ilginç fotoğrafları olan bir fotoğraf sanatçısı çok orijinal ve güzeldir. hakkında pek bir bilgi olmamakla birlikte merak ve gizem uyandırıyor. facebook sayfasından çalışmalarına ulaşılabilir: https://www.facebook.com/BeataBieniakFotografia
Oxford Üniversitesi mezunu olan kadın , 13 yıldır medeniyetten uzak yaşıyor. bir müzisyenin kızı. ailesi ülkenin en pahalı yatılı okullarından birine göndermişler. Emma ardından Oxfordda başladığı Çince eğitimini dereceyle tamamlamış.
Ormanda kendi inşa ettiği evinde, teknolojiden uzak bir hayat süren kadın 2 keçisi, 7 tavuğu ve 2 atıyla birlikte modern hayattan izole bir şekilde yaşayan Emma Orbach, bu şekilde yaşamanın kendisini mutlu ve huzurlu hissettirdiğini söyledi. tam 13 senedir bu şekilde yaşıyor, kendi enerjisini kendi üretiyor. Yakındaki bir su kaynağından da suyunu sağlıyor. Eski kocası ve çocukları şehirde komforlu evlerde yaşayor, nehirden su taşımayı, odun kesmeyi, sebze yetiştirmeyi, tavukları ve keçileriyle ilgilenmeyi seviyor.
medeniyetten uzak bir yaşam sürmesinin sebebinin dünyaya daha az zarar vermek olduğunu söylüyor. kendi tuvaletini bile kendi yapmış Lağım sistemi, kendi pisliğinizin sorumluluğunu almamanızdan başka bir şey değil. Pisliğinizi kendinizden uzaklaştırıp denize döküyorsunuz diyor. ilgin. bir hayata sahip olan kadın.
kadınlardan erkeklere bakım uygulamak ve kendilerini düzeltebilmeleri adına verilmiş olan tavsiyelerdir .
1. dişlerinizi fırçalayın
2. tırnaklarınıza azıcık özen gösterin
3. koltuk altı kıllarınız ayıptır söylemesi iğrenç gözüküyor bi alın şunları artık
4. ter kokusunu önlemek için deodorant parfüm gibi şeyler kullanın
5. biraz kitap okuyup biraz araştırın kendinizi geliştirin, bazen gerçekten hiç sohbet edilemeyen insan moduna geçebiliyorsunuz.(beyin bakımı için)
edit: ayrıca görülmediğinizi zannediyorsunuz ama sokakta çaktırmadan bacaklarınız iki yana doğru açılıp eliniz penis bölgenizde kilotunuzu çekip düzeltirken çok itici duruyorsunuz haberiniz olsun.
edit1: eksileyen sevgili erkek yazar arkadaşlarıma bir soru: sol framede cinsiyetçi cinsiyetçi cümleler yazarken çok mu güzel oluyordu?
türkiye'deki dizilerde göreceğimiz durumlardan biridir.
eşcinselliğe hastalık olarak bakan bir toplumun dizilerinde eşcinsel bireylerin olmamasına şaşırmamak lazım. ama yine de homofobinin doruklarına ulaşıp dizilerde alay etmeyi bilen bir toplumuz.
bir gün bu önyargının değişeceğini umarak yazıma son veriyorum.
Marilyn Monroe, ölümünün üzerinden geçen yarım yüzyıla rağmen hâlâ bir efsane.
Gayri meşru olarak dünyaya gelen ve annesini tımarhanede yitiren Marilynnin, mutsuz bir çocukluk geçirdiği ve bakımevlerinde istenmeyen bir eşya gibi görülme duygusuyla yaşadıkça didiştiği bilinir.
Rabiayı ise, Diyarbakırda bir aşiret reisi olan Hacı Hüseyinin kızı olmasına rağmen, aile çevresi dışında kimseler tanımaz.
Rabia, Marilyne kıyasla, ailesiyle birlikte mutlu bir çocukluk geçirmiş, beş kardeşin en güzeli ve en küçüğü olarak bir dediği iki edilmemiştir.
Bu iki kadının Hollywood kökenlisi, gençlik yıllarından itibaren ünün doruğuna çıkmış, baş döndürücü bir popülerlik ve servet edinmiş, dilediği erkekle birlikte olup fırtınalı aşklar yaşamıştır.
Rabia ise, ergenlik dönemine geldiğinde taliplerinden Sefere, o yılların törelerine uygun biçimde -başlıkla- gelin edilmiştir.
Marilyn, üç kez evlenip onlarca erkekle flört ederken, Rabia ise eşi Sefere varlığını armağan edip, o günden itibaren yazgısına itaatle boyun eğmiştir.
Daha sonra Rabianın kocası Sefer, bir ömrün yoksullukla geçmeyeceğine karar verip, birkaç yıl içinde Almanya dan zengin bir adam olarak döneceğine Rabiayı ikna etmiş ve Almanyada otomotiv sektöründe işçi olarak çalışmaya başladığında, Rabia ise kaynanası ve iki çocuğuyla acı dolu günleri, yılları saymaya koyulmuştur.
Marilyn, geniş salonlarda onlarca erkeğin iltifatlarıyla şuh kahkahalar atarken, Rabia ise şirret bir kaynananın bekçiliğinde her gün ağlamayı yazgı bilmiştir.
Rabia, evinin perdelerini açamaz, dış kapısının önünü bile -bir başka erkeğe bakmasın diye- süpüremez olmuştur.Kaynanası ve kayınları, Rabia, Seferi namusuyla (!) beklesin diye onu birkaç günde bir tokatlamayı da huy edinmişlerdir.
Bütün gazeteler Marilynin bir narsisist olduğunu yazarken, Rabianın ise hiç seçmeden, hiç istemeden Diyarbakırın varoşlarında bir mazoşist olabildiğini kimseler bilmemiştir...
Üç yıl sonra Almanyadan döneceğine söz vererek giden sefer, her yıl sadece on beş ila yirmi gün tatile gelebilmiş ve Rabianın bütün sitemlerine rağmen iki daire ve bir ekmek fırını parası biriktirmeden Diyarbakıra dönemeyeceğini, söyleyerek ona sadece sabır dilemiştir...
Marilyn, fırtınalı yaşamından dolayı psikolojik tedavi görmeye başlarken, Rabia ise bir kaynana ve iki çocuğu ile dört duvar arasında silik ve dingin, bunaltıcı yıllar geçirmekten giderek psikolojik bir vaka haline gelmiştir.
Onu tedavi eden de olmamış, aradan upuzun on yıl geçmiş ve Sefer, iki daire, bir de ekmek fırını parası biriktirip nihayet- Almanyadan dönmüştür.
Kaynanası ve kayınbiraderleri görevlerini yapıp (!) tam on yıl boyunca Rabianın yanına bir erkek sineği bile yaklaştırmayarak, onun bedenini Sefer adına bir yetkiyle korumuşlardır.Bedenini korumuşlardır ama, Rabianın ruhsal durumu yıllarca yaşadığı intihar boğuntularıyla artık paramparçadır
Marilyn, çevresinde şöhreti ve parası için dolaşan yüzlerce insandan hangisinin gerçek dost, hangisinin sevgili olduğunu kalabalığın kuşatmasında anlayamadığı için tedavi görürken, Rabia ise on yıl süren upuzun bir yalnızlıkta sadece Seferin adını sayıklamaktan bir şizofrendir artık...
Marilyn, Saint Exupery, Dostoyevski, Miller okurken ve Millerle flört ederken, ilkokul çıkışlı Rabia ise Seferi beklediği günlerdeki yalnızlıkta çocuklarının hikâye kitaplarını okumuş, radyo programları, haberlerden vb yerlerden Napolyonun, Gorbaçovun kim olduklarını öğrenmiştir.
Diyarbakıra yıllar sonra dönen Sefer, artık Rabiayı tanıyamamaktadır; çünkü Rabia, her sabah Napolyon Bonapartın selamını Gorbaçova ulaştırmak üzere evden çıkmakta ve Seferin Almanyadan getirdiği fötr şapkayı giyip, dudaklarının kıyısına bir sigara iliştirip düşsel olarak kurguladığı ordulara kendince komutlar vermektedir.
Belki de kendini hep arzuladığı bir özgürlüğün kollarına böyle bırakmaktadır; artık şuursuzdur...
Rabiayı bir süre gözleyen Sefer, anasına, artık Rabianın kendisine kadınlık yapamaya cağını, bu yüzden yeni bir evlilik için genç ve güzel bir kadın bulmasını söyler. Başlık parası fazlasıyla ödenir ve kırk beş yaşındaki Sefere on yedi yaşlarında bir kız bulunur civar köylerden; incecik, gencecik bir kız.
Rabia, artık otuz yedi yaşına gelmiş ve yıllarca evde oturmaktan hayli kilo almış bir delidir (!) Sefer, küçük bir oda tutar Rabia ve çocuklarına; kendisi de genç eşiyle yeni aldığı daireye çekilir. Rabiayı bağlamak da bir çözüm getirmez ve kaldığı evin duvarları dışında ne varsa her şeyi paramparça ederek dışarı, sokaklara kaçar durur...
Rabia, artık Diyarbakırın muhtelif semtlerinde kâh Napolyonun askerlerine komutlar verirken, kâh yollarda, kaldırımlarda oturup bir başına ağlarken görülmektedir. Artık kocası Seferin hiçbir işine yaramayan Rabianın onuru ve delirmiş yalnızlığı ne kaynanasının ne kayınbiraderlerin umurunda değildir...
Rabia, bir akşam Diyarbakırın Dağkapı semtinde SSK hastanesi bitişiğindeki askeri karargâh civarında yürürken, nasılsa kırmızı şapkalı kızın büyükanne kılığına giren kurt tarafından yenmek üzere olduğunu düşler. Kırmızı şapkalı kızın kulübesi ise, askeri karargâhın içindeki karanlık alandadır.
Rabia, arkasında yürüdüklerine inandığı Napolyonun askerlerine komut verir ve kırmızı şapkalı kızı kurtarmak üzere tel örgülerle çevrili yasak alana girer...
Nöbetçi askere, karargâha parolasız girmeye kalkan olursa ona vurması emredilmiştir. Asker uyarır, bağırır, ama kırmızı şapkalı kızı kurtarmaya giden Rabia, o an hiçbir şey duymaz...
Nöbetçi askerin önce bir, ardından ik kurşun Rabianın bedenine isabet eder.Rabia, vurulup yere düşerken bile hâlâ Napolyonun askerlerine komutlar vermektedir.
Namlusundan dumanlar çıkan nöbetçi er, onun mırıldandıklarından hiçbir şey anlamaz.Askerin onun hakkında bildiği tek şey dur ihtarına uymadığıdır...
Nöbetçi er, siyasal gerilimin alabildiğine boyutlandığı o günlerde olağanüstü hal bölgesi kapsamındaki Diyarbakırdaki kışla nöbetinde, aklınca kendisine verilen emre itaat etmiştir(!)
Rabia, sonraki gün sahipsizler mezarlığına gömülür ve o yıl bazı insan hakları dernek ve kurumlarının yıllıklarının Güneydoğudaki yargısız infazlar listesinde adı geçer.
Oysa ki ölümü değil, asıl Rabianın yaşamı bir yargısız infazdır...
Bu iki efsane kadın, benim kalbimde yıllar yılı ev sahibi gibi oturup kalmışlardır ve daha kalmaktalardır.Çünkü Marilyn, biricik platonik aşkım, Rabia ise öz teyzemdi benim...
Sevgili Marilyn, Cemal Süreyanın dediği gibi, şimdi cehennemde Nietzschenin metresi olmalıdır; anamın kara gözlü bacısı Rabia ise, belki cennette bile hâlâ Seferi sayıklamaktadır...
penisin halk arasında kullanılan mecazi isimleridir, en çok sik kelimesini kullandığımız ayrı bir gerçektir.
ağır top
alabula kuşu
âlât
âlât edevat
âlet
alt iğnecik
alt takımlar
anahtar
ateş balığı
avadanlık
babafingo
babasının mirası
babatorik
balık
balta
baston
baş
bamya
benimki
beton
bıyıklı
bilibili
boru
bülübülü
bülük
cübbül
cüce
çakı
çavuş
çeşme
çıtçıt
çikita
çivi
çük
damlalık
davul
devrik kral
dıngıl
dıngır
dinamit lokumu
dolma
duka
dümbül
elma şekeri
emanet
engerek
et parçası
fallus
fazlalık
fırça
fıskiye
gevşek malzeme
giren çıkan
hacıyatmaz
havuç
ibibik
iniş takımları
jambon
junior
kafa
kalafat
kalem
kalkan
kamış
kargı
kelle
kefal
kırmızı başlı istasyon şefi
kırmızı horoz
kırmızı maymun
klarnet
kobra
kontrol kalemi
kuş
küçük (kişi ismi) ÖR: Ad: Taner, alet için: küçük Taner
kürdan
lambanın cini
lezik
liliput
lobut
lolipop
lolo
lop et
lüle
macar salamı
makineli
malafat
malak
markuş
marpuç
maskot
matrakuka
maymun
maymuncuk
mik
musluk
muzo
nargile
okkalı
ön takım
orta bacak
ortada sıçan
ortagöz
parça et
parmak kuklası
patlangaç
patlıcan
pipi
pipo
piston
pompa
saksafon
sap
seninki
sihirli değnek
sik
sivilce
soytarı papyonu
soytarı pomponu
süper sap
şaft
şehvet kası
şey
takım
takım taklavat
tapa
tarak
tekgöz
tek kürek
tepegöz
tayyare
tıpa
tirbüşon
tokmak
tomur
toraman
torik
torotor
ufaklık
üçün biri
vites
yamyam turşusu
yarak
yat borusu
yavru kuş
yıldırım
yüz gramlık fazlalık
zangır
zardaşşağı
zizi
zurna
zuzuk
vajinaya halk arasında verilen isimlerdir. sıkça kullandığımız am da buna dahildir. işte diğer kullanılan isimler.
ağzı aşağı
ak deliği
alt takımlar
am
ambar
amcık
amigo
at gözü
badem
bal çanağı
bal kutusu
ballı
Bermuda şeytan üçgeni
böcek deliği
cık
cici
çarık
çatı
çatlak
çiçek
çilik
çillik
dam
delik
derin bacakarası
dertli
dıncık
dilli badem
dip
dipsiz kuyu
dudu
duka
elmas kutusu
enginar
faraş
fare kapanı
ferç
fırın
fıstık
folluk
garaj
gece yolu
gömü
gül
hak deliği
hak yolu
hatce
hazine
hokka
hüp deliği
incir
iniş takımları
istiridye
kadife
kalıp
kara delik
karanfilli
karpuz
kavanoz
kayısı
kayısı kutusu
kaymak tabağı
körük
kukaraça
kuku
kukuriku
kurt ini
kutu
küçük kurna
lahana
lâl
mahzen
makine
mamiş
mamuş
mazgal
mınca
minco
midye
miş yeri
mobilya
motor
motur
mukadderat
muni
orası
oyuk
ön
ölü gözü
paça
paket
pamuk
pamuş
pıtık
pirla
pupu
saatli
Safiye Ayla
Safiye Yayla
Sezen Aksu
Sezen Paksu
sermaye
sıvasız duvar
şahane
Şakire dudu
şalgam
şaşo
şeftali
şekibe
şeriatevi
şey
şeytan kulağı
tatlı çiş
tek göz
torna
ukuku
üçgen
vajen
vulva
yalak
yarık
yatılı okul
yazı tura
yemiş
yosun
yumuk
yünlü
derinin hava almasını sağlayan küçük boşluklar. vücudumuzun %2 oksijen ihtiyacının karşılanmasına da sebep olur. ayrıca vücudumuzdaki toksinleri bu gözeneklerden atarız. koltuk altımızda bulunan gözenekler terlememizi sağlar, ve gözeneklerden gelen az mikarda gelen üre terimizin kötü kokmasına sebep olur.
vizelerden sonra bir kez bile derse gitmeyip tembelliğini doruk noktasına ulaştıran, yumurta kapıya dayanınca panik yapan klasik tembel lakin sınavlardan geçmek zorunda olan öğrenci biçimidir.
ayrıntı yayınlarından çıkmış laf evi romanının yazarı.
ilk romanıdır. kitabın arka kapağında şöyle bir yazı mevcuttur:
işsizim, parasızım, kadınsızımÇubuk şarabı alacak param yok. Arkadaşlarımın hepsini kaybettimBen, ailece oturulan yemek masalarında, el öpülen bayram ziyaretlerinde sosyalleşmedim. Benden önceki 68liler bile bütün isyancılıklarına rağmen o aile ve bayram ritüelleriyle kazanmıştır kimliğini Bizim kuşağımız, dergi satırlarında, dernek toplantılarında, devrim şehitlerini anma günlerinde, okul boykotlarında, 1 Mayıslarda meydanlarda sosyalleştiŞu şehit sözcüğünün devrimci jargona nasıl girdiğini de anlamış değilimislami bir öze sahip bu kavramın sosyalist retoriğe nasıl yakıştırıldığının hesabını veren de yokBizden öncekilerin resme, şiire, müziğe, bilime yönelik ilgilerini şimdi kıskanıyorumÖrgüt âşıklarının tek sazlı ses dünyasının ve devrim marşlarının çocuklarıyız bizSadece Marksın değil, Beethovenin, Fuzulinin, Proustun, Albert Einsteinın ya da Pink Floydun hakkını vermeden sosyalleşen bir kuşak O nedenle arkadaşlarımdan ayrı düşünce annemin, teyzelerimin, amcalarımın; nüfus müdürlüğünde, yitirdiği nüfus cüzdanının yerine kimlik çıkarırken benim kimliğimi de yeniden oluşturan insanların; camide namaz kılmak için takkesini başına takan kot pantolonlu kaportacı çıraklarının dünyasında olduğumu fark ettim. Herkes aynı süreci yaşadı, demek istemiyorum ama çoğunlukla benzer bir rönesans inşa edildi.
en ilginç kişiliktir. hint dansı seksi mi olur lan dedirtir? belki bizim horonumuz halayımızı örnek vererek karşı tepki verebilir lakin bir oryantalimiz vardır ki seksidir. ancak hint dansının seksepalitesi %2 civarlarındayken bunu seksi bulmak ilginçlik olarak tanımlanmalıdır.
çoğu filmde telefon görüşmesi yapıldıktan sonra gerçekleşen olaydır.
ben bir defa bile bay bay görüşürüz hoşçakal tarzı bir cümle kurmadan telefon kapatan görmedim. ancak ne hikmetse bu filmlerde en derin konuyu bile telefonda konuştuktan sonra pat diye birbirlerinin suratına kapatıyorlar. yönetmenlere sesleniyorum lütfen birbirinize hoşçakal diyin!
ilkokulda yapılan aktivitelerden biridir. bitmiş kola kutusu yan yatırılır ve üzerine basılır haliyle topuğun şeklini alacağı için yürürken topuklu ayakkabı giymiş edasıyla takur tukur sesler çıkartır. bu aktivite yaklaşık 2 sene sürebilir. sonra unutulup ilkokul hayatına diğer aktivitelerle devam edilir.
insan vücdunun her daim güzel olduğunu ilke edinmiş diyebileceğimiz güzel bir internet sitesidir. 10 küsür ayrı dilde 'siz güzelsiniz' yazan bir anasayfası vardı geçenlerde. arkada çalan klasik müzik eşliğinde özgüveni olmayanlara özgüven katabilecek, kendinin güzel olduğunu unutanlara hatırlatacak, kendini sevmeyenlere sevdirecek bir site.
Kentin uyuşumsuz çocuklarıydık
Ağlamaktan tortulaşmış gözlerini dağlayıp kendi gölgelerinden taşan
Millet muayer kürdi bestelerle top 10a girerken
Biz akortsuz enstrümanlarımızla jazz yapardık sokaklarda detone trio
-jazz yapmayınn layn! derlerdi
biz inadına cazz,
efkar bastı mıla hicaz.
Okulu asardık kitap okumak için
yol paramız olmazdı otostop çekerdik düşlerimize
güçsüzlüğümüzden güç alırdık
moral verirdik birbirimize: bak ben senden daha s.kik bi haldeyim.diye
dünyaya silah çekerkendimize doğrulturduk
her seferinde intihar ederdi kendini
beynimizde iltihap olmuş intihar düşüncesi
hayat hep kazanırdı bizi yine, yeni, yeniden
kaybetmeye abone yaşam kumarbazlarıydık
Ofsayt Osman averajla liderdi ligimizde
Aaahh! biz ne uyuşumsuz çocuklardık
kara kentin kuru kasıklarını gözyaşlarıyla terleten
ağladık mıydı çıbanlı çiçekler açardı çaylarımızda
toprak anamızın sürmeleri akardı,
biz tekrar ağlardık o ağladıkça
Dö tü başı dağıtık köstebek yavrularıydık
yılan deliklerine yuva yapan
anayasaya aykırı küfürler ederdik düzene
sanırdık ki herkes uyuyor, bir biz uyanık
her şeye anarşiktik o kadar anarşiktik ki anarşiye bile anarşiktik
bir kalktı mı hiç inmezdi ıslak orta parmağımız
kot altı evlerde oturur yeraltı mekanlara takılırdık
bir yüzü karanlık çocuklardık saçlarını yer altına uzatan
esrik başımızla eksik naralar atardık
hep ezilirdik çoğalan sesi gelince zamanın
ezilirdik, ezilirdik, eksilirdik:
siz kızmayın yüce efendimiz biz kendi aramızda ukalalaşıyorduk yalnızca, Vallaaa.
Sonra bir gün büyüdük ve uyandık kabustan
başka bir rüyaya yatmaya...
altay öktemin karakalem köşesindeki bir şiirdi. çok eskidir. yazanı asla hatırlayamadım ama şiirini asla unutamadım.
ilk olarak, kalp masajının omuzdan da yapılabildiğini öğrettiler bize.
ikinci olarak öğrendiğim şeylerden biri de, iyi bir doktorun cin bakışlarından anlaşıldığıdır. kesinlikle yadırgamamak lazım. verilen bilgiyi almak özümsemek lazım.
'' ırkçılığın zeka düşüklüğünden kaynaklandığı bilimsel olarak kanıtlandı...
kanada'nın ontario eyaletinde bulunan brock üniversitesi, kimilerini kızdıracak bir araştırmaya imza attı.
huffington post'un haberinde yer alan araştırma sonuçlarına göre, düşük zekalı insanlar, ırkçı ve önyargılarla beslenen ideolojileri daha kolay benimsiyor.
'psychological science' (psikolojik bilim) dergisinde yayımlanan makaledeki araştırma sonuçları, çocukluğunda i.q testlerinde düşük puan alanların, ileride önyargılı olmaya ve basmakalıp ideolojilere inanmaya daha yatkın bir tablo çizdiğini gösteriyor. ''