son günlerde sözlükte yaşanan vahim durumdur. başlıkların çoğunun son kelimeleriyle, ilk kelimlerde sözü edilen davranışlarda bulunan şahışlara dolaylı yoldan olması bile tartışmalı bir şekilde, alenen hakaret edilmesi niteliğini taşımaktadır.
-
bilmem neyi, bilmem ne yapan; * hıyarlar, ... suursuzlar, ... öküzler, ... kerizler, ... gibi gibi.
aylarca hiçbir şey yazmayıp, hatta sözlüğe bile girmeyip; vize yada final haftası yaklaştığında, ders çalışmak yerine sözlüğe girmek ve yumurtanın göte dayanmasının verdiği ilhamla sürekli entry girmektir.
tarihte sıkça karşılaştığımız ** bir suçlama olan vatan hainliği;
-son günlerde 7 den 70 e herkesin dilinde olan ,
-neredeyse bebeklerin bile ilk söylediği kelimeler haline gelen,
-bu günlerde birine söylenebilecek en kötü küfür olan ve
-insanların birbirlerini vatan hainliği ile suçlamaya başlaması nedeniyle aslında biraz kurcalansa herkesin vatan haini olup çıkarılabileceğini düşündüren bir geyik haline gelmiştir aslında bir insanın üzerine sürülmüş en kötü leke olması gerekirken.
bazı kesimlerce:
nazım hikmet bir vatan hainiydi; orhan pamuk bir vatan haini oldu;
zamanında bazıları atatürk ü bile vatan hainliğiyle suçladı;
ve daha nicelerini...
bu yazıyı okuyan herkes bu üçünden en az birinin vatan haini olmadığını düşünmektedir kesinlikle. peki o zaman neden, nasıl, hangi otorite, neye dayanarak birilerini vatan hainliğiyle suçlamaktadır?
birileri vatan hainliğiyle suçlandığında kendileri temize mi çıkmaktadır?
bu kelimelerin bu kadar rahat kullanılması biraz sakıncalı değil midir?
vatan hainliğinin çok ciddi bir suç olduğunu bilmeyecek kadar cahil midir insanımız? ve böyle bir sucun faillerinin cezasız kalmayacağının! ceza verilediğinde suçlu olmadıkları anlaşıl mıyor mu?
gerçekten vatan haini olup da şu an mezarlarında yatanların kemikleri sızlardı herhalde; vatan hainliğiyle suçlanan bu insanları duysalardı eğer.
vatan hainliği devlete karşı işlenen bir suçtur.
birini vatan hainliği ile suçlamak hakarettir. hakaret de bir suçtur.
trafikte çok vakit geçiren insanlar ( örneğin taksiciler; dolmuş, otobüs soförleri gibi gibi...) trafik ışıklarına koşullanmışlardır. pavlov un kopekleri işte bu insanlar; nasıl ışıkta beklerken en önde durduklarında ışık yandığı an hemen hareket ediyorlarsa, önlerinde bir çok araba olduğu zaman da ışık yandığı an hareket edeceklerini sanmaktadırlar. aslında acınası insanlardır çünkü bir köpekle aynı zeka seviyesine sahiptirler. bu yüzden onlara kızmayalım, eğitmeye çalışalım, öğrendiklerinde kafalarını okşayalım, ödül olarak kemik verelim vesaire vesaire...
spiderman çizgi romanında; uzaydan (marstan) yalışlıkla astronotlar tarafından dünyaya getirilen, the x-files daki "black oil" a benzeyen siyah, petrol kıvamında, bir uzaylı yaratıktır. spiderman in üzerini kaplayarak, siyah renkte bir kostüm şeklini alır, spiderman i daha güçlü bir hale getirir ama bir yandan da bedenini ele geçirmeye çalışmaktadaır. bunu anlayan spiderman sadece yüksek frekansta seslerin bu yartığı rahatsız ettiğini keşfeder ve bu zayıflığından yararlanarak üzerinden çıkarıp kurtulur, ama yaratığı öldüremez. yaratık bu kez; peter parker dan nefret eden eddie brock adlı fotoğrafçıyı ele geçirerek, şeytani bir varlık haline gelir ve spiderman in baş düşmanı olur. işte bu yaratığın bilimsel adı "the black symbiote" dır. ama herkes onu "venom" olarak tanır. ayrıca pek yakında gelecek olan "spiderman 3" filminde de bu yaratık vardır.
(bkz: spiderman)
(bkz: venom)
kendi düşüncesine aykırı düşen entryyi eksi oylayan zihniyete söylenebilecek sözlerden biridir. bu tarz insanlar beğenmedikleri bir entrynizi okuyup eksi oylar, hatta iyice kıllanmışlarsa diğer entrylerinizi de okuyup (yada belki de okumadan o kadarını bilemiyorum) sıradan kötü oylamaya devam ederler. böylece bir derecede kandilerini tatmin ederler. ama ne yazık ki entrylerimin kötü oylanması bana hiç birşey kaybettirmez aslında çünkü ben burdan para kazanmıyorum bunu da anlayamazlar.
(bkz: superman) in kuzey kutbundaki kristalden yapılmış, "yalnızlık kalesi" anlamına gelen kafa dağıtmak, deneyler yapmak ve babası (bkz: jor-el) e akıl danışmak için zaman zaman gittiği bir nevi supermanin evi sayılacak (bkz: krypton) mimarisinde yapılmış yerdir.
hukuk öğrencilerinin, kendilerini zorunluymuş gibi hissederek başlığa hemen entry girmelerine yol açan durumdur.
girilen entryler genellikle tanım niteliğindedir. bu nedenle sözlük formatı açısından bir uygunsuzluk teşkil etmez. ayrıca kamuyu bilgilendirmek açısından da faydalı bir olaydır.
(bkz: the x-files) adlı dizide geçen x dosyaları için neden "x" harfinin seçildiği sorusudur.
--spoiler--
nedeni: (bkz: fbı) ın x-files birimi oluşmadan önce "unsolved cases" adı verilen çözüme kavuşturulamış dosyalar "unsolved" yani "u" harfinde durması gerekirken, "u" harfinin çok dolu olması nedeniyle, en boş harf olan ( x ile başlayan çok fazla isim yoktur ) "x" tercih edilmiştir bu dosyaları koymak için...
yoksa karizmatik olsun diye değil.
--spoiler--
sürekli dini konuları tartışmak isteyen yazarlar için kurulup, dini anket düzenlemenin caiz kılınacağı ve böylece uludağ sözlükte sürekli dini konuların tartışılmasının önüne geçilebilecek, alternatif bir sözlük ismidir.
not: şahsımca isim için telif hakkı da istenmez yeter ki yobazlık yapmak isteyenler uludağ sözlüğü terk etsin.
kurucusunun nicki hz muhammed olursa çok ilgi göreceğe benzemektedir.
(bkz: provokasyonlara yeter)
1975 yılında istanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini birincilikle bitirmiş, Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapmış, 1978 yılında istanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk kürsüsünde asistan olarak göreve başlamış, 1984 yılında doktor ünvanını almış, 1986 yılında, yardımcı doçent, 1990 yılında doçent, 1996 yılında profesör ünvanını kazanmış, Uzun yıllar istanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde, öğretim üyesi olarak görev yapmış, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesinde kadrolu öğretim üyesi olarak, Medeni Hukuk, Eşya Hukuku, Özel Hukuk Uygulamaları ve Borçlar Hukuku Dersleri vermekte olan, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Özel Hukuk Bölüm Başkanlığı görevini yürütmekte olan kişidir. o kadar sessiz konuşur ki kendileri, sesi en ön sıradan bile duyulmaz.
atatürk ün resimlerinin; resmi dairelerden, okullardan, üniversitelerden, kaldırılması konusundaki tartışmalara karşı, (bkz: yeditepe üniversitesi) nde yapılan bir konferansta, (bkz: bedrettin dalan) ın, atatürkün resmini göstererek söylediği, komik olmasa, yada başka biri söylemiş olsa, insanların tüylerini diken diken edici bir sözdür aslında.
yanlış olduğu bilinen bir cevabı, bilerek ama istemeyerek vermektir.
özellikle bilgisayar kullananların başına neredeyse hergün, hatta kullanıma göre günde birden fazla gelen olaydır.
şöyle ki: bilgisayarı kapatmak için başlat menüsünden bilgisayarı kapatı tıklarız ve karşımıza bir soru çıkar: "bilgisayarı kapatmak istediğine emin misin?"
aynı durum uludağ sözlükte çıkış butonuna basınca da ortaya çıkar: "emin misin?"
emin misin sorusuna verilecek yanıt normalde:
1) "eminim", yada "emin değilim";
2) "evet", yada "hayır";
şeklinde olmalıdır.
ancak verdiğimiz örneklerde ki bunların sayısı artırılabilir:
"tamam" yada "iptal" şeklindedir. nedense bunu ilk gördüğümden beri kafama takılmıştır.
emin misin sorusuna nasıl olur da "tamam" cevabı verilebilir. günlük hayatta birisi size "emin misin?" diye sorsa ve siz de "tamam" deseniz:
- abi dıtdıtdıt yapmak istediğine emin misin?
- tamam...
- eee...?
- tamam yani...
- evet mi diyorsun yani?
- tamam...
- evet mi, hayır mı abi. ne diyorsun?
gibi bir durumla karşılaşabiliriz. hadi bu neyse de "iptal" ne oluyor yahu?
- abi dıtdıtdıt yapmak istediğine emin misin?
- iptal...
- puhahahah... ne ?
- iptal...
- abi sen de iyice tikky olmuşsun yaa. oha falan oldum yanee. iptal falan mı oldaan. kal mı geldee..
- çok bilgisayar kullanıyorum ondan oldu.
- doğru valla cevap dağarcığın daralmış.
- tamam...
takside yaşanmış veya yaşanması muhtemel, ilginç anılar, hayattan kesitlerdir.
misal:
günün birinde taksi durağında bekleyen bir taksiye bindim. baktım içerde taksici yok. taksicinin gelmesini beklemeye başladım. bir süre sonra taksici insanı bir elinde çay bir elinde de yarım ekmek bindi taksiye... tamam, gelmesini beklediğim yetmiyor bir de yemeğini bitirmesini bekleyeceğim şimdi diye düşünmeye başladım. tabi daha başıma geleceklerden habersizim...
- ...' a gidicem; dedim.
- tamam; dedi.
ekmeği tuttuğu eliyle zar zor arabayı çalıştırdı ve gitmeye başladık...
aksilik trafik de sıkışık. adam çay bardağını tuttuğu eliyle direksiyonu çevirmeye çalışıyor, olmuyor diğer elini kullanıyor ama o elinde de ekmek var. böyle birkaç saniye taksici ikilem halinde, ben onu izledim şaşkın şaşkın, bir yandan yola bakıyorum şimdi kaza yapacak diye düşünüyorum, koltuğa yapıştım iyice. ansızın...
- yok abi bu böyle olmayacak, vitesi sen değiştirsene; demez mi...
araba böğürmeye başladı, ben de çaresiz vitesi attım ikiye. adamın bu arada bir gözü yolda, bir gözü ekmek ve çayda, ekmeği ısırıyor, çayından bir yudum alıyor, halinden memnun. ben kafamın içinde cevaplamaya çalıştığım bir çok soru, gözlerim yolda, sol elim viteste gitmeye devam ediyoruz. araba yine böğürmeye başlıyor...
- tak şimdi, üçe tak!
ben tedirgin, elim titreye titreye vites değiştirmeye çalışıyorum, beceremiyorum falan. böyle bir süre gittikten sonra neyseki taksici bitiridi yemeğini...
- doymadım ben yaaa; deyip, sağa sola bakınmaya başlıdı.
ileride yolda bir köfteci arabası gördü. sağa çekip durdu...
- camı açsana bi kardeş; dedi bana. açtım. üzerimden cama doğru eğildi, köfteciye seslendi:
- dayııı, bana bi yarım ekmek yap 10 dakka sonra gelicem; diye bağırdı. köfteci tamam anlamında kafasını salladı. neyse yola devam ettik...
- burdan giriyim mi kardeş? diye sordu.
- yok düz gidelim; dedim.
- sıkışıktır ama orası bak burdan giriyim; dedi.
ben de trafik sıkışıksa şimdi, uzun süre bu herifi çekemem diye kabul ettim. döndükten bir süre sonra tekrar etrafa bakınmaya başladı ve bir pencereci dükkanının önünde durdu bu sefer... camı tekrar açtırdı bana...
- hüsnüüü, hüsnüüü; diye bağırmaya başladı dükkana.
içeriden bir adam çıktı, dükkanın sahibi olsa gerek. bunlar başladı muhabbete:
- bizim camlar nooldu yaa bu akşam getircen mi? diye sordu taksici benim tarafımdaki camdan kafasını sokmuş adama.
konuşmaya başladılar. ben dinlemiyor, içimden küfür ediyorum taksiciye. gözüm taksimetrede. tabi bu arada trafiğin sıkışık olduğunu söylemesinin de yalan olduğunu anlıyorum. adamın istediği buradan geçmek, kendi işini halletmekmiş meğer. neyse bir süre sonra işi hallettikten sonra yola devam ediyoruz. adam ne bir özür diliyor, ne de bir şey söylüyor bana. gideceğim yere geliyoruz. parasını kafasına atar gibi veriyorum taksicinin. iniyorum taksiden, kapıyı çarpıp gidiyorum. uzaklaşmakta olan taksinin arkasından bakarak içimden bela okumaya devam ediyorum.
şimdi; bu olayı hatırlayınca da, yaa ne oldu o taksiciye, okuduğum belalar işe yaramış mıdır, kaza yapıp, ölmüş müdür acaba ? diye merak ediyorum aslında...
laf sokmaya, ayar vermeye meyilli yazarların, sadece başlığa bakıp yada entrynin bir kısmını okuyup hemen bunu eleştiren entry girmesi ama eleştirilen şeyin zaten yazarın okumadığı kısımda açıklanmış olması nedeniyle keriz durumuna düşülmesine yol açan durumdur.
edebi eserler olmasa da yaratıcılık gerektiren bir iş olan entry girme olayında; yaratıcı olabilmek için de ilham gerektiğinden, ilham için elverişli, sessiz sakin bir ortama ihtiyaç duyulduğundan ve bu ortamın da bazı yazarlar için sadece kendi evlerinde bulunmasından dolayı oluşan konsantrasyon sorunudur. böyle bir ortamda yazılabilecek tek şey de budur.
normal şartlarda göze kar kaçması ve gözün üşümesiyle sonuçlanacak ama pencereden suratı cama yapıştırıp bakıldığında havada süzülen kar tanelerinin izlenebileceği çok huzur verici, stres alıcı, rahatlatıcı, her derde deva eylemdir.
özellikle yaz aylarında, insanları rahatsız etmektense, eğlendiren, havada ucarken bir yere çarpıyormuş gibi ani hareketlerle sürekli istikamet değiştirip aksi yöne uçan izlemesi keyifli sinektir. aynı, sanki camdan bir fanusa kapatılmış gibi yapan komik pandomim sanatçılarına benzer.
sonbaharda; doğru düzgün yağmur yağmadan havanın soğuması akabınde kar yağmaya başlaması, ilkbaharda; kavurucu sıcakların birden bire gelmesi nedeniyle dünyanın sonu mu geliyor acaba dedirten korkutucu durumdur.
(bkz: mevsimlerin değişmesi)
(bkz: ilkokuldaki mevsimler tablosu) nda ilkbahar, yaz, sonbahar, kış olarak 4 tane olduğunu gördüğümüz ilk bahar ve sonbaharın geçiş dönemleri olduğu ama artık bu geçiş dönemlerinin neredeyse 1 ay bile sürmediği için yakın gelecekte yaz ve kış olarak 2 ye düşürülmesi hakkında bir öngörüde bulunulması doğal olaydır.
eşya hukuku terimi olarak; kendisine güvenilen kişidir. kendisine emanet edilen mal üzerinde zilyed olur. (ör: tamirci, emin sıfatıyla zilyeddir.)
(bkz: zilyed)
(bkz: zilyetlik)
turkçe meali (bkz: super kahraman) olan ve isminden de anlaşıldığı gibi süper güçleri olması gerektiğini düşündüğüm, (bkz: mutant) kahramanlardır.
örneğin; (bkz: superman) bir super kahramandır. çünkü super güçleri vadır. ama (bkz: batman) bir super kahraman değildir. çünkü super güçleri yoktur. o sadece sıradan bir kahramandır. (bkz: punisher) da böyledir mesela. ama (bkz: spiderman), (bkz: x-men) üyeleri, (bkz: hulk), (bkz: fantastic four) gibi doğuştan mutant yada sonradan mutasyona uğramış kahramanlar, super kahramandır. diğerleri teknolojinin nimetlerinde faydalanan kahraman olmaya hevesli insan evlatlarıdır sadece.
1978 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olan Prof. Dr. Saba Özmen 1979 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalında yüksek lisansını yapmış, daha sonra 1987 yılında, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Özel Hukuk Bilim Dalında Doktora ünvanı almış, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Borçlar Hukuku dersleri vermekte olan hocadır. dersinde düzgün not tutabilenin eli üpülmelidir. motor gibi ders anlatan, sürekli hareket halinde olan, bir dakka yerinde duramayan hiperaktif insandır. halı sahada rövaşata atabilen tek profesör ünvanına sahiptir.
sözlüğe neyin ne olduğunu bilmeyen yazarlar kazandırmamak için yapılması gereken olaydır.
1. yazarlara öncelik sözlük formatı ezberletilmeli ve özellikle saçma sapan (bkz: anket) yapmamaları konusunda beyinleri yıkanmalıdır.
2. edebiyat, dilbisi ve mantık dersleri verilmelidir.
3. yazara entry girmeden önce üstteki entrylerin okunması gerektiriği anlatılmalı böylece yukarıdaki entrylerde yazan birşeyi yineleyerek komik duruma düşmemeleri sağlanmalıdır..
4. bakınız açmadan önce o başlıkta birşey olup olmadığına bakması öğretilmelidir. zira bu sayede okuyucuların bakılacak birşey olmayan bakınızlara girip bu olayı yapan yazara bela okuması önlenerek, şahsın işlerinin yolunda gitmesi sağlanmalıdır.
anket başlık oluşturma ve bu başlığa entry girme olayına bir son verilmesi adına benim için küçük ama uludağ sözlük için büyük bir adım olaraktan başlatılması gereken kampanyanın adı ve sloganıdır. ayrıca bu başlığın da anketçi yazarla tarafından ankete dönüştürülebilme potansiyeline sahip olması dolayısıyla tüm anketler silindikten sonra ibreti alem olsun diye bu başlığın da silinmesi gereklidir.
(bkz: anket doldurmak)
konuyla ilgili incelenmesi tavsiye edilen teori:
(bkz: yazarlarin basligi ankete donusturmesi)