içerde neler oluyor acep diye düşündüren mekanlardır. eskiden çoktu bunlardan. tadilata girmiş, yada yeni açılacak dükkanların kötü, dağınık görüntülerini örtmek için kullandıkları kağıt perdelerin arkasında karanlık ve gizli işler çevriliyormuş gibi gelirdi insana. saklı olana karşı merakla birlikte işkillenmeden edemez insan. ancak daha sonra, çoğu kez gazete kağıtları yırtılıp pırıl pırıl camlarla karşılaştığınızda, alelade bir dükkanla karşılaşırsınız. hayatın içinde olmayan bir gizem aradığınızı farkederek gülersiniz kendinize.
her annenin bir adet mevcut bulundurduğu defterlerdir. nesilden nesile aktarılmak gibi bir misyonları vardır bu defterlerin. ayrıca bu defterleri yazanların tuhaf bir şekilde dile getirilmeyen bir telif anlaşmaları vardır gizlice aralarında. ayşenin kurabiyesi, meral'in limonlu parfesi gibi başlıklar atılır bu defterlere. hiç olmadı parantez içinde tarifin kimden alındığı yazılı olur çoğunlukta. bir genellemeye gitmek doğru değil elbette. en azından benim rastgeldiklerim arasında pek çoğu böyle bu defterlerin.
en güzel alış veriştir. ailelerin karışmaması şartı daha en başından belirtilmelidir. bir evi baştan sona döşemekten ziyade bir hayata başlamanın hazırlığıdır güzel olan. pek çok hayale engel olan maddi olanaklar daha en başından kararlaştırılmalıdır.
bir yalnızlık serzenişidir. "beni niye bir başıma bıraktın" diye için için kızan insandır. bir anlık bir öfkedir. gelip geçer. sevdiğin kişinin hatıraları her şeyi bastırır zira. zaman geçtikçe koyu bir hüzün sarar bünyeyi. o öfke yerini şefkate bırakır usulca.
"şizofreni","van" ve "kısa lodos hikayeleri" kitaplarının yazarıdır. aynı zamanda bir ruh hekimidir. sait faik'in doktorudur. başkalarının ruhlarındaki yaralara ilaç olabilmek için fazlasıyla çabalamıştır. ancak kendi ruhuna pek söz geçirememiştir. eserlerinin çok fazla ilgi uyandırmaması onu derinden sarsmıştır. alkol, bu hayata dayanabilmesini sağlayan tek nesnedir artık. doktor koltuğundan kalkıp hasta koltuğuna oturmayı seçmiştir nihayetinde. sonuçsuz tedaviler giderek umudunu tüketir. sokaklarda, meyhanelerde elinde içki şişeleriyle ölümü beklemektedir artık. ölüm onu istediği gibi bulur sonunda. ve kendi dizelerindeki gibi bir sonu vardır artık hayatının: 'birşeyi kalmamış/ yırtık bir çarşafa sarılı/ uykuda/ sabahleyin onu da alacaklar'
isveç'te yaşar kendisi. pipolara ve su kanallarına karşı tuhaf bir ilgisi vardır. ithaka'ya yolculuk adlı kitabını okuduğunuzda gri renkli, soğuk ve sürekli yağmur yağan bir atmosferde; yalnızlık ve melankoli içinde dolaştırır sizi yazar. dili oldukça sade ve akıcıdır. okuduğunuzda tuhaf bir sakinlik verir bünyeye.