan ölmemek için yiyecek bulabilmek dışında pek bir şey düşünme ihtiyacı hissetmezlerdi. Ancak insanlık tarihi ilerledikçe sürekli gelişen teknoloji ve bilginin hızla yayılması sebebiyle insanlar çok daha fazla düşünmeye, çok daha fazla alanda kafalarını yormalarına neden oldu. insanlık artık yiyecek bulabilmek ve düşman tehlikesine karşı hayatta kalabilmekten ötelere geçti.

    Bir insan tekerleği icat ettiğinde, başka bir insan bu tekerleği nasıl daha işlevsel hale getirebilirim diye düşündü. Başka bir kişi bunu farklı alanlarda kullanıp ne gibi bir fayda sağlayabilirim diye düşündü. Tekerleği eşya taşımak için kullanan insanlardan sonra bir kişi bunu değirmende kullanıp un üretimini sağladı. Bir başkası tekerlekli sandalyeyi icat edip sakat bireyler için daha kolay bir yaşam sağladı. Bugün bizler tekerleği bilgisayar faresinin içine koyup internette ortamında daha rahat gezinmeyi sağladık.

    Kısacası her icat başka bir icadı doğurmaya, insanlık ilerledikçe insanların beyinlerini daha çok kullanmaya başlamasına neden oldu. Bu sebeptendir ki atalarımızın bizden çok daha küçük beyinlere sahip olduğunu söyleyebiliriz. Hem boyutsal anlamda hemde ağırlık olarak bizim beyinlerimizden çok daha ufak beyinlere sahiptiler. Tahminimce 10.000'li yıllarda yaşayacak olan torunlarımızın beyinleri şu an yaşayan bizlerin beyinlerimizden çok daha büyük ve daha ağır olacaktır. Dolayısıyla kafatasları ve kafalarının boyutları da bizim şu anda kocakafalı diye tabir ettiğimiz insanlardan olacaktır.

    Büyük beyinli, koca kafalı, küçük çeneli, daha küçük dişli, daha küçük mideli, daha kısa bağırsaklı insanlar olacağız. Çünkü fiziksel olarak çok daha az enerji harcıyoruz ve atalarımıza göre çok daha az acıkıyoruz. Spor yapmaya başladığınızda çok daha sık acıktığınızı ve dolayısıyla çok daha fazla yemek yeme, besin yoluyla enerji alma ihtiyacı duyduğunuzu kendinizden gözlemleyebilirsiniz.

    Fiziksel anlamda bizden çok daha üstün olan atalarımız yabani hayvanlardan koşarak kaçmak zorundaydılar. Çok iyi bir koşucu olmanın en büyük avantajı da sağlam ciğerlere sahip olmaktır. on binlerce yıl boyunca yerleşik hayata geçmediler. Her ay, her hafta hatta her gün farklı yerlerde uyudular. Dolayısıyla sürekli yürüdüler. Bu ayaklarının ve bacaklarının bizden çok daha gelişmiş olduğunu gösterir. Ancak biz yaşadığımız şehir hayatında buna hiçbir zaman gerek duymuyoruz. Sporcularımız ve sağlıklı bir yaşam amacıyla gündelik koşu yapan insanların oranı tahminimce %5 civarındadır. Çocukluk dönemi haricinde ömründe hiç koşmamış insanlar haline geldik. Ayrıca soluduğumuz kirli havalar ve yediğimiz genetiği bozuk, sağlıksız gıdalar sayesinde de son derece sağlıksız bir haldeyiz. Bu da uzak gelecekte çok daha sağlıksız bireylere doğru gittiğimizin bir habercisidir. Modern insan yerleşik hayata öyle bir geçmiştir ki, oturduğu sandalyesinden kalkıp yan taraftaki odaya gitmeye üşenir hale gelmiştir.

    Modern insan yapılacak işlerin çoğalması ve şahsi zevklerinin artması(hedonizm) sebebiyle çok daha az uyku uyumaktadır. Taş devrinde avlanıp karnını doyuran insanın yapacak hiç bir aktivitesi bulunmadığından güneş battığında güneş tekrar doğana kadar uyuduğunu tahmin ediyorum. Belkide 12 saatten fazla uyuyorlardı. Ancak bizler bu süreyi 6-7 saatlere kadar indirdik. Muhtemelen uzak gelecekteki torunlarımız bu süreyi 3-4 saate indireceklerdir. Dolayısıyla beynin kimyası gereği sağlıklı olabilmek adına uyunması gereken sürelerde uyumayacak ve bu sebepten çok daha sağlıksız bireyler haline geleceklerdir.

    Nasıl ateşi bulmadan önce çiğ et yiyen atalarımızın mideleri daha büyük olmak ve o çiğ etleri sindirmek için daha fazla çaba harcamak zorundaysa, nasıl o çiğ etleri parçalamak için çeneleri ve dişleri daha kuvvetli olmak zorundaysa, nasıl tehlikelere karşı daha hızlı koşmak zorundalarsa, uzak gelecekte insanların bu ve benzer şekillerde bir çok ihtiyacı kalmayacağından dolayı bir çok uzuv ve yapıları körelecektir.

    Gelişen teknoloji ve insanların insan gücüyle yapılacak pek çok aktiviteyi hayvanlara, eşyalara ve teknolojik aletlere yaptırdığı düşünecek olursak uzak tarihte bu iş çok daha ileri seviyeye taşındığında insanlar hareketsizlikten kimyaları bozulacaktır.

    Toparlayacak olursam 10.000 yıl sonraki insan küçülecek ve daha kısa boylu, kas yapısı gelişmemiş, daha cılız ama üzerine düşünecek olguların fazlalığından dolayı daha büyük beyinli olacaktır.

    Bir başka teori ise bütün bu cılızlık, fiziksel yetersizlik ve sağlıksızlıklarına rağmen gelişen teknolojileri ve tıp sayesinde bunlar hiç sorun teşkil etmeyecek, o günün koşullarında yaşayan insanlar bu durumu gayet normal olarak karşılayacaktır. Bizden fiziksel anlamda yetersiz olsalar da biz onların gözünde son derece ilkel insanlar olarak kalacağız. şu an mağara adamları bizim için neyi ifade ediyorsa, bizler de onlar için aynı şeyi ifade edeceğiz...
    3 ...
  52. her şeyin anlamsız geldiği anda yapılabilecekler

    29.
  53. yapılması gerekenlerden en sonda bahsedeceğim. çünkü öncelikle eğer ortada bir sorun varsa bu sorunun kaynağına inilmelidir.

    neden her şey anlamsız gelir bir insana?

    aslında her şey kendi başına anlamsızdır. her olgu, her kavram siz ona bir anlam yüklemediğiniz sürece anlam kazanmaz. ona siz bir anlam kattığınızda anlamlı hale gelirler. anlam yüklemediğiniz bir şeyin anlamsız olması kadar doğal bir şey var mı? hayatta böyledir. siz hayata bir anlam yüklemeyi beceremediyseniz o hayatın ve hayatın içindeki her şeyin size anlamsız gelmesi kaçınılmazdır. her şeyin anlamsız geliyor olması o insanın kendi beceriksizliğidir. tam tersi durumda her şey anlamlı geliyorsa bir kişiye o kişi bunu kendisi başarmış demektir. birilerine hayat tesadüf eseri anlamlı ya da anlamsız gelmez. her şeyin bir sebebi vardır.

    aslında her şeyi anlamlı kılmak insanın kendi elindedir. bunu yapabilmek için yaradan bize bunun için bir çok yardımcı destek vermiş. bunlar duyu organlarımız, sinir sistemimiz ve beyin fonksiyonlarımız olmak üzere üçe ayrılır. eğer doğru bir amaca hizmet edecek şekilde kullanabilirsek tüm bunlar her şeyi anlamlandırmaya yeter de artar bile.

    yaradanın verdiği bu özelliklere sahip olduğumuz halde hala her şey anlamsız geliyorsa, o kişi ya geri zekalı ya da beceriksizdir. geri zekalıyı gerçek anlamda, zeka geriliği olan insan anlamında kullandım tabi. ve gerçek anlamda bir geri zekalı olmadığımız için geriye beceriksizlik kalıyor ki beceriksizliğin her zaman çaresi vardır.

    bir sorunun çözümü için gereken ilk şey ortada bir sorun olduğunu kabullenmektir. eğer beceriksiz olduğunuzu düşünmüyorsanız zaten beceriksizlik sorununu çözmek için herhangi bir adım atma ihtiyacı duymazsınız. ortadaki sorunu görüp, onu çözmek için gerekli adımları atarsanız ancak o zaman çözüme ulaşırsınız.

    sorun odaklı değil çözüm odaklı olmak her zaman başarı getirir. ortada bir sorun varken o sorunu bahane edip yerinde sayan bir insan ile o sorunu nasıl aşabileceğini düşünüp bu doğrultuda çözüm arayışına giren insanlar arasında büyük bir kalite farkı vardır. hem kişilik bakımından kaliteli hem de kendi yaşadığı hayatın kalitesi yüksektir.

    başta belirttiğim gibi her olgu kendi başına anlamsızdır. siz onlara anlam kattığınız sürece anlamlı olurlar. örneğin bir makası bir bebeğin eline verirseniz onu hemen ağzına sokacaktır. ve kendine zarar verecektir. çünkü bebekler geri zekalıdır. yani zekaları henüz gelişmemiştir. ama bizler geri zekalı olmadığımız için makasa bir anlam yükleyip onu anlamlı ve bir amaca hizmet edecek şekilde kullanırız.

    bu en basit örnekti. evet herkes bir makası anlamlandırabilecek kapasitede belki. peki ya hayatı anlamlandırmak? işte o o kadar basit değil.

    hayatı anlamdırabilecek kapasitede olan çok az kişi var. hayat bir makas kadar basit değildir. çok daha komplikedir hayat. mesela herkesin hayat hakkında farklı tanımları var. çünkü zaten herkesin farklı hayatları var. işte o kendi hayatlarımız içerisinde yaşarken aslında aradığımız şey hayatın anlamı değil de, kendi hayatımızın anlamı olmalıdır. çünkü benim hayatımın anlamıyla senin hayatının anlamı aynı olmak zorunda değil...

    hayata karşı sorumluyuz. yükümlülüklerimiz var. bu yükümlülüklerin en başında sizin dışınızda o hayatı yaşayan diğer canlılar geliyor. ve bu sadece insanlar değil. yaşayan tüm organizmalardan söz ediyorum. hayvanlar, bitkiler, ormanlar, nehirler, dağlar, denizler, toprak, kutuplar hatta atmosferin tabakaları bile... kısacası hayatı oluşturan her şey. tabi buna insanlar da dahildir. çünkü eğer siz bir canlıya saygı göstermezseniz doğal bir tepkime olarak ondan da saygı görmezsiniz ve çözülemez kısır bir döngü içerisine girersiniz. ve bu döngü size mutlaka zarar verir.

    hayat kelimesi duyulduğunda aslında insanın kendi ömrü aklına gelir. ancak hayat kelimesi çok daha geniş bir kavram. hayat her şeydir. yaşayan her organizmadır. hatta biraz daha ileri gidecek olursak içinde yaşadığımız gezegen olan dünya da aslında yaşayan bir organizmadır. çünkü dünya da diğer tüm canlılar gibi elementlerin bir araya gelmesinden oluşmuştur. biz insanların vücudu nasıl %75 lik kısmı sudan oluşuyorsa, dünyanında %75i sularla çevrilidir. ayrıca dünyanın çekirdeğinde tüm okyanusların 3 katı kadar su vardır. yani suyu oluşturan elementler ve insanı oluşturan diğer tüm elementler aslında dünyayı da oluşturmaktadır. ayrıca (bkz: gaia hipotezi)

    en başta söylediğim gibi hayatı anlamlandırabilmek için beceri gereklidir. bu beceriyi geliştirebilmek içinse hepimizin sahip olduğu düşünebilme yetimizi doğru yönde kullanmalıyız. öğrenmeye açık olmalıyız. öğrenmeye açık olmanın ilk kuralı merak etmektir. çünkü insan merak etmediği bir şeyi öğrenmek istemez. merak etmediği bir şeyi öğrense bile onu geri unutacacktır. sadece merak ettiği ve öğrenmek için çaba gösterdiği şeyleri aklında tutar insan. o yüzden de merakımızı doğru şekilde kullanabilirsek hayat bizim için daha anlamlı hale gelecektir. burada en önemli nokta merak ettiğimiz şeylerin işimize yarayacak, doğru bilgiler olmasıdır.

    neyi merak ediyorsanız onu öğrenirsiniz. bu bu kadar basit aslında. iki kere iki dört gibi yani...

    mesela eğer siz;

    ali ayşeye ne demiş?
    berkacan pelinsuyu neden aldatmış?
    buket yeni çantasını nereden almış?
    cansu mezuniyette ne giymiş?

    şeklinde gereksiz şeyleri merak ederseniz (ki genelde insanlar bunları daha çok merak ederler) o zaman en fazla bu gereksiz şeyleri öğrenirsiniz. ve bunlar hiçbir işinize yaramazlar. beyninizi boş şeylerle doldurur, hayatınız anlamını bulamazsınız. o zaman da her şey size anlamsız gelmeye başlayacaktır. merak ettiğimiz şeylerin aslında bize zarar verdiğini bilmiyoruz. farkındalık gerçekten çok önemli. her şeyin farkında olmalıyız. insan olmak bu demek zaten. iç güdülerimizle değil düşünme, öğrenme ve farkında olabilmemizle onlardan farkımızı ortaya koyuyoruz. bize bahşedilen en büyük hediye olan beynimiz ve düşünebilme yetimizdir bizi insan yapan yani...

    eğer her şeyin size anlamlı gelmesini istiyorsanız;

    -genel olarak hayatın anlamını değil, spesifik olarak kendi hayatınızın anlamını arayın.
    -meraklarınızı doğru ve gerekli şeyler üzerine yoğunlaştırın, yönlendirin.
    -sorun üreten değil, çözüm üreten kişi olun. çözüm başarıyı, başarı mutluluğu getirecektir.
    -yaşayan diğer tüm canlıların hayatına saygı gösterin. o zaman onlar da size saygı gösterecektir.
    -canlılarla ilişkilerinizi her zaman pozitif tutun. onlarla iyi geçinmeden hayatınızın her zaman daha zor olacağını unutmayın.

    çok klişe ama bir o kadar da manalı bir söz vardır ve der ki;

    çaresizseniz, çare sizsiniz...
    19 ...
  54. kadınların araba park edememesi

    2.
  55. evet kadınlar araba kullanmayı erkekler kadar beceremiyorlar. park etmekte ise zorlanıyorlar. bu benim gözlemimden çok zaten istatistik biliminin de kanıtladığı bir gerçek. tabi bu bir genelleme. çok çok az sayıda da olsa, mükemmel derecede araba kullanmayı bilen kadınlar da yok değil. ancak kadınların büyük bir çoğunluğu araba kullanma konusunda beceriksiz.

    peki ama...

    hiç aklınıza geldi mi bilmiyorum ancak her şeyin olduğu gibi bununda somut bir sebebi var.

    erkekler araba kullanmayı kaç yaşında öğrendiniz? ben 12 yaşında öğrenmeye başladım. 14 yaşında tek başıma sürebiliyordum. 15 yaşında lisede gizlice kaçırmaya başladım. dolayısıyla beceri ve yeteneklerin en gelişmeye başladığı yaşta bunu öğrenmemle bu beceriyi kolayca edindim.

    şimdi tekrar soruyorum. 12 yaşında türkiyede kaç tane araba kullanma öğretilen kız vardır? bence hiç yoktur. ağaç yaşken eğilir mantığı çok doğru. dolayısıyla kadınların geç yaşlarda araba kullanmayı öğrenmesi onların bu becerileri geliştirebilmelerinin önündeki en büyük engel. ve bu onların suçu değil.

    toplumun erkek çocuklara araba kullanmayı, kavga etmeyi, cinselliği öğrettiği zamanlarda kız çocuklara temizlik yapmayı, yemek yapmayı, hizmet etmeyi öğretiyor olmasıdır tüm bu beceriksizliğin sebebi.

    bu sebepten ne kadınlar düzgün araba kullanamadıkları için suçlu, ne de erkekler ev işleri yapamadıkları için suçludur...
    25 ...
  56. insanları analiz etmek

    9.
  57. insanın içinde bulunduğu zaman ve mekanda anlık olarak yaptıkları insan analizi aslında mikro ölçekte bir bilimdir. yani aslında analiz yeteneği olan insanlar bir nevi bilim adamıdır.

    şahsi kanaatimce insan analizi konuşma ve gözlemleme yöntemiyle karşıdaki kişiden somut veriler ve bulgular elde etme, onları bireysel ve toplumsal minvalde kıyaslama, derecelendirme, ön yargıdan uzak bir biçimde yargılama, bütün elde ettiği veriler doğrultusunda o insan hakkında kendi zihninde bir düşünce oluşturma ve o insana karşı davranışlarını bu doğrultuda şekillendirmekten geçer. tüm bunların başında empati yeteneği elzemdir. empati yapamayan bir bireyin yaptığı insan analilzi hiçbir zaman başarılı bir analiz olmayacaktır.

    bütün bunları yapabilen bir insanın hata yapma olasılığı sıfıra yakındır. bunu doğru uygulayabilen kişiler istisnai durumlar dışında her zaman, bireysel ve toplumsal ilişkilerinde başarılı olacaktır. örneğin evleneceği insanı doğru analiz etmiş bir kişi evlendikten sonra o kişiyle asla aşılamayacak sorunlar yaşamayacaktır.

    kişilik analizi yapabilmeniz için bilim adamı, çok kültürlü bilge insanlar, 5000 kitap okumuş, 3 üniversite bitirmiş, 1500 iq sahibi insanlar olmanıza gerek yok. ortalama bir iq ya sahip olmanız yeterli. tek sahip olmanız gereken şey biraz sabır. dolayısıyla zaman...

    o yüzden hiçbir insan hakkında acele karar vermeyin. bazen tüm deliller tek bir yönü gösterse bile aslında gerçek tam tersi yönde olabilir. kişilik analizinde erken karar vermek ön yargılı olmak demektir. o yüzden sabredip doğru zamanda analizin sonucuna varmanız gerekiyor.

    diyelim ki karşı cinsinizden bir insanı analiz ediyorsunuz ve o kişiyle evlenme niyetindesiniz. emin olun o kişi size asla ilk günden size her doğrusunu ya da her yanlışını göstermez. gösteremez. zaman içerisinde doğrularını ve yanlışlarını görürsünüz. yalanı varsa topladığınız veriler sayesinde zaman içerisinde ortaya çıkarırsınız.

    kişilik analizinde analizi yapılan kişilerin ağzından sözcükler delil olarak kabul edilmez. çünkü insanlarda yalan söyleme, abartma, kendini olduğundan farklı tanıtma, aldatma, kandırma gibi özellikler olabilir. o yüzden delil olarak kabul edilecek tek şey kişilerin davranışlarıdır.

    her zaman sadece eylemlere inanın. kelimere asla inanmayın.

    yani eğer bir kişi sizi sevdiğini söylüyorsa ona inanmayın.

    o kişi siz üzüldüğünüzde sizden daha çok üzülüyorsa, siz mutlu ettiğinde dünyanın en büyük işini başarmış gibi gülümsüyorsa, sizi sizden daha çok düşünüyor, en zor zamanlarınızda size her zaman destek oluyorsa işte o zaman o kişinin sizi sevdiğine inanabilirsiniz. size hayatı boyunca seni seviyorum dememiş olsa bile sizi seviyordur. çünkü yaptığı eylem seven insanın yapacağı bir eylem.

    yani kelimeler boştur. aslolan eylemlerdir...

    kişilik analizinde de her zaman bakılması gereken şey eylemlerdir. yani aslında gözlem yapmalısınız. iyi bir gözlemci olmalı, yaptığınız gözlemler üzerinde düşünüp, doğru sonuçlar çıkarabilmelisiniz. o zaman kişilik analizlerini doğru yapar, kişilerle olan ilişkilerinizde hata yapmaz, yaşamınızı daha kolay bir hale getirir, daha mutlu bir insan olursunuz.

    her insan kendi kaderinin tanrısıdır. mutluluğu çikolata yiyerek bulacaklarını sananlar, aldıkları kalorilerle kalırlar. asıl mutluluk bilimdedir. insandadır. farkındalıktadır. mutluluk gelip sizi bulmaz. siz arayıp onu bulursunuz.

    önce kendinizle tanışın. beni neler mutlu eder sorunundan önce beni neler mutsuz eder sorusunu sorun kendinize. çünkü önce sizi mutsuz edecek şeyleri bulup pasifize etmezseniz, sizi mutlu edecek şeylere odaklandığınızda mutlu olduğunuzu sanarken o pasifize etmediğiniz şeyler sizin mutluluğunuzu engelleyecektir. sadece anlık mutluluklar yaşamakla yetinirsiniz. sürekli bir mutluluk yaşayamazsınız...

    sizi mutsuz eden şeyleri pasifize ettikten sonra, sizi ne mutlu eder sorusunun ilk cevabı insandır. bir insanı en çok yine bir insan mutlu edebilir. insanlardan kaçamazsınız. onlarla bir arada yaşamak, onlarla iyi anlaşmak zorundasınız. dolayısıyla kişilik analizi bu yüzden bu kadar önemlidir...
    13 ...
  58. feminizm

    557.
  59. annesi tarafından sevgi görerek büyümüş, annesini seven hangi evlat annesinin kadınlık duygusunun geri plana atılmasını, annesinin vajinasına sadece 3-5 dakika girip çıkmış bir adamın kendisini 9 ay karnında taşımış bir kadından üstün olmasını hangi evlat hazmedebilir? doğru olan ikisinin de eşit olması değil midir?

    peki ya aşk? erkek açısından aşk tek bir kadını dünyada yaşayan diğer bütün insanlardan daha çok sevmektir. şimdi sevdiğiniz kadının ezilmesini, haklarının çiğnenmesini hazmedebiliyor olmanız sizin aslında kendi haysiyetinize ihanet içerisinde olduğunuzu göstermez mi? seni seviyorum ama haklarının yenmesi, kadınlık gururunun çiğnenmesi umurumda bile değil diyebiliyor olmanız insanlık dışı bir ideoloji değil mi?

    gerçekten kadını küçük gören zihniyetler hayatta zerre kadar başarısı olmayan, hiçbir işe yaramayan, üretmekten yoksun, asalak bir parazit gibi sadece tüketen, okumayan, kendini geliştirmeyen, varlığının yegane sebebi yiyip, içip, çiftleşmek olan sakil insanlardır. ve bunlar kendi başarıları olmadığı halde %50 şans ile erkek olarak doğmanın kendilerini yücelttiğine inanan çağ dışı insanlardır.

    benim annem dünyadaki en değerli kadındır. eğer bir gün bir eşim olursa o da öyle olacak. eğer bir gün bir kızım olursa o en değerli insanlar listesine zirveden giriş yapacak. ondan daha değerli bir varlık olamayacak benim açımdan. ve onların hakkını savunuyor olmak, onların daha güzel bir dünyada, sıkıntı çekmeden, insanca yaşamalarını istemek kadar doğal bir şey var mı?

    yok...
    7 ...
  60. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük